Almanya, Erdoğan ile savaşını Diyanet üzerinden yürütüyor

M. Taceddin Kutay / Türk Alman Üniversitesi
18.02.2017

Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyaretinden iki gün önce Almanya’da Diyanet imamlarına yönelik ‘ajanlık’ operasyonu düzenlenmesi ve aynı tarihlerde Şansölye Merkel’in İsrail’e yapması planlanan dış gezisinin iptal edilmesi Almanya-Türkiye hattında müzakere edilecek şeylerin Almanya açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymakta.


Almanya, Erdoğan ile savaşını Diyanet üzerinden yürütüyor

Almanya, Avusturya ve Hollanda başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Türk Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren vakıf ve derneklere yönelik sürdürülen baskı politikalarında görülen artış bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın zor günler geçirmelerine sebep oluyor. Aralık ayında Hollanda Diyanet Vakfı başkanı ve bu ülkedeki Din İşleri Ateşesi Yusuf Acar’ın istenmeyen adam ilan edilmesi talep edilmiş; bu olay üzerine Türkiye ateşesini geri çekmişti. Diyanet derneklerine bağlı camilerde görev yapan imamların Türkiye namına ajanlık faaliyeti yürüttüğü iddiasıyla kopartılan fırtına bir yandan Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı takındığı ikiyüzlü tutumu ortaya koyarken, diğer yandan siyasetimiz içinde 15 Temmuz sonrası henüz atılamayan safralara da dikkat çekmekte. Konu hakkında yapılan ufak çaplı bir tahkikat ilginç bir servis akışını gözler önüne seriyor.

Almanya’nın DİTİB kartı

15 Temmuz ihaneti sonrası FETÖ’ye karşı yürütülen savaşın önemli bir parçasını terör örgütünün iç ve dış finans kaynaklarını ortaya çıkarma faaliyeti oluşturmakta. Bu amaçla Meclis FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan 31 ülkede faaliyet gösteren vakıf ve dernekleri marifetiyle bu ülkelerdeki FETÖ yapılanmasına yönelik bilgi talep etmişti. Üst yazıları ile birlikte komisyona iletilen raporların komisyonda bulunan ve kimliği tespit edilemeyen bir üye tarafından Cumhuriyet Gazetesi’ne servis edildiği, bu gazetenin ise raporları Alman Die Welt Gazetesi’ne, dolaylı olarak da Avusturya’nın Kurier gazetesine servis ettiği sonraları ortaya çıktı. Dolayısıyla Meclis’te kalması gereken mahrem istihbari belgelerin milletvekili eliyle Avrupa ülkelerine servis edilmesi gibi trajik bir durum ile karşı karşıyayız. Almanya ve Avusturya’da Yeşiller Partisi’nin başını çektiği çevreler Türkiye’ye gönderilen raporlarda kendi vatandaşları olan FETÖ mensuplarının da isimlerinin bulunmasını öne sürerek imamların görev yaptıkları ülkelerin vatandaşlarına yönelik ajanlık faaliyeti yürüttüğü propagandası yapmakta.

Geçtiğimiz hafta içinde Almanya ve Avusturya’da derneklerimize yönelik sürdürülen tazyik zirve noktasına ulaştı. 15 Şubat Çarşamba günü Almanya’da görev yapan üç Diyanet imamının evine baskın yapan Alman polisi, ajanlık faaliyeti şüphesiyle arama yaptı. Konu hakkında Der Spiegel’de yayınlanan haber ise operasyonun bambaşka bir boyutunu gözler önüne sermekte: İmamlara yönelik operasyonun Aralık ayı içinde planlandığı, ancak bu haftaya ertelendiği iddia edilen haber hepimizin dikkatini ister Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Almanya’ya yapacağı ziyaretlere çekti. Yıldırım’ın ziyareti resmi bir ziyaret değil. Başbakan 18 Şubat‘ta Oberhausen’de UETD tarafından düzenlenen „Memleket Sevdalıları Evet Diyor“ başlığıyla düzenlenecek olan toplantıya iştirak edecek. Bununla birlikte Çavuşoğlu Almanya’ya resmi bir ziyaret düzenliyor ve mevkidaşı başta olmak üzere Alman makamlarıyla bir dizi görüşme gerçekleştirecek. Çavuşoğlu’nun ziyaretinden iki gün önce imamlarımıza yönelik böyle bir operasyonun düzenlenmesi ve aynı tarihlerde Şansölye Merkel’in İsrail’e yapması planlanan dış gezisinin iptal edilmesi Almanya-Türkiye hattında müzakere edilecek şeylerin Almanya açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymakta. Almanya tarafından masaya DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) kartının konacağı ve Türkiye’nin ajanlık faaliyeti ithamı ile köşeye sıkıştırılarak pazarlık payının artırılmaya çalışacağı gün gibi ortada. Bununla birlikte Almanya’ya karşı en son utanmamız gereken başlıklardan birisinin ajanlık ithamı olduğunu da unutmamalıyız. Hatırlanacağı üzere 2014 yılında Türkiye’ye “Ne yaptığınızı biliyoruz“ mesajı vermek isteyen Almanya, Türkiye’deki pek çok kurum ve kuruluşu dinlediği haberini servis etmişti. Kendilerine yöneltilen “Dostlar birbirini dinlememeli“ eleştirisine karşın iktidardaki CDU partisinden yapılan açıklamada “Türkiye ile dost değil müttefikiz. Bu da Türkiye’yi dinlemek için yeterli sebep” denmişti. 3 milyon yurttaşımızın Almanya’da yaşaması bu ülkede bir takım istihabri çalışmalar yürütmek için elbette en az müttefiklik kadar yeterli sebep.   

Avusturya’da da Almanya’ya benzer bir gündem ile Türkiye karşıtlığı Diyanet İşleri üzerinden körüklenmekte. İlginç olan ise yurttaşlarımızın sandık başına gittiklerinde genellikle meylettiği iki partiden birisi olan Yeşiller’in gerek Almanya’da gerek Avusturya’da bu menfi propagandanın başını çekmesi. Avusturya Yeşiller millevekili Peter Pilz basına yaptığı açıklamada öncelikli vazifelerinin ATİB’e (Avusturya Türk İslam Birliği) bağlı faaliyet gösteren camiler için hayatı zorlaştırmak olduğunu ifade edecek kadar ileri gitti.  Pilz Türkiye’yi dolaysız olarak tehdit ederken “Elimizdeki belgeleri açıklarsak Türkiye Avusturya haricinde 30 ülkeyle daha uğraşmak zorunda kalır” şeklinde konuşurken, ATİB’in Avusturya’daki faaliyetlerinin yasaklanmasını talep etmekten geri kalmadı.

Pilz’i gayet iyi tanıyoruz

Avusturya çapında 70 civarında camiyi bünyesinde barındıran ve 150 binden fazla üyesi olan ATİB’in faaliyetlerinin yasaklanmasının mümkün olmadığını elbette Pilz de biliyor. Bununla birlikte biz de Pilz’in kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkartılması teklifini parlamentoya getiren, Türkiye’ye gelerek tutuklu HDP milletvekillerini ziyaret şovunu tertip eden bir figür olarak Pilz dikkatimizi zaman zaman çekmekte.

Türkiye karşıtlığı ile Avusturya siyasetinde tutunmaya çalışan Pilz’in ATİB’i kendisine hedef seçmesi ise Avusturya’nın toplumsal huzuru açısından son derece yıkıcı etkilere sahip. ATİB 8 milyonluk Avusturya’da yaşayan 300 bin Türk’ün sadece dini ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor; kamusal nizama da hayati katkılar sağlıyor. Ülkeden DEAŞ terör örgütüne şimdiye kadar 300’ü aşkın katılım gerçekleşmiş durumda. Burada ilginç olan ise ülkedeki Müslümanların yüzde 70’ten fazlasını oluşturan Türkiye kökenlilerden tek bir katılımın dahi gerçekleşmemiş olması. ATİB’in yapıcı pozisyonu ve vatandaşlarımıza yönelik doğru dini telkinleri bu durumu doğuran en önemli faktör. Aynı durum Almanya ölçeğinde DİTİB için de söz konusu: Tüm Almanya’da 960 cami ve dernekle temsil edilen DİTİB bir milyona yakın bir kitleye hitap etmekte. 2016 yılında yapılan bir araştırma sadece Türkler’in değil, ülkede yaşayan diğer milletlerden Müslümanların da DİTİB tarafından temsil edildiğini ortaya koymuştu. Almanya’da yaşayan Müslümanların yüzde 70’lik bir kesimi kendisini DİTİB tarafından temsil edilir görmekte. Buna rağmen Diyanet İşleri’ne bağlı olarak faaliyet gösteren dernekler Almanya ve Avusturya’da sürdürülen negatif propagandada “Erdoğan taraftarlarının toplanma lokali olarak sunulmakta ve  “Sünni İslam”ın bir kesimini temsil ettiği iddia edilmekte. Hakikat ise bunun tam tersini ortaya koyuyor; zira söz konusu derneklerin örneğin cenaze hizmetlerine Türkiye kökenli Alevilerin ve gayr-ı müslimlerin de üye oldukları bilinen bir gerçek. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sosyal faaliyetleri Türkiye kökenli olmak paydasına sahip önemli bir kitleyi kapsamakta.

Türkiyelilik şuuru

2016 yılında Almanya ve Avusturya’da DİTİB ve ATİB’in merkeze konduğu tartışmalar yoğun olarak sürdürüldü. Avusturya’da çıkan İslam yasası dini derneklerin yurt dışından finanse edilmelerini yasaklarken, ATİB imamlarının Türkiye’den görevli olarak ülkeye gelmelerinin önü kesilmeye çalışıldı. Almanya’da da DİTİB’e yönelik benzer eleştiriler kamuoyunda yüksek sesle dillendirildi. Ancak reddedilmesi mümkün olmayan en önemli gerçek ne Almanya’nın ne de Avusturya’nın bu ülkelerde bulunan camilerde görev yapacak imam yetiştirebilecek nitelikli eğitim kurumlarına sahip olmadığı. Bu yüzden Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız Türkiye’den gelen din adamlarının mevcudiyetine muhtaç durumda. Öte yandan Avrupa ölçeğinde dikkat çekilmesi geren bir diğer gerçek de Katolik Kilisesi’nin din adamı açığını özellikle Asya ve Avrupa’dan gelen rahip ve rahibelerle karşıladığı.

İmamlarımız bütün yapısal eksiklere rağmen çok önemli bir açığı kapatmakta. İmamlarımızın icra ettikleri en önemli hizmetin ise Avrupa’da sistematik biçimde sürdürülen asimilasyon politikalarına karşı dördüncü kuşakta dahi Türkiyelilik şuurunu koruyucu hizmetler ortaya koymak olduğunu ifade etmekte fayda var. İşte bu kurumları, eleştirilerin hedefi haline getiren en önemli sebep de tam olarak bu.

15 Temmuz ihaneti sonrasında gelinen süreç Avrupa ülkeleri açısından bulunmaz bir nimet olarak değerlendirildi ve bu kurumlar üzerinde sürdürülen baskıyı başka bir boyuta taşıdı. Avrupa ülkeleri darbe girişimine karşı sürdürdükleri ikircikli politikalarını FETÖ mensupları açısından bir sığınak olmaya kadar vardırdı. Darbe girişiminin akamete uğramasının Avrupa’da yarattığı hayal kırıklığı Türkiye ile ilişkilerde saçmalamaya varan tutumlarla neticelendi. FETÖ ile mücadelede Türkiye’ye destek olmak şöyle dursun, direkt-endirekt FETÖ hamiliğine soyunan Avrupa ülkeleri açısından Diyanet’e bağlı derneklerin bu ülkelerde bulunan FETÖ yapılanmaları hakkında hazırladıkları raporlar ajanlık faaliyeti olarak değerlendiriliyor. Bu durum bizleri şaşırtmıyor. Asıl şaşırdığımız şey terör ile aralarındaki ilişkiyi saklama ihtiyacı hissetmeyen HDP’li milletvekillerine teksif-i nazar ettiğimiz hengamda FETÖ’ye hizmet hıyanetine imza atan milletvekillerinin bu ihaneti araştırma komisyonunda bulunmaları. Bu durum FETÖ’ye karşı bürokraside yürütülen mücadelenin siyaset sahasında henüz gerektiği gibi yürütülmüyor oluşunun doğal bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Milletvekili sıfatıyla Gazi Meclis’te faaliyet gösteren aymazların işbirliğiyle Türkiye düşmanı bir Avusturyalı parlamenter çıkabiliyor ve Türkiye’yi 30 ülkeye ihbar etmekle tehdit edebiliyor. Bizlere ise Terkib-i Bend’i sanki bu günler için yazan Ziya Paşa’ya rahmet okumak düşüyor.

Milliyyeti nisyan ederek her işimizde                            

Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık

Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık!

[email protected]