Geleneği ve arayışlarıyla İslam düşüncesi

MURAT GÜZEL/ Açık Görüş Kitaplığı
18.11.2017

Kavramsal haritalar içeren, eserlerin ve müelliflerin etkileşimi ve devamlılığını gözeten, İslam düşüncesi geleneğinin kendine özgü ritmini günümüze bitiştiren ‘İslam Düşüncesi Atlası’, önerdiği dönemlendirme ve kapsamlı ilişkiler mantığıyla düşünce tarihi yazımında yüzleşmemiz gereken birçok sorunu bertaraf etmemize imkan tanıyor.


Geleneği ve arayışlarıyla İslam düşüncesi

Hemen hemen bütün yaygın düşünce tarihi kitaplarında, düşünce tarihi yazımlarında sadece ihmal edilen değil, neredeyse bile isteye görülmeyen, yok sayılan, azımsanan, çarpıtılan, eksik ve eğri büğrü aktarılan bir büyük düşünce geleneğini temsil eder İslam düşüncesi. Batı kaynaklı binlerce sayfalık felsefe tarihlerinde en fazla 5-10 sayfada anlatılır İslam felsefesi ve sadece Kindi, Farabi, İbn Sina, Gazali, İbn Bacce, İbn Rüşd, Muhyiddin Arabi vb. isimlere yer verilir. 8. yüzyıldan başlar anlatılar ve 12. yüzyılda sonlanır her nedense. Sonra? Sonrası yoktur. Ne Selçuklular vardır, ne Osmanlılar bu tarihlerde; sanki onların bir düşüncesi, dünyaya dair bir yorumlama çerçevesi, bu çerçevenin menteşelerini oluşturan büyük düşünürleri yoktur.

Sadece Batı kaynaklı felsefe tarihlerinde karşılaşmayız bu ilginç yok saymayla. Türkiye’deki müelliflerin kaleme aldığı tarihlerde de benzeri vurgular ön plandadır. Avrupa merkezci bakışın ve neredeyse self oryantalizmin hegemonyasında ele alınır toplumumuza ve medeniyetimize dair düşüncelerin tarihini yazma girişimi. 12. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar geçen süre bu bakış açılarında modern zamanlarda her nasılsa sirayet etmiş bir marazla, hep bir yenilgi psikozuyla “yokluklar abidesi” olarak irdelenir neredeyse: “Bizim ya da Türkçe’nin ya da Osmanlı’nın ya da Selçuklu’nun bir felsefe geleneği yoktur. Varsa bile bunlar özgün değildir. İslam’da felsefe Gazali ile bitmiştir” vb. oryantalist sakızlar habire çiğnenir durur.

Tarihi ve kültürel hafızamızı dokuyan iplikleri, bu hafızanın dokusundaki örgüleri bir bıçak darbesiyle kesip atan, zedeleyen, dağıtan bıçak darbelerini neredeyse övgüyle bile karşılarız. Öyle ki, kimine göre, Osmanlı’da “şiir, felsefenin yerini tutmuştur.” İlk bakışta oryantalist ve Avrupa merkezci meydan okumalara karşı epey tutarlı cevaplar öneriyor görünen bu tür kaçamak değerlendirme şekilleri düşünce tarihi alanında epey özgün bir geleneği, kendimizi anlamaktan, yorumlamaktan vazgeçmenin; hatta neredeyse inkar etmenin başka bir formuna dönüşür. Üç  yıl önce İlmi Etüdler Dereği’nin Konya Büyükşehir Belediyesi’yle işbirliği içinde Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın danışmanlığında başlanan proje geçtiğimiz günlerde ilk önemli meyvesini verdi ve bu proje kapsamında hazırlanan üç ciltlik İslam Düşünce Atlası Yrd. Doç. Dr. İbrahim Halil Üçer editörlüğünde 200’ü aşkın bilim adamının katkılarıyla yayınlandı.

Kavramsal haritalar

Tarihi ve kültürel hafızaya süreklilik kazandıracak dönemlendirme teklifi ve önerdiği kapsamlı ilişkiler mantığıyla İslam düşünce tarihine yepyeni ve farklı bir bakış açısı sunan İslam Düşünce Atlası, 14 asırlık İslam düşünce tarihinin yeniden dönemlendirilmesi ve fikir tarihinin mekanlar bağlamında yeniden değerlendirilmesi fikrini mesnet alarak 8-11. yüzyılları Klasik, 12-14. yüzyılları Yenilenme, 17.-18. yüzyılları Muhasebe ve günümüze kadar olan dönemi de Arayışlar Dönemi olarak tasnif ediyor. Kavramsal haritalar içeren, eserlerin ve müelliflerin etkileşimi ve devamlılığını gözeten, İslam düşüncesi geleneğinin kendine özgü ritmini günümüze bitiştiren bu bakış açısı İslam Düşünce Atlası’nın düşünce dünyamıza yaptığı belki en önemli katkı olacak. Başka hangi felsefe tarihinde sözgelimi İbn Sina ile Nurettin Topçu arasındaki fikri ve tarihsel devamlılığı ya da İbni Arabi ile Sezai Karakoç bağlantılarını imaen de olsa bir arada bulabiliriz ki? Günümüzün genç düşünürleri kendilerini bu geleneğe nasıl eklemleyecekleri sorusunu nasıl cevaplayabilirler eğer bu geleneği Avrupa merkezci-oryantalist bakışların önerdiği gibi yaşayan, canlı bir gelenek olarak düşünmek yerine belli yüzyıllar arasında ortaya çıkmış ve devamı kesilmiş, tozlanmış, arkeolojik bir araştırma nesnesine indirgenmiş olarak kabul edersek?

İslam Düşüncesi Atlası, önerdiği dönemlendirme ve kapsamlı ilişkiler mantığıyla düşünce tarihi yazımında yüzleşmemiz gereken birçok sorunu da böylelikle bertaraf etmemize imkan tanıyor.

Filistin sorununu Freud çözebilir mi?

Filistin kökenli bir Hıristiyan Arap olan Edward Said, psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un ölümüne yakın kaleme aldığı Musa ve Tektanrıcılık kitabını irdeleyerek son yüzyılın sürekli güncel, neredeyse kördüğüme dönüşmüş politik bir meselesini, genelde Filistin sorunu olarak adlandırılan meseleyi ele alıyor. Said, kitabında hem kendini hem de Filistin ve Yahudi halkının okurlarını bir şekilde iki uluslu bir devlet içinde birlikte yaşayabileceği sonucuna ikna etmeye uğraşıyor. Ona göre en büyük tehlike kimliklerin sabitlenmesi ve kendi içine kapanmasıdır. Oysa, Freud’un da gösterdiği gibi, Yahudiliğin arka planına başka kültürler yer alır. En önemlisi, Hz. Musa Arap’tır ve tek Tanrı’ya tapınmak Mısır kökenlidir. Freud ve Avrupalı Olmayan, Edward W. Said, çev. Erol Mutlu, Alfa, 2017

“Kültürel çalışmalar”ın fikri kökleri

“Kültürel çalışmalar” olarak anılan araştırma akımı 1980’lerde İngiltere’de yaygın hale gelerek popülerleşti. “Meşru olmayan” kültürel biçimlere önem veren yanıyla bu araştırma akımı özellikle popüler-medyatik kültürü inceleme nesnesi seçer ve onu maddi terimlerden çok simgesel terimlerle tanımlanır kılmaya uğraşır. Bu anlayış çerçevesinde “hayat tarzı” bile bir kültür kavramı olarak kabul eder. Kültür böylelikle Artık “nesne” terimleriyle (yapıtlarla, yazarlarla, sanatçılarla, olaylarla) değil, “yaşanmışlık” ve “deneyim” terimleriyle yorumlanır. Kitap bu akımı sadece İngiliz kökleriyle değil,  Amerikan ve Fransız temelleriyle de inceleyip anlamayı öneriyor. Kültürel Çalışmaları Anlamak, Michel Bourse, çev. Halime Yücel, İletişim, 2017