İkinci Ak Parti dönemi

İhsan Aktaş/ GENAR Başkanı
27.05.2017

16 Nisan referandumunun sonuçlarından, partili cumhurbaşkanlığına imkan veren anayasa değişikliğinin ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti genel başkanlığına seçildiği olağanüstü kongre yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilmelidir.


İkinci Ak Parti dönemi

Hususen, kuruluşunun üzerinden 16 yıl geçmiş ve 15 yıldır iktidarda olan bir partinin, hala halkı heyecanlandırabilecek hedefler koyabilmesi ve halkın beklentilerinin de büyük oranda bu partiye yönelmesi başlı başına bir inceleme konusudur. Demokrasilerde iktidar partilerinin yıpranması mukadderdir. Ancak Ak Parti ve daha özelde Recep Tayyip Erdoğan, halkın her alandaki taleplerinin muhatabı olmak itibariyle istisnai bir örnek oluşturmaktadır. Bütün bu süreçte muhalefet partileri iktidar alternatifi haline gelememiş, hala Ak Parti politikalarına alternatif oluşturabilecek tutarlı, ikna edici bir söylem üretememişlerdir. AK Parti’nin kuruluşu Türkiye’nin bütün kurumlarıyla iflas ettiği bir fetret devrine rastlamıştır. AK Parti, kurulur kurulmaz iktidar alternatifi bir parti olarak ortaya çıktı. Halk, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden başarılı hizmetleri ve kararlılığıyla tanıdığı lideri ve milli görüş geleneğinden yetişen kadrolarıyla hizmetle özdeşleştirdiği partiye oy vererek iktidar yolunu açtı. Ak Parti’nin ilk icraat yıllarında, Türkiye siyasetinin marjinal gurupları hariç ortalama her Türk vatandaşı “Ben de bu partide yer alabilirim” düşüncesindeydi. Öte yandan insanların Ak Partili olmasalar bile  toplumun önemli bir kesimi hükümetin başta sağlık, ulaşım, ekonomi ve demokratikleşme alanında attığı adımları takdir etmek durumunda kalıyordu.

Düzlüğe çıkarma mücadelesi

Belediye başkanlığı döneminde toplum ortalamasına hitap etme tecrübesine ve sorunları çözme konusunda pratik davranabilme kabiliyetine sahip olan başbakan, siyasetin dar kalıplarına sıkışmış Türkiye’ye bir anda nefes aldırmış, çözülmesi imkansızmış gibi görülen sorunların büyük kısmı birkaç yıl içerisinde yönetilebilir bir zemine çekilmişti. Ancak AK Parti’nin Türkiye’yi düzlüğe çıkarma mücadelesi sürekli akamete uğratılmak istenmiş, özellikle yönetimsel anlamda radikal adımlar bürokratik engellerle karşılaşmış, AK Parti, 2009 yılına kadar olan süreçte, gizli muhtıralara ve kapatma davalarına, yargının ve diğer bürokratik kurumların engellemelerine maruz kalmıştır. Bürokratik vesayetin gücünün kırılmasıyla, küresel sistem ve onun yerli uzantıları 2013 yılında başka bir faza geçmiş, ilk fitili de faizlerin yüzde 4’e gerilediği, IMF’ye borcun sıfırlandığı, büyüme rakamlarının yüzde 8’leri gördüğü bir vasatta Gezi olaylarıyla ateşlemişlerdir.

Gezi adıyla markalaşan girişimin, içeriden FETÖ, dışarıdan Türkiye muarızları tarafından iki yılık bir hazırlıkla planlanıp uygulandığı kanaatini taşıyorum. Bu konuyu daha önce yazdığım için tafsilatına girmeyeceğim. Gezi’yle başlayan, 17 -25 Aralık süreci ile devam eden, içerisine ayaklanma denemeleri, dört seçim, bir halk oylaması, üç darbe girişimi, irili ufaklı binlerce provokasyon, işgal denemeleri sığan; Hollywood senaristlerinin hayallerini zorlayan son dört yıla badire yılları diyebiliriz.

Vesayetin tasfiyesi

Şimdi daha net anlaşılmaktadır ki, bütün bu kaosun nedeni, 40 yıldır içimize yerleştirilen Truva atının, eski vesayeti tasfiye ederek dünya sisteminin kurguladığı üzere yeni vesayet aracı olarak ülkenin yönetimini ele geçirmesi idi. Gel gör ki, küresel muktedirler yol kazası yaptı; nöbet değişimi sırasında iki vesayet unsur birden tasfiye edilmiş oldu. Devlet içerisindeki vesayet odaklarının tasfiyesi terörle mücadelede daha etkili adımların atılabilmesini mümkün kıldı. 2013’te başlayan, 7 Haziran seçimleri sonrası iyice ağırlaşan kaos ortamından çıkış, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinin halkın ‘devlet ebet müddet’ anlayışını barındıran kültürel kodlarıyla kurduğu ilişki ve halkı arkasına alabilme becerisi sayesinde mümkün olabilmiştir.

15 yılın içerisinde sayılamayacak kadar çok hikaye gizlenmiştir. Bunların arasında bir örnek tekrar tekrar hatırlanmaya değer. 7 Haziran sonrası terör azmış PKK, DEAŞ, Suriye rejimi, kadim komşularımız, müttefiklerimiz Türkiye’den toprak koparma tartışması başlatmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durum karşısında Lozan tartışmasını başlatması ve “Bizde toprak verecek göz yoktur gerekirse eski acılarımıza dönüp kaybettiğimiz toprakların hesabına bakarız’’ imasında bulunması ülkenin en zor zamanında milleti kendine getiren bir manifesto niteliğindeydi.

Bu perspektiften bakınca III. Olağanüstü Kongre konuşması, geçmiş bütün yılların muhasebesi niteliğindeydi. 2002 yılından başlayarak adım adım iktidarın ilk yıllarından bugüne Türkiye’nin değişimini özetlemiş oldu. Cumhurbaşkanı, partililerin klasik parti dönemlerinde olduğu gibi AK Parti’nin  ekonomi yönetimi, reformları, yatırımları üst üste koyup anlatamadıklarının farkında olduğu için bu tarz büyük buluşmaları AK Parti hükümetlerinin icraatlarını anlatmak için bir fırsat olarak değerlendirmektedir.

Yeni/yeniden genel başkan olan Erdoğan kongre konuşmasında, her alanda  kamuoyunun beklentilerine cevap veren bir konuşma gerçekleştirmiş, dış politikadan ekonomiye, terörle mücadeleden parti içi meselelere, yerel yönetimlerden, kalkınma stratejilerine kadar son derece geniş bir skalada partinin yeni dönemde izleyeceği politikaların işaretlerini vermiştir.

Elbette ki bir siyasi partinin bugüne kadar ne yaptığı önemlidir. Fakat gelecekle ilgili tasavvuru daha da önemlidir. AK Parti’nin geriye dönük hatırlatmaları artık eski etkiyi uyandırmamaktadır. AK Parti’nin hedef ve vizyon belirleyen, toplumun önüne bir gelecek tasavvuru koyan yüzünü daha heyecan verici bulmaktadır. Bu nedenle kongre konuşmasında Cumhurbaşkanının geleceğe dair bir perspektif ortaya koyması son derece önemlidir.

Öne çıkan başlıklar

Dış politika: Türkiye, jeopolitik konumu, tarihi, coğrafyası itibariyle dünya dengelerini etkileyen ve küresel aktörlerin güç savaşından ilk elden etkilenen bir ülkedir. Dolayısıyla dış politika Türkiye’nin öncelikli konularından biridir. Türkiye bu özel konumu dolayısıyla yönetilmek istenen bir ülke olmuş, şimdiye kadar da küresel güç odakları, oluşturdukları vesayet yapılarıyla bunu başarmıştır. Ancak Türkiye, dünya sahnesinde yeniden bir aktör olarak yerini almak istemekte, bunun için de epey mesafe almış bulunmaktadır. Bundan dolayı kongredeki dış ilişkiler yönetimine dair Cumhurbaşkanının vurguları önemlidir. Cumhurbaşkanı Hindistan, Rusya, Çin, ABD ve diğer görüşmelerinden bahsederek dış politik çerçeve hakkında bilgiler vermiş, özetle gerek müttefiklerimizle gerekse komşularımızla iyi ilişkiler içinde olacağımızı belirterek, AB ile ipleri koparmak için bir çaba içerisinde olunmayacağını, AB’nin Türkiye’ye tavrını gözden geçirmesi gerektiğini vurgulamıştır. Yeni dönemde, dengeleri gözeten ancak Türkiye’yi denklem dışı tutmak isteyen girişimlere izin vermeyen bir dış politika anlayışıyla hareket edileceği görülmektedir.

Binali Yıldırım Başbakan olduğu zaman AK Parti hükümetlerinin iç politikada büyük hata yapmadığını; eğer hata yapsa idi 15 yıl sonra hala toplam oyların yarısını alamayacağını, bugünden sonra dış politikanın da ince ayarla yönetileceği iddiasında bulunmuştum. Zannımca süreç öyle devam ediyor.

Parti yönetimi: Ak Parti kurulduğundan bugüne iktidarda olan bir parti olmasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan her zaman parti konusunu hükümetlerden önde tutmuş, parti yoksa hükümetinde olmayacağı ilkesi ile hiç bir zaman partiyi ihmal eden bir lider olmamıştır. Bu sebepten dolayı Türkiye’nin en büyük partisinin 3. Olağanüstü Kongresi iki delege arasında bile bir tartışma yaşanmadan suhuletle gerçekleşebilmiştir. Özünde AK Parti’nin son yıllarda yönetim problemi yaşadığını teslim etmek gerekmektedir. Başbakan Ahmet Davutoğlu, akademik bir çevreden gelmesi ve yakın arkadaşlarının siyasi tecrübesi olmamasından dolayı parti içerisine fazlaca nüfuz edememişti. Binali Yıldırım Başbakan olduktan sonra darbe kalkışması ve hemen ardından halk oylaması süreci başladı. Kongre öncesi beklentinin bu kadar yüksek olmasının bir sebebi de bu olsa gerek. Erdoğan gelecek ve birikmiş bütün problemleri çözecek algısı… Bu beklenti yalnızca teşkilatlar düzeyinde değildir; halkın beklentisi de bu yöndedir.

FETÖ ve diğer terör örgütleri ile mücadele: Türkiye’nin terörle mücadelesi oldukça önemli konulardan biridir. 15 Temmuz darbe girişimi ülkeyi beka sorunu ile karşı karşıya getirdi. FETÖ yapılanmasının aşırı derecede sofistike bir örgütlenme ağına sahip olması dolayısıyla mücadelede vatandaşı kaygılandıracak durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu konuların da dikkate alınması ile birlikte, en yüksek düzeyde kararlılık vurgusu kongrenin ana konularından biri olmuştur ki, yerindedir.

Yerel yönetimler ve 2019 seçimi: Ak Parti, yerel yönetim başarıları üzerine kurulmuş bir partidir. Bu nedenle yerel yönetimlerdeki zaaflar partinin halk üzerindeki imajına ciddi zararlar verebilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongre konuşmasında en kritik mesajlarından biri yerel yönetim konusundaydı. Erdoğan’ın “AK Parti vizyonuna uygun belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Şehirlerine ve partimize yük olan değil, şehirleri ve partimizi omuzlayan belediye başkanlarımızla yola devam edeceğiz” sözleri kongreye damga vuran ayrıntılardan biri olarak yorumlanmalıdır. 2019 seçimlerine kadar belediyelerin ve mevcut başkanların kapsamlı bir performans değerlendirmesine tabi tutulacağı anlaşılmaktadır.

Demokratikleşme: Ak Parti Türkiye’de son 15 yılda radikal demokratikleşme adımlarının öncüsü olmuş bir partidir. Kongrede yeni dönemde başta Kürtler olmak üzere toplumun bütün kesimlerinin demokratikleşme taleplerine önem verildiği vurgulanmış ancak sahte demokrasi savunucularının söylemlerinin dikkate alınamayacağı da dile getirilmiştir. Özgürlük ve güvenlik dengesinin göz ardı edilemeyeceği üzerinde durulmuş, belli çevrelerin taleplerinden ziyade halkın mutabık kalacağı bir zeminde yürüneceği belirtilmiştir.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra, kongrenin Ak Parti’nin yeni dönemine dair önemli ipuçları verdiğini söylemek mümkündür. Daha tecrübeli daha sofistike daha ağırbaşlı ve reformcu üretim ekonomisini merkeze alam bir yönetim sergilenecek gibi duruyor.

[email protected]