27 Mayıs Siyaset tanziminin sosyolojisi

Celal Tahir / Yazar
20.05.2017

27 Mayıs sonrasındaki 55 yıl boyunca Cumhuriyet, hayatiyetini, Türkçülük, İslamcılık, Kürtçülük ve sosyalizm akımlarının çatışmalarının belirlediği bir dünyada devam ettirir. İşte Kemalizm’in 60 sonrası varlık zemini-iklimi budur.


27 Mayıs Siyaset tanziminin sosyolojisi

“Beni kızdırmayın, yapmayacağım şey yoktur.” İsmet İnönü*

İttihatçı ve Kemalist geleneğin kimi unsurlarının “kafaları kızdığında” yapacaklarının hududunun olmaması, modern Türkiye tarihinin önemli bir sorunudur.  27 Mayıs kendi başına ve başlı başına bir projedir. Bir, İkinci Cumhuriyet projesidir. Bir takım şahısların 27 Mayıs’ı -sonradan bu adlandırılma kaldırılmış olsa da- İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılması gayet isabetlidir. Çünkü 27 Mayıs’ın gayesi yalnız Adnan Menderes ve DP’yi tasfiye etmek değildir. Öncelikle merkez sağda DP’nin bir şemsiye olma durumu ortadan kaldırılır. Merkez sağ, İslamcılık ve Türk milliyetçiliği ayrı ayrı kulvarlara yönlendirilir. Alevilik sola kaydırılır. Kürt milliyetçiliği için ise yeni bir hat çizilecektir. İsmet Paşa’nın söylemiyle CHP ortanın solu olur. Ve Komünizmle mücadele dernekleri kurulur. Türkçülüğün istikametinin, kızıl elma ülküsü ile Batı’ya çevrilmiş olması gerekmektedir. Ancak Ziya Gökalp ve Hüseyin Nihal Atsız ile yüzü Batı’ya değil, Doğu’ya döndürülmüştür.  60 sonrası ise Alparslan Türkeş’in liderliğinde Türkiye’de sokakta çatışan kutuplardan biri halini alır. İslamcılığın gelişiminde, başlangıçta Namık Kemal, Sait Halim Paşa, Mehmet Akif Ersoy, Ali Suavi gibi şahsiyetler ön alır. 60 sonrasında ise bir yönüyle köyden kente gelen ve şehir hayatına uyum sağlamaya çalışan gençler için sığınacak bir liman olur. Bir ölçüde İstanbul sosyetesinin bir zümresine dayandığı söylenebilecek olan TKP’nin yerini öncelikle TİP alır. Sonrasında Doğan Avcıoğlu, Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli’nin liderliğinde “Milli Demokratik Devrim” tezi ile gençlik harekete geçirilir. Ve Batı’nın ABD ve İngiltere’nin ekseninde bir sol ortaya çıkar/çıkarılır. Bu ‘sol’un ideolojik dayanağı Lenin’in ve Mao’nun “demokratik devrim”, “milli demokratik devrim” tezleridir. Sosyoloji itibariyle ise diğer ideolojik akımlarda olduğu gibi aşağı inen bir seyir gözlemlenir. Üniversiteye okumaya gelmiş gençler hareketin liderliğini üstlenir. Veya hareketin liderliği onlara üstlendirilir.

Cumhuriyet nasıl evrildi?

1920’li-30’lu yıllarda Atatürk liderliğindeki Kemalizm’in inşa edici bir niteliği mevcuttur. Batıcılık ile kurucu elitler, bir bütün olarak Türkiye toplumunu zaman ve mekân gibi temel kiplikler de dâhil olmak üzere, yukarıdan aşağıya, sağdan sola tanımlamaktadır. O dönemde devlete karşı tanımlanan tehditlerin, sosyalizm, Türkçülük, liberalizm gibi siyasal akımların toplumsal taban bulmasının önü alınmaktadır. Çünkü Cumhuriyet elitlerinin kurucu-inşa edici hususiyeti ve işlevi henüz devam etmektedir. Modern Batı dünyası için de bu kurucu-inşa edici sürecin devamı gerekmektedir. Ve muhalif siyasi akımlara ciddi bir dış destek de yoktur. Dolayısıyla Kemalizm’in ilk döneminde muhalif ideolojik-siyasi akımlar gelişme imkânı bulamamaktadır. Cumhuriyet elitlerinin kurucu inşa edici hususiyeti ve işlevi esas itibariyle 50’lere doğru büyük ölçüde tükenir.

Bu noktaya gelirken bazı hususları hatırlamak gerekir. Mesela Atatürk’ün Falih Rıfkı’ya söylediği gibi, dil devriminde mantığın sınırları aşılır. Dolayısıyla öz Türkçecilik akımı kesintiye uğrar. Ayrıca Celal Bayar’ın dediği gibi anadilde ibadet reformu gerçekleşemeyince, Türkçe ezanın tek başına çok fazla bir anlamı kalamamıştır. DP döneminde Arapça ezan okuma yasağının kaldırılması bu sürecin tabii bir sonucudur. Yine İnönü döneminde de Latince okutulan liselerin açılmasına kadar Batıcılığın mantıksal sınırları zorlanır. Toplumda İslamiyet’i bilen hocalar, imamlar azalmıştır. Aslında var olan imam-hatip okulları açılmamıştır, insanlar neredeyse defin merasimi yapacak hoca bulmakta güçlük çeker hale gelir. Daha ileri gitmek herhâlde mümkün olmaz. Grekoromen uygarlığından gelmediğimiz halde bu kadar sûni ve iradi bir Batılılaşma çabası verebileceği neticeleri ve ürünleri verir. Ve belli bir mesafe alınır.

2. Dünya Savaşı sonrası DP’den önce İsmet İnönü ile Türkiye, yüzünü ABD, NATO, Anglo-Sakson dünyaya döner. Bundan sonra sağ cenaha bir iktidar şansı doğar. Bu liberal sağ iktidarı şansını, DP, Bayar ve Menderes ikilisi değerlendirir. Esasen ortada Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi ve solda Zekeriya Sertel’in Adnan Menderes ile beraber Görüşler dergisini çıkrama teşebbüsü vardır. Burada, Bayar, Menderes ve Atatürk’ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras yazacak diye ilan edilir. Dergi bir sayı çıkabilir. Tan gazetesi başına yıkılan Zekeriya Sertel, bertaraf edilir. Nuri Demirağ da iflas ettirilir. Milli Kalkınma Partisi de bu şekilde tasfiye edilir. Anlaşıldığı kadarıyla sağda ve solda kontrol dışı oluşuma müsaade edilmemektedir. DP, esasen bu Kemalist, modernist projenin dışında değildir. Onun daha makul yorumudur ve Türkiye sağının Sultan II. Mahmut döneminden beri dayandığı eşraf zümresinin tabiatı gereği halkla uzlaşma cihetine yönelir. DP ve Menderes iktidarı Cumhuriyet’i halkın değerleriyle bağlaşık, birleşik, barışık hale getirir. Sonradan Adnan Menderes biraz çizgi dışına çıkar. Zaman ilerleyince birçok başka etkenle beraber Menderes Türkiye’nin uluslararası siyasette farklı imkânlarını da değerlendirmeyi düşünür. Bu, Menderes’in AB’nin çekirdeği Kömür ve Çelik Topluluğu’nun dışında kalmamak istemesidir. Irak ve Suriye’deki gelişmelere müdahil olmak siyasetidir. Ve ayrıca Sovyetler Birliği ile de ilişkiler geliştirmeyi düşünmesidir. Özellikle Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun bu husustaki düşünce ve teşebbüsleri ve Kıbrıs meselesinde takip ettiği başarılı siyaset önemlidir. Sovyetler Birliği ile geliştirilen ilişkilerin esası ekonomiktir. Ama öyle de olsa, düşünülen bu teşebbüslerin neticesi, İngiltere ve ABD’nin cunta oluşumlarını desteklemesi olur. Bu 27 Mayıs’ın uluslararası arka planıdır. Sonrasında ortaya konulan kaotik plan İngilizlerin eseridir; fakat Türkiye’de ABD’nin ağırlığı giderek artmaktadır.

Ancak 27 Mayıs’ın tek sebebi Adnan Menderes’in çizgi dışına çıkması değildir. Kemalist proje eskidiği için, yenilenmektedir. Kemalizm’in özellikle ilk hızlı inşa edici yılları, 20’li, 30’lu, 40’lı yıllardır. Türkçülük, İslamcılık, Kürtçülük ve sosyalizm akımlarının o yıllarda genişlemesine kitleselleşmesine izin verilmez. Bu hareketler bu yıllarda, bir aydın hareketi, bazen de aydın fantazisi düzeyinde kalırlar. 27 Mayıs’ın esas sebebi kurucu ve inşa edici işlevini kaybetmiş olan Kemalizm’e yeni bir varlık alanı kazandırmaktır. Bu yeni bir alan tanımlanmasıdır. Ve bu şekilde Kemalizm’e yeni bir zeminde, yeni bir hareket, yeni bir varlık alanı kazandırılır. Bu hareket alanının şu şekilde tarifi mümkündür:  27 Mayıs sonrası olan hadise özellikle mezkur ideolojik akımların kitleselleşmesinin önünün açılması, belki de kitleselleşmelerinin sağlanması ve bunun gerçekleştirilmesidir. 27 Mayıs sonrasında 55 yıl boyunca Cumhuriyet hayatiyetini, Türkçülük, İslamcılık, Kürtçülük ve sosyalizm akımlarının çatışmalarının belirlediği bir dünyada devam ettirir. FETÖ ve PKK gibi oluşumların tohumları da o günlerde atılır. İşte Kemalizm’in 60 sonrası varlık zemini-iklimi budur. Yani 27 Mayıs sonrası siyaset ve siyasetin sosyolojisi yeniden tanımlanmıştır. Ve bunun neticesinde günümüze kadar devam eden kaos süreci, tetiklenmiştir. Başlangıçta kimi 27 Mayısçıların da İkinci Cumhuriyet dediği, bu Cumhuriyetin yeni evresinin çatışmaları üzerinden hayatiyet bulmasının sebebi açıktır. Cumhuriyetin ilk sürecinin, Atatürk ve İnönü dönemindeki kurucu ve inşa edici işlevinin önemli ölçüde azalmış olmasıdır. 27 Mayıs’ın görünürdeki bilinen aktörlerinin haricinde, iç ve dış aktörler ve akıl merkezleri birimleri tarafından planlanması da kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, Türkçülük, İslamcılık, Kürtçülük ve sosyalizm akımlarındaki iradi müdahaleleri, konspiratif süreçleri, bu süreçlerin arka planını da bize açıklar. Çünkü bu, eşyanın olağan akışının değiştirilmesidir. Bu süreçlerin arka planındaki karanlık müdahalelerin sebebi budur. Ve bu akımların sosyolojik dayanaklarında bir aşağıya iniş gözlenir. Hem Türk milliyetçiliğinde hem Kürt milliyetçiliğinde, İslamcılıkta ve sosyalist solda 20-30-50 sene öncesinde var olan elitler, 60 sonrası mevcut değildir. Bu ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. Bu durum, bu akımların yaşadığı müdahaleler ve konspiratif süreçlerin sonucudur.

27 Mayıs yargılanmalı

Modern Türkiye tarihinin darbeler, Sultan Abdülaziz’in darbe ile tahttan indirilmesi ve şehid edilmesiyle başlar. 27 Mayıs Cumhuriyet dönemi darbelerinin atası olarak tarihe geçer. Kendisinden sonra gelen yılları önemli ölçüde belirleyen aktörler, 27 Mayıs ile beraber ortaya çıkar/çıkarılır. Türkiye’nin yol haritası, paradigması ve bu paradigmaya bağlı alt paradigmalar 27 Mayıs ile beraber şekillenir/ şekillendirilir. Türkiye el’an da bu kaos girdabından tam olarak sıyrılabilmiş değildir. Ancak sıyrılma çabaları vardır ve çok önemli adımlar atılmıştır. İşte bu adımlardan biri de 27 Mayıs’ın manevi şahsiyetinin tarih önünde yargılanması olabilir. Tıpkı 12 Eylül’ün olduğu gibi 27 Mayıs’ın da yargılanması gerekmektedir. Bu yargılama elbette ki fiili bir yargılama değildir. Olup bitenleri geriye döndürmenin mümkün olmadığı izahtan varestedir. Lakin tarih ve insanlık vicdanı önünde bir yargılama ve mahkûm etme gerekliliktir. Bu; Türkiye’nin darbelerle örülen belirlenen tarihinin deşifre edilmesinin önemli bir ögesi ve darbeler tarihinden ve dış müdahalelerden kopmanın ve bağımsızlaşmanın da önemli bir adımı, köşe taşı olacaktır.

[email protected]

*“C. Arcayürek Açıklıyor-3, s.188. ‘den aktaran Dr. Süleyman Güngör, Muhalefette Cumhuriyet Halk Partisi, s. 477”