Hocalı unutmadığımız acımız, dinmeyen sızımız

Prof. Dr. Necdet Ünüvar / Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu Üyesi
28.02.2020

Bu insanlık ayıbının failleri kendi dinlerinden insanları ve devletleri kandırabilirler. Hocalı'yı unutturmamak bizim onurumuzdur. Masum canların yanık bedenlerinin kokusunu tütsü yapıp gezenlerin onursuzluğu bizim bu davaya olan sadakatimizi artırmaktan öte bir etki yaratmamaktadır.


Hocalı unutmadığımız acımız, dinmeyen sızımız

Bazı olaylar vardır ki, insanoğlunun aklı bu olayları açıklamak için kelime bulmakta zorlanır. Acımasızlığın, vahşetin, akan kandan duyulan o insanlık dışı hoşlanmanın açıklanması için insana ait bir terim hiçbir lisanda bulunmamaktadır. Yıllar üzerinden geçse de akıllar idrak edemez ve gün geçtikçe, olayların tanıkları azaldıkça, bu tür olaylar abartı olarak isimlendirilerek yaşanılan vahşetin üzerine zaman tozunu dökmeye devam edilir. Hocalı Katliamı deriz ama bu katliam bile değildir. Bir barbarlıktır ve insanlık adına utançtır.

Utanç ifadesini tanımlamak istersek uzun uzun her detayı içeren bir tanım ortaya koyabiliriz ancak herhalde sivillerin, özellikle kadın ve çocukların hedef gözetilerek öldürülmesini görmezden gelmek bu tanımın içerisinde en bariz örnek olarak yerini alacaktır. Homojen ya da heterojen bir demografiye sahip bir yerleşim yerinde yaşayan bir kısım (bir aile, bir grup, bir topluluk. vb.) insana yönelik silahlı saldırı yapılmışsa ve bu saldırıya hedef olan grubun kendisini korumaya yönelik silah vb. teçhizatı yoksa buna katliam denir. Ancak bir yerleşim yeri topyekûn saldırıya uğrar ve yaşayan herkes yaş veya cinsiyet ayrımı yapmadan öldürülürse bu barbarlıktır. Bu nedenle Hocalı barbarlarca katledilen mazlumların şehridir. Canileri yargılamayı bile başaramamış dünya ise utanılacak bir konumdadır. Bu nedenle bu barbarlığın üzerine zaman tozunun birikmesine müsaade etmek de bu utanca ortak olmak kadar büyük bir ayıptır. Bu nedenle bu ateşi yüreğinde hisseden, nefes alan her insan bu tozun üzerine tüm nefesi ile yüklenmelidir. Türk Milleti son nefesine kadar da bunu yapacak ve canilerin hak ettiği cezayı almaları için tüm gücü ile çalışacaktır. Neden mi? Unutturmak istemediğimiz bu barbarlığın daha önemli ve vahşi bir yanı bulunmaktadır.

Vahşi barbarlık örneği

Ermeniler sadece öldürmek için değil işkence ederek öldürmek üzere gelmişlerdir. Yani bu dünya kamuoyuna Ermenilerce anlatıldığı gibi askeri bir harekât değildir. Askeri harekâtların tanımı ve uluslararası hukuktaki karşılığı bellidir. Bu bakımdan Ermenilerin yaptığı bir askeri harekât değil ilkel vahşi barbarlık örneğidir. Kaldı ki savaşın da bir onuru vardır. Bu nedenle Ermenilerin bu barbarlığının yanı sıra insanlık suçunu sözde ordusu ile yaptığını ifade etmesi uluslararası hukukta yargılanmalarını gerektirecek diğer bir insanlık dışı davranışın kanıtıdır. Hocalı katliamı ile BM’nin 10 Aralık 1948 tarihli Evrensel Beyannamesinin 2-3, 5, 9, 17. Maddeleri ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi 6-9. maddelerinin talepleri, şartları ihlal edilmiştir. Bu açık gerçeğe ve ihlallere rağmen bu katliamı komuta eden kasapların uluslararası kamuoyunda kınandığına dair açıklamalar bile görmek çok mümkün değildir. Bunu açıklayabilecek bir insani niyetlere sahip insanlık adına çalıştığını iddia eden bir uluslararası kurum görememek de son derece acı vericidir.

Aynı suçun ortağı

Siyasi hamleler ile cinayetlerini örtmeye çalıştığı açıkça ortada olan Ermenilerin bu hamlelerine öyle ya da böyle destek veren herkes aynı suçun ortağı ve yardımcısı olduğunu unutmamak gerekir. Kan ve vahşetin üzerine kılıf örtmek isterseniz kılıf (hukuk) da kanlanır ve bu durumda önlenmesi güç felaketlerin de vesilesi olur. Hocalı katliamının görülmesi gereken bir diğer yönü ise bu vahşeti yaşayanların sesini duyurma çabalarına dünyanın seyirci kalmasıdır. Herhangi bir mahkemede yargılanmayan suçluların yaptıklarının yanına kaldığı görüntüsü ile yaşamaya devam eden geride kalanlar unutulmamalıdır. Elbette Azerbaycan ve Türkiye bu insanların haklı isyanlarına duyarsız değil ama uluslararası hukukun buna duyarsızlığı da acı vericidir.

1.Dünya Savaşı süresince etkisinde kaldıkları Batılı misyonerlerin kışkırtması ile Osmanlı’ya arkadan hançer vurmak isteyenlerin ülkemizden sürgün edilmelerini bir soykırım olarak adlandırmak isteyenlerin Hocalı katliamının failleri olduğunu da düşünürsek sanırım karşımızdaki güruhun onur düzeyini anlamakta zorluk yaşamayız.

Onurlu devletler arşivlerini açar ve belgeleri ile her şeyi ortaya koyarlar. Yaptıklarını haksız gösterecek bir kanıtın varlığı durumunda hesap vermekten çekinmezler. Yıllardır tarihçilerini davet etmemize rağmen icabet etmeye bile cesareti olmayan, üstüne üstlük Hocalı katliamının videolar ve fotoğraflar ile delilleri ortada iken Batılı devletlerin bazılarının ısrarla sürekli aynı konuyu gündeme getirerek ortaya koyduğu komedinin bir parçası olması bu devletlerin de onurunun sorgulanmasını gerektirir.

Aslında Hocalı’da akan her bir damla kan ve gözyaşının müsebbiplerinin sadece kısık sesle kınanması bile bu anlamda onur kelimesini sorgulamaya yetmektedir. Bu canilerin tekinin bile henüz yargılanmamış olması da ayrıca dünya kamuoyunun bu acıya duyarsızlığını göstermektedir. Bir Ermeni patriğinin salladığı bir tütsünün dumanını çekerek meclislerinde Ermenilerin mağduriyetini konuşan sözde siyasilere o tütsüden çıkan dumanın kokusunun canlı canlı ateşe verdikleri çocukların yanık bedenlerinden gelen koku olduğunu ifade etmek isterim. O cansız bedenlerinde açtıkları barbarca yaraların mesuliyetini ve kanıtlarını utanmaz siyasetçi ve din adamları ile sözde medeni devletlerin meclislerinde ellerinde tütsü ile silmeye çalışanların ruhunun olduğunu söylemek bile imkânsız iken kendilerine din adamı demeleri dahi mensubu oldukları dinin onurunu ayaklar altına almaktadır.

İnsanlık ayıbı

Bu insanlık ayıbının failleri kendi dinlerinden insanları ve devletleri kandırabilirler, duygusal aidiyetleri buna müsaade edebilir. Ellerinde kadın, çocuk ve yaşlıların kanları ile tütsü taslarını parlamentolarında da sallayarak dolaşabilirler, sözde medeniyet buna ifade özgürlüğü diyebilir. Katilleri devlet(!) erkanlarında rütbeler almaya devam ederek onursuzluğun zirvesini yaşayabilirler. Ancak Hocalı’yı unutturmamak da bizim onurumuzdur. Masum canların yanık bedenlerinin kokusunu tütsü yapıp gezenlerin onursuzluğu ve şımarıklığı bizim bu davaya olan sadakatimizi artırmaktan öte bir etki yaratmamaktadır. Zira bu koku ile tütsülenmiş ve büyülenmişlerin insanlığın lanetinden kurtulmaları mümkün değildir.

28 yıl geçti dün gibi akıllarda

Ermenistan kuvvetlerinin, Azerbaycan Dağlık Karabağ’da Hocalı kasabasına girerek masum sivilleri katledilişinin üzerinden tam 28 yıl geçti. Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında Azeri siviller toplu şekilde vahşice öldürüldü. Saldırıda, 106’sı kadın, 63’ü çocuk ve 70’i yaşlı olmak üzere, toplam 613 masum Azerbaycan vatandaşı hunharca katledildi ve yüzlercesi yaralandı. Binden fazla kişi Ermenistan güçlerince esir alındı.

Akıbetleri bilinmiyor

Kayıpların akıbeti ise bugüne kadar öğrenilemedi. Katliamda 8 aile tamamen yok edildi, 25 çocuk her iki ebeveynini, 130 çocuk ise ebeveynlerinden birini kaybetti. Hocalı’nın işgali yüzünden Azerbaycan devletinin maddi zararı 170 milyon dolar oldu. İnsanlık tarihi boyuncu unutulmayacak olan Hocalı Katliamı, tüm dünyada büyük yankı uyandırmış ve tepkilere neden olmuştu. Hocalı Katliamı üzerinden yıllar geçmesine rağmen katliam dün gibi akıllarda yer alıyor.

@necdetunuvar