Alman İslam Konferansı ve yapısal reform tartışması

Yasin Baş / Araştırmacı-Gazeteci
8.09.2018

Markus Kerber, Kasım 2018’de yapılması öngörülen İslam Konferansı genel kurul toplantısına İslami teşkilatların yanı sıra Müslümanları temsilen bireylerin de davet edilmesinin planlandıkları açıkladı. Oluşturulmak istenilen yeni etnik aidiyete vurgu yapan Kerber’in ‘Almanya’ya ait’ yeni bir İslam tanımı yapılmasının uygun olacağını ve bunun da ancak ‘Alman İslamı’ olarak tanımlanabileceğini söylemesi önümüzdeki dönemde çok tartışılacağa benziyor.


Alman İslam Konferansı ve yapısal reform tartışması

Alman İslam Konferansı (AİK) 2006 yılında dönemin İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble himayesinde ilk kez bir araya gelmişti. 11 Eylül 2001 yılında gerçekleşen ABD’deki ikiz kule saldırıları sonrası bütün dünyada olduğu gibi Almanya’da da İslam tartışmaları toplumun gündeminde en ön sıralarda yerini almış, çıkmaza doğru sürüklenmekteydi. Müslümanlara karşı ön yargılar gün geçtikçe çoğalıyordu. İslamofobya bir nefrete ve düşmanlığa dönüşmüştü. Olayın siyasal, sosyal ve güvenlik merkezli risklerini fark eden Alman devlet aklı, 11 Eylül sonrası gelişmeleri kendi çıkar ve istekleri doğrultusunda fırsata çevirmek amacıyla devlet ile Almanya’da yaşayan Müslümanlar arasındaki diyaloğu güçlendirmek ve özgürlükçü-demokratik temel doğrultusunda kurumsal-hukuki bir zemine oturtmak için din-devlet (Alman devleti ile İslam dini) ilişkilerinde yeni ve o tarihe kadar denenmemiş bir adıma imza atarak İslam Konferans’ını hayata geçirdi. Konferansın ana gündemi ve hedeflerinden bazıları şu şekilde sıralandı:

l Toplumsal birliktelik, Toplumsal katılım ve Almanya’da yaşayan Müslümanların uyumu

l Manevi rehberlik ve sosyal hizmetler

l Günlük yaşamda değerlerin uyuşması

l Devlet okullarında Almanca İslam din derslerinin verilmesine başlanması

l Camilerin yapımı ve kullanımı

l Günlük okul hayatında dini nedenlerle oluşan sorunlar

l İmamların eğitimi

l Alman yüksek okullarında İslam ilahiyatı kürsülerinin kurulması

l Medya’da İslam

l Radikal İslami akımlara karşı ortak eylemler

l Din devlet arasındaki ilişkilerin hukuki zemine oturtulması

Geçen 12 yıl içinde bu maddelerden bazıları hayata geçirilmiş oldu, bazıları ise hala gündemde.

‘Alman Müslümanlar’ 

Konferansın bir önemli hedefi de “Alman Müslümanları/ Alman İslamı” ile Alman aidiyetinin geliştirilmesini öngörmekteydi. Resmi yazışmalarda da kayda geçtiği üzere Almanya’da yaşayan Müslümanlar kendilerini artık “Alman Müslümanı” olarak görmeliydi. Evrensel olan İslam dini ve uluslarötesi (transnational) olan Müslümanların Alman kimliğini benimsemeleri gerekiyordu. Başka ülkelerin sözcülüğünü yapmakla suçlanan bazı İslami kuruluşlar ve onların temsilcilerinden Almanya’nın iç işlerine karışmamaları, artık bu ülke için çalışmaları ve hizmet etmeleri beklentisi mevcuttu.

Alman İslam Konferansı’nın resmi internet sayfasında şu cümle yer alıyor: “Almanya’daki Müslümanlar kendilerini Alman toplumunun bir parçası olarak görmeli ve Alman toplumu da onları böyle görmelidir.” Bu hedef ve temenni bir gün gerçekleşirse, toplumsal uyum ve birliktelik yönünden önemli bir kazanım elde edilmiş olacaktır. Ancak Şubat 2018’de göreve gelen Almanya’nın yeni İçişleri Bakanı Horst Seehofer (CSU) İslam›ın Almanya›ya ait olmadığını söyleyerek yine büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Seehofer: “Hayır. İslam Almanya’ya ait değildir. Almanya Hıristiyan değerlerden oluşuyor. Tabii ki bizde yaşayan Müslümanlar Almanya’ya aittir. Ama bu elbette biz kendi geleneklerimizden ve görgü kurallarımızdan vazgeçeceğiz anlamına gelmez” diye konuştu. Seehofer İslam Konferansı’nı devam ettireceğini ifade etti, ancak İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Markus Kerber, İslam Konferansı’nda yapısal değişikliğe gidileceğini açıkladı.

“Alman Müslümanları korumak için” Türkiye’nin etkisine de karşı olduklarının ve Türkiye’nin Almanya’daki Müslümanlara yönelik bir müdahalesine izin vermeyeceklerinin de altını çizdi. Almanya’da örgütlü olmayan Müslümanların da İslam Konferansı’nda yer almasını istediklerini söyleyen Markus Kerber, Kasım 2018’de yapılması öngörülen İslam Konferansı genel kurul toplantısına İslami teşkilatların yanı sıra Müslümanları temsilen bireylerin de davet edilmesinin planlandıkları açıkladı. Oluşturulmak istenilen yeni bir etnik aidiyete vurgu yapan Kerber’in ‘Almanya’ya ait’ yeni bir İslam tanımı yapılmasının uygun olacağını ve bunun da ancak ‘Alman İslamı’ olarak tanımlanabileceğini söylemesi önümüzdeki dönemde çok tartışılacağa benziyor.

Toplum mühendisliği

Köln Başpiskoposluğu’nun resmi yayın organı “Domradio” ise bakanlığın “muhafazakar teşkilatların etkisinin sınırlandırılmasını” öngördüğünü ve “Almanya’da bulunan kurumsallaşmamış Müslümanların çıkarlarını eskisinden daha fazla dikkate alacağını” belirtti. Almanya’nın İslam konusunda ilk başvurduğu kişilerden biri olan İsrail asıllı Alman Psikolog Ahmad Mansour ise Müslüman kuruluşların elinden “İslam tekelinin” alınmasının doğru olacağını aktardı. Çünkü ona göre Almanya’da bulunan yaklaşık 2 bin 400 cami ve mescidin bin 800’den fazlasının bağlı bulunduğu İslami kuruluşlar Almanya’daki Müslümanların yüzde 30’unu bile temsil etmiyormuş. İslam Bilimci Abdel-Hakim Ourghi ise, İslam Konferansı’nın 12 yıldır hala yol kat edemediğini ve AİK’nın “liberal İslam” temsilcileri tarafından reform edilmesinin maalesef bir hayli güç olduğunu bildirdi. Ourghi kullanmış olduğu “reform” kavramı ile birçok tarafın hedefini açığa vurmuş mu oldu? Avro İslam’ın akıl hocalarından ve “oryantalizmin Göttingen ekolü” temsilcilerinden Prof. Bassam Tibi de Almanya’daki Müslümanlara fazla hak verilmesinin toplumsal barışı tehlikeye sokabileceğini vurguladı. Görünen o ki, sonbaharda Almanya’da yaşayan Müslümanları yoğun bir gündem beklemekte. Mevcut İslami sivil toplum kuruluşları yeni oluşumlar ve gelişmeler ile yüzleşmek zorunda bırakılacak. İslami kuruluşların görevini gelecekte üstlenebilecek yeni kurulan dernekler oyuna dahil olacak mı, maddi ve manevi desteklerle donatılan dernekler mevcut kurumların paralelinde yer almaya çalışacak mı, bunu zaman gösterecek. Alman bir atasözü şöyle der: “Rekabet işi canlandırır.” Umarız bu rekabet tatlı olur.

[email protected]