Karşı ittifakın gizli partneri: HDP

Mehmet Hakan Kekeç / Yazar
26.05.2018

Adına ‘Millet’ diyen karşı ittifak, İP ve Saadet üzerinden gelecek sağcı ve İslamcı oyları ürkütmemek için HDP’yi adeta arka kapıdan ittifaka soktu. HDP’nin sola yakın adayları listeye aldığı gün, CHP kendi listesindeki ‘solcu bilinen’ isimleri liste dışı bıraktı. Amaç, parçalı bir güçle parlamento çoğunluğunu ele geçirmek, mümkünse sistemi kilitlemek ve Türkiye’nin enerjisini bu noktada tüketmek.


Karşı ittifakın gizli partneri: HDP

Haziran’ın 24’ünde gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine artık bir aydan kısa bir süre kaldı. Seçime girecek siyasi partiler geçen hafta aday listelerini nihayetlendirdi ve basınla paylaştı. Listeler belli olana kadar ‘Cumhurbaşkanı adayları’ üzerinden süren seçim tartışmaları, milletvekili adaylarının ortaya çıkmasıyla birlikte yerini ‘parlamento merkezli’ tartışmalara bıraktı. Çünkü -CHP, İP ve Saadet Partisi’nden oluşan- karşı ittifakın iç içe geçmiş veya etrafa yayılmış adaylarından ya da liste dışı bırakılanlardan; Cumhurbaşkanı seçiminden ziyade parlamentoya odaklandığı anlaşıldı.

Aslında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ‘parlamento merkezli’ bir çalışma (kampanya dönemi) geçireceklerinin sinyalini, İP lideri Meral Akşener ile Nisan ayındaki ilk görüşmesinin hemen ardından vermişti: Kılıçdaroğlu ilk ittifak görüşmesinin hemen akabinde CHP Genel Merkezi’nde basına kapalı olarak gerçekleşen ve yaklaşık dört saat süren bir toplantının üzerine “Milletvekili seçimleri çok önemli. Parlamentoda çoğunluğu almamız lazım. Hedefimiz en az 301 milletvekili” demişti. Ama henüz o zamanlar bu hedef için ne gibi taktik adımlar atacakları belirsizdi. Kamuoyu ‘Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?’ sorusuna odaklandığı için de CHP liderinin dikkat çektiği nokta es geçilmişti: Parlamento.

Parlamento önemli

Önümüzde artık Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında ilk defa tecrübe edeceğimiz yeni bir (rejim değil) yönetim şekli var. Bu sistemde yürütme meşruiyetini seçimden (halktan) alacak ve üyeleri dışarıdan seçilecek. Fakat yine halkoyu ile belirlenecek olan yasamanın (yani parlamentonun) yürütme üzerinde ciddi bir denetim gücü olacak: Bununla ilgili tartışmaları geçen sene yaptık ve bitirdik. Ama bir örnek vermeden es geçmeyelim: Cumhurbaşkanı hakkında 600 sandalyeli TBMM’nin salt çoğunluğunun (301) imzasıyla verilecek önergeyle soruşturma istenebilecek. Beşte üçünün (360) gizli oyuyla da soruşturma komisyonu kurulabilecek. Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a sevk edilebilmesi için ise üçte iki (400) milletvekilinin gizli oyu aranacak. Hakkında soruşturma açılan cumhurbaşkanının seçim kararı alamaması bile ihtimal.

Bugün adına ‘Millet’ denen karşı ittifak referandum sürecinde kampanyasını “Parlamento önemsizleşiyor” veya “Cumhurbaşkanı tek adam oluyor” gibi tezviratlar üzerine kurmuştu. Ama bugünkü noktada iddialarını kendilerinin yalanladığını görüyoruz… Nasıl, bakalım.

HDP’ye yaslanan sol

20 Mayıs’ta iki önemli gelişme yaşandı: İlki, karşı ittifakın dışında görünen HDP’nin aday listeleriyle ilgiliydi. HDP; Ahmet Şık, Barış Atay ve TİP’li (Türkiye İşçi Partisi: TKP’den koptuktan sonra kurulan, Gezi’yi devamlı bir eylem haline getirmek isteyen Haziran hareketiyle ilişkili grup) Erkan Baş’ı aday gösterme kararı aldı. Öğrendik ki Barış Atay da TİP iltisakından aday gösterilmiş. Sadece bu üç isim de değil: Veli Saçılık, eski Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan Turan, Devrimci Parti Genel Başkanı Musa Piroğlu, Sosyalist Meclisler Federasyonu’ndan Dilşat Canbaz ve eski Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy gibi birkaç ‘solcu’ isim daha HDP’nin listelerine girdi.

İkinci önemli gelişme ise CHP’nin listesiyle ilgiliydi: Başta Eren Erdem olmak üzere Barış Yarkadaş, Zeynep Altıok ve İlhan Cihaner gibi HDP ve sol ile ‘barışık’ birkaç isim yeni dönemde aday gösterilmedi. Bir de işin ‘Muharrem İnce ekibi’ kısmı var ama ondan ilerleyen satırlarda bahsedeceğim. Öncelikle, birbirinden ayrı duran bu iki gelişmenin birbirinden hiç de kopuk olmadığını söyleyeyim: Listeler ilk ortaya çıktığında dikkatler Eren Erdem’in liste dışı bırakılması hususunda yoğunlaşmıştı ve ortada bir CHP basiretsizliği aranıyordu. CHP vekillerini yalnız bırakıyor veya sanki oyla-rını düşürmeye çalışıyor deniyordu. O an kişisel Twitter hesabımdan bunun bir ‘gaflet’ olmadığını ve ortada bir ‘plan’ olduğunu sanırım ilk söyleyenlerdenim.

 CHP, özellikle sol ve alevi seçmeni tarafından beğenilen isimleri partiden uzaklaştırırken bir hesaba dayanıyor. O hesap, HDP’nin güçlenmesi... CHP, misal, yüzde 25 almaktansa, 20 alıp oylarının bir bölümünün HDP’ye gitmesini ve HDP’nin de böylelikle parlamentoya girebilmesini istiyor. Yani CHP ‘İP’e ve Saadet’e destek’ ile başlattığı süreci HDP’ye destek ile sürdürüyor. Peki, neden?

Muhalefetin önünde bir model var: Venezuela. Hatırlarsınız, bir ara Venezuela dünyanın (ve Türkiye’nin) önemli gündem maddelerinden biriydi. Ülkede sistem kilitlenme noktasına gelmiş, karışıklık sokaklara yansımıştı. Nedeni, parlamento çoğunluğunu elde eden muhalefetin, devlet başkanı Maduro’yu çalışamaz hale getirmesiydi. Türkiye’de de muhalefetin hayali bu: Referandum öncesi “Bir önemi kalmadı” diyerek yalan söyledikleri parlamentoda çoğunluğu elde etmek, yani 300’ü geçmek. Fakat bunu tek bir parti ile; yani CHP’de yoğunlaşarak yapmaları mümkün görünmüyor. Muhalefeti ilk etapta birleştirmektense, parçalayıp (yani gücü dağıtıp); parçalı grupları meclis oluştuktan sonra birleştirmek istiyorlar.

Sözün özü: CHP; sol ve HDP ile ‘barışık’ birkaç adayından vazgeçerek, oyların HDP’ye gitmesini sağlıyor. HDP de TİP’li veya diğer solcu adaylarla bunu kolaylaştırıyor. Bu da bize aslında HDP’nin -de facto olarak- karşı ittifakta yer aldığını gösteriyor. İP ile merkez sağın ve milliyetçilerin, Saadet ile ‘küskün AKP’lierin’ ve İslamcıların, CHP ile artık kemikleşmiş ulusalcıların ve HDP ile de solcuların oylarını aldıklarında, parlamentoda çoğunluğu elde edebileceklerini düşünüyorlar. Muharrem İnce’nin adaylığı ile de bir taşla iki kuş vuruyorlar: Hem traktörü geri geri süren ve mitingle-rinde bisiklete binen İnce üzerinden kamuoyunun dikkatini bu noktaya çekerek ittifaklarının derin iç yüzünü gizliyorlar, hem de fırsat bu fırsat rakip gördükleri İnce’nin ekibini tasfiye ediyorlar.

Kronikleşmiş gürültü

Bu gelişmelerin ışığında, geçen haftalarda çıkan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kast ettiği anlaşılınca derhal üstü kapatılan ‘münafık’ tartışması başka bir noktaya oturuyor: Erdoğan, “Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ı seçeceğiz ama parlamento için Cumhur ittifakının dışında oy kullanacağız” diyenlerin bunu kasıtlı yaptığını ve ardında bir plan olduğunu söylemişti. Anladığımız kadarıyla artık bu ‘münafıklar’ her kimse karşı ittifakın parlamento merkezli planına bir pas gönderiyorlar: Bir dönem Erdoğansız AK Parti hayal ediyorlardı, şimdi ise AK Partisiz Erdoğan hayali kuruyorlar: Yani parlamento karşısında yalnız bırakılmış bir Cumhurbaşkanı. Böyle bir parlamentonun salt amacının ‘sistem kilitlemek’ olacağını sanırım söylemeye lüzum yok.

Türkiye, enerjisini, muhalefet nedeniyle ne yazık ki sürekli içeride tüketiyor. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Pasifik’te (yani Kuzey Kore ile) işlerinin bittiği an Balkanlara yöneleceklerinin sinyalini verdiği, “Umarım S400 almazsınız” diye tehditler savurduğu, Yunanistan ve Fransa’nın Akdeniz’de hamlelerini sıklaştırdığı, İsrail – BAE ve Suud ittifakının Türkiye’yi Ortadoğu dışında bırakmak için bir masa etrafında toplandığı bu günlerde, biz artık kronikleşmiş bir muhalefet gürültüsüyle uğraşıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’nin enerjisini ilerleyen aylar ve yıllarda verimli kullanabilmek adına parlamento seçimleri de çok önemli bir noktada duruyor.

@mhkekec