İran’da müesses nizam meşruiyet krizi mi yaşıyor?

Mehmet Koç / İRAM - Araştırmacı
13.01.2018

Son olaylar, rejim karşıtlarının artık çekinmeden tepkilerini ortaya koyabileceklerini göstermektedir. İran toplumu üçe bölünmüş durumdadır: Rejim yanlısı muhafazakar çevreler, rejim karşıtı olmayan ama dönüşümden yana olan reformist çevreler ve rejim karşıtları.


İran’da müesses nizam meşruiyet krizi mi yaşıyor?

28 Aralık’ta Meşhed’de ‘Pahalılığa hayır’ şeklinde başlayıp kısa bir sürede ülke genelinde rejim karşıtı protestolara sahne olan olaylar bir hafta sonra yatıştı. Protestolara katılanların profiline bakıldığında 1999 Öğrenci Hareketi ve 2009 Yeşil Hareketi’nin metropollerdeki devrim sonrası oluşan yeni orta sınıf ve üstü katılımcıları yerine taşra ve küçük şehir profilinin ön plana çıktığı görülmektedir. Yaş grubu olarak da özellikle 90’lı yıllarda doğanların daha aktif rol aldığı vurgulanmaktadır. Yani devrim sonrası ve hatta İran-Irak savaşını görmemiş neslin ön plana çıkması çeşitli nedenlerden dolayı dikkati çekmektedir. Kahrolsun Diktatör! Kahrolsun Hamenei! Kahrolsun Hizbullah! Suriye’i Bırak, Halimize Bak! Ne Lübnan Ne Gazze Canım İran’a Feda! Rıza Şah, Ruhun Şad! Mollalar Utanın, Memleketi Bırakın! Hamenei Haya Et İktidarı Terk Et! sloganları, rejimin bekasını hedef alan içeriktedir.

Her 10 yılda bir tekrarlanmaya başlayan bu protestolar bize neyi ifade ediyor? İran, 10 yılda bir kabuk değiştirmeye başlamıştır. Hatta birikmiş sorunlar, sistemin sağlıklı işleyememesi ve eldeki teknolojik imkanlar gibi etkenler söz konusu zaman aralığını daha da kısaltabilir.  

İran’da halihazırda 200’ün üzerinde kayıtlı parti bulunuyor. Ancak bunların çoğu ismen var. Sadece parmakla sayılacak kadar parti varlık göstermeye çalışmaktadır. Bunların da büyük oranda müesses nizam tarafından faaliyetleri dönemsel olarak yasaklanmakta veya bir hayli sınırlandırılmaktadır. Bu yeni bir durum değildir. Şah döneminde de partiler benzeri yasaklar ve kısıtlamalarla karşı karşıya kalmıştı. Bu yüzden İran siyasal yaşamında partileşme bir türlü kurumsallaşmamıştır. Bundan hem Şahlık rejimi hem mutlak otoriteye sahip Rehberlik makamının önemli etkisi vardır.

Bu kadar parti veya siyasi grubun varlığına rağmen toplum sorunlarını, ihtiyaçlarını ve taleplerini siyaset mekanizmasına ulaştıramamaktadır. Gerek şah döneminde gerekse İslam Cumhuriyeti döneminde rejim örgütlü toplum yerine daha kolay kontrol edebileceğini düşündüğü kitlesel toplumu tercih etmiştir. Zira örgütlü ve kurumsallaşmış bir muhalefetin günü geldiğinde rejim için beka sorunu yaratmasından endişe edilmektedir.

Yeni kutuplaşmalar

İran toplumu artık 40 yıl öncesinin toplumu değildir. Hem demografik hem sosyolojik bakımdan önemli dönüşüm geçirmiş bir toplum var karşımızda. 1979 yılında 35 milyon olan nüfusun okuma-yazma oranı yüzde 45 iken, bunun yüzde 76’sı kırsal kesimde yaşıyordu. Bugün ise 80 milyonu aşan nüfusun okuma-yazma oranı yüzde 95’in üzerinde ve neredeyse yüzde 75’i kentlerde yaşamaktadır. Verilerden de anlaşıldığı üzere, İran nüfusunun yaklaşık 45 milyonu yani yarısından fazlası 0-39 yaş aralığında ve oldukça dinamik bir yapıya sahiptir. Devrim sonrası yeni bir orta sınıf şekillenmiştir. Eğitimli ve belirli bir gelir düzeyine sahip bu kesimlerin düşünce, basın özgürlüğü ve demokratikleşme talepleri daha fazla ön plana çıkmaktadır. Öte yandan sosyal desteklerin yardımıyla hayatlarını idame ettirdiği kayda değer yoksul kesimin adalet beklentileri de daha fazla ötelenemeyecek düzeye çıkmıştır.

Zira orta sınıfın ikincil ihtiyaçları ve yoksul kesimlerin temel sorunları giderilemezse bir sonraki aşamada iki kesim arasında ittifak oluşabilir. Protestolar şehir ve taşranın yekpare soka-ğa çıkmasıyla sonuçlanabilir. Son olaylar, rejim karşıtlarının artık çekinmeden tepkilerini ortaya koyabileceklerini göstermektedir. İran toplumu üçe bölünmüş durumdadır: Rejim yanlısı muhafazakâr çevreler, rejim karşıtı olmayan ama dönüşümden yana olan reformist çevreler ve rejim karşıtları.

Rant ve yolsuzluklar

Rejmin kapalı yapısı ve yöneticiler arasındaki akrabalık ilişkileri de hesaba katılırsa, sistem içerisinde rant, yolsuzluk ve usulsüzlüklere bulaşmamış kesim neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu yüzden, söz konusu alanlarda etkin bir mücadele de yapılamamaktadır. Ülke başsavcısı Munteziri’nin açıklamalarına göre, üst düzey yetkililerin de aileleri ve yakın çevreleri ülkeye kaçak mal soktuklarından bir türlü kaçakçılık sorununun üzerine olması gerektiği düzeyde girilememektedir. Hava alanları, limanlar ve gümrüklerin kontrolünü elinde bulunduran Devrim Muhafızları Ordusu, eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad tarafından Kaçakçı Kardeşlerimiz şeklinde itham edilmiştir. Ülkeye yıllık 20 milyar dolar kaçak mal sokulduğu iddiaları sürekli gündeme gelmektedir.

Hükümet ve müesses nizam arasında kamuoyu önünde karşılıklı yolsuzluk, rant ve usulsüzlük suçlamalarının taraflarca siyasi hesaplaşma aracı olarak kullanılması, devlet ve millet arasındaki güveni zedeleyen en önemli faktörlerdendir.

Basın ve sosyal medya

Bir zamanlar evde videonun bulundurulmasının suç olduğu İran’da şimdi neredeyse her evin çatısında uydu antenleri var. İnternet olanağı ve akıllı cep telefonları hemen herkesin elinde mevcut. Ülkelerindeki gelişmeler başta olmak üzere bölgesel ve küresel gelişmeleri diğer toplumlar kadar yakından takip edebilmektedirler. Müesses nizamın gelenekleri ve dini değerleri ayakta tutmak için gösterdiği bütün çabalara rağmen bu alanda giderek mevzi kaybetmektedir. Devrim Rehberinin ‘sosyal medya cihadı’nın önemini vurgulamasına rağmen henüz etkili düzeyde ‘sosyal medya mücahitleri’ yetiştirilemediği bu son olaylarda kendini göstermiştir. Bazı yetkililer sosyal medyada Kasım Süleymanilere duyulan ihtiyacı açıkça dile getirmiştir. Kısacası müesses nizam toplumun düşüncelerini ve eğilimlerini yönetmek ve yönlendirmek konusunda giderek etkisini kaybetmektedir.

İran Radyo ve Televizyon Kurumu (İRT) doğrudan Devrim Rehberine bağlıdır. İRT olaylara sansür uygulayarak gerekli haberleştirme desteği sağlamaktan kaçınmıştır. İRT Cumhurbaşkanının olaylar esnasında halka seslenişini de canlı yayından vermek yerine banttan verme yoluna gitti. Bu bile başlı başına sistem içi çatışma ve güvensizliğin boyutlarını açıklama-ya yeter. Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı İshak Cihangiri’nin halka hitap etme isteği ise teknik sorunlar gibi gerçek dışı sebeplerle reddedildi. Bu durum, devletin en ileri geleni Devrim Rehberi ile ardından gelen Cumhurbaşkanı arasında yaşanan güvensizlik ve sistem içi uyuşmazlığın vardığı boyutları yansıtması bakımından önemlidir.

Başladığı ve sona erdiği güne kadar hükümet ve müesses nizamın gösterilere yaklaşımı farklıydı. Müesses nizamın olayları karşısındaki tutumu eski-sinden farklı olmamıştır. Bir yandan dış güçleri suçlarken diğer yandan hükümetin halka karşı sorumluluklarını yerine getiremediğini ileri sürerek cumhurbaşkanını suçlamadı.

Hükümet ve kendisine destek veren siyasi partiler ve gruplar ise olaylar karşısında rasyonel bir tavır sergileyerek vatandaşların gösteri haklarının olduğunu hatırlatmakla birlikte, kamu mallarına zarar veren ve kamu düzenini bozanlar ile arasına net bir mesafe koyarak vandallık yapanların cezasız kalmayacağını açıkça dile getirdi. Görsel basında yasaklı olan reformist hareketin lideri eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi öndeliğinde toplanan Mücadeleci Din Adamları Topluluğu da hükümet ile aynı tutumu paylaşan içeriğe sahip bildiri yayımladı. Hükümet bileşenlerinin aklı selim tutumu, güvenlik güçlerinin aldığı tedbirlerin yanında olayların daha da büyümemesi ve kontrol altına alınmasında etkili oldu.

Müesses nizam ve Cumhurbaşkanının önderlik ettiği koalisyon arasında cereyan eden kritik hususlardan biri de Hamenei sonrası devrim liderliğinin kime geçeceğidir. Devrim Rehberini seçme yetkisine sahip Uzmanlar Meclisinin çoğunluğu muhafazakârların elinde olsa da son seçimlerde Tahran’daki bütün üyelerin ılımlı-reformist koalisyonun adaylarının kazanması düşük bir ihtimal de olsa Ruhani için de Devrim Önderliğinin önünü açmaktadır. Bu olasılık, ülkenin kaderini elinde tutan ve hem iç hem dış politikada açılıma yanaşmayan müesses nizam üzerindeki vesayetçi-muhafazakâr çevrelerde rahatsızlık yaratmaktadır. Ruhani ve reformist çevrelerin son olaylarda halkı sokaklara çıkmaya teşvik ederek diskalifiye olmak yerine orta yolu tercih etmeleri, ellerini daha da güçlendirmiştir.

Rejim krizi mi?

Ortadoğu’nun kaotik ortamında patlak veren gösterilerin rejim karşıtlığına dönüşmesi, “İran’da acaba karşıt devrim mi yaşanacak” şeklinde değerlendirmelere neden olsa da olayın o boyutlara varmayacağı daha ilk günlerden anlaşıldı. Atılan sloganlardan biri de “Milletin Şiarı Budur! Referandum, Referandum!” idi. Tahran Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Sadık Zibakelam, bugün referandum yapılsa halkın yüzde 70’inden fazlasının İslam Cumhuriyeti rejimine ‘hayır’ diyeceğini ileri sürmektedir. Zibakelam’ın tezi, şayet gerçeklik payı taşıyorsa bu İran’ın ciddi bir rejim krizi ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

İran’daki her türlü karışıklık ve istikrasızlığın hem bölgeye hem küresel düzeyde birtakım gelişmelere neden olacağı ortadadır. D. Trump’ın ABD’de iktidara gelmesinden bu yana Çin ile başlayan sürtüşmede, Çin’in İpek Yolu projesinin önemli bir ayağı olan İran’ın istikrarsızlığa sevk edilmesi ve enerji kaynağının önemli kısmını temin ettiği Körfez bölgesindeki kaos Çin için pek iç açıcı olmayacaktır. Rusya’nın Ortadoğu politikalarında çok önemli bir yer tutan İran’da yaşanan karışıklık, bu ülkenin de kısa ve orta vadedeki bölgesel politikalarına olumsuz etki edeceğinden Moskova olaylar karşısında zaman kaybetmeden tutumunu ortaya koymuştur.

Türkiye güney sınırlarında yaşanan istikrarsızlık ve güvensizlikten sonra doğu sınırlarında da benzer bir durumun ortaya çıkması, yüksek ulusal güvenlik riskleri barındırdığından gelişmeleri yakından takip ederek Tahran’a desteklerini bildirmiştir.

İran karşıtı blok, ABD-İsrail doğrudan ve Suudi Arabistan zımni olarak karışıklıkları destekleyerek Tahran rejimine duydukları düşmanlığı gizlememişlerdir. Trump’ın destek açık-lamaları ve rejim karşıtı yurtdışında faaliyet gösteren Halkın Mücahitleri Örgütü ve İran Kürdistan Demokrat partisi gibi yapıların çağrısına rağmen insanların silahlanmaması, bu tür örgüt ve partilerin ülke içerisinde tabanlarının pek de iddia edildiği kadar olmadığını göstermektedir.

Sonuç olarak önümüzdeki süreçte;

l Devlet millet arasındaki makas giderek genişlemektedir. Bu da müesses nizam için ciddi riskler taşımaktadır.

l Demokratikleşme ve değişim talepleri rejimin temellerine aykırı görülerek görmezden gelinmektedir. Sistem siyasal açılım sağlayacak esnekliğe sahip değildir.

l Sistem içi çatışma, sistemin asıl amacı olan kamu hizmeti ve toplumsal refahı temin etme konusunda yetersiz ve yer yer işlevsiz bırakmaktadır.

l Toplumsal bütünlük zedelenmiş ve halk nezdinde kutuplaşmalar meydana gelmiştir.

l Ülkenin yaklaşık 40 yıldır karşı karşıya olduğu ekonomik yaptırımlar, ekonomiye ciddi zararlar vermiştir. 2015’te imzalanan ve 2016’dan itibaren yürürlüğe giren nükleer anlaşma gereği sadece nükleer dosya ile bağlantılı yaptırımlar kaldırıldığından, diğer yaptırımların etkisi devam etmektedir. Bu yüzden, nükleer anlaşmadan beklenen ekonomik avantajlar da elde edilemedi.

l Ruhani, ekonomik alanda eksi büyümeyi artıya dönüştürmek, enflasyonu yüzde 40’lardan tek haneli rakamlara indirmek ve işsizliği yüzde12’lere kadar indirmek gibi bazı başarılar sağlasa da ülkenin 2012’den 2017’ye kadar GSMH’nin 600 milyar dolardan 386 milyar dolara kadar gerilemesi ve bu konuda henüz kayda değer bir ilerlemenin sağlanamamış olması, halkın beklentilerini ve sorunlarını gidermekten uzaktır.

l 2017 Bütçesinde öngörülen Kemer Sıkma Politikalarının devreye girmesi durumunda, İran’ın benzer gösterilere sahne olması yüksek ihtimaldir.

l 2020 Parlamento seçimleri ve 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yanı sıra yaşı bir hayli ilerlemiş olan Hamenei sonrası Devrim Rehberliği üzerine yaşanacak güç ve iktidar mücadeleleri, İran’ın hem siyaseten hem toplumsal alanda karşı karşıya olduğu kırılgan zemini gözler önüne sermektedir.

l Tüm bu olumsuz gelişmelere ABD’nin İran’ı bölgede sınırlandırma stratejisi kapsamında balistik füze geliştirme faaliyetleri, terörizmi destekleme ve insan hakları ihlalleri gibi gerekçelerle yeni yaptırımlara maruz bırakması, zaten kötü gidişata sahip ekonomiyi daha da karmaşık hale getirecektir.

l Gerek yaptırımlar ve gerekse Ortadoğu’da finanse ettiği vekalet savaşları İran ekonomisine ciddi yükler getirmektedir. İçeride acilen çözüm bekleyen işsizlik, tekrar yükselişe geçen enflasyon, finans ve bankacılık sistemlerindeki yapısal sorunlar ve şiddetle ihtiyaç duyulan ancak bir türlü gelmeyen yabancı yatırımlar İran’ın kısa vadede ekonomik sorunları çözemeyeceğini göstermektedir.

l Tüm bu olumsuz etkenler bir arada düşünüldüğünde İran içerisinde yakın zamanda benzer gösteriler ve itirazlara tanık olmak yüksek ihtimal dahilindedir. Bir sonraki protestolarda orta sınıf ve üstü ile taşra ve küçük şehirlerin ortak hareket etmesi durumunda müesses nizam açısından kontrolü güç durumlar yaşanabilir.

[email protected]