ABD Dışişleri'nde değişim ve Pompeo'nun açmazı

Dr. M. Cüneyt Özşahin / Necmettin Erbakan Üniversitesi
24.03.2018

Trump’ın kendisine sadık yeni bir ekip kurmakta kararlı olduğu, bu doğrultuda Savunma Bakanı Jim Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Macmaster’in da gidecekler listesinde yer aldığı söyleniyor. Öte yandan bürokrasinin ve danışma kadrosunun bu kadar hızlı değişmesinin ABD’yi hiç olmadığı kadar kırılgan hale getirdiğinin de altı çizilmekte.


ABD Dışişleri'nde değişim ve Pompeo'nun açmazı

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, 31 Mart tarihi itibariyle görevinin sonlanacağını deklare etti. Normal şartlarda çok da olağan kabul edilemeyecek olan bu değişiklik Trump iktidarında neredeyse kimseyi şaşırtmadı. Zira Trump’ın yakın çalışma ekibinden son iki hafta içinde 5 kişi kovuldu veya istifaya zorlandı. Öte yandan dışişleri postundan ayrılacağını sosyal medyadan öğrendiği iddia edilen Rex Tillerson, son basın toplantısını Başkan Trump’a teşekkür dahi etmeden sonlandırdı. Trump aynı zamanda Tillerson’un yerine eski CIA şefi Mike Pompeo’nun getirileceğini kamuoyuna duyurdu. Yaşanan hızlı gelişmelerin ardından gelinen noktada ise pek çok kişi için ABD’de aslında kimseyi şaşırtmayan söz konusu bu değişikliğinin cari dış politikanın yörüngesinde ciddi bir sapma yaratıp yaratmayacağı hususu merak uyandırmaktadır. Bununla birlikte söz konusu değişikliğin Ortadoğu’ya yönelik bölgesel etkisi kadar Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrine ne ölçüde etki edeceği de ayrı bir soru işareti. Tüm bu sorular Trump’ın kabinesine ve yakınındaki danışmanlarına yönelik uyum ve koordinasyon sorununun mahiyetini ve bu çerçevede gelecekte Pompeo’nun Trump ile ne derece uyuşabileceğini, ayrıca ikilinin Ortadoğu ve daha özelde Türkiye politikasının icrasında belirleyici amillerin ne olacağına yanıt vermeyi elzem hale getiriyor. İlk bölümde Dışişlerinde Tillerson’dan Pompeo’ya uzanan süreç irdelenirken devamında yeni bakanın Ortadoğu ve Türkiye politikaları değerlendirilecek son olarak da Pompeo’nun bakanlığına dair muhtemel senaryolar ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Değişimin dinamikleri

Rex Tillerson ABD için kritik önemde olan dışişleri bakanlığı postunu gereğinden çok daha hızlı şekilde bırakmak zorunda kaldı. Bununla birlikte Tillerson’ın Trump ile ilişkilerinden bağımsız olarak dışişleri bürokrasisini yönetme kabiliyetinin de farklı mahfillerce sorgulandığının altını çizmek gerekiyor. Gerek ABD dış politikasında mahir kabul edilen kimi kilit diplomatları atamakta yavaş kalması gerekse de ABD’nin en prestijli kurumlarından biri olan Dışişlerini küçültme çabaları içeride ciddi eleştirilere sebebiyet verdi. Üstelik bakanın çekirdek ekibi dışında bakanlık bürokratları ile ilişki kurmakta gösterdiği çekimserlik, karar alma sürecinde memnuniyetsizlikler yarattı. Bu kapsamda Tillerson’ın gidişi dışişleri bürokrasisinde kimseyi çok üzmüşe benzemiyor.

Öte yandan gerek Trump gerekse de Trump’ın yakın çalışma arkadaşları ile arasındaki gerilimler Tillerson’ın Washington’da ve dünyanın diğer bölgelerinde kredibilitesini zayıflatmış ve etkili adımlar atmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Öyle ki Tillerson’ın pek çok açıklaması Trump tarafından yalanlandı veya istihsa ile karşılandı. Hatta ABD başkanının tüm teamülleri alt üst edecek şekilde çalışma arkadaşlarıyla sosyal medya üzerinden haberleşmesi, taraflar arasındaki görüş farklarından tüm dünyanın haberdar olmasını beraberinde getirdi.

Bu çerçevede Trump, Tillerson’ın Çin ziyaretini ve Kuzey Kore’ye yönelik çabalarını nafile bir çaba olarak değerlendirmiştir. Bu düzlemde Trump’ın Kuzey Kore ile Tillerson’a danışmadan görüşme kararı alması ve temaslarını devam ettiren bakana “Rahat ol ben hallederim” minvalinde mesajlar göndermesi pek tabii ki diplomasi ciddiyeti ile bağdaşmayacak birtakım ifadeler olarak değerlendirilmiştir.

Öte yandan ayrışmaya temel teşkil eden Trump ve Tillerson arasındaki anlaşmazlıkların salt bu konularla sınırlı olmadığı ve pek çok diğer husu-su da kapsadığı iddia edilebilecektir. Her şeyden önce Trump resmi açıklamasında Tillerson’ın gidişinde en önemli faktörün İran ile gerçekleştirilen nükleer anlaşma olduğunun altını çizmektedir. Pek çoklarına göre ise bardağı taşıran son damla İngiltere’nin Salisbury kentinde eski bir Rus ajana yönelik kimyasal saldırının Moskova tarafından organize edildiğine ilişkin İngiliz değerlendirmesine Tillerson’ın itimat ettiğini açıklaması oldu. Tiller-son’ın Rusya ile ilişkilerde Trump’tan ayrıldığı ve başkanın aksine geçmişte de Rusya’nın seçimlere müdahalesini kabul ettiği de bu noktada vurgulanmalıdır. Kuşkusuz Rusya merkezli tüm bu gelişmeler Tillerson’un Trump’ın aksine Rusya’ya yönelik Amerika’nın daha keskin bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin inancından kaynaklanmaktadır. Bunu yanında anlaşmazlıklar zincirine eklenebilecek diğer halkalar arasında Tillerson’ın Kuzey Kore konusunda mutedil bir politika kullanımını savunması, Trump’un aksine aleni olarak Paris İklim Sözleşmesinde kalmak istediğini deklare etme-si, Trump’ın Katar’ın karşında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanında yer almasına karşılık Tillerson’un daha tarafsız bir arabulucu rolü üstlenme isteği yer almıştır.

Dış politikanın açmazları

İkinci olarak Tilllerson’ın başından bu yana Trump’ın çekirdek kadro veya makbul adamlar listesinin içinde olmadığı, aralarındaki ilişkinin derinliğinin oldukça sınırlı olduğu malumdur. Nitekim Trump bugüne kadar Ortadoğu meselelerini çoğunlukla dışişleri bürokrasisi ve Tillerson ile değil damadı Jared Kushner ile çözmeyi tercih etmiştir. Öte yandan Tillerson’un ikamesi niteliğindeki Pompeo ile Trump’ın ilişkilerinin çok daha güçlü olduğu vurgulanmalıdır. Askeri güç kullanımını savunması ve İran karşıtlığı ile bilinen CIA eski başkanı Pompeo’nun Trump ile uyuşmasının çok daha olası olduğu aşikardır. Yine Pompeo’nun, Tillerson ile ilişkileri oldukça sorunlu olan ABD’nin BM temsilcisi olarak yıldızı parlayan Nikki Haley başta olmak üzere Trump’a yakın pek çok Cumhuriyetçi devlet adamı ile güçlü ilişkilere sahip olduğu da ifade edilmektedir.

Tüm bunlara ek olarak Trump’ın kendisine sadık yeni bir ekip kurmakta kararlı olduğunun ve bu doğrultuda ABD Savunma Bakanı Jim Mattis ve Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. Macmaster’in da gidecekler listesinde yer aldığı basında yer buluyor. Öte yandan bürokrasinin ve danışma kadrosunun bu kadar hızlı bir değişime maruz bırakılmasının ABD’yi bugüne kadar hiç olmadığı kadar kırılgan hale getirdiğinin de altı çizilmektedir.

Mike Pompeo, Cumhuriyetçiler için dahi muhafazakâr sayılabilecek olan Çay Partisi Hareketinin içerisinde yer almış eski bir asker. Tillerson ile karşılaştırıldığında Pompeo’nun Trump ile güçlü ilişkilere sahip olduğu ve ikilinin dünyaya pek çok açıdan benzer bir perspektiften baktıklarını söylemek mümkün. Öte yandan Tillerson’ın aksine Pompeo’nun Trump’ı frenleyecek bir aklı selimi taşımadığı ve ortaya çıkabilecek çatışmacı ortamda tüm dünyanın yeni felaketlerle karşı karşıya kalabileceği tehlikesinin altı sıklıkla çizilmektedir. Ortadoğu özelinde de Pompeo’yu zor bir sınavın bek-lediğini ifade etmek ise malumun ilamı olacaktır. Obama’nın mirası olan İran ile sağlanan nükleer anlaşmanın rafa kaldırılması ve Ortadoğu’da İran etkisini sınırlamaya yönelik adımlar atılması pek çoklarınca Pompeo’nun öncelikleri arasında değerlendirilmekte. Böylesi bir politikanın özellikle Beşar Esad kontrolündeki Suriye-İran arasındaki bağ göz önüne alındığında ABD’nin Suriye politikasını nasıl değiştireceği ciddi bir analize muhtaçtır. ABD’nin Suriye’de DAEŞ’e karşı bir vekalet savaşı yürütmenin ötesine geçerek İran destekli Beşar Esad’a yönelik askeri bir operasyona girişmesi ihtimali bir senaryo olarak her zaman için kenarda durmaktadır. Öte yandan böylesi bir müdahalenin İsrail tarafından da destekleneceği ileri sürülebilir. Bununla birlikte Trump’ın Rusya ile iyi ilişkileri korumaya yönelik ısrarının -Rusya’nın mevcut müttefikleri- İran ve Esad güçleri ile karşı karşıya gelindiğinde ne ölçüde sürdürülebilir olduğu Pompeo için önemli bir çıkmaz niteliğindedir.

ABD-Rusya dengesi

Türkiye-ABD ilişkileri de bölge politikaları kadar karmaşık ve bünyesinde bir takım açmazlar barındırıyor. Öncelikle Tillerson ile Çavuşoğlu arasında Menbiç konusunda oluşturulan mutabakatın Pompeo döneminde ne ölçüde korunabileceği büyük bir tartışma konusu. Öte yandan ABD’nin izleyeceği politikalarda kapasitesi ve motivasyonları dikkate alındığında PYD ile ilişkileri ne derece sürdürebileceği, İran ve Beşar Esad’ın karşısında müttefik ilişkisi kurabileceği ülke alternatiflerinin sınırlılığı gibi nedenlerin Türkiye’yi ABD açısından önemli kılmakta olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte gerek Trump gerekse de Pompeo’nun Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yakınlıklarının ve İsrail ile sahip oldukları özel ilişkilerinin Türkiye ile ABD arasında muhtemel krizlere kapı aralaması ihtimali bir diğer senaryo olarak değerlendirilebilir.

Tüm bu değerlendirmelerin yanında Trump’ın seçim sürecinde terörle mücadeleye yaptığı özel vurgu dışında muayyen ülkelere yönelik doğrudan askeri operasyonlardan uzak durma eğiliminde olduğu ve bu tercihin hilafına bugüne kadar adım atmadığı vakadır. Bu kapsamda vekalet savaşlarını tercih eden ABD’nin kara ordusunu bir savaşa sürüklemekten imtina etmekte olduğu da gerçektir. Önümüzdeki süreçte İran ile ilişkilerde nükleer anlaşmanın feshedilmesinin ötesine geçmeyeceği, Suriye meselesinde ise Rusya ile ilişkileri bozmamak adına tarafların Beşar Esad yönetimini de denklemin içerisinde tutacak bir takım asgari müştereklerde anlaşma yolunu takip edeceği öngörülebilir. ABD ve Rusya arasında rekabetin ortadan kalkması ise Türkiye açısından denge politikası izleme olanaklarını sınırlandıracaktır. 

[email protected]