Kültler, toplu intiharlar ve FETÖ

Şaban Bıyıklı / Yazar
19.08.2017

Darbeci FETÖ’cüler bir kez daha dış gerçekliğe kapanıp birbirlerine kenetlendi. Bu kenetlenme Gülen’in kült çalışmaları açısından çok anlamlı olan intihar konuşmasıyla birlikte düşünüldüğünde, başta darbeciler olmak üzere tüm FETÖ’cülerin, hareketlerinin çözülmesi adına sezecekleri ilk tehlike anında bireysel veya toplu intiharlara girişmeleri hiç de uzak bir ihtimal değildir.


Kültler, toplu intiharlar ve FETÖ

15 Temmuz yargılamalarının başlamasıyla, darbede rol alan FETÖ kültü mensuplarının topluca her şeyi inkâr etmeye başladıklarına tanık oluyoruz. Muhtemel bir cezadan kurtulma arzusunun da etkili olduğu anlaşılan bu toplu inkâr eyleminin asıl amacının örgüt lideri Fetullah Gülen’i korumak olduğu açıktır. 17-25 Aralık darbe girişiminin failleri olan polis ve savcı FETÖ’cüler için “Binde birini tanımam” deyişinde olduğu gibi, Fetullah Gülen’in, tertiplediği kriminal olaylarda kendisinin hiçbir rolü yokmuş gibi sinsi ve ikiyüzlü bir korunma stratejisi uyguladığına daha önce de şahit olmuştuk. Dolayısıyla Fetullah Gülen’in karakterinin ayırıcı vasfı gibi görünen bu bencilce korunma güdüsünün 15 Temmuz’da da devreye girdiğini düşünmemek için hiçbir sebep yoktur. Darbe kalkışmasının yöneticileri konumundaki asker-sivil faillerin, kamera kayıtları da dâhil çok sayıdaki somut kanıta rağmen, ilk ifadelerinde darbe girişimindeki rollerini inkâr etmeleri, daha plan aşamasında bile bu konuda bazı tedbirler alındığını göstermektedir. Ancak darbenin hemen ertesinde örgütün alt kadroları arasından itirafçılar çıkması, girişimin elebaşlarının (muhtemelen aksi yöndeki sonuçları görmelerini engelleyen aşırı örgütsel özgüvenle), Fetullah Gülen’in “tedbir” konusundaki hassasiyetine tam uy(a)madıkları ve altındaki kadroları yeterince uyarmadıkları anlaşılıyor. Öte yandan mahkemelerde ilk verdikleri ifadeleri sudan gerekçelerle reddetmeleri, örgütün, bu itirafçıları Fetullah Gülen’i korumak hususunda cezaevinde bile ikna etmeyi başardığını göstermektedir. 15 Temmuz darbe girişimi yargılamalarının bir toplu inkâr tiyatrosuyla başlamasının nedeni budur.

Psikolojik intihar

Ben bu toplu inkâr tiyatrosunun, ilgili literatür ışığında incelenmesi gereken tipik bir kült davranışı olduğunu ve bu konudaki bir çözümlemenin, FETÖ kültü mensuplarının bundan sonraki muhtemel bireysel ve toplu davranışları hakkında öngörülerde bulunmamıza imkân verebileceğini düşünüyorum. Bu yazıda bu perspektifle, bilhassa Akıncı Üssü davası özelinde, FETÖ’cülerin mahkemelerde sergiledikleri planlı inkâr eylemlerinin kült literatürü açısından çağrıştırdığı hususların altını çizmek istiyorum. 15 Temmuz’dan sonra, psikiyatri uzmanları da dâhil çeşitli alanlardan gözlemciler FETÖ’nün kültik niteliklerine dair görüşlerini bildirdiklerinden, bu yazıda bu meseleye ayrıca değinmeyeceğim. Sadece FETÖ benzeri örgütlenmelerin, günümüz literatüründe “alternatif dinler” veya “yeni dinsel hareketler” başlığı altında incelendiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.

Darbenin failleri FETÖ’cülerin mahkemelerde yaptıkları akıl dışı savunmalara gelince, bu senaryoların aleyhteki somut delillerin açıklığı karşısında oluşturduğu tevil edilmez çelişik durum, tüm bu inkâr tiyatrosunun ayırıcı vasfı olarak dikkatleri çekmektedir. Hakikaten, gerçeğin açıklığına karşın, darbecilerin düştükleri zelil duruma aldırmadan ısrarla gerçek dışı öyküler anlatmayı sürdürmeleri, izleyenlerin aynı anda öfke ve komedi duyguları yaşamaları neden oluyor. Fakat bu oyun hiç de komik olmayan bir komedidir, zira darbeciler eylemlerine yönelik zerre kadar suçluluk ve pişmanlık eseri göstermiyorlar. Aksine, sıraladıkları saçma ve tuhaf gerekçelere ve inanılmaz öykülere, hayret verici bir rahatlık, kayıtsızlık ve pişkinlik eşlik ediyor. Başta 15 Temmuz darbe girişiminin mağdurları olmak üzere tüm toplumda öfke uyandıran bu patolojik tutumda, bence, bütün FETÖ’cülere (liderlerinin sevdiği ifadeyle “adanmış ruhlar”a) teşmil edilebilecek iki boyut dikkat çekiyor.

Bunlardan ilki, darbecilerin, Fetullah Gülen’i savunma tiyatrosunda kendilerine biçilen rolü, kendi kişilikleri, özdeğer ve özsaygılarını tahrip etme pahasına oynuyor olmalarıdır. Bu, hakikaten faili oldukları katliam ve yıkım eylemleriyle önce topluma yönelen duyarsız otomatik tahribatlarının, bu kez, en azından psikolojik açıdan kendilerine çevrilmesi gibi bir şeydir. Gerçekten de suçu ayan beyan ortadayken, azıcık da olsa, gurur, haysiyet ve şeref gibi kişilik değerlerine sahip olduğuna inanan birinin, kendisini bu derece değersizleştirebilmesini başka türlü izah etmek oldukça güçtür. Darbecilerin bu tutumunun mağdurlar ve tüm toplum nezdinde derin bir şaşkınlık yaratmasının nedeni de bu kendine yönelmiş otomatvari özyıkım eylemidir. Sonuçta ilkesel olarak insan olmaları hasebiyle darbecilerde de (ne de olsa bunların çoğunluğu bu tür duyguların özellikle önemli olduğu askerlik mesleğine mensuptu) herkes kadar özsaygı ve özdeğer olduğunu düşünme eğilimindeki normal insanların bu tutumu anlayıp şaşırmaması beklenemez. Ben bu patolojik durumu, zihinsel olarak zaten yıllar içinde otomata dönüştürülmüş darbecilerin, kendilerindeki son insani değerleri de tahrip etmeleri anlamında “psikolojik intihar”ı olarak görüyorum. Bunu yaparken, kalan ömürlerini cezaevinde geçirmesi çok muhtemel olan bu kriminal tipe yıllar içinde gerek kendisi gerekse yakınları –örneğin şimdi yaşı küçük olan çocukları– tarafından sorulması hiç de uzak bir ihtimal olmayan “neden topluma bunca acı yaşattığı ve neden, hem de aynı toplum huzurunda kendisini alçaltma pahasına, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmediği” sorusundan yola çıkıyorum. Darbecinin bu yıkıcı soruya verebileceği makul bir cevap hiçbir vakit olmayacaktır.

‘Dünyayı tahliye etme’

Fakat burada “intihar” kelimesini sadece bireysel yıkım anlamında yani salt psikolojik veya manevi olarak kullanmadığımı belirtmeliyim. Çünkü darbecilerin topluca kendi özsaygılarını tahrip etmeleri, zararlı kültlerde/alternatif dinlerde sıklıkla görülen toplu intiharları da anımsatmaktadır. Bu tür yapılanmalarda, intihar eylemi örgüt öğretisine göre yeniden tanımlanarak kişiliği şerir liderlerce tahrip edilmiş mensuplara kolaylıkla intihar telkin edilebilmektedir. Örneğin ABD’de 1997 Nisan ayında Heaven’s Gate (Cennetin Kapısı) adlı kültün mensupları, bir UFO dini kurucusu olan liderleri Marshall Applewhite intiharı “dünyayı tahliye etme” şeklinde tanımlayarak grup inançlarına uydurduğunda, severek intihara gitmişlerdi. Oldukça baskıcı ve kontrolcü bir hasta kişilik olan Marshall Applewhite, 38 müridini kendisinin İsa’nın ikinci enkarnasyonu olduğuna ve bir kuyruklu yıldızın arkasında bulunan bir UFO’nun onları dünyadan çıkarmak üzere dünyaya yaklaştığına inandırabilmişti. Bu müritlerin kurtuluş öğretisine göre uzaydaki cennete gidebilmeleri için tek yapmaları gereken şey, intihar yoluyla dünyayı “tahliye” etmeleriydi.

900’den fazla kurbanla neticelenen çok daha büyük bir toplu intihar hadisesi de 1978’de Guyana’nın Jonestown şehrinde yarı siyasi (sosyalizan) ve yarı dinsel bir kült olan People’s Temple (Halkın Tapınağı) mensuplarınca gerçekleştirilmişti. İstihbarat örgütlerinin kendilerine karşı harekete geçtiğine inanan paranoyak kült lideri Jim Jones, masum bebeklerin bu örgütlerce katledilmesini engellemek için, intiharı “cennete doğru yola çıkma zamanı” diye överek bağlılarına toplu intihar emri vermişti. Sonuçta aralarında çocukların da bulunduğu 900’den fazla insan topluca intihar etmişti.

Ülkemizin yakın tarihinden, toplu intihar sayılabilecek bir örnek ise terör örgütü DHKP-C’nin cezaevlerinde başlattığı “ölüm orucu” direnişidir. Siyasal karakterli bir kült yapılanmanın tüm niteliklerini taşıyan bu kanlı örgütün lideri Dursun Karataş, 1996’da kendisi yurt dışında firardayken örgütünün geleceği için tehlikeli gördüğü F tipi cezaevlerinin kuruluşunu protesto etmek amacıyla cezaevlerindeki mensuplarına “ölüm orucu” eylemi başlatmalarını emretmişti. Bu tartışmasız ölüm emrinde de intihar “feda eylemi” olarak sunulmuş, kendilerini “feda eylemcileri” olarak adlandıran militanlardan 12’si ölmüş; ancak 2002’de başka terör örgütlerinin de destek vermesiyle yeniden başlatılan ikinci eylem dalgası ise onlarca militanın ölümü ve yüzlercesinin de sakat kalmasıyla sonuçlanmıştır. Bu olaydan yıllar sonra dönemin Adalet Bakanını hedef alan bir canlı bombanın, yakalandığında “Yaptığım bir feda eylemidir, intihar eylemi değildir” sözleri, intiharın nasıl örgütsel doktrine uygun hale getirildiğini göstermesi bakımından çok çarpıcıdır.

Toplu inkar tiyatrosu

Kült yapılanmalarla ilgili bu üç toplu intihar hadisesinde de şerir ve karizmatik lider, seküler veya dinsel sapkın kurtuluş doktrini ile gayri insanî ve gayri ahlâkî olsa da habis liderin emrine uymakta tereddüt etmeyen “adanmış” müminler olmak üzere, her kült yapılanmasının alamet-i farikası olan üç unsur vardır. Bu üç kült bileşeninin sağladığı netlikle bakıldığında, darbeci kült mensuplarının mahkemede sergiledikleri toplu inkâr tiyatrosunda, hem de bütün akıl dışılığına ve tuhaflığına rağmen, neden ısrar ettiklerini kolayca izah mümkündür. Nasıl ki üç toplu intihar vakası da liderin öğreti açısından akla uygunlaştırdığı ölümü kabul etmekte zorlanmayan kült bağlılarınca gerçekleştirilmişse, FETÖ’cüler de 15 Temmuz gecesi gerçekleştirdikleri katliamdan sonra şimdi geriye kalan en küçük insani değerlerini de yok etmek pahasına mahkemelerde Fetullah Gülen’i savunuyorlar. Alegorik olarak manevi intihar dediğimiz bu toplu eylemi, FETÖ’cülerin kendi öğretilerine göre aklileştirdikleri ise muhakkaktır.

Fakat FETÖ’cüler açısından yıllar sürmesi muhtemel bu manevî intiharın gerçek bir intihara dönüşmeyeceğinin hiçbir garantisi olmadığını da belirtmek gerekiyor. İntiharı kendi sapkın öğretisine göre yeniden tanımladığı bir konuşmasında “Eğer benimle hizmete bir zarar gelecekse ve benim kendimi yok etmem bu iş için, benim müesseselerime zarar gelmemesi için bir yol ise, ben buna razıyım. Küfürden sonra en büyük günahtır ama ben buna bile katlanmaya razıyım,” diyen Fetullah Gülen’in kült mensuplarını intihar konusunda çoktan hazırladığı anlaşılıyor. Çalışmalar, kült mensuplarının, sapkın öğretilere dayalı yapay dünyalarının gerçek dünya karşısında her yara alışında birbirlerine daha çok kenetlendiğini, daha çok dayanıştıklarını göstermektedir. Çünkü kült mümini için gerçek ve haklı hayat, ancak bireysel ve toplumsal kurtuluş vaat eden kendi sapkın öğretisince tanımlanan hayat olduğundan, her darbe karşısında daha da yanlış argümanlarla kendisini yenileyen bu yanlış paradigmadan bir türlü çıkıp gerçek hayata dönemez. Kültleri tehlikeli yapan da işte budur. Çünkü bu paradigmalar bir tür mutlak Haklı ve Doğru (biz) ve mutlak Haksız ve Yanlış (onlar) ayrımından yola çıkmaktadırlar.

Darbeci FETÖ’cüler şimdi bu diyalektik gereği bir kez daha dış gerçekliğe kapanıp birbirlerine kenetlendiler. Bu kenetlenme Fetullah Gülen’in kült çalışmaları açısından çok anlamlı olan intihar konuşmasıyla birlikte düşünüldüğünde, başta darbeciler olmak üzere tüm FETÖ’cülerin, hareketlerinin çözülmesi adına sezecekleri ilk tehlike anında bireysel veya toplu intiharlara girişmeleri hiç de uzak bir ihtimal değildir.

[email protected]