Katar krizi KİK ve ABD güvencelerini yok mu etti? Körfez yol ayrımında

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Yıldız Teknik Üniversitesi
17.06.2017

Bu kriz KİK temelli Körfez ruhunu öldürdü, şimdi Körfez’in düşman kardeşleri kimliklerini yeniden tanımlayacak. Düne kadar büyük ağabeyin gölgesindeki, küçük kardeş Doha, krizin en güçlü geldiği ilk günleri sağ salim atlattı. Dost ve düşman, Riyad’ın gücüne rağmen Katar’ın da hayati noktada direnmesine elveren bir gücü ve milyar dolarlık kozları olduğunu fark etti.


Katar krizi KİK ve ABD güvencelerini yok mu etti? Körfez yol ayrımında

Kısa bir süre önceye kadar sokaktaki insanın çok dikkat etmediği Körfez içi dengeler televizyon ve gazetelerde sıcak gelişme olarak yer alan haberler nedeniyle artık hepimiz tarafından biliniyor. Kum sarısı rengin önüne yerleştirilen modern bir heykel görünümündeki gökdelenlerin ve farklı bayrakların yer aldığı fonun önünde haber spikerleri Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) bünyesinde tarihinin en şiddetli depreminin yaşandığını duyuruyor. Dile kolay; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Yemen, Mısır, Libya Tobruk Hükümeti ve Maldiv Adaları, Katar’a yönelik bir dizi yaptırım kararı aldı. Yaptırımın nasıl bir doğası olduğu ilk bakışta tam algılanamadı çünkü parasal yönden çok güçlü olan bir ülkeye karşı jeopolitik konumunun yarattığı kırılganlık üzerinden uygulanıyordu; diplomatik kriz görünümünde başlamış ama Ramazan ayı devam ederken yiyecek maddelerinin gönderilmesinin durdurulmasına varan bir boyut kazanmıştı. Katar’a karşı ekonomik ve siyasi bir tecrit, Doha’yı belirli siyasi seçimlere zorlamak adına uygulanıyordu.

Büyük değişimler yolda

İlk bakışta kriz Washington’un Katar’ı mevcut siyasi rotasından çıkartıp başka bir rotaya sokma isteğinin bir sonucu olarak algılandı. Ne de olsa Riyad liderliğinde saldırı tam da Trump’ın Riyad ziyareti sonrasında gerçekleşmiş, üstüne üstük Trump yine Twitter hesabından Katar’a yönelik ne olduğu tam anlaşılamayan bir uyarı yayınlamıştı. Doha Müslüman Kardeşlere destek vermekle suçlanıyordu. Müslüman Kardeşler-Hamas hattı uzun bir süredir Ortadoğu’da Araplar tarafından yalnız bırakılmış, yer altına çekilmiş hatta lider kadrosu ya öldürülmüş ya hapse atılmıştı. Dolayısıyla uzun bir süredir 2013-2014’den beri bölgede terör ve terör saldırılarına baktığımızda Müslüman Kardeşler’in hayaletini aramak, terörle mücadeleden ziyade Arap direnişinin bir gün yeniden canlanmasını önleme, yeni Arap Baharları olasılığını yok etme anlamına geliyordu. Ayrıca bu suçlamalar ironikti, çünkü ABD en önemli gündemini DEAŞ ile mücadele olarak açıklarken, ABD’ye yakın bölge ülkeleri Obama’nın Kahire konuşmasında yanına çekmeye çalıştığı kitleleri ve yine Obama’nın DEAŞ ile mücadelede cesaretlendirip/kullandığı İran’ı cezalandırmaya adeta Katar üzerinden başlıyordu. Gerçi Trump’ın Twitter hesabı dışında ilk başta Beyaz Saray’dan da bir ses çıkmadı, Riyad sanki Riyad Mutabakatı’nın (ABD-Suudi Arabistan Mutabakatı) gizli bir gündemi varmış gibi davranıyor ama ne onama ne yalanlama geliyordu. Küresel-bölgesel siyaset arasında hava bulanmıştı, bu nedenle de bazı kötü senaryolar (Doha’da gerçekleşebilecek darbe girişiminden tutun Suudi Arabistan liderliğinde açık, Bahreyn/Yemen modeli, KİK’i devre dışı bırakan bir askeri müdahale olasılığına kadar) dillendiriliyordu. Bugün krizin üzerinden belli bir süre geçti ve kötü senaryolar kadar krizin bir gün şu veya bu şekilde aşılacağı da konuşuluyor. Suudi Dışişleri Bakanı’nın ABD’li mevkidaşı ile görüştükten sonra aslında uygulanan tecritin ambargo olmadığını söylemesi, Katar’a ihtiyaç duyulması halinde gıda ve ilaç göndereceklerini açıklaması da krizde bir yumuşama olduğu yönünde yorumlanıyor. Ama şu unutulmamalı; tüm aktörler, bu krizden öğrendikleri bir hesap cetveliyle birlikte krizi arkalarında bırakacak. Körfez tarihinin bu en şiddetli krizi, bu hesaplar üzerinden kumların hep değişip hiç değişmez göründüğü çöllerdeki gibi ilk bakışta görünmeyen büyük değişimler yaratacak.

ABD-Suud zararlı çıkabilir

İlk değişimi tahmin etmek için, aslında bu krizin Körfez güvenliğinin temel kurumlarına güçlü bir darbe vurduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Körfez güvenliği dediğimizde iki temel güvenlik yönetişiminden bahsederiz. İlki 1950’lerden itibaren başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez’in enerji kaynakları ve para açısından güçlü aktörlerine ABD’nin verdiği güvenlik teminatıdır. Enerjinin dünya piyasalarına sorunsuz arzı (istenilen miktarda ve fiyatta) karşılığında Körfez ülkelerinin ve bu ülkelerin rejimlerinin güvenliği ABD’ye emanet edilmiştir. Aslında Körfez’e verildiği şekliyle ikili anlaşmaya dayalı güvenlik teminatının ne derece güvenilir olduğu da sürekli tartışılır. Ama bu güvence Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği günlerde de gördüğümüz gibi bölge ülkeleri için iç ve dış rakiplere karşı etkisi yadsınamayacak bir güvencedir en nihayetinde. ABD güvenlik teminatı kimi Körfez ülkelerinde Amerikan askeri üsleri ve Amerikan askerinin Körfez ülke topraklarındaki varlığı ile de somutlanmıştır. Bugün Katar ve bu teminatı ciddiye alan tüm Körfez ülkeleri topraklarındaki ABD askeri varlığına rağmen ekonomik ve siyasi tecritle burun buruna geldiklerini hatırlayacaktır. Bu acı hatıra Katar başta olmak üzere Körfez ülkelerini askeri ve ekonomik ilişkilerini çeşitlendirmek konusunda cesaretlendirir muhakkak. Doha’nın ekonomik gücü bu çerçevede ilişkilerini Riyad ve Washington DC merkezli hatların dışına taşımaya da elverir düzeyde. Bu noktada yapılacak analizlerde Katar-Türkiye, Katar-Pakistan ve belki yarın Katar-Rusya Federasyonu ilişkilerini merkeze almakta fayda var. Türkiye’nin Katar’daki askeri üssüne asker gönderme kararı, Rusya’dan altan alta gelen işbirliğine açık olduklarına yönelik açıklamalar Körfez’deki bu krizin arkasında görünen Ortadoğu’nun şekillenmesi mücadelesinin dikkatle izlendiğini gösteriyor. Ancak bu yeni ittifak arayışlarının -hatta bu arayışların ekonomik ayağı Katar tarafından sağlansa dahi- çok kolay olmasını bekleyemeyiz.

Yeni ittifak arayışlarını zorlaştıran faktörlerden biri, bu arayışların başlamasına da neden olan ABD’nin kendisi. Katar’daki üssü dahil Körfez’in temel güvenlik sağlayıcısı olma rolüne büyük ekonomik ve siyasi yatırım yapmış olan ABD’nin bu pozisyonunu kaybetmek istediğini, kaybetmeye razı olabileceğini kimse söyleyemez. Kısaca ABD Katar’ın siyasi yönelimini değiştirmek, Katar’ı terbiye etmek isteyebilir ama Katar krizi nedeniyle Körfez’in küçük ama güçlü bir ülkesini başkalarına kaptırmayı da kolay kolay kabul etmez. Dolayısıyla Riyad’ın krizi yumuşatma girişiminin ardında ABD’nin uyarıları olabilir. Kılıf da hazır zaten; Trump bu işleri çok bilmiyor, ekibi sürekli değişiyor, Tillerson böyle olsun istemedi ama işte ekarte edildi vs vs vs. ABD’nin Riyad’a vermiş göründüğü yeni ayar da Katar direnişine destek veren ülkelerin maliyet hesabını değiştirebilir. Nitekim düne kadar Katar’a asker göndereceğini açıklayan Pakistan, bugün parlamentosunda krizde tarafsızlık kararı almak isteyenlerin baskısını hissediyor. Saldırı ve direnç hatları ne kadar akışkan, bulanık ve değişken olursa Katar da güvenliğin çeşitlendirilmesi planında sadece yeni ittifak arayışı ile yetinmek konusunda o kadar isteksiz olacaktır. Yeni ittifaklar dışında Doha caydırıcılığını milli kabiliyetlerini geliştirerek de güçlendirmeyi aklına getiriyordur. Sözün özü, Doha’yı suçlayan tweet’ler atmak kolay ama Doha’nın izleyeceği bu yeni yollarla başetmek o kadar da kolay olmayacak Washington için.

KİK ve Körfez güvenliği

Körfez güvenliğinin diğer ayağı KİK ruhuydu. KİK 1980’lerde Körfez’in iki askeri devi, İran ve Irak’a karşı denge sağlamak adına bir ortak savunma örgütü olarak kuruldu ama asıl fonksiyonu Körfez masalının üçüncü devi Suudi Arabistan’ın körfez güvenliği ve istikrarındaki yerini belirlemekti. Riyad; hem ekonomik gücü, hem kutsal şehirlerin koruyucusu kimliği, hem de petrol piyasalarının büyük ağabeyi olarak kendisini körfez dünyasının Batı ve Doğu ile ilişkilerini tanımlayacak hegemon gücü olarak görmekteydi. Bu konuda Yemen’de ve Bahreyn’de benzer deyişler var, mealen siyasette her yolun Riyad’a çıktığını anlatıyor. Bu güç ve güce yönelik bu iddia diğer ekonomik ve siyasi güçleri tam olarak Riyad’a eşit olmayan Körfez ülkeleri için çok kolay hazmedilebilir değildi. Bu nedenle de KİK Körfez ülkelerinin aralarındaki tüm güç farkına rağmen, hatta son yıllarda görüş farkına rağmen, bir araya gelebildikleri ve istişarede bulundukları bir platform oldu. İçerideki devin de (Riyad), devin hareketlerinden kimi zaman rahatsız olanların da (Kuveyt, Katar, Uman vb.) yatıştırıldığı bir meclis. Şimdi Riyad, yanına aldığı kimi Körfez kimi körfez dışı ülkelerle, KİK’e danışmadan Doha’ya saldırınca KİK bu önemli işlevini yitirmiş oldu. Al Jazzera’da bir üniversite öğrencisinin duygularını aktarırken kullandığı kelimeler ilginç: Biz, diyordu öğrenci, “Daha önce hiç böyle bir kriz yaşamadık, kalbimiz hiç böyle kırılmadı. Onlar (Riyad, Dubai vb) bizim kardeşlerimizdi.”

Bu kriz KİK temelli Körfez ruhunu öldürdü, şimdi Körfez’in düşman kardeşleri kimliklerini yeniden tanımlayacaklar. Düne kadar büyük ağabeyin gölgesindeki, küçük kardeş Doha, krizin en güçlü geldiği ve Doha sokaklarında zengin ama yiyecek bulamama korkusu yaşayan insanların panik içerisinde olduğu ilk günleri sağ salim atlatmayı bildi. Dost ve düşman Riyad’ın gücüne rağmen Katar’ın da hayati noktada (rejimin bekası) direnmesine elveren bir gücü ve milyar dolarlık kozları olduğunu fark etti. Bilindiği gibi, Katar aslında yaptığı yatırımlarla ekonomik bir dev. Döviz rezervleri 43.6 milyar dolara varıyor. Ayrıca 335 milyar dolarlık uluslararası varlık fonunu elinde tutuyor. Bu servetin büyük kısmı LNG yani sıvılaştırılmış doğal gaz teknolojisi ve pazarında öncü olmasından kaynaklandı. Bu çerçevede hem büyük kardeş için hem de doğal kaynaklar ve enerjiden ziyade post-rentier (finans, alt yapı vb) yatırımlara yönelen Dubai için de önemli bir rakip. Üstelik Katar, ağabeylerinden farklı bir diplomatik kültür yolundan gitmek istediğini uzun bir süredir yaptığı yatırımlarla duyuruyor. Bölgenin sesini yumuşak güç üzerinden (Al-Jazzera etkisi, arabuluculuk faaliyetleri vb) bölgeye ve bölge dışına aktarmak önemli bir misyondu ve tabii Katar’ı minikler liginden çıkartıcı bir etki yarattı. Tüm bu büyüme hikayesi, Katar’ın Riyad’a baş tutabilecek bir konuma gelebileceği gerçeği, KİK’in kanatları altında Körfez kardeşliği söylemi içerisinde gizleniyordu.

Doha’nın direnmesini kolaylaştıran en önemli faktör Ortadoğu’nun yeni jeopolitiğinin kimi bölge aktörleri tarafından okunabilmesidir. Riyad’ın sağına BAE soluna Mısır’ı alarak Katar’ı çepeçevre çevirdiği, adeta boğduğu günlerde Doha’ya gıda ürünleri göndererek ablukanın gücünü kıran farklı kimliklerde ama bölgede bu türlü müdahalelerin ne anlama geldiğini çok iyi bilen iki gücün varlığı, İran ve Türkiye, Katar’ın direnmesini olanaklı kıldı. Bu direnç, Katar üzerinden Arap dünyasına otoriter yönetimlerin “Jeopolitik planlarına teslim olun çünkü ABD ve büyük güçler bölgeye indi, başka çare yok” teranesinin ayarını bozdu. Bölgede oyun kurmak ABD için bile o kadar kolay değil, ama ABD gibi bir devlet de oyun oynamaktan vazgeçecek değil. Nitekim Washington’un aniden Katar’a 12 milyar Dolarlık F-15 savaş uçağı satışını gerçekleşmiş olması Trump yönetiminin Körfez’deki hamlesini tersine çevirmekte olduğunu kanıtlıyor. Tekrar hatırlatalım, oyunun bir ayağı şu anda Katar krizi nedeniyle pek bir şey duyamadığımız Rakka’da oynanıyor. Bu gerçeğin farkında olan Türkiye ise, Katar’ın tecride direnmesini destekleyerek Ortadoğu’da milli menfaatlerine aykırı oyunları nasıl tersine çevirebileceğini göstermiş oldu.

[email protected]