Kerkük bozgunu ve ihtimaller

Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar / İstanbul Kültür Üniv. Öğr. Üyesi
21.10.2017

Türkiye, İran ve Irak ile hızlı bir ittifak kurarak diplomatik manevra gücünü göstermiş, belli ülkelere bağımlı ya da mahkum olmadığını, bölgesinde iradesine rağmen bir düzenleme yapılamayacağını ortaya koymuştur. Türk dış politikasının alanını daraltacak, yıllarca meşgul edecek olan bu meselenin bölgesel mutabakatla, hem askeri hem insani hem de ekonomik açıdan düşük maliyetle çözülmesi en büyük kazançtır.


Kerkük bozgunu  ve ihtimaller
16 Ekim sabahı dünya Kerkük’te yaşanan büyük kaosa tanık oldu. İnsanlar yanlarına alabildikleri yükleriyle yollara dökülmüş, binlerce otomobil, kamyon, kamyonet yükleriyle birlikte kentten bir an önce çıkabilmek için uzun kuyruklar oluşturmuştu. Sokaklardaki gerginlik, telaş ve korku havası sosyal medya paylaşımlarıyla, canlı yayınlarla dünyanın gözleri önüne serildi. Bir gün önce büyük büyük sözlerle “Kanının son damlasına kadar” savaşacağını, ‘Kürtler’in Kudüs’ü Kerkük’ü terk etmeyeceğini söyleyenler, sokak aralarında resmi üniformalarını çıkararak kaçma derdindeydi. Irak merkezi hükümetinin bayrağı resmi binalara tek tek çekilirken, Barzani posterleri yırtılıyor, Kürt sembolleri yere çalınıyordu. Yaşanan bir bozgundu. Barzani’nin başkent ilan etmeyi hayal ettiği kent bir kaç saat içinde merkezi yönetim tarafından kontrol altına alınıyor Kürtlerin bağımsızlık hayali bir başka bahara kalıyordu. 
 
Sadabad Paktı 2.0 
 
Kürt Bölgesel Yönetimi’nin hızlı gerilemesinde kuşkusuz Ankara-Bağdat-Tahran ekseninde sağlanan mutabakatın payı büyük. 1937’de Tahran’daki Sadabad Sarayı’nda (Afganistan’ın da katılımıyla) kurdukları saldırmazlık paktıyla bölgede dostluk, iyi komşuluk ve bir yönüyle güvenlik ve istikrar arayan ülkeler 80 yıl sonra bu kez ortak bir tehdit karşısında süratle bir araya geldi ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması temelinde tarihi bir adım attılar. 4 Ekim’deki Erdoğan-Ruhani görüşmesi yine sembolik bir biçimde Sadabad Sarayı’nda gerçekleşti ve iki ülke atılacak adımları kararlaştırıp koordinasyon içine girdi.
 
İran ve Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yönelik uçuşları durdurması, sınırları kapatması ve referandumu tanımaması Barzani’nin Kürdistan’ını daha ilk günden çöküşe mahkum etti. Yaklaşık bir yıldır yoğun biçimde DEAŞ’a karşı operasyonlar yürüten, son olarak Musul’u ve Telafer’i terör örgütünden temizleyen Irak Ordusu, artık Irak güvenlik mekanizmasının bir parçası olan Haşdi Şabi ve Irak Özel Kuvvetleri, 25 Eylül’deki referandumla Kürt yönetimine bağlanmaya çalışılan tartışmalı bölgeleri hızla geri aldı. Operasyon sadece Kürtlerin ve Irak’ın değil adeta bölgenin de kaderini yeniden çizdi. 
 
Kürt bağımsızlık referandumunun iki eksenli bir çatışmayı tetikleyeceğini söylemiştik. Bunlardan ilki Erbil-Bağdat ekseninde Kürt-Arap çatışması olarak öne çıkıyor. Bu tür bir etnik savaşın PYD’nin Suriye’de Araplara yönelik baskısı düşünüldüğünde tüm bölgeye yayılma olasılığı ortada. Ancak Peşmergenin direnmeyerek çekilmesi bu çatışmanın büyümesini ve yayılmasını engellemiş oldu. İkinci çatışma ekseni ise Kürtlerin kendi arasındaki iktidar mücadelesi olarak öne çıkıyor. Bu da vefat eden Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi(KDP) arasında geçecek gibi görünüyor. 
 
Bu kimin zaferi? 
 
Bozgunun Barzani’ye ait olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok. Referanduma giderken Türkiye ve İran’ın uyarılarını dinlemeyen, kendi askeri ve siyasi gücünü doğru analiz edemeyen, arkasındaki Batı desteğini olduğundan fazla gören, bu desteğe fazlasıyla bel bağlayan Barzani bir siyasetçi ya da stratejist aklıyla değil duygularıyla hareket etti. Kelimenin tam anlamıyla bu yanlış hesap Bağdat’tan döndü. 
 
Kürtler de Barzani ile birlikte kaybedenler listesinde yer alıyor. Bağımsızlık hayalleri ile birlikte son 14 yılda elde edilen kazanımlar, alan hakimiyeti birkaç saat içinde elden çıktı. Barzani’nin masada pazarlık için kullanabileceği tüm kozlar, Kerkük, petrol bölgelerinin kontrolü, mevziler, askeri güç bir anda kaybedildi. Bu hızlı çöküşte KYB’nin Bağdat’la anlaşarak Barzani’yi sırtından vurduğu iddiaları da ayrılığı körüklüyor. Hatta tarafların birbirini ihanetle suçlamalarına neden oluyor. Kürt siyasetinin toparlanması, Kasım ayında yapılacak seçimlerin ertelenmesi ile iyice güçleşti. 
 
Kürtler üzerinden bölgesel dizayn peşinde olan güçler de baltayı taşa vurmuş oldu. Almanya ilk gün Peşmergenin eğitiminden vazgeçtiğini açıkladı. ABD Bağdat ve Erbil arasında tarafsız olduğunu açıkladı. Bu da Kürtlerin 1991’den sonra ABD tarafından bir kez daha ihanete uğradıkları şeklinde yorumlandı. Bu durumun Suriye’deki PYD politikalarını etkileme olasılığı yüksek. Suriye’de hali hazırda ABD ile yan yana yürüyen PKK bağlantılı grup içerisinde bir soru işareti ortaya çıkmış oldu. Kürtler bu kuşkuyu değerlendirirken, Rusya’nın da devreye girerek Kürt kartını ABD’nin elinden almaya çalışması Irak’taki gelişmelerin bir yansıması olabilir. 
 
Peki ama 16 Ekim müdahalesinden kim karlı çıktı? Bu soruya tüm dünya hep bir ağızdan “İran” diye sesleniyor. İran’ın Bağdat üzerindeki etkisi biliniyor. Haşdi Şabi ile olan ilişkiler, Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani’nin aynı günlerde Süleymaniye ziyareti, İran’ın Irak’taki ilişkilerine bakıldığında gerçekten de Tahran’ın bu işten kazançlı çıktığını söylemek mümkün. Türkiye-Barzani ilişkisinin çökmesi, Türkiye’nin buradaki etkinliğinin İran lehine azalması Tahran’ın hanesine bir artı yazıyor. İran, KYB ile iyi ilişkilerini kullanarak Kürt bölgesinde daha etkili hale gelebilir. Ancak bu Türkiye’nin etkisini tamamen kaybettiği anlamına gelmiyor. Bu krizde Barzani ile Kürt halkı arasında ciddi bir ayrım yapan ve halka pozitif yaklaşan Türkiye KYB ile de ilişkileri geliştirebilir ve Irak Kürt Bölgesi’nden tamamen uzaklaşmış olmaz. Neticede Türkiye yaşam tarzı, Batı ile olan ilişkileri ve sunduğu alternatiflerle Kürt bölgesi için cazibe merkezi olmaya devam edecektir. 
 
Ancak buradaki asıl kazanan Tahran değil Bağdat’tır. Irak yönetimi hem iki komşusu ile ilişkilerini geliştirmiş hem de 14 yıldır yapamadığını birkaç saat içinde gerçekleştirerek toprak bütünlüğünü koruma, Kerkük ve Musul gibi önemli petrol merkezlerini denetim altına alma yolunda müthiş mesafe almıştır. Irak sadece toprak değil saygınlık da kazanmıştır. 
 
Bu üç ülke bir araya gelerek küresel oyunculara fren yaptırabilmiştir. Bu anlamda bölge de genel anlamda kazançlıdır. Referandum süreci boyunca desteğini gizlemeyen İsrail sessizliğe gömülmüştür. Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, AB içindeki Türkiye karşıtlarına seslenerek gerçeklerle yüzleşmeleri gerektiğini, Türkiye’nin ne kadar önemli bir ortak olduğunu hatırlamalarını istemiştir. 
 
Türkiye kazanan mı?
 
Kerkük’ün düşmesiyle birlikte Türkiye’de İranofobi yayınları ile Türkiye’nin dengesini bozmak isteyen çevreler, Tahran’la ilişkileri sıkıntıya sokarak bir yandan Barzani’ye yeniden alan açmaya çalışmaktadır. Barzani’nin siyaseten günleri sayılı göründüğünden KDP liderini kurtarmaya yönelik çabalar beyhudedir. Bölgeyi çok da iyi takip etmediği bilinen bazı kalemlerin Türkiye’nin ne kazandığını sorgulaması bu çerçevede değerlendirilmelidir. 
Türkiye’nin Kürt bölgesiyle ilişkilerinin bozulmasının sorun olduğu yukarıda belirtildi. Bu aşılamayacak bir sorun değildir. Türkiye İran’la bu alanda rekabet edecektir ve bu kaçınılmazdır. Ama Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu ticari ilişkiler ölçeğinden farklı bir düzeyde değerlendirilmelidir. 
 
Bağımsız Kürdistan Türkiye için stratejik bir tehdittir. Gerek ülkedeki bölücü terör örgütünün hedef ve faaliyetleri gerek kurulacak bu yapının Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini sınırlayacak olması Ankara tarafından varoluşsal tehdit olarak tanımlanmıştır. Türk dış politikasının alanını daraltacak, yıllarca meşgul edecek olan bu meselenin bölgesel mutabakatla, hem askeri hem insani hem de ekonomik açıdan düşük maliyetle çözülmesi en büyük kazançtır. Operasyonun askeri ve siyasi yükünü Bağdat ve Tahran çekerken, sonuç Türkiye’nin tam da istediği gibi olmuştur. Referandum çöpe giderken Türkmen kenti Kerkük’ün Kürt yönetiminin insafına bırakılmaktan kurtarılmış, merkezi hükümetin buraya hakim olması buradaki Türkmen nüfusa da nefes aldırmıştır. 
 
İkincisi bu mutabakat sayesinde terör örgütü PKK bir kez daha Irak yönetimi tarafından hedef alınmış, örgütün Kerkük’teki varlığı savaş nedeni sayılmıştır. Mutabakat sayesinde Türkiye Zap bölgesinde, sınır ötesinde harekatını sürdürmektedir. Örgütün Sincar’da kurmak istediği ikinci Kandil olarak bilinen yerleşimin dağıtılması, hedef alınması bir başka kazanımdır. Türkiye sınır ötesi harekatla örgütü kaynağında yok etme şansı yakalamıştır.  Üçüncüsü Türkiye, İran ve Irak ile hızlı bir ittifak kurarak diplomatik manevra gücünü göstermiş, belli ülkelere bağlı, mahkum olmadığını, bölgesinde iradesine rağmen bir düzenleme yapılamayacağını ortaya koymuştur. İdlib ile birlikte düşünüldüğünde bu gelişmeler ABD ve bazı Avrupa ülkeleri açısından önemli mesajlar içermektedir ve atılan adım karşılığını bulmuştur. Dördüncüsü Irak devlet otoritesinin sağlanması Türkiye’nin sınır güvenliği yükünü azaltacaktır. Sınırın güvenli hale gelmesi terörü ve kaçakçılığı en aza indirecektir. 
 
Beşincisi, Irak ve Suriye savaşları dolayısıyla sekteye uğrayan Türkiye’nin Arap dünyası ile ticareti yeniden kurulmaktadır. Erbil’in by-pass edilmesi sürecinde gündeme gelen Ovaköy’deki yeni sınır kapısı, Musul üzerinden inen yeni güzergah Türkiye’yi yeniden Basra Körfezi ile entegre edecektir. Bu da önemli bir stratejik kazanımdır. Ayrıca Suriye-Irak sınırının yeniden Irak ordusu tarafından denetim altına alınması Fırat Nehri’nden Kandil’e kesintisiz uzanan Kürt bölgesini bölmüş, bu da Türkiye’nin güneyine koridor çekilmesi ihtimalini yok etmiştir. 
Özetle belirtmek gerekirse 25 Eylül’de Barzani’nin hayata geçirdiği bağımsız devlet olma fikri hızla tasfiye olmuş 21. gününde çöpe gitmiştir. Bu Barzani ve Irak Kürtleri için büyük bir bozgun, büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Unutmamak gerek ki hayal kırıklığını hayalperestler yaşar ve Ortadoğu’da hayaller ile gerçekler arasında büyük bir uçurum vardır.  En büyük acıları da rasyonaliteden uzaklaşan bir lidere sahip halk çeker. Iraklı Kürtlerin bugün yaşadığı özetle budur.  
 
@Bora_Bayraktar