İbn Teymiye, İbn Arabi’yi nasıl ve neden eleştirdi?

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
29.04.2017

İbn Teymiye’nin İbn Arabi’ye yönelttiği eleştirilerin incelik ve ayrıntılarını her iki müellifin eserlerine başvurarak son derece sarih bir dille tavzih ve tahlil eden Mustafa Kara, eserinde bu tartışma bağlamının nasıl ele alınması gerektiğini de örnekliyor.


İbn Teymiye, İbn Arabi’yi nasıl ve neden eleştirdi?

Günümüz İslam dünyasında, itikadi düzeyde farklı ekol ve anlayışlar arasında fikri çatışmaların sıcak ve kanlı savaşlara dönüş-mesi, tarihi tartışma konularının yeniden gündeme getirilmesi, akabinde mevcut siyasal ve askeri çatışmalara gerekçe gösterilme-si gibi sorunlar varlığını sürdürüyor. Özellikle DAEŞ gibi terör örgütlerine fikri zemin sağladığı iddia edilen selefilik ile tasavvufi hareketlerin arasındaki fikri tartışmayı suistimale dayanan bakış açıları gerek bu fikri tartışma ve çatışmaları, gerekse suistimali tekrar ele almayı handiyse zorunlu kılıyor.

Günümüzdeki neo-selefi yaklaşımların kendilerine fikri öncü olarak gördüğü müelliflerin başında miladi takvime göre 1263’te Harran’da doğup Bursa’nın fethinden sonra 1328’de Şam’da vefat etmiş İbn Teymiye geliyor.

Moğol isilası sebebiyle Harran’dan Şam’a göç emek zorunda kalmış bir ailenin oğlu olan İbn Teymiye’nin fakih ve muhaddis kimliğinin yanı sıra özellikle Eşariliğe yönelttiği eleştiriler sebebiyle akaid alanına da yöneldiğini biliyoruz.

İbn Teymiye’nin tasavvufi düşünceyle arasında olduğu ileri sürülen, ama aslında çoğu kez tasavvuftaki bazı aşırı yo-rumlara yönelmiş eleştirilerinin onun Mısır’a gitmesiyle başladığını da biliyoruz. Hatta, kendi deyimiyle İbn Arabi hakkında da “iyimser” düşüncelere sahiptir Mısır öncesinde.

Sert eleştiriler

İbn Teymiye’den yaklaşık 100 yıl önce, Endülüs’ten yola çıkarak Kuzey Afrika’dan geçip Suriye ve Anadolu toprakla-rına gelmiş, ölümüne dek temelli yerleştiği Şam’da 1240’da vefat eden, gerek eserleri gerekse manevi kişiliğiyle ve bilhassa “vahdet-i vücud” öğretisiyle İslam düşünce tarihine derin etkiler ve tartışmaları miras bırakan bir sufidir İbn Arabi. Özellikle Fütühat-ül Mekkiyye ve Füsusul Hikem adlı eserleri ve başta Sadreddin Konevi olmak üzere yetiştir-diği birçok öğrenciyle İslam düşüncesinin kendisinden sonraki gelişimine önemli katkılarda bulunmuş İbn Arabi’ye İbn Teymiye’nin yönelttiği “sert” eleştiriler de sürekli tartışma konusu olmuştur. Eserinde ilkin İbn Teymiye’ye ka-dar tasavvufa yapılan eleştirileri ele alıyor Mustafa Kara. Bizatihi mutasavvıfların sahte tasavvuf ehline yönelttiği eleştirileri hatırlatarak İbn Teymiye ile tasavvuf ekolü arasındaki ilişkileri tartışmaya başlamanın sağaltıcı etkilerini de hissediyorsunuz kitapta. İbn Teymiye’nin İbn Arabi’ye yönelttiği eleştirilerin incelik ve ayrıntılarını her iki müellifin eserlerine başvurarak son derece sarih bir dille tavzih ve tahlil eden Kara, eserinde bu tartışma bağlamının nasıl ele alınması gerektiğini de örnekliyor.

Aciliyetçi siyasi okumaların ilmi konuları suistimal etmesine meydan vermeden, İslam düşüncesinin çözümü muhay-yel zamanlara ertelenmiş konularını ele almak, bu düşüncenin hem “modus vivendi”sini hem de canlılığını korumak anlamına gelecektir. Bu açıdan da Mustafa Kara’nın bu ilk akademik metni, okunması elzem kitaplar arasındadır.

De Re Publica: Cicero’nun siyaset felsefesi

Roma’nın geleneksel değerlerinin bekçisi ünlü düşünür Cicero, Eskiçağ’da kaleme alınmış en önemli siyaset felsefe-si metinlerinden biri olan De Re Publica’da Roma devletini, Platon’un Devlet’indeki kurgusal ideal devletle kıyasla-yarak inceler. Kuruluş döneminden başlayıp ve krallığa ve oradan cumhuriyetin son yüzyılına varan tarihsel bilincin öyküsü olarak okunabililir bu önemli eser. C. Cengiz Çevik, Yunan felsefesini kendi yurttaşlarına tanıtmayı görev bilmiş, bir felsefe aracısı olarak terminolojiyi Latince’ye taşımış olan Cicero’nun siyaset felsefesini De Re Publica üzerinden incelediği dört makalesini bir araya getiriyor.

Cicero’nun Devlet’i : De Re Publica Yazıları, C. Cengiz Çevik, YKY, 2017

Üç akım: Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük

Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük fikir hayatımızı şekillendiren düşünceler. Bu üç konu Türkiye’nin gündeminden hiç ama hiç düşmemiş. Bir asırdır tartışılan kimlik meselesi, bugünün Türkiye’sinde de hala hararetli biçimde tartışılıyor, gündemi belirleyen ana çizgilerden biri.Peki bu tartışmaların arkaplanında ne var? Mehmet Kaan Çalen, Osmanlıcılık ve İslamcılık Karşısında Türkçülük isimli kitabında her üç düşünce akımının temsilcilerini birbirleri hakkında kaleme aldıkları metinlerin üzerinden değerlendirerek, toplumsal yapımızı teşkil eden ana unsurları dikkatli bir gözleme tabi tutuyor.

Osmanlıcılık ve İslamcılık Karşısında Türkçülük, Mehmet K. Çalen, Ötüken, 2017

[email protected]