2019 yolunda AK Parti ve CHP

Doç. Dr. Mehmet Zahid Sobacı / Uludağ Üniversitesi
6.01.2018

Türkiye’de iç siyasetin gündemini uzun süredir “seçim sistemi ve barajı”, “partiler arası ittifak”, “blok siyaseti”, “yeni siyasal oluşumlar”ı içerisinde barındıran bir kavramlar seti meşgul ediyor.


2019 yolunda AK Parti ve CHP

Bu kavramlar seti, yerel seçimlere bir yıldan fazla; Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine yaklaşık 1,5 yıl olmasına rağmen, Türkiye’nin biraz da erken olarak nitelendirebileceğimiz bir dönemde 2019 seçimlerine odaklandığını gösteriyor. Bunun temel nedeni, 2019 yılında ilk defa üç seçimin birden yapılacak olması. Elbette, 2019 yılında yapılacak her bir seçimin siyasal partiler açısından ayrı bir önemi var. Seçmen 16 Nisan referandumundan sonra ilk defa yerel seçimlerde siyasal partilere mesajını verecek. Yerel seçimde alınacak oranlar Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin sonuçlarını etkileme potansiyeline sahip. Veya milletvekili seçimlerinde cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisinin parlamentoda çoğunluğa sahip olup olmaması, siyasi istikrar ve güçlü icra için önem arz edecek.

Ancak, siyasal partilerin şimdiden 2019 seçimlerine odaklanmasını sağlayan asıl husus, 16 Nisan referandumunda kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uygulamaya geçirilecek olmasıdır. Siyasal sistemde dönüşüm tartışmalarında çokça dile getirildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi toplumsal çevrenin siyaseti tahkim etme sürecinin taçlandırılması, siyaset ve demokrasi dışı yöntem ve araçlarla iktidarı elde etmenin zorlaşması anlamına geliyor. Yeni sistemde sadece milletin gönlüne girerek iktidar elde edilebilecek. Bu nedenle, iki yıl önceden siyasal partiler 2019’a yoğunlaşmış durumda. Daha düne kadar “son kale” olarak görülen Cumhurbaşkanlığını kaybetmemek için üretilen krizler, toplumsal çağrılar ve orduya yapılan davetler (somut sonuçları sırasıyla 367 krizi, Cumhuriyet Mitingleri ve e-muhtıra olmuştur) anlatmaya çalıştığımız 2019 yılının önemini çok iyi özetliyor. 

Yeni sistemin getirdiği yüzde 50+1 milletin teveccühünü kazanmayı ve siyasette ittifakları kaçınılmaz kılıyor. Bu bağlamda, 2019 için iktidarı talep eden siyasal partiler açısından en önemli mesele, yeni dönemin siyasi şartlarına ilişkin bir farkındalık kesbetmeleri ve bu şartları hazmetmeleridir. Bu açıdan referandumdan sonra geçen süre zarfında siyasal partilerin ne yaptığına ve 2019’a nasıl ilerlediklerine bakmak gerekir.    

AK Parti’nin 2019’a ilerleyişi

2019’a giderken AK Parti’nin diğer partilere nazaran daha zor bir sınavdan geçtiğini söyleyebilmek mümkündür. AK Parti seçimlere hazırlanmanın yanı sıra iktidar partisi olmanın sorumluluklarını da üstleniyor. Bu bağlamda, bir yandan ekonomik istikrarı korumaya ve refahı tabana yaymaya, terör örgütlerinin saldırılarına karşı iç güvenliği sağlamaya ve hukuki sınırlar içerisinde FETÖ ile mücadele etmeye gayret ederken, diğer yandan küresel ve bölgesel kaos ortamında Türkiye’nin çıkarlarını korumaya çalışıyor. Ayrıca, uluslararası sisteme karşı meydan okumanın ve Türkiye’yi bölgede güçlü ve bağımsız bir aktör kılma çabalarının doğurduğu baskıları göğüslüyor. Ekonomik büyümede yakalanan yüzdeler, terörle mücadeledeki etkinlik, Kudüs meselesinde üstlenilen öncü rol gibi son dönemde çok önemli başarılar elde edilmiş olmasına rağmen, daha 2019 seçimlerine uzun bir süre var. Bu farklı politika alanlarındaki başarı veya başarısızlık AK Parti’nin 2019 karnesine işlenecektir. Dolayısıyla, 2019’a giderken yeni memnuniyetsiz kitleler yaratmadan ülkeyi ilgilendiren meselelere çözüm bulması AK Parti açısından çok büyük önem arz ediyor. AK Parti bu politika alanlarındaki icraatlarını yerlilik ve millilik ilkesi üzerine inşa etti. Bu 2019’a giderken AK Parti ve MHP arasında bir işbirliğinin belirmesine de imkân verdi.

Yeni sistemin doğasında barındırdığı işbirliği ve ittifak gerekliliğini de gözeterek, AK Parti 15 Temmuz sonrasında oluşan ve devletin bekası temelinde yükselen MHP ile işbirliğini özenli bir şekilde devam ettiriyor. Yerli ve milli siyaset ekseninde terörle mücadele ve çok boyutlu uluslararası baskılara karşı bu iki parti ortak tavır sergiliyor. Bu işbirliği iktidarın bütün politika alanlarında daha meşru ve kararlı adımlar atmasına katkı sağlıyor.
 
2017 değişim, 2018 icraat
 
Bu işbirliğinin bir seçim ittifakına dönüşüp dönüşmeyeceğinin konuşulduğu bugünlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, meselenin liderler seviyesinde karara bağlanması gereken bir konu olduğu ve kendi partisinin mensupları da dahil olmak üzere birlikteliğe zarar verecek tutumlardan kaçınılması gerektiği yönündeki mesajı, 2019’a gidene dek Erdoğan’ın bu işbirliğini sürdürülebilir kılmaya yönelik hassasiyetinin bir yansıması olarak yorumlanabilir.
 
Ülke meselelerini minimum sorunla yönetme gayreti ve MHP ile işbirliğini sürdürme çabasının yanı sıra,  2019’a hazırlık açısından AK Parti kendi teşkilatlarındaki değişim sürecini de yönetiyor. AK Parti’nin 16 Nisan referandumundan sonra kendine bir yol haritası çizdiğini ve bunu aşamalı olarak yaşama geçirdiğini söyleyebilmek mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2017 değişim, 2018 icraat ve 2019 seçim yılı olacak” açıklamasında bu yol haritası açıkça görülebilir.
 
Bu çerçevede, siyasal sistemde değişimi gerçekleştirdikten sonra, AK Parti kendisinin muhalefeti gibi davranıp bazı politi-kalarını ve icraatlarını kamuoyu önünde eleştirmeye ve kendi kurumsal değişimini gerçekleştirmeye başladı. Partinin toplumdan uzaklaştığı, partinin dar bir elit grup tarafından yönetildiği, eleştiriye tahammül gösterilmediği gibi eleştiriler bu değişimi gündeme getirdi. Dolayısıyla, bu değişim AK Parti’nin en güçlü özelliği olan ancak zaman içerisinde nispeten zayıfladığı iddia edilen milletle olan bağını tazelemeyi amaçlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli vesilelerle tekrarladığı “Davası millet olmayanın bizimle işi olmaz”, “Partimize yük olanlarla değil, omuzlayanlarla devam edeceğiz” gibi açık-lamaları parti içindeki değişimin amacını çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
 
Erdoğan’ın yeniden genel başkan olmasının ardından AK Parti uzun soluklu ve kesintisiz bir şekilde iktidarda olmanın getirdiği yıpranmışlığı ortadan kaldırmak, teşkilatlara dinamizm katmak ve toplumun beklentilerine cevap vermek için MKYK’yı yeniledi, Bakanlar Kurulu’nda değişiklik yaptı, bazı önemli şehirlerde belediye başkanlarını değiştirdi. Halihazırda AK Parti benzer bir bakış açısıyla il kongrelerini tamamlıyor.
 
Burada, AK Parti açısından önemli bir husus kendi içindeki değişim sürecinin bir küskünler veya memnuniyetsizler grubu oluşturmadan yönetilebilmesidir. Bu zamana kadar bu değişim süreci sancısız ilerleyebildi. Ancak, 2019’un önemine binaen seçimler yaklaştıkça teşviklerin ve tahriklerin artabileceği düşünüldüğünde, kendi mahallesindeki iç bütünlüğü sağlaması 2019 yolunda AK Parti için en önemli faktörlerden biri olabilir.      
 
CHP’nin stratejisi
 
CHP’nin 2019 stratejisini şimdilik üç boyutlu olarak değerlendirmek mümkün. Hatırlanacağı gibi, 16 Nisan referandumundan sonra CHP’de cumhurbaşkanı adayı ve genel başkanlık tartışması ortaya çıkmış ve Deniz Baykal ve Fikri Sağlar’ın çıkışları gündeme gelmişti. Dolayısıyla, CHP’de referandum sonrası benimsenen stratejinin bir yönünü, genel başkanlık etrafında dönen tartışmaları sonlandırmak oluşturdu. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a bir yürüyüş başlatarak, CHP’deki genel başkanlık koltuğunu sağlamlaştırdı.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğundaki yerini güçlendirmesi açısından gerçekleştirilen il kongrelerinde seçilen delegeler ve 3-4 Şubat’ta yapılacak kurultayda kendisiyle uyumlu çalışacak bir üst yönetimin oluşturulması önem arz ediyor. Kılıçdaroğlu Eylül 2014’te yapılan 18. Olağanüstü Kurultay’da yaşananları bir daha tecrübe etmemek için delege yazımında hassas davranıyor. Nitekim CHP’de yakın zamanda YSK’ya gönderilen delege isimlerinde değişiklik yapıldığı gerekçesiyle İstanbul il ve ilçe kongreleri süreci Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla durduruldu ve daha sonra yeniden başlatıldı. Ayrıca, CHP 36. Olağan Kurultay’ın ardından bir tüzük kurultayı yapacağını da açıkladı. Bu tüzük kurultayında ön seçimin kaldırılacağı iddia ediliyor. Kılıçdaroğlu’nun çoğu zaman CHP’deki parti içi demokrasiye referansla, övgüyle bahsettiği ön seçimden vazgeçilmesi, milletvekillerini belirleme süreçlerinde Kılıçdaroğlu’nun gücünün artması anlamına geliyor.
 
Diğer yandan, “blok siyaseti” 2019’a giderken CHP’nin stratejisinin temelini oluşturuyor. 16 Nisan referandumunda hayır oylarının yüzde 48.6 çıkması, CHP başta olmak üzere muhalefet için AK Parti iktidarını devirmede bir inanç ve motivasyon kaynağı oldu. Blok siyaseti bağlamında, CHP bu oyu 2019 seçimlerine kadar konsolide etmeyi ve kendisine siyasi serma-ye yapmayı stratejisinin ana omurgası olarak benimsedi. Bu bağlamda, CHP, Erdoğan karşıtlığı üzerinden toplumu kutuplaştırmaya gayret ediyor. Kandil ile bağını koparamamış HDP ve uluslararası bağlantıları ortaya çıkan taşeron FETÖ ile işbirliğine giriyor. Ancak Erdoğan karşıtlığı üzerinden yürütülen blok siyaseti, CHP’yi Türkiye’yi ilgilendiren konularda milli bir siyaset izlemekten alıkoyuyor. Bu siyaset doğrultusunda, CHP Cumhurbaşkanına “şeddeli faşist diktatör” şeklinde seslenmekte, PKK ile mücadelede kullanılan SİHA’ları eleştirmekte, 15 Temmuz’u kontrollü darbe olarak nitelendirmekte, Türkiye için oluşturulmak istenen uluslararası teröre destek veren ülke algısına katkı sağlamaktadır.
 
Aslında, CHP de HDP ve FETÖ ile iş tutmanın yaratacağı maliyetin ve 2019’a kadar bu bloku ayakta tutarak bir adaya kanalize etmenin zor olduğunun farkında. Dahası, 2019 yılındaki seçimlerin bir sistem değişikliğinin oylandığı değil, ülkeyi yönetecek liderin ve milletvekillerinin seçildiği bir yarış olacağını, dolayısıyla bambaşka dinamiklerin etkili olacağını biliyor. Bu nedenle, CHP 2019’a yönelik stratejisinin bir parçası olarak uluslararası aktörlerden de medet umuyor. Bu bağ-lamda, 2019 seçimlerinin stratejisini Türkiye karşıtlığı ile bilinen SPD’nin genel merkezinde tartışıyor, Türkiye’yi Almanya’ya şikayet ederek insanların can ve mal güvenliğinin olmadığını iddia ediyor, Türkiye’ye yönelik bir uluslararası ekonomik kumpas davasına dönüşen Zarrab olayı üzerinden Erdoğan ve AK Parti’nin iktidardan düşmesini umut ediyor.
 
Bütün bunlar düşünüldüğünde, CHP siyasi rasyonalite ile açıklanamayacak tuhaf bir ittifakla 2019’a ilerlemektedir. Bu ittifak CHP’yi anti-demokratik siyasete hapsetmektedir. Bu blok siyaseti gayrı milli unsurlarla işbirliğini kapsarken, sırtını millete yaslama fikrini hiçbir şekilde içermemektedir. CHP milletin sorunlarına esaslı bir şekilde kafa yormak yerine Türki-ye karşıtlığı artık tescillenmiş aktörlerin söylem taşıyıcılığını üstlenmeyi tercih etmektedir. Böylece, CHP geniş toplumsal kesimlerden her geçen gün daha fazla uzaklaşmaktadır. Halbuki Türkiye’de siyasette yeni dönem mümkün olduğunca geniş kesimlere seslenme dönemidir. 
 
Bu bağlamda, 2019’a giderken CHP’nin öncelikle milli bir siyaseti takip etmesi ve millet ve devlet yararına olan işlerde ortak tavrın bir parçası olması gerekmektedir. CHP Grup Başkan Vekilinin “Hükümet dünyanın en doğru işini yapsa bile yanında olmayacağız” sözleriyle dışa vurduğu toptan reddiyeci bakış açısını terk etmelidir.  Ana muhalefet partisi olarak CHP, dış destekle değil, toplumun sorunlarına odaklanıp çözüm önerileri sunarak iktidarı talep etmelidir.