Afrin tamam sıra Münbiç'te mi, Sincar'da mı?

Doç. Dr. Murat Yeşiltaş / SETA Güvenlik Araştırmaları
24.03.2018

Türkiye’nin askeri aktivizmi, diplomatik angajmanlarını güçlendiren bir unsur olarak artık her zamankinden daha fazla işe yarıyor. Afrin operasyonu, askeri gücün kullanımının, Türkiye’nin diplomatik çabalarını bölgesel ve uluslararası düzeyde nasıl birleştirdiğini anlamak için iyi bir örnek.


Afrin tamam sıra Münbiç'te mi, Sincar'da mı?
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu geçtiğimiz pazar günü Suriye’nin kuzey bölgesindeki Afrin’i ele geçirdi ve PKK-YPG’nin toprak ve siyasi emellerine büyük darbe vurdu. ABD’nin silahlandırdığı ve eğittiği  PKK/PYD, Suriye’de DEAŞ’a karşı savaşta en etkili yerel güç olarak ele alınmıştı, ancak Afrin’i savunma konusunda ortaya koydukları umut iki aydan az bir sürede çöktü. Bu süre içinde PKK-YPG, 3700’e yakın militanını kaybetti, altı yıldır elinde tuttuğu Afrin bölgesindeki tüm kazanımlarını kaybederek şehri terk etmek zorunda kaldı. 
 
Kayıpları bunlarla da sınırlı değil. Büyük umut besledikleri, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devleti kurma planını da stratejik hedef olmaktan çıkarmak durumunda kaldılar. Şimdi Fırat’ın doğusunda elde ettikleri “askeri derinlik” de tehlike altında. Bu meydan okumaya Irak’ı da dâhil ettiği-mizde kısa bir süre sonra DEAŞ’ın yaşadığı akıbetin bir benzerini PKK’nın da yaşaması kaçınılmaz görünüyor. Bu durum aynı zamanda, ABD’nin hesapsız bir şekilde PKK-YPG’yi destekleyerek sadece DEAŞ ile mücadeleye indirgediği Suriye politikasının da uzun bir süredir çelişkiler içinde olduğunu açık şekilde ortaya koymuş oldu.     
 
ABD’nin nüfuz alanı dışındaki PKK-YPG konumlarına yönelik Türkiye müdahalesi her zaman kaçınılmazdı ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı Ha-rekâtı ile başlayan askeri hareketliliğini Zeytin Dalı Harekâtı ile yeni bir evreye sokarak devam ettirmesi, ABD-YPG ilişkisine de ciddi bir baskı oluşturdu. Bu, Türkiye’nin Afrin’deki askeri müdahalesine Rusya’nın neden yetki verdiğini de açıklıyor. Rusya, Suriye’deki Amerikan askeri varlığının devam etmesini sağlayan tek mekanizmayı zayıflatmayı ümit ediyordu ve bu durum Afrin’in PKK’dan temizlenmesi ile Türkiye adına önemli biz kazanım olarak ortaya çıkmış durumda. 
 
Sincar meden önemli? 
 
Türkiye, Afrin’deki başarısıyla askeri gücünü yedekte tutmak yerine zamanında, kararlı ve dikkatli bir şekilde kullanmasının amaçlarına ulaş-mada işe yaradığını gösterdi. Şimdi Fırat’ın doğusunda Amerikan korumasındaki PKK-YPG tarafından kontrol edilen Arap çoğunluklu kasabaları ele geçirmek için bir daha güçlü bir niyet ortaya koymuş durumda. Bu niyet en son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin Irak’ın Sincar bölgesindeki varlığını hedef alabileceğine yönelik açıklamasıyla daha da pekişmiş oldu. Ancak Türkiye’nin Afrin sonrası Suriye’nin kuzeyindeki ve Irak’ın Sincar bölgesindeki PKK varlığını nasıl elimine edeceği üzerinde daha fazla düşünülmesi gerekiyor.
 

Afrin’de Türkiye neresinden bakılırsa bakılsın önemli bir başarı elde etti. Sadece kısa bir sürede PKK’yı etkisizleştirmedi, aynı zamanda ABD’nin Suriye’de oluşturmayı planladığı mekanizmalara dair projeleri zayıflattı ve bölgesel ölçekte Suriye ekseninde askeri varlığına bir derinlik kazandırarak PKK ile mücadelede inisiyatifi ele geçirdi. Daha da önemlisi, Türkiye Afrin operasyonu ile birlikte PKK’yı sadece Amerikan nüfuzunda olan bir örgüte dönüştürdü. Afrin sonrası dönem için en somut olan husus ise Türkiye’nin PKK’nın içinde olduğu herhangi bir bölgesel mekanizmaya izin vermemek adına askeri kararlılığını sürdürecek olması. Böylesi bir stratejik hedefin hayata geçirilmesi için Türkiye’nin önünde üç önemli alternatif olduğunu söylemek mümkündür.

Birinci alternatif, kısmen daha kolay görünen, PKK’nın Menbiç’ten çıkarılmasıdır. Zeytin Dalı Harekâtı ile birlikte Amerikan yönetiminde Türki-ye’nin bir sonraki hedefi konusunda bir belirsizlik oluştu ve bu belirsizliği gidermek için geride kalan haftalarda bir dizi müzakere yapılması konusunda bir irade oluştu. Ne var ki iki taraf da Menbiç konusunda henüz bir anlaşmaya varabilmiş değil. Türkiye’nin, PKK’nın Menbiç’deki varlığına dair “müzakereye açık olmadığı” birçok defa ifade edildi. ABD tarafının ise, eğer Türkiye’nin istediği gibi, YPG güçlerinin Menbiç’ten tamamen çekilmesi ve yönetimin Fırat Kalkanı unsurlarına devredilmesi şeklinde çözülmesi halinde bunun Afrin’den sonra PKK adına ikinci büyük kayıp olacağını düşündüğü için bu formüle pek sıcak bakmadığı biliniyor. Nitekim Tillerson’un Türkiye ziyareti konusunda çantasında Beyaz Saray’a götürdüğü plan tartışılmadan görevinden uzaklaştırılması, Türkiye’nin de Ankara’da varılan “anlayışın”, hangi oranda yeni Dışişleri Pompeo ile yürütülebileceğine yönelik kuşkulanmasına neden oldu. Zira Dışişleri Çavuşoğlu’nun, Ankara’da Tillerson ile bir “anlaşmaya” değil de PKK konusunda bir “anlayışa” vardık açıklaması, bu kuşkuyu açık bir şekilde gösterir nitelikte.

 PKK Sincar’da korumasız

O halde Menbiç için hali hazırda üzerinde uzlaşılan kesin bir anlaşma olmadığı söylenebilir. Fakat ABD’nin Menbiç okuması, PKK’nın bölgeyi özellikle Afrin sonrası dönemde elinde tutmakta zorlanacağı şeklinde. Zira Menbiç halkının ve Arap aşiretlerin PKK’nın yönetiminden rahatsız oldukları ve her an PKK’ya karşı yerel bir çatışmayı başlatabilecekleri bilinen bir durum. Şimdilik kesin olmasa da ABD’nin Menbiç’in devri konusunda Türkiye’nin tezlerine yaklaştığı, ancak yönetimin tam olarak hangi Araplara devredileceği hususunda daha farklı düşündüğünü söylemek mümkün. Böylesi bir durumda, Türkiye Menbiç’e yönelik askeri bir operasyonu en son seçenek olarak görüyor. Dolayısıyla Afrin sonrası PKK’nın Menbiç’ten askeri harekâta gerek olmadan çıkarılması daha büyük olasılık olarak gözüküyor.

Bu durum Türkiye’nin dikkatini PKK’nın Sincar’daki varlığına yöneltmesine imkan veriyor. Türkiye’nin ikinci alternatifi de işte bu. Türkiye Sincar’ı, Afrin ve PKK’nın kontrol ettiği diğer bölgeler gibi stratejik açıdan önemli görüyor. Sincar’ın Türkiye’ye coğrafi yakınlığı ve Suriye’nin kuzeyin-deki PKK kontrolündeki bölgeler ile Kandil arasında bağlantı rolü oynaması, PKK’ya militanlarını ve askeri teçhizatını rahatça transfer etme imkanı sağlıyor bu da Türkiye’nin güvenliği için tehdit oluşturuyor. Ayrıca, PKK’nın Sincar’daki varlığı, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve Kuzey Irak’taki zaten bozulan istikrarı daha fazla tehdit ediyor.

Türkiye’nin, Sincar’daki PKK varlığına karşı hamlesinin ardındaki rasyonalite ise çok basit. Bir kere buradaki varlığının, Afrin’de olduğu gibi bölgesel “jeopolitik gerçeklere” uymadığını düşünüyor. Türkiye ve Irak, Kuzey Irak’ta PKK meselesi hakkında zımnen bir anlaşmaya zaten varmıştı. İran ise ayrıca kuzey Suriye ve Irak’ta PKK’nın varlığına yönelik aynı bakış açısına sahip. Kuzey Irak bağımsızlık referandumu, tehdidin yaygın ve ortak olması durumunda bölge içi rekabetin geçici de olsa gerçekçi bir ittifaka dönüştüğünü gösterdi. Bu nedenle, PKK, Sincar’daki siyasi ve askeri varlığını sürdürebilmek için bölgeden gerekli desteği bulamayacaktır. Daha da kritik olan ise, PKK, Sincar’da ABD’nin korumasından yoksun kalmış durumda. Kendi toprakları içinde PKK’yı Sincar’dan temizlemek isteyen bir Irak’a ABD’nin karşı çıkması da pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin PKK’ya karşı Sincar’a müdahale etmeye karar vermesi halinde PKK’nın yalnız kalacağını söylemek mümkün.

Askeri aktivizm ve diplomasi

Ancak bu, Türkiye’nin Irak’ta PKK’ya karşı tek taraflı harekete geçeceği anlamına gelmez. Dikkate alınması gereken üç alternatif senaryo var. İlk ve en önemlisi, Türkiye, Irak merkezi hükümetini askeri bir inisiyatif almaya teşvik ederek PKK’yı Sincar’dan göndermeye çalışabilir. İkinci olarak, PKK çatışma olmadan kenti teslim etmeyecekse, Türkiye ve Irak birlikte PKK’ya karşı askeri bir eylem gerçekleştirebilir. Genelkurmay Başkanı Hulisi Akar’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı ziyaret, Irak’ı PKK’ya karşı askeri bir eylem yapmaya ikna etmeyi amaçlamaktaydı. Ziyaretten sonra, iki ülke terörle mücadelede ortaklığın öneminin altını çizdi. Zaten PKK’nın Sincar üzerinde nasıl bir hak iddia edeceği de oldukça tartışmalı bir konu. PKK’ya bağlı YBŞ güçlerinin maaşlarının Irak merkezi hükümeti tarafından ödenmesi ve söz konusu unsurun Haşdi Şaabi’nin bir parçası olarak Irak ordusuna bağlı olması kolaylaştırıcı bir unsur da olabilir. Üçüncü fakat daha az tercih edilebilecek seçenek ise, Türkiye’nin PKK ile mücadelede bölgede devam eden askeri aktivizminin bir parçası olarak devreye girmesi. Türkiye’nin askeri aktivizm siyaseti, diplomatik angajmanlarını güçlendi-ren bir unsur olarak artık her zamankinden daha fazla işe yarıyor. Afrin operasyonu, askeri gücün kullanımının, Türkiye’nin diplomatik çabalarını bölgesel ve uluslararası düzeyde nasıl birleştirdiğini anlamak için iyi bir örnek.

Bu nedenle, üçüncü seçeneğe göre, Türkiye Sincar’da PKK’ya karşı tek taraflı hareket edebilir. Böyle bir durumun gerçekleşme ihtimali Irak ve İran’ın konsensüsüne daha fazla ihtiyaç duyduğu için Tahran’ın Türkiye’nin etkisinin artmasına nasıl bakacağını ise kestirmek zor. Türkiye’nin hede-fi, PKK’nın Kandil ile olan bağlantısının tamamen kesilmesi. Bu ABD’nin PKK yatırımını daha da anlamsız hale getirebilir ve politikasından tama-men vazgeçmesine neden olabilir. Bu nedenle Afrin sonrası Sincar’ın hedef alınması çok anlamlı.

Üçüncü alternatif ise Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki PKK varlığını nasıl hedef alacağı. Bu Zeytin Dalı ya da Fırat Kalkanı harekâtından daha farklı bir şekilde gerçekleşebilir. Eğer sırasıyla Menbiç ve Sincar’daki hedeflerine Türkiye kısa vadede ulaşırsa bu alternatifin hayata geçirilmesi daha kolay olabilir. 

Bütün alternatifler bağlamında, Türkiye’nin, sınırlarını ve bölgesel düzeyde stratejik önceliklerini korumak istediği oldukça açık. Suriye ve Irak kapsamlı bir istikrar ve güvenliğe ulaşana kadar, askeri gücün kullanılması gelecek için bu stratejinin bir parçası olacağa benziyor. Bölgesel dinamikler ile Türkiye’nin güvenlik ve dış politikasındaki yeni eğilim, Türkiye’nin askeri operasyonlarını Afrin ötesine taşımasına daha fazla olanak sağlamış durumda. Bu kararlılık sürdürüldüğü ölçüde, Türkiye’nin hedeflerine ulaşması daha da kolaylaşacak.

[email protected]