‘Büyük Türkiye’ davası ve AK Parti

Orhan Paşazade / Tarihçi–Yazar
20.05.2017

Timur, 1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni mağlup etmiş ve Osmanlı hâkimiyeti altındaki beylikleri bağımsız kılarak, Anadolu Türk siyasi birliğini parçalamıştı. Yıldırım Bayezid’in ölümü üzerine oğulları arasında kanlı taht kavgaları başlamış ve 1413 yılına kadar Fetret Devri yaşanmıştı. Çelebi Mehmet’in iktidarı ele geçirdiği, devlet işlerine nizam vermeye çalıştığı ve Anadolu Türk siyasi birliğini yeniden tesis etmek için büyük mücadeleler verdiği günlerde, Osmanlı Devleti’nin 40 yıl sonra İstanbul’u fethedecek kadar büyüyüp güçleneceğini tahmin etmek mümkün değildi. Fakat tarih bu hakikati kaydetti.


‘Büyük Türkiye’ davası ve AK Parti

Türkler, “Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi” ne gönül vermiş bir millettir. Göktürk Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti gibi devletler, bu mefkûreyi hayata geçirmek için büyük mücadeleler vermiştir. Müslüman Türk devletleri, siyasetlerinin merkezine “Allah’ın emrettiği adaleti yeryüzüne hâkim kılma” idealini yerleştirmiş ve üç kıtada yüzyıllarca cihat sancakları dalgalandırmıştır. Türk Milleti, tarihin hiçbir devrinde emperyalist bir zihniyetle hareket etmemiştir. Fethettiği nice beldeleri devrin en modern imkânlarıyla imar etmiş ve idaresi altındaki insanlara dinlerini, dillerini, kültürlerini yaşatma imkânı tanımıştır. Kendisine iltica edenleri canı pahasına korumuştur. Dostları için vefakârlıktan, düşmanları karşısında mertlikten asla taviz vermemiştir ama düşmanlarının namertçe muamelelerinden de bir türlü kurtulamamıştır. Milletçe kenetlendiği bütün dönemlerde savaş meydanlarından zaferle ayrılmıştır. Savaş meydanlarında bileğinin hakkıyla zafer kazanamayanlar ise şeytani entrikalarla hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Türk tarihi Çin, Bizans, İran, Rus, İngiliz, Yahudi, Alman entrikaları karşısında verilen mücadelelerle doludur.

Türkler, bütün çöküş ve kargaşa zamanlarında bir lider etrafında kenetlenebilmeleri sayesinde, esaret altında kalmaktan ve Çin, Haçlı, Moğol istilaları karşısında silinip yok olmaktan defalarca kurtulmuş ve üstelik kolayca yeni devletler kurmuştur. Yaklaşık 150 yıldır, başrolde İngiliz-Yahudi aktörlerin yer aldığı küresel güç merkezlerince tertiplenen entrikalar ise artık sadece

Türk Milleti’nin değil, İslam dünyasının geleceğini tehdit etmektedir.

Fetret devirleri tarihe gömüldü

Fikirleriyle dünya siyasetine yön veren birçok teorisyen, yaşamakta olduğumuz dönemin bir geçiş dönemi olduğundan, önümüzdeki yıllarda büyük parçalanmaların yaşanacağından ve haritaların yeniden çizileceğinden bahsetmektedir. Dünya siyaset sahnesinin devrim niteliğinde değişimlere hazırlandığı, sömürgecilik yarışının yeni bir çehre kazandığı günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, askeri ve ekonomik sahalarda güçleniyor olması emperyalist güçleri rahatsız etmektedir. Küresel güç merkezleri, Türkiye’nin bölgesel bir güç olmayı başararak enerji nakil hatları üzerindeki oyunlarını bozmasından ve mazlum milletlerin hukukunu korumasından ciddi endişeler duymaktadır. “Büyük Türkiye” hedefine doğru kararlı adımlarla ilerleyen Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hareketi işte bu sebeple, emperyalist okların hedefi olmaktadır.

AK Parti, kurulduğu günden beri “Türkiye, idaresi Türklere bırakılmayacak kadar kıymetli bir ülkedir” zihniyetindeki merkezlerin hesaplarını altüst etmektedir...

Maruz kaldığı entrikalar sebebiyle savaşlar, kanlı devrimler, ekonomik krizler, terör hadiseleri, darbeler ve manevi buhranların girdabından bir türlü kurtulamayan Türk Milleti, 20. yüzyıl boyunca değişen dengeleri uzaktan seyretmekten başka bir şey yapamamıştı. Millete şanlı tarihini hatırlatan ve bu biçare duruşu kabullenemeyen siyasi hareketler ise küresel güçlerin saldırısına uğramış ve acımasız yöntemlerle bastırılmıştı...

28 Şubat sürecinde yaşanan acılar, henüz hafızalardaki tazeliğini korumaktaydı. AK Parti iktidarından önceki yıllar; bir takım generallerin, yüksek hâkimlerin, profesörlerin, mason siyasetçilerin, medya patronlarının, tefecilerin, sendika ağalarının el ele vererek Müslümanca yaşamaktan başka bir gayesi olmayan insanlara dünyayı zindan ettiği yıllardı. Başörtülü kız öğrenciler üniversitelerden uzaklaştırılıyor, dindar sermaye sahipleri fişleniyor ve imam hatip liseleri, Kur’an kursları, İslami vakıflar terör örgütü muamelesi görüyordu. 28 Şubat sürecinde bütün ülke sahte bir irtica gündemiyle meşgul edilirken, içi boşaltılan bankalar TMSF’ye devredilmiş, milletin yaklaşık 50 milyar doları hortumlanmış,  Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizine sürüklenmişti. Henüz 1999 Marmara Depremi’nin şokundan kurtulamayan Türk Milleti, 2001 kriziyle hem maddi, hem de manevi bir buhrana mahkûm edilmişti. Dövizin yükselmesi, fabrikaların kapanması, milyonlarca insanın işsiz kalması, borcunu ödeyemeyen insanların intihara kalkışması, kötü yola düşenlerin sayısının çoğalması ve milli itibarın yerlerde sürünmesi milleti derinden yaralıyordu. Fakat sabrı ve duayı bir zırh gibi kuşanan Anadolu insanı çevresine umut aşılamaya devam ediyordu.

Türk Milleti, 14 Ağustos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları tarafından kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kötü gidişatı değiştirecek bir fırsat olarak gördü. “Allah, adaleti, ihsanı, akrabaya yardımı emrediyor, fuhşiyatı, çirkin davranışları, bozgunculuk yapmayı yasaklıyor (Nahl:90), bizim siyasetteki niyetimiz de bu olmalı” diye düşündü. Zira emperyalist güçlerin entrikalarıyla parçalanmış olan İslam beldelerinde, kan ve gözyaşı akmaya devam etmekteydi. Türk Milleti tarihi vazifesine tekrar sahip çıkacaksa, Allah’ın emrettiği adaletin tesisi için önce kalkınmayı gerçekleştirmeliydi. Aynı zamanda tahrif edilmek istenen dinine, ailesine ve helal kazanç kaynaklarına sahip çıkmalıydı. Bu mücadeleden kaçmaya kimsenin hakkı yoktu…

2002 bahar, 2023 yaz

3 Kasım 2002 seçimleriyle başlayan AK Parti iktidarı ile Türkiye ulaşımdan sağlığa, savunma sanayiinden ekonomiye onlarca gurur verici gelişmenin konuşulduğu bir ülke haline geliyordu. Erdoğan’ın samimiyetine inanan ve etrafında kenetlenen halk, sonraki bütün seçim ve referandumlarda onu desteklemeye devam ediyordu. AK Parti’nin kazandığı bütün seçimler, Filistin’den Nijerya’ya, Bosna’dan Doğu Türkistan’a, Suriye’den Çeçenistan’a bütün mazlum milletler tarafından sevinç gözyaşları eşliğinde kutlanıyordu. 2001 yılında ekonomik krizin pençesinden kurtulmaya çalışan Türk Milleti, 2010’lu yıllarda artık “Büyük Türkiye” hayalleri kuruyordu. Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin; jeopolitik konumuyla, tarihi altyapısıyla, genç, dinamik ve eğitimli nüfusuyla, barışı, huzuru ve milli çıkarları koruyabilecek kudretteki ordusuyla, oyun bozmakla yetinmeyip oyun kurabilecek kabiliyetteki istihbarat teşkilatıyla, bilim ve teknoloji sahalarında gerçekleştirilecek atılımlarla dünyanın en güçlü 10 devletinden biri olması için mücadele ediyordu. Bu mücadelelerin sonunda Türkiye’nin, ihtiyaç duyduğu enerjinin tamamını kendi nükleer santrallerinden ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayarak, yerli otomobil, uçak ve gemilerin üretimine ve ihracatına başlayarak, tarım ve turizm sektörlerinde dünyanın en büyük  beş ülkesi arasında yer alarak, ihracatını 500 milyar dolara; kişi başına düşen geliri 25 bin dolara çıkararak 2023 hedeflerine ulaşacağına inanıyordu.

Başrolde İngiliz-Yahudi aktörlerin yer aldığı küresel güçler, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması durumunda, Balkan, Kafkas, Orta Doğu ve Orta Asya ülkeleri için yeni bir çekim merkezi olacağını görüyordu. Sömürü düzenlerinin bozulacağı endişesiyle Batı’da Türkiye aleyhtarı kampanyalar başlatıyor, “Eksen kayması” ve “Neo Osmanlıcılık” tartışmaları ile Türk hükümetini köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Fakat Erdoğan’ın lügatinde pes etmek, diz çökmek gibi kelimeler yer almıyordu. Bütün dünyanın aksine Mursi’ye sahip çıkarken de; Esad’a karşı çıkarken de hak bildiği yolda, milletiyle birlikte, cesurca yürümeye devam ediyordu. Hal böyle olunca Türkiye’nin üzerindeki uluslararası baskılar artıyor ve “içten yıkım” planları devreye giriyordu.

Asimetrik savaş

İngiliz-Yahudi zekâsı, en etkili plan için en etkili örgütü harekete geçirecekti. Bu örgüt, yeni bir “Fetret Devri” için gayrı nizami harp usulleriyle muharebe edecek ve ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecekti. Görevi buydu. Bir asır önce Türk Milleti’nin tarih sahnesinden silinmesi için girişilen ‘Simetrik Savaş’ta Yunan Ordusu’nu bir maşa olarak kullananlar; bu kez 2023 hedeflerinden uzaklaşması için girişilen ‘Asimetrik Savaş’ta Fetullah Gülen örgütünü kullandı. İslami cemaat görünümlü bu örgütün mensupları, “hizmet ehli” imajlarıyla emniyet ve adalet teşkilatları başta olmak üzere devletin birçok kurumunda mühim vazifeler üstlenmişlerdi. Aynı zamanda gazete, tv, internet sitesi, banka, sendika, iş adamları derneği ve özel eğitim kurumları gibi muazzam imkânlara da sahip olan bu ihanet şebekesi, Gezi Parkı eylemlerinde kendisini gizlemeyi ustalıkla başarmışsa da, MİT Krizi, 17-25 Aralık hadiseleri ve tele kulak skandallarını bizzat üstlenmekten çekinmedi. Türkiye üzerinde oynanan büyük oyunun bir parçası olan FETÖ, nihai hamlesini 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsü ile gerçekleştirdi. Ancak bir taraftan Erdoğan’ın feraset ve cesareti, diğer taraftan liderinin etrafında kenetlenen milletin Hakk’a teslimiyeti bu entrikaların başarıya ulaşmasına engel oldu. O gece, tekbirler ve salalar eşliğinde jetlere ve tanklara meydan okuyan Türk Milleti,  istiklaline ve istikbaline sahip çıkarak yeni bir fetret devrine müsaade etmedi. Küresel güç merkezlerine “Dünya beşten büyüktür” diyerek kafa tuttuğu için karalama kampanyalarının hedefi olan; “İslam barış dinidir, terörle birlikte anılamaz” diye isyan ettiği için hakaretlere uğrayan ve medeniyet maskesi takmış katillerin yüzüne “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye haykırdığı için “diktatör” diye yaftalanan Recep Tayyip Erdoğan’a sahip çıktı. Dün “muhtar bile olamaz” diyenlere inat O’nu başbakanlığa taşıdığı gibi; bugün de “Seni başkan yaptırmayacağız” diyenlere inat yürütmede tam yetkili Cumhurbaşkanı yaptı.16 Nisanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine “Evet” diyen Türk Milleti, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla yürüyeceğini bütün dünyaya ilan etti.

Bugün tarihi bir gün… AK Parti, 16 Nisan zaferinin ilk tezahürü olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yeniden genel başkan ilan edecek. Bugünkü AK Parti Olağanüstü Kongresi, Türkiye’nin olağanüstü yarınları için yeni bir başlangıç olacaktır. Türkiye, derin bir muhasebe, ferasetli bir yol haritası ve AK kalmayı başaran kadrolarla “Büyük Türkiye” yürüyüşünü sürdürecektir.

[email protected]