Firzovik olayı ve öteki propagandalar

Koray Şerbetçi / Yazar
9.06.2018

Meşrutiyetten habersiz Arnavutlar’ın, Avusturyalılar ile olan hesabı, İttihatçılar tarafından sanki meşrutiyet için ayaklanmış gibi gösterilir. Büyük algı operasyonunu İsmail Hami Danişmend’den okuyalım: “İttihat Terakki’nin ihtilâli birkaç sûikast ile çete nümayişinden ve Firzovik’de toplanan birkaç bin Arnavut’un palavrasından ibaret bir kuru gürültüdür.”


Firzovik olayı ve öteki propagandalar

Türkiye 24 Haziran seçimlerine yaklaşırken liderlik yarışından galip çıkmak isteyen adaylar demokrasinin, rekabetin gereği olarak seçmen kitlesini kendilerine oy vermeye ikna etmek için çabalamakta. Buraya kadar her şey normal. Fakat önümüzdeki seçim sadece bir lider belirleme seçiminden öte bir seçim.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’daki etkin rolünün yanı sıra ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durma iradesi, bir takım küresel aktörlerde alerjik reaksiyonlar meydana getirmekte. Bu sebeple Türkiye, bir bakıma küresel saldırı karşısındaki konumunu da oyluyor.

Tam bu noktada bir demokrasi şöleni olan seçim sürecinin enfeksiyon kapmaya müsait zayıf bir yanı olduğu da gözden kaçmıyor. Özellikle internet yoluyla yaygınlaşan kitle iletişimi, bir yandan insan hayatını kolaylaştıran bir araç iken, öte yandan denetimsiz ve ölçüsüz haliyle kitle iradesini esir alıcı bir silaha dönüşebilmekte. Arap Baharı’nda tanık olduğumuz kadarıyla küresel güçlerce kullanılan sosyal medya, kitlelere gerçeği çarpıtarak verebilmekte. Bununla da kalmayıp bir ülke halkını kendi politik projeleri doğrultusunda uçuruma doğru yönlendirebilmekte.

Muhalefetin araçları

Kitlelerin zihnini esir almaya yönelik bu modern zaman faaliyeti aslında çok da yeni değil. Örneğin bizim tarihimizde bunun en güzel örneği 20. asrın başlarında yaşandı. Bugün sosyal medya üzerinden istedikleri ülkenin iktidarına karşı sanki büyük bir muhalif halk hareketi varmış algısını oluşturmaya çalışan bazı küresel gruplar, çok değil 1908 senesinde Osmanlı’da buna benzer bir hamle yapmışlardı. Ama elbette o zaman olmayan sosyal medya ile değil, devrin en hızlı iletişim aracı olan telgraflarla.

1876 yılında başlayan Sultan II. Abdülhamid’in saltanatına muhalif Jön Türkler, Paris ve Londra’da kümelenerek gazete, dergi ve bildiriler yoluyla kendilerince “İstibdat” olarak tanımladıkları Osmanlı yönetimine karşı politik bir muhalefet başlattı. Batı, kontrol edemediği her Batılı olmayan lidere yapıştırdığı diktatör sıfatını o gün de Jön Türkler eliyle Sultan Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” diyerek yapıştırdı.

Bu algıyı güçlendirmek için bazı yayınlar ortaya çıktı. Böylece hem Batı kamuoyunda hem de Osmanlı kamuoyunda II. Abdülhamid yönetimine karşı bir hava yakalanacaktı. Osmanlı ülkesine giren bu muhalif yayınları o sıralar postanelerin işletmesini elinde bulunduran Batılı şirketler ve Mısır’da faaliyet gösteren Mısır Cemiyet-i İsrailiyesi adlı Siyonist bir kuruluş gerçekleştiriyordu.

Fakat üst perdeden yapılan tehditler ve Sultan Abdülhamid’i küçük düşüren karikatürlerle bezeli gazete ve dergiler istedikleri vurucu hamleyi yapmaya yetmedi. İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak örgütlenen Jön Türklerin bekledikleri fırsat ise 1908’de ellerine geçti.

1908’de ordu içindeki İttihatçı subaylar, bu kez “İngiltere Kralı ile Rus Çarı Reval’de Rumeli’yi paylaştı” propagandasını yapmaya başladı. Öyle bir algı oluşturuluyordu ki, adeta büyük devletler Osmanlı’yı paylaşıyor ama padişah sesini çıkarmıyordu. Bu, darbenin işaret fişeği oldu. İttihatçı subaylar askerlerini alıp dağa çıktı, komutanlarını vurdular. Gerçi daha sonraki yıllarda Reval’de böyle bir konu konuşulmadığı anlaşıldı ama önemli olan o an oluşturulmak istenen algıydı. Bu tarz politik hareketler halk kitlelerinin destek ve eylemi olmadan başarı kazanamazdı. Ama Osmanlı ahalisinin Sultan Abdülhamid’e başkaldırma gibi bir niyeti yoktu. O halde 1908 darbesini yapacak Jön Türk aydın-subay kadrosu, eylemine meşru bir zemin bulmalıydı.

Umumi isyan isteği

Sultan Abdülhamid’e muhalif Jön Türk memurlar Anadolu’da halkı kışkırtmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. 1907 yılında meydana gelen kuraklık ve yerel yöneticilerin keyfî tutumlarına karşı halkın gösterdiği tepki, Jön Türkler tarafından ahalinin istibdata gösterdiği tepki olarak sunuluyor ve hatta bu tür hareketler kışkırtılıyordu. 1908’de Rumeli’de Kolağası Niyazi Bey ve Binbaşı Enver Bey’in başlattığı kalkışma, aslında ordunun küçük bir grubunun hareketiydi. Hatta daha sonraki yıllarda bu günleri hatıralarında anlatacak olan Enver Paşa;

“Artık meşrutiyeti ilana sarayı mecbur etmek için en kestirme yol umûmî bir isyandı. Fakat merkezin ihtilâl için kat’î bir plânı yoktu ve teşkilâtımız henüz köylere kadar yayılmamıştı. Ayrıca Selânik’te 400 olmak üzere bütün Rumeli teşkilâtı 2 bin kişiydi.” diyerek durumu itiraf etmişti.

Ama algı operasyonları işte tam da böyle durumlar içindi. Bir avuç komitacı dev aynasında gösterilerek sanki büyük bir güçmüş gibi mevcut yönetimin iradesinin kırılması amaçlandı. İşte 2 bin komitacıyı koca bir muhalif hareket olarak göstermek için o dönemde en hızlı iletişim aracı olan telgraf kullanıldı.

İttihatçı subaylar ve memurlar Meşrutiyetin ilanı için Rumeli’den saraya devamlı telgraflar gönderiliyordu. Oluşturulan algıyla gelinen nokta; sanki Makedonya’da büyük başkaldırı varmış ve bunun ülkede genel bir ayaklanmaya dönüşmesi an meselesiymiş biçimindeydi.

Aslında ne oldu?

Bu telgraflar içinde algı oyunu yapanlardan belki de en etkilisi Manastır İttihad ve Terakki şubesinin gönderdiği telgraf olmuştu. Bu telgrafta Sultan Abdülhamid’e karşı: “Kanun-ı Esasinin uygulanmasına izin verilmemesi ve Pazar gününe kadar Meclis-i Meb’usan’ın açılışına ferman buyurulmaması” durumunda askerden esnafa kadar her zümrenin isteklerini zorla yaptıracakları tehdidi vardı. Bu açık tehdide karşı daha Sultan’ın cevabı gelmeden, İttihat ve Terakki’nin Manastır merkezi, vali ve diğer yetkililerin huzurunda 21 pare top atışıyla meşrutiyeti ilan etmişti bile.

Fakat iş biraz daha kurcalandığında daha başka bir etkenin öne çıktığı görülür. O da Firzovik olayının bir algı operasyonuyla çarpıtılmasıdır. Nedir peki Firzovik olayı? Balkanların nazik bir noktası olan Firzovik’te Avusturyalılar eğlenceler düzenlemek ister. Zaten Batılılara düşman olan sert mizaçlı ve dindar Arnavutlar, bu vesileyle Avusturyalıların Makedonya’yı işgal edeceklerini düşünür. Bu duruma karşı çıkmak için harekete geçen Arnavutlar, Avusturyalılara ait eğlence yerlerini ateşe verir. Metroviçe, Prizren, Priştine, Yeni Pazar, İpek ve Yakova’dan Firzovik’e gelen silahlı Arnavutların sayısı 30 bini bulur.

Talihsizliğe bakın ki hükümetin bu olayları bastırmak için gönderdiği Jandarma komutanı Galip Bey de İttihatçı olduğu için bu olayı cemiyetin amacına kullanmak ister. Galip Bey, Arnavutlar arasında etkin bir propaganda faaliyetine girişir. Meşrutiyetten habersiz Arnavutlar, sanki meşrutiyet için ayaklanmış gibi gösterilir. Daha sonra 180 imzalı bir telgrafla 21 Temmuz 1908’de Padişah’tan anayasanın yürürlüğe konması istenir. Yoksa toplanan 30 bin silahlı Arnavut’un meşrutiyet için İstanbul’a yürüyeceği tehdidinde bulunulur. Oysaki bu koca bir yalan ve algı operasyonudur. Bu hali tasvir eden tarihçi İsmail Hami Danişmend: “İttihat Terakki’nin ihtilâli birkaç sûikast ile çete nümayişinden ve Firzovik’de toplanan birkaç bin Arnavut’un palavrasından ibaret bir kuru gürültüdür” der.

Sonuç malum. Bu bir avuç gözü karartmış komitacının telgrafla yaptığı algı operasyonu önce II. Abdülhamid’in yönetiminin yıkılmasına, o da 10 yıl içinde koca imparatorluğun tuzla buz olmasına sebep olur. Kısacası millet olarak tellerine kuşlar konan telgrafla da olsa, twitter’in kuşlarıyla da olsa irademizi kimlerin teslim almak istediğinin biraz farkında olmamız gerekir.

@koray_serbetci