Devlet dönüşür kült dönüşür

M. Taceddin Kutay / Türk-Alman Üniversitesi
18.11.2017

Her sıkıştığında kendisini “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla yeniden üreten, İzmir Marşı’ndan medet uman CHP’nin devlet üzerindeki manevi vesayeti ancak Atatürk kültünün dönüşmesiyle mümkün olabilir. Böylece devletin en temel sembol figürü PKK ve DHKP-C’ye payandalık yapan bir partinin taht-ı tasarrufundan kurtulabilir ve bu paradoks ortadan kalkar.


Devlet dönüşür kült dönüşür

Ağustos 1968’de Pakistan Dışişleri Bakanı Miyan Erşad Hüseyin, Çin lideri Mao Zedong’u Pekin’de ziyaret etti. Misafir heyet, çeşitli hediyelere ek olarak bir sepet de mangoyu Mao’ya sundu. Mao hiç beklenmedik bir biçimde sepeti eline aldı ve koruma birliği komutanı Wang Dongxing’e uzatarak “Bu mangoları kültür devrimi için ayaklanan ve ünivesitetyi işgal eden işçi kardeşlerime yollayın” dedi. Bu söz kısa sürede efsaneleşecek ve yoldaş Mao’nun halkına karşı sergilediği benzersiz fedakarlığın bir örneği olarak dilden dile aktarılacaktı. Kısa sürede ülkenin dört bir yanında mango törenleri düzenlen-meye başlandı. Devlet ürettiği sigaraya mango adını verdi, paketini mango resmi ile süslemeyi ise ihmal etmedi. Plastik mango heykelleri devlet dairele-rinde ve evlerde bulunan Mao sunaklarında başköşeyi süsledi. Yıkılan tapınakların yerine dikilen Mao sunakları çiçeklerle bezendi, öğrenci grupları gün-begün bu sunaklara getirilerek bu sunakların önünde serfuru ettirildi. Kültür devrimi bir kült yarattı ve bu kült Mao’nun şahsında vücut bularak üstün insanın tanrılardan yüce olduğu, devletin ise bu üstün insanı yaratan kurum olduğu inancı hakim kılındı. Bu dönemde eğitilen çocuklara “Ben ancak kendime inanırım” demeleri öğretildi. Ancak asıl inanılması gereken bütün “ben”lerden daha yüce olan Mao’ya ve ideallerine inanmaktı. Mao bizzat mücessem devletti ve zatında devlete ait bütün idealleri ve kurumları temsil etmekteydi. Plastik mango heykeline, tüm dünyanın kurtuluşunu simgeleyen bu külte karşı yapılacak en ufak saygısızlık devlete ihanet olarak görüldü. Mangoya saygısızlık sebebiyle aylarını hapiste geçiren nice Çinli derdini Marko Paşa’ya anlatmak zorunda kaldı. Zira ala silsiletihim Mango’ya saygısızlık Mao’ya, Mao’ya saygısızlık ise tüm dünya halklarının yegane umudu Çin’e ve Çin ideallerine bir ihanetti.  Devlet içinde bir takım ayrışmalara gidildiğinde sorunu aşmak için bizzat Mao’nun kültünü kullanıyordu. Örneğin Çin’in ikinci adamı olan ve Mao sonrası devletin başına geçmesine kesin gözüyle bakılan Lin Biao’nun tasfiyesi ve suikaste kurban gitmesi “Mao’ya saygısızlık ve Mao ideallerinden sapması” sebebiyle meşrulaştırıldı.

Çin Kültür Devrimi’ni Sovyet Devrimi, Küba Devrimi gibi devrimlerden ayıran en önemli özellik henüz devrim sırasında yaratılmaya başlanan bu külttür. Bizler için anlaşılması son derece zor bir dönem olan Kültür Devrimi sürecinin nasıl bir kültüre sahip olduğu Helmut Opletal’in dokümentar eseri Die Kultur der Kultur revolution’da binlerce görsel ile ortaya konmuş. Mao kültü yaratmak uğruna ortaya konan çabalar bu eserde kapsamlı bir biçimde görülebilir: Kırmızı Kitab’ın kutsallaştırılması, Mao kıyafeti “Zhongshan zhuang”ın devrime sadakat alameti haline gelmesi, her sabah Mao’ya saygı töreni düzenlenerek mesaiye başlanması vb..

Mao sonrası Çin Mao kültünden asla taviz vermedi. Halen Mao dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin’in “Ebedi Şef”i. Gelgelelim Çin Mao’nun Çin’inden oldukça farklı bir ülke haline geldi. Bu dönüşümü gerçekleştirirken Çin’in Mao ve devrimi ile yüzleşmek gibi bir hesap içine girdiği düşünen-ler oldukça yanılıyor. Zira kendisinde devletin tecessüm ettiği Mao ile yüzleşmek; devrimini ve ideallerini eleştirmek Çin için halen bir tabu ve devletin eleştirilmesi anlamına geliyor. Bununla birlikte yeni nesil Çinliler için Mao kültü 70’lerin Çinlileri için sahip olduğundan başka anlamlara geliyor. Mao halkının refahını düşünen, üretime önem veren, çelik üretimi seferberlikleri düzenleyen gelişimci bir kişilik olarak tanınıyor artık. Kültür devrimi sırasında akıttığı kanlar yeni nesiller için bir şey ifade etmiyor; aksine Mao sevgi dolu aydınlık bir figür olarak sunuluyor ve bu resim asla Mao’nun şahsını tarif için kullanılmıyor. Yeni Mao kültü kapitalist dünyaya her geçen gün daha güçlü bir şekilde eklemlenen Çin devletinin yeni yüzünü ortaya koyuyor. Devlet dönüşümünü yaratılan kült üzerinden gerçekleştiriyor. Aynen Türkiye’nin dönüşümünü Atatürk kültü üzerinden gerçekleştirdiği gibi...

Mesele ‘naçiz beden’ değil

Murat Menteş’in Yeni Şafak’ta yayınlanan ve fırtınalar kopartan “Rahmetli Atatürk” yazısı bilindik argümanlarla Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsın-dan bahsediyordu. Menteş Atatürk’e insan muamelesi yapılması gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyordu: “Mustafa Kemal, bir Osmanlı subayıydı. Asker-di. Fizikçi, bestekar, filozof, mimar, yazar, matematikçi veya hukukçu değildi. Ordunun başına geçti, yurdun bir kısmını kurtardı ve devlet başkanı oldu. Askerlik de politikacılık da hukuki, ahlaki ve entelektüel bakımdan çok risklidir. En ufak bir hatanız masum insanlara zarar verir. Bu nedenle, askerler ve siyasetçiler meşruiyet ve prestij kazanabilmek için çok fazla övgüye ihtiyaç duyarlar. Yani Atatürk kötü bir asker, kötü bir siyasetçi miydi? Kesinlikle hayır. Peki ya ben? Atatürk”ü seviyor muyum? “Başıma bir iş gelmeyecekse...” neden olmasın?”

Menteş Atatürk’ü sevmiyorsa başına geleceklerle hesaplaşmaktan vazgeçmiş, seviyorsa başına neler geleceğinin hesabıyla “ortada duruş sergileyen bir münevver” portresi çizme gayretine girmişti. Oysa Menteş’in ıskaladığı çok önemli bir hakikat vardı: Atatürk’ü insanlaştırmanın Atatürk üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Türk milleti genel olarak bir kimsenin şahsi hesabını Allah’a vereceği inancına sahiptir. Bununla birlikte uzun yıllardır başına bela olan şeyin Atatürk’ün “naçiz bedeni” olmadığını, yaratılan Atatürk kültünün demoklesin kılıcı gibi demokrasinin ve milletin üzerinde sallandığını hiç hesaba katmamak ve meseleyi şahsa indirgemek toplumdaki Atatürk üzerinden yaşanan gerginliği yok saymak demektir. 28 Şubat’ın en sert tatbikatları bu kült üzerinden yürütülmemiş miydi? O kült arkasına saklanılarak ülkenin milyarlarca doları hortumlanmamış mıydı?  Cumhuriyet mitinglerinde devleti yö-netme salahiyeti bu kült üzerinden sorgulanmamış mıydı? 80 darbesi bu kült ile meşruiyetini bina edip, sağı-solu acımasızca tırpanlamamış mıydı?  Men-deres o külte kurban edilmemiş miydi? 

Menteş bu gerçeği görmeyedursun Atatürk’ün şahsından herhangi bir zarar görmemiş milyonlar o kültün gölgesinde yaratılan karanlıkta uzun yıllar acı çekti. Devletin sahibi olduğuna inanan burjuva bu kült ile varlğını korudu. Hasan Bülent Kahraman’ın “Laiklik Türkiye’de burjuvanın varlığını sür-dürmesine yarayan bir aygıttır” sözlerini yorumlarken, bu aygıtın en önemli paydasının Atatürk kültü olduğu gerçeğini ıskalamamamız gerekiyor. O kült uzun yıllar merkez ile çevrenin arasına konmuş bronzdan bir duvardı. Yeni Türkiye’nin bu duvarı daha fazla taşımaya dermanı olmadığı aşikardır. O halde bir gerçeği açıkca dile getirmemiz gerekmektedir: Atatürk’ten bahsetmek asla Atatürk’ten bahsetmek anlamına gelmez! Bir Atatürk kültü vardır ve Atatürk’ün şahsını koruma kanunu burjuvanın çıkarlarını koruma kanunu olarak yorumlanacak şekilde Atatürk kültünü kapsamaz! Asıl yüzleşmemiz gereken Mustafa Kemal Atatürk değil, devletin dönüşümüne mani olacak şekilde muhafaza edilmek istenen Atatürk kültüdür!

Türkiye’de devletin kendisini bir kült üzerinden görünür kılması Çin örneğinde olduğu gibi bir ebedi şef üzerinden gerçekleşti. Beğenelim yahut be-ğenmeyelim bu kült hepimizin cebinde devletin göstergesi olarak dolaşıyor. Romantik kemalistler Atatürk dendikçe “Sarı saçlım mavi gözlüm” şeklinde iç çekedursun, vatandaş Atatürk ile her karşı karşıya geldiğinde aslında devlet ile karşı karşıya geldiğini görüyor. Atatürk her birimiz için şahsı ile hesap-laşılacak, yahut şahsına ölçüsüz methiyeler düzülecek bir kimsenin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Sokaktaki adam için Atatürk tablosu Asker ile, polis ile, hastane ile, mahkeme ile, hasılı bilcümle kamu hizmetleri ile eşdeğer bir analoji ortaya koyuyor. Öyle ise merkez ile çevre arasındaki bronzdan duvarı yıkarak dönüşen Türkiye’nin bu dönüşümü üzerinden yürütebileceği yegane kurumun Atatürk kültü olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.

Halkçı bir Atatürk kültü  

90’lı yıllara kadar banknotların üzerinde bulunan Atatürk resminin ne kadar asık suratlı bir figür olduğu o yılları yaşayanların hatrındadır. Sonraları basılan 100 liralık banknotlar ile Atatürk daha aydınlık, güler yüzlü bir simaya kavuştu. 50 liralık banknotlar ile 100 liralık banknotları mukayese eden bu gerçeği bir kere daha anımsayacaktır. Devletin Özal ile başlayan dönüşümünde, üstelik henüz 90’larda Atatürk kültü dönüşmeye başlamıştı. Araya giren 28 Şubat süreci bu dönüşüme önemli bir inkıta yaşattıysa da, ikibinler ile tekrar içine girilen ve devleti milletin kılmayı amaçlayan bu dönüşüm süreci ilk sembolik görünürlüğünü bankanotlardaki Atatürk portresi ile görünür kılmıştı. Türkiye’nin vatandaşına “Benden kork ve bana karşı saygılı ol” diyen bir devlete ve bu devleti görünür kılan bir Atatürk portresine daha fazla tahammül edemeyeceği gerçeği, “Ben senin devletinim ve senin refahın için varım” diyen bir devlet ve bu devleti görünür kılan Atatürk portresine dönüşümünü sağladı. Bu bakımdan yüzde 50 oy alan, devletin kurumlarına eklemlenmiş Ak Par-ti’nin Atatürk kültü üzerinden siyasi bir dil geliştirmesinde anlaşılmayacak bir şey yok. Dahası bu portreden bir neo Kemalizm üretmenin bir alemi yok. Aksine Atatürk’ten bağımsız bir Kemalizmi kullanan burjuvanın devlete karşı giriştiği operasyonlara karşı halkçı bir Atatürk kültü ile karşı durmaktan başka bir çözüm yolu yok. Bu sebeple Ak Parti’nin sahip olduğu Atatürk söylemi halkın enseninde boza pişirecek bir aygıtı yaratmıyor; aksine bu aygıtı yok ediyor. Askeri vesayete son vermek Türk demokrasisi açısından ne kadar hayati bir hamle olduysa, tekelci kemalist vesayete son vermek de aynı oranda hayati bir hamle olarak karşımızda duruyor. Her sıkıştığında kendisini “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla yeniden üreten, İzmir Mar-şı’ndan medet uman CHP’nin devlet üzerindeki manevi vesayeti ancak Atatürk kültünün dönüşmesiyle mümkün olabilir. Böylece devletin en temel sembol figürü PKK ve DHKP-C’ye payandalık yapan bir partinin taht-ı tasarrufundan kurtulabilir ve bu paradoks ortadan kalkar. Tek cümle ile özetlemek gerekirse: Devlet Ak Parti eliyle dönüşümünü Atatürk üzerinden sürdürüyor!

@Taceddin_Kutay