Bir çift ayakkabı etrafındaki felsefi tartışma

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
13.01.2018

20. yüzyılda Van Gogh’un resmi etrafında gelişen ilginç felsefi diyaloğu kitabında ele alıp felsefi bir metnin nasıl okunması gerektiğine ilişkin “düzgün bir örnek” oluşturan Erdal Yıldız, diyalogun ilk adımını oluşturan Heidegger’e ait ‘Sanat Eserinin Kökeni’ başlıklı metinden başlayarak hem Schapiro’nun düşüncelerini hem de Derrida’nın eleştirilerini serimliyor.


Bir çift ayakkabı  etrafındaki felsefi tartışma

Modern felsefenin gelişiminde etkisi büyük olan Alman filozof Martin Heidegger, özellikle Batı felsefesi tarihinde varlık sorusunun unutulduğu iddiasına binaen giriştiği “varlık sorgusu”yla bilinir. 1928’de hocası Edmund Husserl’in çıkardığı Fenomenolojik Araştırmalar dergisinde ayrı bir basım olarak yayınlanan en önemli felsefi çalışması Varlık ve Zaman ile kendisinden sonra gelen hemen bütün felsefi girişimleri derinden etkileyen Heidegger’in 1930’lu yıllara ait Sanat Eserinin Kökeni adlı yapıtı da gerek sanat eserine gerekse ontolojiye bakış açısıyla büyük ilgi çeker. Heidegger bu yapıtında sanat, sanatçı, sanat yapıtının kaynağı ya da kökeni, araç ve şey kavramları aracılığıyla Vincent Van Gogh’un ünlü resmi Bir Çift Köylü Ayakkabısı hakkında düşünmelerini dile getirir.

Heidegger’in bu düşünmeleri üstüne 1968’de Meyer Schapiro bir yazı yazarak kendi eleştirilerini geliştirir. Schapiro, sanat tarihinin verilerinden de yararlanarak, Van Gogh’un resmindeki ayakkabıların Heidegger’in iddia ettiği gibi bir köylü kadına değil, Van Gogh’un kendisine ait olduğunu öne sürer. Heidegger’in Van Gogh’un resminde gördüklerinin bu resimle hiçbir ilgisinin olmadığını düşünen Schapiro, bütün bunları Heidegger’in kendi hayal gücünün bir ürünü olarak değerlendirir.

Schapiro’nun, Van Gogh’un resmi üzerine kendi özgün yorumlarını dile getirdiği yazısını da göz önüne alan Jacques Derrida’nın 1978’de bu tartışma bağlamından yola çıkarak yazdığı kitapla, özgün bir sanat ve felsefe tartışması ya da diyaloğu gelişmiş olur. Derrida, Heidegger ile Schapior arasındaki bu “aidiyet” tartışmasının bir yorum sorunu olduğunu belirterek herhangi bir metnin ya da resmin kendi dışında bir hakikate işaret edemeyeceğini vurgu-lar. Ona göre eğer resmin işaret ettiği bir hakikat olsa idi zaten bu hakikate ulaşmak mümkün olurdu ve farklı yorumlar geliştirmenin, farklı hakikatlere işaret etmenin imkanı kalmazdı. Derrida böylelikle hem Heidegger’e ve Schapiro’ya eleştiriler getirir hem de felsefe ya da sanat tarihi temelli bir sanat eseri okumasının imkan ve sınırlarını sınar.

20. yüzyılda Van Gogh’un resmi etrafında gelişen bu ilginç felsefi diyaloğu kitabında ele alıp felsefi bir metnin nasıl okunması gerektiğine ilişkin “düzgün bir örnek” oluşturan Erdal Yıldız, diyalogun ilk adımını oluşturan Heidegger’e ait Sanat Eserinin Kökeni başlıklı metinden başlayarak hem Schapiro’nun düşüncelerini hem de Derrida’nın eleştiri ve düşüncelerini serimliyor. Ancak Yıldız’ın sadece bununla yetinmediğini de söylemek gereki-yor. Özellikle felsefi bir metnin nasıl okunması gerektiğine ilişkin kitabın ilk bölümünü oluşturan kısımda Adorno’nun “gülünç” Heidegger eleştirilerini de konu edinen Yıldız, hermenötik, yapınozumcu okumalardaki saklı potansiyeli de sergiliyor.

Gelmekte olan insan için ağıt

Yedi Güzel Adam’ın en az onlar kadar meşhur ikizi Özdenören kardeşlerin şair olanı Alaeddin Özdenören’in, şiirleri kadar dikkat çekici denemelerinin de olduğunu biliyoruz. Günümüzdeki insanların yürek derinliklerini yitirdiğini düşünen, yaşadığımız onca gelişmeye, teknolojik ve bilimsel atılıma rağmen ruh zenginliğimizin artmayıp aksine azaldığına işaret eden Özdenören’in kendi serüveninin meyveleri yer alıyor kitapta. Hemen her şeyin araştırıldığı, keşfedilmedik hiçbir şeyin bırakılmadığı bir dünyada kendimize ait olana hâlâ uzak düşmemizin ironisini yansıtıyor 2003’te kaybettiğimiz Alaeddin Özdenören’in güzelim üslubu. Geleceğin İnsanı, Alaeddin Özdenören, İz, 2018

 

“Freud putunu yıkalım” çağrısı
 
Sigmund Freud’un geliştirdiği psikanaliz, onun gerek çömezleri gerekse rakipleri sayesinde dallanıp budaklandı, neredeyse günümüzde vazgeçilmeyen bir terapötik yöntemler bütünü haline dönüştü. “Bilinçaltının haritacısı, dürtülerin kaşifi, psikanalizin öncüsü” gibi övücü ifadelerle anılan Freud’la ilgili tüm imgeleri parçalamaya girişen Fransız düşünür Michel Onfray, Freud’un geliştirdiği psikanalizinin ancak kişi olarak Freud’da doğrulanabileceğini öne sürüyor. Freud’un biyografisini ve külliyatını didikleyen Onfray’in kitabı modern düşüncede önemli bir yer kaplayan Freud efsanesini sona erdirme amacı taşıyor. Bir Putun Alacakaranlığı, Michel Onfray, Sel, 2017

@uzakkoku