Avrupa’nın ‘Hayır’ı ve aşırı sağ kıskacında Türk diasporasının geleceği

Aydın Enes Seydanlıoğlu
18.03.2017

Avrupa ile yaşadığımız gerilimli sürecin birkaç yıl sonraki sosyolojik geri dönüşü, çok kültürlü Avrupa için olumlu sonuçlar doğurmayacak ve Türk diasporasının Avrupa’ya olan aidiyet duygularını zedeleyecektir. Bireylerin sosyalizasyon süreçleri ve kimlik inşası, gelip geçici çekişmelere feda edilmeyecek kadar önemlidir.


Avrupa’nın ‘Hayır’ı ve  aşırı sağ kıskacında Türk diasporasının geleceği

Alman toplumunda tarihsel önyargılardan beslenen İslam ve Müslüman imajı bugün dahi hala canlı olup, bu durum özellikle çatışma ve kriz dönemlerinde hissedilebilir bir hal almaktadır. Avrupa kamuoyunda İslam’ın terör ile birlikte anılması, Avrupa’daki mevcut olumlu İslam algısını ve imajını  olumsuza çevirmiş değildir. Önceden de varolan olumsuz algı ve imaj daha da güçlenmiştir.1 Haçlı seferleri ile başlayan İslam’a karşı önyargı sürecini 15. yüzyılda yapılan kilisenin propaganda amaçlı Türk tehlikesi bildirileri  izledi. 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise oryantalist düşünce bu olumsuz imajı perçinledi.2  

Bu tarihsel arka plan dikkate alındığında, Avrupa’nın Türkiye karşıtlığını salt günlük aktüel argümanlar ile açıklamaya çalışmak yavan ve noksan bir analize tekabül eder. Tarihsel muhayyilede yer edinmiş olan bu algı, günümüz Avrupa toplumunda yeni endişelere ve düşüncelere alan açmıştır. Bundan yaklaşık bin yıl önce Moğol istilası sonrasında Türkler ekonomik sebeplerle Bizans topraklarına yerleşmiş, önce tekkeleri ile dini bir altyapı oluşturmuş ardından gelen küçük beylikler bir süre sonra Selçuklu İmparatorluğu’na ve bunu müteakiben Osmanlı İmparatorluğu’na evrilmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde önemli bir kesim Avrupa’nın geleceğini bu sürece benzetmekte ve bundan endişe duymaktadır. Bu tahayyül birçok Avrupalının uykularını kaçırmaktadır. Bu kesime göre 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da hiç Müslüman ve İslami unsur yok iken bugün Avrupa’da 6 bin civarında cami faaliyet göstermektedir ve bunun yanı sıra Avrupa’da neredeyse bazı bölgelerde yüzde 7-8’e tekabül eden bir Müslüman nüfusun varlığı söz konusudur. Bu kesimde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mültecilere Avrupa’nın kapılarını açarak Müslüman nüfusun oranını daha da arttırma stratejisiyle hareket ettiği ve Avrupa’yı İslamlaştıracağı endişesi hakimdir.3 Bu endişe tabanda kalmayıp entelektüel dünyada tartışılan bir gündeme dönüşmüştür. Bu absürd düşüncenin Avrupa kamuoyunda önemli oranda alıcısı olmuş, buna karşı etkili muhafazakar elitlerde bir direnç ortaya çıkmıştır.

Halihazırda bilinçdışı bir tartışma ortamının bulunduğu Avrupa’da, genelde Müslümanlar özelde Türkler Avrupa’nın bekası için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  Avrupa için İslam’ın ete kemiğe bürünmüş hali olarak görülmekte ve  Avrupa kamuoyu bu anlamda mevcut İslamofobik atmosferden dolayı Recep Tayyip Erdoğan’ı “somut düşman” addetmektedir. Bunun bir sonucu olarak da Avrupa kamuoyu ve medyası Türkiye’deki referanduma direkt ve dolaylı “Hayır”  çıkması için destek vermektedir. Avrupa medyası, Türkçe manşetlerden, Türkçe televizyon bilgilendirme spotlarına kadar işi çığırından çıkarmıştır. Adeta bir cinnet hali sergilemektedir. Avrupa’nın kadim paranoyası olan  Batı’nın İslamlaşması meselesi bu anlamda Avrupa’yı Türkiye siyasetinde doğrudan bir taraf olmaya ve mümkün olduğunca müdahaleci bir tutum sergilemeye sevk etmektedir.

Figüratif indirgemeler

Bu bağlamda Avrupa’nın ötekisi olan Müslümanlar ırkçı ve popülist hareketler için de önemli bir malzeme haline gelmiştir. Türkler ve Müslümanlar için aşağılayıcı ifadelerden geri durmayan  aşırı sağ hareketler ve popülist partiler aynı zamanda geniş kitlelere ulaşabilmek için yeni stratejiler geliştirmişlerdir. Avrupa’da medya, tahrif edilmiş bir sözde İslam temsilini belirli yönleriyle ön plana çıkarmaktadır.

Düşünce özgürlüğü kılıfı altında Müslüman aktörlerin varsayılan bazı özelliklerinden hareketle genelde Müslümanlar özelde Türkler bir takım medyatik klişeler ile tanımlanıyor. Avrupa’daki aşırı sağ tam da bu aşamada figüratif bir takım indirgemeler ile oluşturulan bu sözde İslam algısına güya ters olan bütün değerleri savunarak Müslümanlara karşı noktasal ırkçılık yapıyor. Örneğin kamuoyunda oluşan  namus cinayetleri ve çocuk yasta evliliklerin İslam’a ait olduğu algısı ön plana çıkarılıyor ve  aşırı sağ partiler oluşturulmuş bu klişelere karşı durduğunu göstererek bu durum üzerinden İslam’a saldırıyor. Bu argümanlar geniş kitlelere yayılıp destekçilerini artırabiliyor. Avrupa’daki bu dışlama retoriği potansiyel bir Türk ve İslam karşıtlığını körüklüyor  ve Türk karşıtlığının iç siyasete malzeme olmasına sebebiyet veriyor. Türk diasporası, bu süreçten en fazla zarar gören ve bundan direkt olarak etkilenen kitle olarak tezahür etmektedir.

Avrupa’nın Erdoğan algısı

Ayrıca bu yıl içerisinde Almanya, Hollanda ve Fransa’daki seçimlerle bağlantılı olarak da Türk ve İslam düşmanlığı vurgusunun ön plana çıkması söz konusudur. Geçtiğimiz aylarda bir araya gelen Avrupa’daki aşırı sağcı popülist partilerin yapmış olduğu Avrupa’daki Müslüman ve Türk nüfusunun Viyana kuşatmasının devamı olduğu vurgusu, Türkiye’nin Avrupa iç siyasetinde neden en önemli siyasi malzeme haline getirildiğini anlamaya yardımcı olacaktır. Yükselen popülist hareketlerden ve aşırı sağdan oy devşirme hesabında olan diğer muhafazakar partiler de bu tartışmalara müdahil olup tabuları yıkarcasına söylemlerini keskinlestirmiş durumdadır.

Bununla beraber geleceğini Avrupa’da sıkıntıda gören  eğitimli orta sınıfın aşırı sağa yönelmesi, Avrupa kamuoyundaki siyasi tartışmaları Türkiye mecrasına çeken diğer bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Başörtüsü yasağının anlamı

Bütün bu aktüel gelişmelerin yanı sıra geride bıraktığımız son 50 yılda Avrupa’daki Müslüman varlığı, kamusal alanda  ve sosyal hayatta giderek daha fazla görünür hale geldi. Müslümanlar Avrupa’da kalıcı olmaya karar verdi ve bütün özellikleri ile gündelik yaşama girmeye, şehir manzaralarında görünmeye başladılar. Başörtüsü, mimari, eğlence ve helal yemek kültürü ve bütün diğer sembolleriyle Müslümanlar hayatın merkezinde yer alıp, görünür hale geldi. Müslümanların mevcudiyeti ile karşı karşıya gelen Batı ülkelerindeki olumsuz İslam algısı, kamusal alanda da birçok ihtilafları tetiklemiş ve sekülerizmin hegemonyacı tavrı, dinsel yasaklar konusunda saygısız bir karaktere bürünmüştür. Başörtüsü “göze batmaya” başlamış, söz konusu kesimleri irite etmiştir. 4 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Belçika ve Fransa’daki başörtülü çalışanların şikayetlerini reddetmesi ve işverenlerin çalışanlarına  başörtüsü yasağı uygulamasına yeşil ışık yakması, bu iritasyonun bir sonucudur. Bu durum yargıyı böyle bir karara sevk etmiş ve Avrupa’daki kurumsal ayrımcılık tartışmaları yeniden gündeme taşınmıştır.

Sağduyuyu Avrupa’ya atfeden lakin fanatikliği Türk toplumuna yükleyen bir bakış açısının hakim olduğu Avrupa kamuoyunda, Türkiye ile ilgili tartışmaların tamamı irrasyonel bir düzeyde yürümektedir. Oysa Avrupa’da basın ve bir takım siyasetçiler özellikle son süreçte objektiflikten ve akl-ı selimden bütünüyle uzakta hareket etmektedirler. Avrupa ülkeleri, kendi içindeki siyasi gerilimleri ve toplumsal çalkantıları geçiştirme, savsaklama ve gündemi başka yöne kaydırma amacıyla Türkiye’yi ve Türk diasporasını farklı biçimlerle ötekileştirmektedir. Avrupa’da yaşayan Türklerin anavatanlarına duygusal bağlılıkları konusunda hiçbir hassasiyet gözetilmemekte devlet yöneticilerini bunu iç siyasi hesaplar için araç haline getirmektedir. Son günlerde yaşananları bu yönüyle de ele almak gerekir.

Bütün bu sürecin birkaç yıl sonraki sosyolojik geri dönüşü çok kültürlü Avrupa için olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacak ve Türk diasporasının Avrupa’ya olan aidiyet duygularını zedeleyecektir. Bireylerin sosyalizasyon süreçleri ve kimlik inşası gelip geçici çekişmelerin heyecanına feda edilmeyecek kadar önemlidir. Bu bağlamda Avrupa ülkeleri kendi bünyesinde varlığını sürdüren

Türk diasporasının hassasiyetlerine kulak vermeli ve sahiplenmelidir.

[email protected]

Aydın Enes Seydanlıoğlu / UETD Yönetim Kurulu Üyesi, Almanya

1-2 11 Eylül olayları ışığında Almanya’da İslam algısı: Bir kopuş mu, Süreklilik mi?:Erkan Budak

3 http://www.handelsblatt.com/12987188.html

4 Gündelik yaçamda Avrupalı Müslümanlar : Nilüfer Göle