Anadolu, isyan tarihi ve Babailer

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
27.05.2017

Yazarının verdiği isimle Name-i Kudsi ya da günümüzde yaygın adlandırmasıyla Menakıb-ul Kudsiyye, resmi vakayinamelerin “dinsiz Türkmenler” olarak andığı Baba İlyas ve bağlılarının Babai isyanlarına ilişkin savunmasını içeriyor.


Anadolu, isyan tarihi ve Babailer

Alman imparator I. Friedrich Barbarossa’nın 1191’de Konya’yı işgal edip dört gün Konya’da oyalanmasından 1256’da Moğol Noyan Baycu’nun II. İzzeddin Keykubat’la Sultanhanı’nda gerçekleştirdiği savaşı kazanıp Konya dış surlarındaki 140 burçtan bazılarını yıktırıp şehri işgal etmesine kadar olan 60 yıllık süre, Türkiye Selçukluları devletinin belki de en kudretli dönemini oluşturur. Bu sürecin başında Anadolu üzerinden gerçekleştirilen Haçlı seferlerinin sonuncusu varken sonunda ise Moğol istilası yer alır.

I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykavus, Alaeddin Keykubat, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve büyük devlet adamı Celaleddin Karatay’ın naibliğinde üç kardeş sultanın iktidarda olduğu 13. yüzyılın ilk yarısı sadece siyasal açıdan değil, toplumsal ve kültürel açılardan da hâlâ tarih araştırmacıları için bakir bir alan mesabesindedir. 13. yüzyıl, gerek ihtişamıyla ilgi çeken ilk yarısı gerekse Moğollar karşısında bozguna uğramış ve vassal pozisyonuna gelinen ikinci yarısıyla Türkiye tarihinin kendisinden sonraki dönemlerine de ışık düşürecek bir dönemi ifade eder. Yüzyılın sonunda 600 yıl yaşayacak büyük bir devletin, Osmanlı devletinin coğrafyanın batı “uc”unda ortaya çıkışı, Türkiye Selçuklularının siyasi, kültürel, ekonomik ve toplumsal mirasını bu devletin sahiplenişini gösterdiği kadar bu mirasın kalıcı niteliklerini de tartışmamızı gerektiriyor.

En önemli kaynaklardan

II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in babası Alaeddin Keykubat’ı zehirletip tahta oturmasının ardından 1239 ila 1241 yılları arasında Anadolu’yu kasıp kavuran Babailer gailesi sonraki dönemlerde yaşanan gelişmeler sebebiyle sadece Türkiye Selçukluları’nın değil, Osmanlılardan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan yaklaşık 700 yıllık sürecin de toplumsal, dini ve siyasi bazda önemli meselelerinden birini gündeme getirir. Babai isyanını “heterodoks” unsurların isyanı olarak düşünülen ve İbn Bibi, Kerimüddin Aksarayi gibi resmi vakanüvislerin kullandığı dilin benimsenerek “peygamberlik iddiası” güttüğü söylenen Baba İlyas-ı Horasani’nin nebiresi (torununun oğlu) Elvan Çelebi’nin kaleme aldığı menakıbname, döneme ait en önemli kaynaklardan birini oluşturmaktadır.

Resmi vakayinamelerin “dinsiz Türkmenler” olarak andığı Baba İlyas ve bağlılarının yaşanan olaylara ilişkin savunmasını içeriyor yazarının verdiği isimle Name-i Kudsi ya da günümüzde yaygın adlandırmasıyla Menakıb-ul Kudsiyye. Anadolu’nun 700 yıllık toplumsal tarihindeki önemli çizgileri araştırmak isteyenler için ilk başvuru kaynaklarından biri bu haliyle menakıbname. Ünlü Osmanlı tarihçisi Aşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi, babasının dedesi Baba İlyas-ı Horasani ve ailenin hayat hikayesini aktaran menakıbnameyi Prof. Dr. Mertol Tulum son derece titiz bir şekilde günümüz Türkçesi’ne aktarmış ve notlandırmış.

Name-i Kudsi-Menakıbul Kudsiyye

Sosyal medyadan darbeciliğe FETÖ

Yeni medya biçimlerinin ortaya çıkışı yeni bir tür siyasal mücadele şeklini de gösterdi. Özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen algı operasyonlarının şekillendirdiği bu yeni siyasal mücadele tarzı, Gezi olayları, 17-25 Aralık yargı-polis darbesi ve 15 Temmuz ihanet girişimiyle sosyal medyayı kendine mihver edinen algı operasyonlarının amaçladıklarını daha detaylı bir şekilde analiz etmenin gereğini ortaya çıkardı. Yusuf Özkır’ın farklı dönemlerde farklı gazetelerde yayınlanan ve odak noktasında FETÖ’nün yer aldığı değerlendirmelerden oluşan kitabı, siyasi iktidarı devirmeye çalışan medyanın ve bileşenlerinin oluşturduğu dezenformasyonun farklı türden bir analiz çabası.

FETÖ, Medya ve Darbe, Yusuf Özkır, Pınar, 2017

Metafiziğin imkanına Kantçı bakış

Yazdığı üç önemli eleştiri kitabıyla “bilimlerin kraliçesi” olarak adlandırdığı metafiziği ve metafiziğe yönelik felsefi yaklaşımları eleştiren Alman filozof Immanuel Kant, modern felsefede epistemolojinin ön plana çıkmasında kurucu bir rol oynar. Kant’ın “bilme” ediminin doğasına yönelik geliştirdiği “özne” teorisinden “numen-fenomen” ayrımına dek metafiziğin antinomilerine dair geliştirdiği bakış açısı kendisinden sonraki felsefi ajandanın ana maddelerini oluşturmuştur. Aykut Küçükparmak, kitabında Kant’ın bilgi teorisini ve metafiziğin imkânına dair değerlendirmelerini, haklılığı ve iç tutarlılığı açısından irdeliyor.

Kant’a Göre Bilgi ve Metafiziğin İmkânı, Aykut Küçükparmak, İz, 2017