Rakka operasyonu Türk-Amerikan ilişkilerini esir alabilir mi?

Hakan Çopur / Araştırmacı-Yazar
20.05.2017

Erdoğan-Trump görüşmesi, somut olarak önemli bir çıktı üretmemesine rağmen, Türk-Amerikan ilişkilerindeki dip dalganın üstteki akıntılardan daha güçlü olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Hem Washington, hem de Ankara kendi “Suriye planlarını” uygulamaya devam edecek ve Rakka operasyonunun ikili ilişkileri teslim almasına izin verilmeyecek gibi gözüküyor.


Rakka operasyonu Türk-Amerikan ilişkilerini esir alabilir mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği görüşme, son yılların sonucu en fazla merak edilen görüşmelerinden biri olarak kayıtlara geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden sadece birkaç gün önce Trump’ın Pentagon’a, “DEAŞ ile mücadele kapsamında YPG’yi doğrudan silahlandırma” izni vermesi, ikili ilişkilerde kıyameti kopardı. Sebebi oldukça basit: YPG, PKK’nın Suriye’deki ikiz kardeşi, yani bir terör örgütü. Dolayısıyla NATO müttefikimiz ABD’nin, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden kısa bir süre önce bu terör örgütünü silahlandırma kararına imza atması, Erdoğan’ın ziyaretine gölge düşürmüştü. Ancak görüşmelerin ortaya koyduğu tabloda, Rakka operasyonu konusunda ABD kanadında ciddi bir değişiklik olmamasına rağmen, Türk-Amerikan ilişkilerinin sadece Rakka’ya endekslenmediği ortaya çıkmış oldu.

Esasen Erdoğan-Trump görüşmesi, somut olarak önemli bir çıktı üretmemesine rağmen, Türk-Amerikan ilişkilerindeki dip dalganın üstteki akıntılardan daha güçlü olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Göreve geldiği günden beri hem Amerikan medyası hem de Kongre ile uğraşmak zorunda kalan Trump, daha ilk aylarında adeta “yorgun savaşçı” haline geldi. Bu yoğun iç gündemin etkisine rağmen Erdoğan-Trump zirvesinin, birçok kişinin beklediğinden daha olumlu geçtiği söylenebilir.

Trump’ın Pentagon’a YPG yetkisi verdiği imzanın ardından “Erdoğan ziyaretini iptal eder” diyenlerden “Gelse bile eli boş döner” diyenlere kadar birçok kesimde karamsar bir tablo hakimdi. Buna rağmen Erdoğan, “Tüm Türk-Amerikan ilişkilerinin sadece Rakka operasyonuna feda edilemeyeceği” yaklaşımıyla Washington’a geldi ve Trump ile ilk kez yüz yüze görüştü. Böylelikle Türkiye’nin pozisyonu ve duruşu en üst düzeyde yüz yüze dile getirilmiş oldu, hem de Rakka operasyonu dışında hangi alanlarda neler yapılabileceğine ilişkin bir değerlendirme imkanı bulundu. Başbaşa görüşme yaklaşık 25 dakika sürerken heyetler arası görüşmeler ise planlanandan daha uzun sürerek 1,5 saati aştı. Bu durum, sıcak konuların masada gündeme geldiği ve müzakere edildiği şeklinde yorumlandı.

YPG ve S-400 mesajı

İki liderin ortak basın açıklamasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ankara’nın PYD rahatsızlığını” çok net ifadelerle dünya kamuoyu önünde canlı yayında bir kez daha vurgulaması dikkat çekti. Erdoğan, sözünü esirgemeden Ankara’da ne söylüyorsa aynısını Beyaz Saray’da da dile getirdi. Aynı zamanda Erdoğan’ın, Türk Büyükelçilik rezidansında kanaat önderleriyle yaptığı toplantıda “Rakka konusunda bir anlaşma yok”, “Suriye’nin kuzeyinde YPG’yi angajman kuralları çerçevesinde vurabiliriz” ve “Rusya ile S-400’ler konusunda son aşamadayız, yakında imzalar atılabilir” demesi, Türkiye’nin PKK/PYD ve sınır güvenliği anlamında kendi bildiği çizgide yoluna devam edeceği anlamına geliyor. Dolayısıyla Ankara, ABD tarafının Rakka konusunda YPG’yi tercih etmesine karşı olsa da bu tercihin Rakka ile sınırlı kalmasını sağlamak, şehrin DEAŞ’tan geri alındıktan sonra kendi demografik dokusuna göre yönetilmesi talebini ortaya koymak ve söz konusu ulusal güvenlik olduğunda NATO dışı bir unsur olan Rusya’dan füze alınabileceğini göstermek için Beyaz Saray’a gitme yolunu seçti.

Rakka operasyonu konusunda Türk tarafı ile Pentagon arasındaki uzlaşmanın neden sağlanamadığı sorusu başlı başına bir yazıyı hak ediyor. Ancak detayına girmeden şunu söylemekte yarar var ki, başta CENTCOM olmak üzere Pentagon, Rakka operasyonunu PYD’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denen yapı ile yapmayı çoktan kafasına koymuştu.

Rakka planı hazırdı

Bu planın temellerinin Obama döneminde atıldığını ve o dönemin komutanlarının YPG ile çalışmayı istediğini biliyoruz. Dolayısıyla resmen adı konmamış olsa da Trump’ın ekibi, kucağında ilmek ilmek işlenmiş bir “YPG’li Rakka” planı buldu. Bunun değiştirilmesi için önce Pentagon’un ve sahadaki karar vericiler olan CENTCOM komutanlarının bakış açısının değişmesi gerekiyordu. DEAŞ ile mücadele anlamında tüm yetkiyi Savunma Bakanı Jim Mattis’e veren Trump, günün sonunda Pentagon’un elindeki en hazır plana sadık kaldı ve imzayı attı. “Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir” yaklaşımıyla konuya bakan Pentagon şu aşamada istediğini elde etmiş gözüküyor. Tüm bu sürecin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden daha önce olduğunu vurgulamakta fayda var. Dolayısıyla Türkiye’nin elinde “Artık değişmesi çok zor olan Rakka planından dolayı diğer tüm hayati konuları tıkamak” ile “Rakka dışındaki (YPG de dahil) tüm alanlarda mümkün olan işbirliklerini kurarak/devam ettirerek yola devam etmek” gibi iki seçenek bulunuyordu. Erdoğan, ikinci yolu seçerek Türk-Amerikan ilişkilerini tek bir meseleye feda etmemek gerektiği yaklaşımını benimsediğini gösterdi.

Bununla birlikte önceki gün Ortadoğu Enstitüsü’nde konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Jonathan Cohen’in “ABD’nin YPG ile ilişkisi geçici ve taktiksel” açıklaması yapması da bir başka ilginç nottu. Aynı günlerde Mattis’in PKK ile mücadelede Türkiye’ye daha fazla destek vaat etmesi de ayrı bir not olarak kaydedildi. Bu açıklamaların havuç mu yoksa zeytin dalı mı olduğunu zaman gösterecek. Eğer Amerikalılar Münbiç’te yaptıklarını Rakka’da yapmayıp kenti Arapların yönetmesine gerçekten izin verirse işin rengi Ankara açısından olumlu anlamda değişebilir.

Tüm bu Rakka eksenli tartışmaların dışında Beyaz Saray’daki görüşmelerden ve ortak basın açıklamasından, Erdoğan ile Trump arasındaki “birlikte çalışma iradesinin” örtüştüğü ve iki liderin yakın gelecekte bu iradeyi ortaya koyacakları yönünde bir intiba ortaya çıktı. Devletler arası diplomatik ilişkiler ne kadar önemliyse liderler arasındaki ilişkilerin de o kadar önemli olduğu bir dönemdeyiz. Konuklarının elini sıkmamak ya da tuhaf bakışlar atmakla meşhur olan Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hem Oval Ofis’te, hem de Roosevelt Salonu’nda verdiği samimi pozlar, “Erdoğan artık gelmez” diyenleri oldukça üzecek türdendi. Bu ilişkinin ne şekilde devam edeceğini zaman gösterecek; ancak kısa vadede hem Washington, hem de Ankara kendi “Suriye planlarını” uygulamaya devam edecek ve Rakka operasyonunun ikili ilişkileri teslim almasına izin verilmeyecek gibi gözüküyor.

Bu arada, Türkiye’nin, sınıra epey uzak Rakka’ya girmek yerine kentin kurtarılmasından sonraki stratejilere odaklanmasının daha faydalı olacağını savunanlar da var. Kim bilir...

[email protected]