15 Temmuz sonrasında Türk toplumunun dinî gruplara bakışı

Yrd. Doç. Dr. Zekeriya Işık / Hitit Üniversitesi Öğr. Üyesi
24.02.2018

Asırlardır zamana ve mekâna göre kendisini uyarlamak suretiyle varlığını anlamlı kılarak hayatiyetini bir şekilde sürdürmeyi başarmış olan dinî gruplar; herhangi bir biçimde misyonları dışına çıkarak bir takım gayri kanuni ve gayri ahlaki işlere bulaştıklarında bunun bedelinin çok ağır olduğu ve bu bedeli sadece bu durumun müsebbibi olan yapıların değil; bütün bir müesses nizam, millet ve ümmetin ödemek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.


15 Temmuz sonrasında Türk toplumunun dinî gruplara bakışı

Tarih boyunca ortaya çıkan bir takım sapkın akımların siyasi, dini, kültürel ve sosyo-psiklojik olarak büyük kargaşa ve çatışmalara yol açtıkları ve çoğu zaman toplumsal bir kaosa zemin hazırladıkları bilinmektedir. Mesela Hasan Sabbah’ın sahte cennetlere ve haşhaşa müptela etmek suretiyle mankurtlaştırdığı adamlarının Selçuklu dünyasını saran suikastlar yoluyla toplum ve bürokrasi arasında yaydıkları kaygı, korku ve güvensizlik bunalımı tarihi kayıtlarda yer almaktadır. Yine Fazlullah Esterebadi’yi ilahlaştıran Hurûfîlerin Timur devletinde büyük bir siyasi, dini ve sosyal krize yol açtıkları bilinmektedir. Bu türden tarihi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Ancak bunlardan yola çıkarak 17-25 Aralık süreci ve ardından 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile toplumda büyük bir infiale sebep olan FETÖ’nün toplumun diğer dini gruplara karşı kanaatlerinde birtakım değişikliklere yol açıp açmadığı hususu aklımıza bu konuda bir akademik ve saha çalışması yapılmasını getirmiştir. Nitekim tarafımızdan yürütülen, Hitit Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenen ve saha çalışması kısmı GENAR AŞ. tarafından gerçekleştirilen “15 Temmuz Sonrası Türk Toplumunda Tarikat ve Cemaat Algısı” konulu bir bilimsel araştırma projesi ya-pılmıştır. Çalışma nicel ve nitel tekniklerin birlikte kullanım yöntemiyle, Türkiye’nin sosyo-demografik yapısı dikkate alınarak 14 ilde bin 500 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulguları ise akademik bir sentezleme sonucu “Zaman Ayarlı Kaos-15 Temmuz Sonrasında Türk Toplumunun Dinî Gruplara ve Gruplaşma Olgusuna Bakışı” adlı bir kitaba dönüştürülmüştür. Bu çalışma neticesinde FETÖ’nün aşağıdaki alanlarda ciddi manada zihinlerde ve vicdanlarda tahribata yol açtığı tespit edilmiştir.

Algısal değişim

Modern zamanların tarikat ve cemaat gruplarındaki eğitim ve kültür faaliyetleri, orta ve yeniçağların kadim tekke ve zaviyelerinin oralara gelip gidenlere sağladığı konaklama, barınma, irşat vb. temel misyonlarının adeta yerini almıştır. Modernitenin çarkları arasında ezilen kırsal kesimlerin ve metropol varoşlarında kalan muhafazakar çevrelerin çocuklarına bu yapılar tarafından sunulan eğitim-öğretim ve barınma imkanı bu çevrelerin merkeze taşınmasında ve yeni bir sosyal statüye ulaşmalarında da hayati önem taşımıştır. Kayda değer bu fonksiyonlarına rağmen, 15 Temmuz’da FETÖ tarafından gerçekleştirilen elim hadise söz konusu dinî grupların bu faaliyetleri konusunda toplumda menfi yönde ciddi kırılmalara ve tereddütlere yol açmış görünmektedir. Mesela çalışmamızın saha araştırmasında yer alan “Tarikat ve cemaatlerde yetişenler topluma faydalı kişilerdir” ifade-sine 15 Temmuz sonrası esas alındığında toplumun yüzde 72’si katılmadığını ifade etmiştir. Katıldığını ifade edenlerin oranı ise 15 Temmuz öncesin-de yüzde 21,7 iken sonrasında yüzde 17,1’e düşmüştür. Oranlar arasındaki makas farkı kendisini “Muhafazakâr-Muhafazakâr Demokrat-Dindar-İslamcı” olarak niteleyen çevrelerde daha fazladır. Bu çevrelerde yukarıdaki ifadeye 15 Temmuz öncesi katılmayanların oranı yüzde 49,6 iken sonrasında bu oran ciddi bir artışla yüzde 59,2’ye çıkmıştır. Katılanların oranı ise öncesinde yüzde 37,9 iken sonrasında yüzde 28,5’e düşmüştür. Bu veriler,  kötü FETÖ örnekliğinin de etkisiyle tarikat ve cemaatlerde yetişen insanların topluma yararlılıkları konusunda, dinî duyarlılığı yüksek olan çevrelerde de söz konusu grupların ciddi oranda sorgulanmasına yol açtığını göstermektedir.

“Tarikat ve cemaat okullarına çocuğumu veya yakınlarımı gönderirim” ifadesine 15 Temmuz öncesinde “katılmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 74,9 iken bu oran, sonrasında yüzde 78,7’ye çıkmıştır. Bu okullara çocuklarını gönderen veya gönderme potansiyeli daha yüksek olan dindar ve muhafazakâr çevreler bu ifadeye 15 Temmuz öncesinde yüzde 58,2 oranında katılmazken sonrasında bu oran yüzde 65,6’ya yükselmiştir. Yani dinî hassasiyeti olan çevreler de son tahlilde tarikat ve cemaat okullarına çocuklarını emanet etmek konusunda menfi bir tutum geliştirmişlerdir.

“Tarikat ve cemaat yurtları, evleri, okulları ve dershaneleri güvenilirdir” ifadesine yaklaşımlar da yukarıdaki kanaatler doğrultusundadır. Bu ifadeye 15 Temmuz sonrasında katılmayanların oranı yüzde 77,4’tür. Yine katılanların oranı ise 15 Temmuz öncesi yüzde 17,4 iken sonrasında yüzde 14,5’e gerilemiştir. Aynı ifadeyi dindar ve muhafazakar çevreleri baz alarak değerlendirdiğimizde 15 Temmuz öncesi ve sonrasındaki ayrışma-nın boyutları daha net görülebilmektedir. Bu ifadeye 15 Temmuz öncesinde katılmayanların oranı yüzde 54,2 iken sonrasında bu oran yüzde 63,6’ya çıkmıştır. Bu oranın dinî duyarlılığı nispeten yüksek olan çevrelerde artmış olması tarikat ve cemaatler açısından yine çok iyi okunması gereken bir durumdur. Katılmayanların oransal toplamı ise 15 Temmuz öncesinde yüzde 31,1 iken sonrasında yüzde 24,2’e düşmüştür. Görüldüğü üzere dinî duyarlılığı görece yüksek olan çevrelerde de tarikat ve cemaatlere ait eğitim kurumları, eğitim ve öğretim faaliyetleri ciddi oranda güven kaybına uğramıştır.

Dini duyguların tatmini

Araştırmanın en önemli bölümlerinden birisi de FETÖ ve 15 Temmuz hadisesinin diğer dinî grupların sosyo-ekonomik faaliyetleri ve onlara yapı-lan yardımlar hususunda bir kanaat ve tutum değişikliğine yol açıp açmadığı meselesidir. “Size Göre İnsanlar Herhangi Bir Cemaat ya da Tarikata Niçin Katılma İhtiyacı Duyar?” ifadesine Türkiye genelinde yüzde 31,6 oranında “Dinî duygularını tatmin etmek için” yanıtının verilmesi aslında tarikat ve cemaatlerin dinî alanda toplumsal bir karşılıklarının olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak toplumun yüzde 21,6’sı tarikat ve cemaatlere katılımın “Ekonomik menfaat elde etmek için”, yüzde 5,5’i “Sosyal statü kazanmak için” olduğunu beyan etmiştir. Çalışmaya katılanların yüzde 19,4’ünün bütün seçeneklerin tarikat ve cemaatlere katılımda etkili olduğunu düşünmesi de göz önüne alındığında tarikat ve cemaatlere dünyevi birtakım amaçlar ve kazanımlar için dâhil olduklarını düşünülenlerin oranlarının daha da yükseldiği görülmektedir.

Bu soruya, kendilerini muhafazakâr olarak niteleyenlerin yüzde 10.2’si “yalnızlık duygusunu gidermek”; yüzde 4,1’i “sosyal statü kazanmak”; yüzde 13,5’i “ekonomik menfaat elde etmek”; yüzde 46’sı “dinî duyguları tatmin etmek”; yüzde 17,3’ü bunların “hepsi” için; yüzde 7,1’i “hiçbiri” derken; yüzde 1,8’i ise soruya cevap vermemiştir. Burada dindar ve muhafazakârların yüzde 46’sının tarikat ve cemaatlere girmelerinin sebebini dinî duyguları tatmin etmek için olduğunu kaydetmiş olmaları dikkat çekicidir. Diğer önemli bir husus ise söz konusu çevrelerde de önemli ölçüde dinî gruplara katılanların dünyevi birtakım kazanımlar peşinde olduğu kanaatinin hâsıl olduğunun görülmesidir. Nitekim sosyal statü kazanmak, ekonomik menfaat elde etmek ve bunların hepsi diyenlerin toplamı yüzde 34,9’dur. İşte önümüzdeki bu tablo tarikat ve cemaatler açısından düşündürücü olduğu kadar Türkiye’de hali hazırda oluşan cemiyet hayatı, kent problematiği, dağılan sosyal roller, çevre-merkez ilişkileri, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik dengeler ve bu dengelerin doğurup beslediği canlı dinamik sosyal organizmalar arasında söz konusu dinî grupların etkin ve aktif bir role sahip olduklarını da göstermektedir. Tarikat ve cemaatlere yönelik bu kanaat ve tutum değişikliklerini somut enstrümanlar üzerinden test etmek daha kolaydır. Mesela “Tarikat veya cemaatlerin çıkardığı gazete, dergi, kitap vb. yayınları alırım” ifadesine 15 Temmuz sonrası baz alındı-ğında Türkiye genelinde toplumun yüzde 89’5’i katılmadığını belirtmiştir. “Tarikat ve cemaatlere zekâtımı ve sadakamı veririm” ifadesine verilen yanıtlar da yukarıdaki kanaatleri destekler niteliktedir. Ankete katılanların yüzde 83’4’ü 15 Temmuz öncesinde bu ifadeye katılmadıklarını belirtirken bu oran, sonrasında yüzde 85,7’ye çıkmıştır. 15 Temmuz öncesinde “zekât ve sadaka veririm” ifadesine katılanların oranı yüzde 12,4 iken sonrasında bu oran yüzde 8,5’e kadar gerilemiştir. Dolayısıyla buradan hem 15 Temmuz sonrası cemaat ve tarikatlara yönelik yardımların azaldığı hem de FETÖ ve 15 Temmuz hadisesinin bu olaydan önceki dönemlere dair kanaatlere de yansıdığı söylenebilir. Hadisenin vahametini açıkça göstermesi açısından ortaya koyalım ki oranlar arasındaki fark kendilerini dindar ve muhafazakâr olarak niteleyen dinî duyarlılığı daha yüksek olan toplumsal kesimler söz konusu olduğunda daha da artmaktadır. Nitekim bu ifadeye katılmayanların oranı 15 Temmuz öncesinde yüzde 71,8 iken sonrasında bu oran yüzde 80,5’e çıkmıştır. Katılanların oranı ise yüzde 22,6’dan yüzde 14,2’ye gerilemiştir. Bu sonuç tarikat ve cemaatlerin başlıca sosyal taba-nını oluşturan çevrelerde bile bu yapıları asırlardır ayakta tutan güçlü sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik bağlar kurmasına vesile olan enstrümanların (zekât ve sadakanın) zayıfladığını göstermektedir.

Hoşgörü azaldı

Tarikat ve cemaatlerde gerek eğitim ve kültür gerekse sosyo-ekonomik bakımdan son derece büyük önem arz eden bu hususlar hakkında 15 Temmuz ve FETÖ süreciyle birlikte toplumun kanaatlerinde görülen değişiklikler şu şekilde değerlendirilebilir: Toplumun önemli bir kesimi tarikat ve cemaatlerin eğitim, kültür vb. faaliyetlerini FETÖ örnekliği üzerinden anlamlandırmak suretiyle olumsuz bir özdeşlik kurmakta ve diğer dinî grup ve yapıların da potansiyel olarak bireysel, ailesel ve toplumsal bir kopuşa neden olabileceği endişesine kapılmaktadır. Toplumun büyük çoğunluğu bir kez daha dinî, manevi hassasiyetlerinin ekonomik bir istismar aracına dönüştürülmesi ve yeni bir tehdide yol açması hususunda kaygılıdır. 

Toplum kötü FETÖ örnekliğinden hareketle söz konusu dinî grupların yapılan yardım ve hayırları siyasi, sosyal, ekonomik güç vb. devşirmek amacıyla kullanabilecekleri kaygı ve korkusuna kapılmıştır. Bir takım kurumlarla hayır yoluyla da olsa iltisakın ileride sorun çıkarabileceği düşüncesi insanları yardımdan uzak durma eğilimine itmiştir.

15 Temmuz süreci toplumda tarikat ve cemaatlere karşı öteden beri var olan kadim hoşgörü algısında da ciddi kırılmalara yol açmıştır.Asırlardır zamana ve mekâna göre kendisini uyarlamak suretiyle varlığını anlamlı kılarak hayatiyetini bir şekilde sürdürmeyi başarmış olan dinî gruplar; her-hangi bir biçimde misyonları dışına çıkarak bir takım gayri kanuni ve gayri ahlaki işlere bulaştıklarında bunun bedelinin çok ağır olduğu ve bu bedeli sadece bu durumun müsebbibi olan yapıların değil; bütün bir müesses nizam, millet ve ümmetin ödemek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.

[email protected]