Kritik eşik: Terörle mücadele ve devlet

Adnan Boynukara / AK Parti Adıyaman Milletvekili
25.03.2017

AK Parti, en önemli deneyimi olan terörle kararlı mücadele ve vatandaşı terör örgütünden ayırma yaklaşımını korumalı ve geliştirmelidir. Yapılması gereken; hamasetten uzak, gerçekçi yaklaşımlarla meseleyi güvenlik ve bunun dışındaki tüm sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel boyutlarıyla ele almak ve bu kapsamda hayata geçirilen sahici tutumu sürdürmektir.


Kritik eşik: Terörle mücadele ve devlet

Terörle mücadele bağlamında tecrübesi yüksek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Jeo-stratejik ve jeo-politik bölge olmanın bedelini, çok sayıda terör örgütünün saldırısına maruz kalarak da fazlasıyla yaşıyor. Bu durum aynı zamanda terörle mücadelede yeni yöntemler geliştirme zorunluluğunu getiriyor. Genelde terör, özelde PKK terör örgütüne karşı verilen mücadelenin tarihi, hem uygulama hem de farklı taktiklerin devreye konulması açısından oldukça kapsamlı bir tecrübedir. Terör örgütünün dönemsel gelişmelere bağlı olarak farklı yaklaşımlar içerisine girdiği ve bu süreçlerde çok seri karar alıp uygulamaya koyduğu görülürken, devlet nezdinde karar alma ve uygulama sürecinin daha ağır işlediğini hatırda tutmakta fayda var.

Örgütteki değişim süreçleri

PKK terör örgütünü takip edenler geçirmiş olduğu değişimleri rahatça görebilirler. Başlangıçta “bağımsız, birleşik sosyalist  Kürdistan” hedefinden söz edilirken, özellikle Öcalan’ın yakalanmasından sonra demokratik cumhuriyet, takip eden yıllarda ise demokratik konfederalizimden bahsedildiği görülür. Son süreçte, Türk solu ile kurulan ilişkilerden de etkilenerek “radikal demokrasi, ekolojik, demokratik, cinsiyetçi eşitlikçi yaklaşımlar” şekilde tanımlanan bir hedef gündeme getirilmiştir. Siyasal alanda bu gelişmeler yaşanırken terör eylemleri alanında ise güvenlik güçlerine karşı stratejisini; stratejik savunma, stratejik denge ve stratejik saldırı şeklinde belirlemiştir. Son birkaç yıl içerisinde ise terör örgütü, kırsalda yürüttüğü terör eylemlerini şehirlere taşıyarak, müzahir kitleyle birlikte “devrimci halk savaşı” adı altında yürütülmesi gerektiği sonucunu çıkarmış. Bu süreç, devletin terörle topyekun kararlı mücadele stratejisiyle bozguna uğratılmıştır. Önümüzdeki süreçte de terör örgütünün yeni ve farklı taktiklerle karşımıza çıkma olasılığı yüksektir. Bu konudaki temel belirleyici faktörlerin ise yurtiçi etkilerin yanı sıra, Suriye ve Irak’taki gelişmeler olacağı açıktır.

Devletin değişimi

Devletin meseleye yaklaşımı ise sivil siyasetin de gönüllü katılımıyla, konunun güvenlik bürokrasisinin temel görev ve iktidar alanı kapsamına alınması şeklinde oldu. Hal böyle olunca da, konu daha çok tek boyutlu olarak güvenlik yaklaşımları şeklinde ele alındı ve mücadele de bu boyutta sürdürüldü. Bu süreçte sivil siyasetin yaptığı şey, güvenlik bürokrasisinin hazırladığı metinleri kamuoyuna aktarmanın ötesine geçmiyordu. Bu tür tek boyutlu bir mücadelenin başarı şansı düşük olmuştur, başarısızlık faturaları da hep siyasete kesilmiştir. Meseleyi doğru tanımlama ve buna bağlı olarak mücadele araçlarını da çeşitlendirme AK Parti iktidarları dönemine denk düşer. Bunun ilk adımı, sivil iktidarın konuyu güvenlik bürokrasisine havale etme anlayışını terk etmesi ve terörle mücadeleyi de kendi iktidar alanı içinde değerlendirmesiyle gerçekleşmiştir. Aslında bu, oldukça köklü bir paradigma değişimidir. Bir yandan meseleyi görmezden gelmeye dayalı düşünsel tutumun terk edilmesi, öte yandan ise bürokrasinin dağınık ve bireysel yaklaşımlar ile terörle mücadele süreci içinde kendilerine bir iktidar alanı oluşturma gayretlerinin önlenmesi sağlamıştır.

AK Parti kuruluş aşamasından itibaren meseleyi üç ana başlık altında değerlendirmiştir.  Bu başlıkları; bölgesel geri kalmışlık sorunu, kimlik meselesi, güvenlik ve terörle mücadele alanı olarak tanımlamak mümkündür. AK Parti iktidarı bu üç sorun alanını farklı kompartımanlar olarak ele almış ve her bir alan için farklı çözümler üretmiştir. Öncelikle bölgesel geri kalmışlık sorununu, bölgeye yönelik gerekli yatırım ve hizmetleri hayata geçirerek çözmeye çalışmıştır. Kimlik sorunu, devletin kendisiyle yüzleşmesi, demokratik dönüşüm ve reformların hayat geçirilmesiyle çözülmeye çalışılmıştır. Güvenlik ve terörle mücadele meselesini ise tam bir alan hakimiyeti konsepti içinde ele almış ve terör örgütünü birkaç kez alanı terk etme noktasına getirmiştir.

Sürece ilişkin ana değişim

Terörle mücadele konusunda, geçmiş yılların en temel yanlışlarından birisi, terörle mücadelede terörist ile vatandaş ayrımına gerektiğince dikkat edilmemesiydi. Bunun doğal sonucu ise PKK terör örgütünün silahlı unsurlarının ağır zayiatlar vermesine rağmen büyümesi ve toplumsal zeminini güçlendirmesi paradoksuyla karşılaşılmıştır. Bu konudaki hassasiyeti keşfeden Öcalan,“Her aileden üç kişi istiyorum, birini dağa, birini mezara, birini de cezaevine” demişti. Terörle mücadele alanında PKK ile vatandaş arasındaki ayrıma özen gösterilmemesi ile Öcalan’ın bu talimatının örtüşmesi örgütün bugünlere gelmesinde etkili olmuştur.

Son yıllarda bu hatadan sıyrılmaya çalışıldığı, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra yürütülen terörle mücadelede bu konuya özel itina gösterildiği açıktır. PKK’nın terörü şehirlere indirmeyi amaçlayan “kıra dayalı şehir gerillacılığı” taktiği devletin yukarıda zikredilen hassasiyeti dolayısıyla devletin lehine bir sonuç doğmuştur. Zira vatandaşı örgütten ayıran, hatta örgüte karşı koruyan bu tutumun doğal sonucu olarak, PKK büyük bir toplumsal zemin kaybetmiş, terör şehirlere taşınamadığı gibi kırsalda da büyük zayiatlar vermiştir. Buradaki sihir, vatandaşın kendisini anlayan şefkatli bir devlete duyduğu özlem kadar, güçlü bir devlete de duyduğu özlemdir.

Neticede; örgüt bir taraftan kaybederken diğer taraftan daha büyük kazanımlar elde etme noktasından uzaklaştırılmış ve her alanda kaybetme konumuna itilmiştir. Bu noktada; güvenlik tedbirlerinin ve terörle mücadele kararlılığının, tüm toplumun can ve mal güvenliğini sağlama, ekonomik kalkınma, halkın refahı için şart olduğu gerçeği ve buna bağlı hamlelerin de olumlu katkısını zikretmekte fayda vardır. Aynı şekilde; terörle mücadeledeki kararlılığın, bütünleştirici ve kuşatıcı bir dil üzerinden ifade edilmesi de önemlidir. Bu, AK Parti iktidarlarının, terörle mücadele konusunda, uzun yıllar sonra ortaya çıkardığı en önemli deneyimidir. Devletin bekası, toplumsal barış, sivil siyaset alanının güçlendirilmesi ve bireysel hakların korunması açılarından bu deneyimin korunması ve geliştirilmesinde büyük yarar vardır.

AK Parti’nin 2002’den bu yana, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve tüm toplumsal kesimlerin yaşamını kolaylaştırmak adına gerçekleştirdiği önemli yasal değişimler bilinmektedir. Ancak ülkede ve bölgede yaşanan olayların de etkisiyle ortaya çıkan hamaset içeren dilin kimi kaygıları tetiklediği açıktır. Bu noktada; PKK ile aralarına büyük mesafe koyan insanımızın güvenlik ve demokrasi alanındaki beklentilerinin ihmal edilmemesi önemli. Geçmiş süreçleri anımsatan ve 7 Haziran sonrası ortaya çıkan önemli deneyimden uzaklaşma anlamına gelen kimi tutumların, vatandaşları etkileyeceği, belirsizliği ve buna bağlı olarak da karamsarlık duygularını derinleştireceğini görmek gerekir. Yani; popülist tavır ve söylemin vatandaşlar nezdindeki olumsuz etkisini gözden kaçırmamakta yarar var. Çünkü hamaset içerikli dil, toplumsal barışa da hizmet etmemektedir. Dolayısıyla; AK Parti’nin en önemli deneyimi olan terörle kararlı mücadele ve vatandaşı terör örgütünden ayırma yaklaşımını korumak ve geliştirmek önemlidir. Yapılması gereken; hamasetten uzak, gerçekçi yaklaşımlarla meseleyi güvenlik ve bunun dışındaki tüm sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel boyutlarıyl ele almak ve bu kapsamda hayata geçirilen sahici tutumu sürdürmektir.

[email protected]