Bir ötekileştirme pratiği olarak aşırı sağ hareketler

Hakan Kıyıcı / Polis Akademisi Başkanlığı
21.01.2017

Terörizmle mücadele noktasında 90’lı yılların vermiş olduğu en önemli ders, tehdidin doğasını anlamanın gelecek saldırıları engellemede önemli olduğudur. Bugün Avrupa’daki birçok istihbarat servisi DEAŞ ve benzeri örgütlerin tehdit doğasını algılamaya çalışırken aşırı sağ grupların radikal çevresini görmezden gelmektedir.


Bir ötekileştirme pratiği olarak aşırı sağ hareketler

Avrupa’da birbirinden farklı aşırı sağ gruplara bakıldığında iki farklı damarın bu yapıları beslediği görülüyor. İkinci Dünya Savaşı sırsısında Sovyet istihbaratının doğu bloğu ülkelerinde kurduğu ve paramiliter görevler üstlenmesi için eğitilen Neo-Nazi yapılar ile bu grupların neden olduğu tahribatla mücadele amacıyla ülke istihbaratları tarafından kullanılan ve Sovyetler’in çöküşüyle birlikte toplumsal alanda daha fazla görünürlük kazanan aşırı sağ gruplar. Bugünkü aşrı sağın beslendiği iki farklı geleneksel alt yapıyı bu iki damar oluşturuyor. Aşırı sağ gruplar, 2011 Suriye ve 2013 Ukrayna İç Savaşlarıyla Soğuk Savaş dönemindeki faaliyetlerine geri dönmüş durumda. Fakat Soğuk Savaş döneminden farklı olarak günümüzdeki aşrı sağ grupların ortak hedefi, ülkelerini terk etmek zorunda kalan göçmenler. Rusya’nın, Rus-Sovyet kimliğinin tarihsel olarak beslendiği coğrafyalarda, aşırı sağ görünümlü grupları desteklemesinin arka planında özellikle Ukrayna Savaşı ile birlikte Homo Sovieticus’u tekrar canlandırmak ve Rusya yanlısı hükümet ve devlet başkanlarının göreve gelmesinin sağlanması noktasında toplumsal alt yapıyı oluşturmak yatar. Sovyet etki alanından uzak olan ülkelerde oluşturulan aşırı sağ gruplar ise komünizmin çöküşüyle birlikte çok kültürlülüğü ülke kimliği için problem olarak gördü ve bunun yerine ulus kimlikliğinin -ırksal unsurunun-  ön plana çıktığı bir argüman benimsediler. Yabancı düşmanlığı (Xenophobia), anti-Semitizm ve İslamofobi bu aşrı sağ gruplar tarafından kullanıldı.

Son zamanlarda ise Ukrayna ve Suriye İç Savaşlarının etkisiyle toplumsal tabanlarını artıran aşrı sağ gruplar, seçimleri etkileyecek bir güce kavuştu. Mültecilerin Avrupa’ya gelmesiyle birlikte ortaya çıkan sorunların çözülmesi noktasında daha fazla egemenlik ve kontrol isteyen ülkelerde göçmen karşıtı/muhafazakâr-milliyetçi partiler oy oranlarını artırırken köklü siyasal geleneklere dayanan partiler ise oy kaybetmeye başladı. Bu durum Avrupa Birliği (AB)’nin de geleceğini etkilemekte çünkü birlik üyesi çoğu ülke artık AB’nin tam anlamıyla bir güvenlik sağlayacağına inanmıyor. Batı ve kuzey kesimlerde yaşayan birlik üyesi seçmenler, ülkeyi başta Rusya’nın agresif tutumundan koruyacağını ve terörizm/göç akımını engelleyeceğini vaat eden partilere daha yakın hissederken; doğu ve güney kesiminde yaşayanlar ise Rusya’nın jeopolitik geri dönüşünün büyüsüne kapılan siyasilere destek vermekte.

Göçmenler ve Almanya

İki aşırı sağ damarın yan yana  görüldüğü yer ise Almanya. 2015 yılından itibaren bir milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yapan Almanya’da mülteci sayısının her geçen gün artması toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor. Son yılbaşı kutlamalarında yaşanan cinsel taciz olayları ve aynı yıl içinde gerçekleşen terör saldırıları, Şansölye Merkel’in uyguladığı “açık kapı” politikasının sorgulanmasına neden oldu. Gelecek yılki seçimlerde partisi Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ile dördüncü kez zafer kazanmak isteyen Merkel de son zamanlarda oy kaybetme endişesi taşıyan liderlerin başında geliyor. CDU’ya göre daha muhafazakâr ve milliyetçi olan Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ise Merkel’in bir önceki seçimde daha kolay oy alabildiği kesimlere yoğunlaşıp CDU’lu muhafazakâr seçmeni etkilemeye çalışıyor. Son terör saldırısından sonra göçmenlere daha fazla odaklanan Alman güvenlik ve istihbarat servisleri ülkede faaliyet gösteren aşırı sağ grupların terör eylemlerini gözden kaçırmaktadır. 2011 yılında 9 Türk ve 1 Yunanlıyı öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU)’nun gerçekleştirdiği cinayetlerin istihbarat kaynaklarında Türk mafyasının yaptığı infaz şeklinde değerlendirmesi bugün de skandal olma özelliğini sürdürüyor.

Rusya destekli gruplar

Almanya’da göçmenlere yönelik saldırlar gün geçtikçe artmakta. Almanya Anayasayı Koruma Federal Dairesi (BfV)’nin 2015 yılını kapsayan terör ve tehdit değerlendirme raporuna göre ülke genelinde aşırı sağ örgütlerin üye sayısı yaklaşık olarak 22 bin 600 civarında. Bu kişilerin daha çok Soğuk Savaş döneminde Sovyet etkisinde kalan bölgelerden olması, Rusya’nın ülkeyi istikrarsızlaştırma yönünde aşırı sağ grupları kullandığı tartışmalarını da beraberinde getirdi. Fakat bu konu kamuoyunda gündeme geldiğinde Noel kutlamaları sırasında yaşanan cinsel taciz olayları göçmenlerin ve Müslümanların bir kez daha merkeze alındığı güvenlik okumasının yapılmasına neden oldu. Bu sene de benzer olayların tekrarlanmaması için önlemlerini artıran Alman güvenlik servisleri ise daha çok Müslüman göçmenlerin kutlama alanlarından tecrit edilmesine odaklanmış durumda. Aşırı sağ grupların bu durumu kullanarak göçmenlere karşı kutlama alanlarında gönüllü kolluk devriyesi yapacak olması, toplumsal gerilimlerin ve kutuplaşmanın artacağı endişesi, Alman güvenlik ve istihbarat servisini düşündüren konuların başında geliyor.           

İki sağ damarın faaliyette bulunduğu bir başka ülke ise Norveç. 2011 yılında milliyetçi Andres Breivik tarafından gerçekleştirilen ve 77 kişinin ölümüne sebep olan saldırıdan sonra ülkedeki aşırı sağ grupları daha detaylı inceleyen güvenlik servisi PST (Politiets Sikkerhetstjeneste), son zamanlarda Rusya ile bağlantılı olduğunu düşündüğü aşırı sağ grupları çözümlemeye çalışıyor. Rusya’nın nüfuz ettiği kişi ve kurumlarla ilgili yaptığı operasyonlar neticesinde aşrı sağ grup mensuplarını tutuklamaya başladı. Neo-Nazi görünümünde olan bu aşırı sağ gruplar için önemli bir isim olan ve PST tarafından tutuklanan aşırı sağcı Jan Petrovsky’nin, 2014 yılında Ukrayna İç Savaşı’nda isyancılarla birlikte aktif olarak savaştığı ortaya çıktı. 2015 yılında serbest bırakılan Petrovsky şu anda St. Petersburg ve İskandinav ülkelerindeki aşırı sağcıları Ukrayna’da ayrılıkçı güçler için silah altına almaya (recruitment) devam etmekte.

Norveç gibi diğer İskandinav ve Baltık ülkeleri de Rusya’nın aşırı sağ grupları kendi doğrultusunda kullanıp demokrasi ve çok-kültürlü yapıyı ortadan kaldırmaya çalıştığı görüşünde birleşiyor. Kuzey ülkelerindeki Rusya’ya karşı olan bu şüpheci bakış açısı dizilere de yansımış durumda. Norveç’te geçen sene yayınlanan Okkupert (İşgal Edilen) isimli dizide, Norveç’in petrol/doğalgaz kaynaklarının Rusya tarafından çeşitli istihbarat operasyonlarıyla ele geçirilmesi konusunun işlenmesi, dizinin hedef kitlesinin kısa süre içerisinde Almanya, Polonya, Danimarka, İsveç ve Estonya’dan oluşmasını sağladı. Rusya ise bu durumu Avrupa’da Russofobinin en açık göstergesi olarak değerlendirdi.

Son zamanlarda ise Rusya’nın bazı AB ülkelerinde bulunan siyasal partileri ekonomik ve siyasal yardımlarla desteklemesi, nüfuz alanını artırdığı yönündeki görüşleri destekliyor.  Bu yıl çoğu eski doğu bloğu ülkesinde yapılan seçimleri Rusya yanlısı partiler kazandı. Moldova ve Bulgaristan bunun en açık örneğini oluştururken; Karadağ’da ülke halkı geleceği noktasında NATO ve Rusya arasında bir tercihe zorlandı. Macaristan’daki iktidar partisi Jobbik ve Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin Rusya yanlısı söylemleri sıklıkla kullanması Rusya’nın bölge içindeki aşırı sağ gruplar üzerindeki nüfuzunu göstermesi bakımından önemli ipuçlarına sahip.

Ortak ‘öteki’: Müslüman

Terörizmle mücadele noktasında 90’lı yılların vermiş olduğu en önemli ders, tehdidin doğasını anlamanın gelecek saldırıları engellemede önemli olduğudur. Bugün Avrupa’daki birçok istihbarat servisi DEAŞ ve benzeri örgütlerin tehdit doğasını algılamaya çalışırken aşırı sağ grupların radikal çevresini (radical milleu) görmezden gelmektedir. Hem Rusya’nın örtülü destek verdiği Neo-Nazi gruplar hem de Batılı ülkelerin tarihsel ve kültürel normlarından beslenen aşırı sağ örgütler için şimdilik “öteki” olanlar ise göçmenler ve Müslümanlardır. İki aşırı sağ damarın göçmenlere karşı gerçekleştirdikleri şiddet eylemleri, ilerleyen günlerde seçim sürecinin hız kazanacağı çoğu ülkede toplumsal infiale yol açma ihtimalini içinde barındırıyor. Avrupalı istihbarat servislerinin tehdidin ortaya çıktığı doğayı anlayamaması nedeniyle aşırı sağ oluşumlar daha fazla güvenlik talebi ve tedarikiyle nüfuz alanlarını genişletiyor.

Bu yıl Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç, Çek Cumhuriyeti, Sırbistan, Arnavutluk ve Macaristan’da seçimler gerçekleşecek. Aşırı sağ gruplar bu seçimleri kendi paradigmaları çerçevesinde şekillendirmek için göçmenleri ve Müslümanları ötekileştirmeye devam edecektir.

[email protected]