Darbelerin örtülü amaçlarına odaklanmak

Adnan Boynukara / AK Parti Adıyaman milletvekili
9.09.2017

15 Temmuz’da bir darbe girişimi yaşadık. Bu darbenin açık ve gizli/örtülü amaçlarını konuşup tedbir almazsak, konuyu sadece söylem zemininde gündemde tutmaya devam edersek, 27 Mayıs darbesinden bu yana yaptığımız hatayı devam ettirmiş oluruz. Oysa, yarın pişman olmamak için bugünden aklı devreye koymak ve 15 Temmuz’un örtük sebeplerine de odaklanmak şart.


Darbelerin örtülü amaçlarına odaklanmak

Türkiye, uluslararası düzen açısından gözden uzak tutulamaya tahammül edilemeyecek derecede jeopolitik öneme haiz bir ülke. Küresel güçler ülkemi-zi, kendi özel koşuları olan ve dominyon statüsüne sokulacak Batılı sistemin nöbetçisi olarak kodlamaktadırlar. Sistemin istedikleri doğrultuda yürü-mediğini “düşündükleri” zamanlarda ise darbe mekaniğini devreye sokacak rahatlıktalar. Bunun için ise yeterli ve işlevsel enstrüman bulmakta sorun yaşamıyorlar. Bu nedenle de Türkiye demokrasi tarihini, ‘darbeler arası demokrasi tarihi’ olarak tanımlamak mümkün. Hal bu kadar vahim olmakla beraber, darbeler ve neden oldukları sonuçlardan gerekli derslerin çıkartıldığını söylemek zor. Devleti ve toplumu derinden etkileyen darbelere karşı, dönemsel tedbirleri içeren reflekslerin ötesine geçmeyen bir tutumun sergilendiğini görüyoruz. Hem bu kısır/sığ tutumu aşmak, hem de darbeleri tam olarak anlayabilmek adına iki konuyu çok iyi analiz etmemizde fayda var.

Birincisi; darbe dediğimiz süreç, aslında farklıklarmış gibi görülen bir kısım tarafların çeşitli maksatlar uğruna bir araya geldikleri süreçlerin netice-sidir. Burada, temelde iki gruptan söz edilebilir. Biri; darbeye hevesli kadrolardır. Bu kadrolar, fırsat kollamakta ve fırsat oluşturmada oldukça mahir-dirler. İkinci grup ise darbeci kadroları heveslendiren, cesaretlendiren, hatta darbenin planlaması ve icrasına katkı sunan kesimlerdir. Bu ‘üniformasız kadrolara’ göre darbecinin kimliğinin hiçbir önemi yoktur. Darbelerde de asıl önemli husus, darbe sonrası oluşturulan düzen ile ülkenin nereye taşına-cağıdır. İşte darbeci kadrolar bu maksat için oluşturulmuştur. İşte tam bu noktada, üçüncü bir grup devreye giriyor. Üçüncü gruba küresel müdahiller diyebiliriz. Bu bazen NATO, bazen ABD devleti içindeki kimi kanatlar olarak tanımlanır. İsmi bir kenara bırakırsak, gerçek olan böyle bir müdaha-lenin varlığıdır. İşte bu küresel müdahale kısmı, konunun analizini gerektiren ikinci boyutunu oluşturmaktadır. Buna; darbenin iç ve dış boyutları diyebiliriz.

Açık ve gizli amaçlar sepeti

Yukarıdaki tespitte, farklı amaçlar uğruna da olsa, birlikte gerçekleştirilen bir eylem ve bu eylemin gerisinde açık-gizli hedeflerle doldurulan ortak amaçlar sepeti mevcut. Bu ortak amaçlardan açık olanları; müesses nizamın çıkarları doğrultusunda siyasete yön verme, biçimlendirme, gerekiyorsa siyasi kadroları yenileme ve bu kadrolarla sistemi revize etme şeklinde somutlaştırmak mümkün. Ya gizli amaçlar! Bunlar incelendiğinde ise küresel planlara entegrasyon kapsamında sistemin ve toplumun topyekun revizyonu anlayışı olduğu görülür. Bu mantıkla 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerini değerlendirdiğimizde, açık amaçların yanı sıra gizli/gizlenmiş amaçları da daha net anlayabilmemiz mümkündür. Bununla birlikte; gizli amaçların net olarak anlaşılması ve konuşulmasını engellemek için darbelerin kimi görünür sonuçlarının tartışılmasına özen gösterilir. Yargılamalar, cezalar, idamlar, laiklik vs.

27 Mayıs darbesi

27 Mayıs darbesi, darbeci geleneği kurumsallaştıran bir darbedir. Bu darbenin arkasına gizlenmiş temel amaç, Batı ile kurulan ve daha çok tek yanlı efendi-maraba ilişkisinden ibaret olan bir atmosferde, Türkiye’nin bu denklemi bozma arayışını bertaraf etmedir. Özellikle, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasını engellemektir. Türkiye-Batı ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmektir. Darbe sonrasında, Rusya’yla yakınlaş-ma gibi risklerin (!) bir daha yaşanmaması için toplum soğuk savaş ikliminin içerisine öyle bir çekilmiş, öyle ayrıştırılmış ve parçalanmıştır ki etkilerini hala yok edebilmiş değiliz. Dönemin Komünizmle Mücadele Dernekleri, onların türevi örgütlenmeler ile sol-sosyalist-komünist örgütlenmeler arasında-ki mücadeleyi silahlı çatışmaya taşıyacak olan faaliyetlerin (kimi grupları Filistin’deki kamplara, kimilerini ise yurt içindeki kamplara gönderme ve eğitme) aynı dış merkezlerce organize edildiği ayan beyan ortadadır. Yaptıklarını meşrulaştırmak için ise toplumun bir kesiminin önüne darbe sonrası yapılan idamları, diğer kesimin önüne ise “darbe olmasaydı şeriat gelecekti” tezini koymuşlardı.

12 Eylül darbesi

Darbenin en temel gizli amacının, 24 Şubat kararları üzerinden Türkiye’nin küresel sisteme entegrasyonunun sağlanmasıdır. Bunun temel nedeni ise Türkiye bölgenin merkezi ve geçiş güzergahı olmasıdır. Darbeden kısa bir süre sonra SSCB’nin dağılması, ortaya çıkan yeni enerji kaynakları, bu kaynakların Batı’ya transferi ve bölgenin Batı mallarına Pazar olma süreçleri birlikte değerlendirildiğinde 24 Şubat kararlarının ne kadar önemli olduğu görülür. Bunun yanı sıra, darbe ile birlikte önleri açılan örgütleri de göz ardı etmemek gerekir. 12 Eylül cunta dönemin MGK toplantılarının birisinde, NATO üyesi olan Türkiye’nin, İran-Irak sınırında askeri varlığını pekiştirmesinin gerekliliği tartışılır. Aslında cunta yönetimine dikte edilen bu konunun asıl maksadı, 1979 İran devrimi ile ortaya çıkan dini dalgaya bir set çekmektir. Ortaya çıkan yeni durumun Batı açısından sürdürülebilir olması için ise iki örgütün (PKK ve FETÖ) önü açılır. Bu örgütler eliyle, bir taraftan Doğu ve Güneydoğu Anadolu din dışı, ırkçı ve Marksist bir anla-yış çerçevesinde dönüştürülmeye çalışılır, diğer taraftan Batı ile diyalogda “ılımlı bir din anlayışının” hakim kılınması amaçlanır. Bu doğrultuda; PKK ülke dışında Suriye ve Lübnan’a, FETÖ ise toplumun kılcal damarları olan eğitim ve bürokrasiye yönlendirilir. PKK kısa süre içinde silahlı unsurlar üzerinden ülkenin başına musallat edilir, FETÖ ise topumun ve devletin tüm kılcal damarlarına sızma planını hayata geçirir. Aslında bu denklemi kuranlar, bu iki örgütle Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almışlardı.

28 Şubat darbesi

Bu darbenin en temel örtülü amacının, neoliberal politikaların tam olarak uygulanması ve bölgemizin yeniden dizaynı için uygun zeminin tah-kim edilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Neoliberal politikaların uygulanması talebini ise bölgedeki kaynaklar ve Batı’nın ihtiyaçlarıyla birlikte değer-lendirmekte yarar var. Aynı şekilde PKK ve FETÖ örgütlerinin desteklenmesine de şahitlik ediyoruz. 28 Şubat sürecinde, FETÖ dışındaki dini nitelikli yapılanmaların faaliyetlerine, darbeciler eliyle, son verildi. Sonuçta; FETÖ yapılanması bu alanda tek ve akredite bir yapı olarak toplumun önüne konulmuş oldu. Sonuçta FETÖ’nün toplum içerisinde ve devlette yatay ve dikey olarak ilişkilerinin önü açılmış oldu. Bu o kadar açık bir konu haline geldi ki, iktidarın ortağı gibi davranmaya başladı. Bu süreçte PKK kanadında da boş durulmadı. Örgüt elebaşı yakalanmış olmasına rağmen, gerekli adımlar atılmadığı için örgüt kendisini konsolide etme imkanı buldu ve toplumsal zeminini güçlendirdi.

Temel sorunlarımızdan birisi de, darbeleri yüzeysel bir zeminde konuşma ısrarımız. Darbelerin açık ve gizli/örtülü amaçlarını aynı yoğunlukta tar-tışmıyoruz. Halbuki; ülkenin ve milletin geleceğini önceleyen kadrolara düşen, olan bitenin ne olduğunu konuşmak ve gerekli tedbirleri almaktır. 15 Temmuz’da bir darbe girişimi yaşadık. Bu darbenin açık ve gizli/örtülü amaçlarını konuşup tedbir almazsak, konuyu sadece söylem zemininde gün-demde tutmaya devam edersek, 27 Mayıs darbesinden bu yana yaptığımız hatayı devam ettirmiş oluruz. Oysa, yarın pişman olmamak için bugünden aklı devreye koymak  ve 15 Temmuz’un örtük sebeplerine de odaklanmak şart.

[email protected]