Sistem karşıtı hareketlerin sefaleti

Ercan Yıldırım / Yazar
18.08.2018

Bugünlerde dünya sisteminin merkezi kaynıyor, ABD artık merkezin, yarı çevrenin “güvenlik görevlisi” olmak istemediğini ikrar ederken, “haraç mantığı”yla ticaret savaşı vererek, Avrupa’nın, Asya’daki yarı merkez ülkelerin yeni birlikler kurmasını engellemek niyetinde. Samir Amin gibi “tek kutupluluk”tan çıkıp, “çok merkezliliğe”, yeni birliklere gitme teklifi getirenlerin beklediği ortam doğuyor. Fakat yeni birlik kurma girişimleri de, alternatif arayışları da kapitalizm ve Batı medeniyeti değerlerinin dışında yeni bir nizamı hedeflemiyor.


Sistem karşıtı  hareketlerin sefaleti

Üçüncü Dünyacı kalkınmanın teorisyenlerinden Samir Amin’in ölümü tam da dünya sisteminin merkezinde meydana gelen “zihinsel” çatlamaya, bölgesel ortaklık ve kapitalist finans sistemi içinde “Amerika dışı” yeni oligopol alternatif arayışlarına ve elbette bununla bağlantılı olarak ticaret savaşlarına denk geldi.

Sürecin nasıl sonuçlanacağı bilinmez fakat Amerikanlaşma, Avrupalılaşma ve Batılılaşma üçlüsünü liberal virüsle izah ederek karşı çıkan Samir Amin’in, Avrupalılaşma ile Amerikanlaşma arasındaki ihtilafların bir yeni bölgesel ortaklıklarla sonuçlanması durumundaki yorumlarını okuyamayacağız.

Haliyle belki de özlemle beklediği sistemin merkezindeki çatlaktan sızan 3. Dünya’ya yine merkezdeki bazı ülkelerin de katılacak olması ironinin ötesinde kapitalizme özgü zinde, dinamik, hareketli yapı, devinimle ilgili.

Samir Amin’in vurguları, entelektüel tarihi boyunca dile getirdiği hususlar, dünya sisteminin kriz anlarında vuku bulan sinir-hastalık ataklarıyla ilgili… Sosyalizm teklifinin iyiden iyiye bizdeki Kadro Hareketinin devlet kapitalizmi ya da Yön’cülerin kalkınmacılığıyla benzerlik taşıması dünya sistemindeki merkez-çevre karşıtlığında yankısını bulan merkez dışı kalkınma arayışlarının sosyalist reflekslerle buluşmasından ibaret...

Sovyetleri “kapitalistsiz kapitalizm” olarak tanımlaması, Mao’cuların ilgisi köylü sosyalizmi fikrinin taşıyıcılığını da gösteriyor; atanamamış burjuva eksikliğini giderebilse gelişmemiş yahut gelişmekte olan ülkeler kuşkusuz ulusal kalkınmalarını tamamlayacağı için zaten bağımlılık okulunun ihtiyaçlarını da görecek!

Merkeze muhalif

Samir Amin’in “sistem karşıtlığı” dünya sistemi bünyesindeki “muhalif” hareketlerin özeti, tekrarı, sistemli hali gibidir; kapitalizmin tekelciliği olmasa, burjuva dayanışmasının arasına lümpen sosyalizmi girebilse sorun yok!

Amin gibi sistem karşıtı hareketler kapitalizmden değil kapitalistlerden yakınır!

Bir sistem olarak kapitalizmin, işleyiş bakımından dünya sisteminin mekanizmasındaki devamlılık, merkezdeki burjuva dışına gösterilen hoyrat tutum, sistem karşıtlarının yani çevredeki öykünen itilmişlerin en sıkı eleştiri alanına girer. Belki “Kapitalizmden esinlenen Marksçılık ile sosyalist rejimlerse tarihin izlediği batılılaşmaya ve kapitalizme giden yolda birer parantezden başka bir şey değildir.” kanaatinin arkasında umutsuzluk, sistem karşıtı hareketlerin liberal virüs tarafından beslenmesinin yahut Batı medeniyetinin kusursuz ilerlemesini, modernleşmeyi, Aydınlanma değerlerini son derece olumlu hatta mutlak bulup kapitalist kurgudaki burjuva tekelciliğini sapma gibi değerlendirmesinin etkisi bulunur.

Sistem karşıtı hareketlerin karakterinde, özünde vardır zaten Batı değerleri, laiklik, sekülarizm, pozitivizm, bilim, kalkınma, demokrasi iyidir ama kapitalizm kötüdür fikri!

Samir Amin’i de belli başlı çizgileriyle sistem karşıtı hareketlerin çerçevesine bu tezlerle oturtmak mümkün. Amin en başta Avrupa Merkezcilik eleştirisiyle Türk fikir hayatında yer buldu; Avrupa’nın kendini merkeze yerleştirmesinden, geri kalan herkesi tesirine almasından rahatsızdır; “kapitalizm Avrupa’dan-Amerika’dan büyüktür” kanaatine dünyanın Avrupa değerlerinden başka geleceği bulunmadığı, merkez-çevre modelinin gelmiş geçmiş en sağlam dünya sistemi olduğu tezlerini de eklemek gerek.

3. Dünya’nın tezleri

Samir Amin “merkezsiz kapitalizm” arayışının simge isimlerinden biridir.

Amin’in kapitalizm eleştirisi ile 3. Dünyacı çıkarımları kendi içinde tutarlılık arz eder; açık söylemek gerekir merkez-çevre modelini Wallerstein penceresinden okurken görüşleri, eleştirileri, 3. Dünyacı perspektifi sağlam argümanlara dayanır.

Haliyle bizdeki Kadro Hareketinin, devlet kapitalizmi arayışının, Yön kalkınmacılığının, azgelişmiş ülkelerin kalkınması teorilerinin ve hatta Kemal Tahir’de mücessem olan “devlet kapitalizmi denendi olmadı Kerim Devlet biraz da devlet sosyalizmine geçsin” teklifinin farklı versiyonuna Samir Amin de rastlamak mümkün.

Kalkınma merkeze yerleşir onun görüşlerinde… Merkezin eşitsiz, dengesiz müdahaleleri, çevreyi sömürüye bağlayan sistemi eleştiri alanına girer.

Kendi ülkesi Mısır’ın kalkınmasını merkezin engellediği fikrini pratize ederken esasında dünya sistemi içinde kritik farklılaştırmalar da yapar.

Kapitalizm ile kalkınmayı, “Pazar” ile kapitalizmi ayırır Samir Amin…

Kalkınmanın gücünü tek ideal olarak da ortaya koyar, 3. Dünya kalkınmak ister çünkü özgürlük, eşitlik, laiklik, demokrasi kalkınan ülkelere rahatlıkla girebilir. Merkeze yaptığı teklif tam da modernitenin arayıp da bulamadığı cinstendir. Bu anlamda Amin’in dediği tarzda Batı değerlerinin 3. Dünya’ya ithali, İslam ülkelerinin modernleşmesi neoliberalizm ile 1970’lerin başından sonra hızlanmıştır.

Her ne kadar neoliberalizm eleştirisi yapsa da Samir Amin ve sistem karşıtları neoliberal siyasallığın zemininden sonuna kadar faydalanırlar.

Kapitalizmin, sistemin merkezindekilerin sadece kendi aralarında ve dar bir “aile”de tekel oluşturduğunu, çevre ülkelerini kendilerine sömürü bağımlılığıyla bağladıklarını ve haliyle Pazar’ı kapatıp tekelleştirmelerinin, rekabeti engellemelerinin 3. Dünya’nın kalkınmasını imkansızlaştırdığını sarih biçimde anlatır Amin.

Bu bakımdan çıkışı da aslında net biçimde gösterir, 3. Dünya kendi arasında yeni tekeller-pazarlar-birlikler ihdas etmelidir.

Sistem karşıtı hareketlerin sefaleti tam da burada başlar; kapitalist iktisadi kuralların, finans sisteminin devam etmesini talep eden fakat çevreye daha fazla yayılmayı savunan “muhalifler” bu tezleriyle dünya sistemini neoliberalizm ile rehalibite ettiler aslında. 70’lerde neoliberalizmin güçlenmesi bir yanıyla finans kapitalizmin şirketlerin küreselleşmesiyle ilgisi varken öte taraftan 3. Dünya’nın da “üretime katılması” hatta merkeze yaklaşmasını da içeriyordu.

Neoliberalizm eleştirisi yaparken neoliberal imkanlardan yararlanan sistem karşıtı hareketler isyanları, ayaklanmaları, kriz anındaki boşlukları iyi yakaladı… Ne zaman? 1968 olaylarında…

Amerika’daki siyah, savaş karşıtı, öğrenci olaylarında… tüm dünyada yaygınlaşan kadın-feminizm, öğrenci, emekçi eylemlerinde… Neoliberalizmin kabuk değiştirmesi sürecinde Seattle olaylarında ya da Türkiye’de Gezi hadisesinde…

Küresel şirketlerin ulus devletleri kıstırmasına öğrenciler, yeşilciler, çevreciler, özgürlükçüler, feministler isyan etti görüntüde… halbuki aslında bugün o çokça zikredilen ABD ve Avrupa’daki milliyetçi-faşist idarelerin gelmesine, ulus devletlerin tahkim edilmesine, Türkiye’de Kerim Devlet’in hatırlanmasına başta mülteci karşıtlığı gibi yine yeni çevre mağdurlarının doğmasına sistem karşıtı çevrelerin gösterileri, tepkileri, Wall Street’teki uzun eylemleri, Seattle’da, Avrupa banliyölerindeki gösterileri, sokakları yakıp yıkmaları, Gezi eylemlerindeki tavırları neden oldu!

68’den sonra neoliberalizmin güç kazanması, devletlerin baskılarından bunalan gençliğin hippiliği kendisine kimlik olarak seçmesi öykünmeci çevrenin genel karakterini oluşturur.

Mısırlı Kemalist sol!

Samir Amin’in de kalkınmacı 3. Dünya söylemiyle katkı verdiği sistem karşıtı hareketler kesinlikle “sistem dışı hareketler” değildir, karşıtlıkları hiçbir zaman kapitalizmin ve elbette modernitenin, Batı medeniyetinin değerlerine olmadı; merkezin tekelciliğini eleştirirken, çevredekilerin merkeze girme, kapitalist ilişki biçimlerine katılma taleplerinden öteye gitmedi.

Kapitalizme alternatif, Batı dışı, Batı değerleri haricinde bir nizam, ekonomi modeli, değerler bütünü ortaya koymadılar.

Samir Amin’in de tekrarladığı gibi Dünya Bankası fikrine değil, yürürlükteki Dünya Bankası’nın işleyişine muhalefet etmek esastır; peki Amin’in teklifi ne; çevrede kurulacak yeni birliklere özgü Dünya Bankası kurmak!

Gezi olaylarında vuku bulduğu gibi gençler, çevredekiler kamudan, iktisadi kaynaklardan pay almak “maaşlı burjuva” sınıfına girmek için yollara döküldüler.

Sistem karşıtı hareketlerin doğasında yeni bir sistem için iktisadi ilkeler, değerler oluşturmak değil “merkezle” pazarlık yapmak, imtiyaz elde etmek, şartların iyileştirilmesini sağlamak belki de en cüretli istek olarak “merkezden pay koparmak” sayılabilir!

Wallerstein’ın da merkezin uzlaşmaz tutumunu eleştirdiğini düşünürsek Amin’in, “Kriz(ler)in aşılması ancak ‘sistem karşıtı’ sosyal güçlerin sermayenin mantığına ve işleyişine dışarıdan bir dayatmada bulunmalarıyla mümkündür.” teklifi aynı zamanda dünya sisteminin rehabilitesini, aynı anda çevrenin temsil talebini içerir.

Türkiye’de de karşılaşıldığı gibi devletin etnik, dini kimliklere baskısını, atanmış seçkinlere eleştiri, işverenin pintiliği ve emek sömürüsü, ulus devletin ve küresel sistemin hegemonik bunaltıcılığı kalkışmanın gerekçelerindendir.

Samir Amin sistem karşıtlarının prototipi hüviyetindedir. Babası Mısırlı annesi Fransız olan, tamamıyla Fransız eğitimi, müktesebatıyla yetişen Amin, İslam alemine, İslam’a klasik Fransız penceresinden bakar, sekülarizmi de aşarak laik mutlakçılıkta kilitlenip kalır. Fransa’nın Mali müdahalesine desteği biraz da buradan gelir.

Türkiye, Amin’in denkleminde ne İslam aleminin önderliği bakımından ne bir zamanlar kapitalizm dışı bir nizam kurmasıyla yer alır!

Ondan beklenemez mi, kapitalizmi dört yüz yıl gerileten Türklerin bu vasıflarını desteklemesi, yeniden tarih sahnesinde rol alma çağrısında bulunması. Hayır, Amin klasik bir “sistemden beslenen sistem karşıtı olarak” Türkiye’yi, Kürt meselesiyle sıkıştırır, IŞİD zihniyetiyle birleştirdiği AK Parti ve İslamcılara karşı Türkiye’nin önündeki tek yol olarak “ilerici ve demokrat” güçlerin ittifakını görür. Bildiğin Kemalist sol tavır!

AK Parti, Erdoğan ve İslamcıları “dikta örgütü” olarak tanımlar; eğer Erdoğan Mursi gibi davranırsa aynı sonuçlara katlanır, diyecek kadar da 3. Dünyacı, kalkınmacı, demokrattır!

Bugünlerde dünya sisteminin merkezi kaynıyor, ABD artık merkezin, yarı çevrenin “güvenlik görevlisi” olmak istemediğini ikrar ederken, “haraç mantığı”yla ticaret savaşı vererek, Avrupa’nın, Asya’daki yarı merkez ülkelerin yeni birlikler kurmasını engellemek niyetinde.

Samir Amin gibi “tek kutupluluk”tan çıkıp, “çok merkezliliğe”, yeni birliklere gitme teklifi getirenlerin beklediği ortam doğuyor. Fakat yeni birlik kurma girişimleri de, alternatif arayışları da kapitalizm ve Batı medeniyeti değerlerinin dışında yeni bir nizamı hedeflemiyor.

Dünya sistemi daha evvel çok kere başardığı gibi sistem karşıtlarının finans sistemi içinde aktif rol alma açlığını tatmin ederek kendini yenileyebileceği ortamı oluşturuyor.

Türkiye ve İslam, Samir Amin ve öteki sistem karşıtı görüntüsü verenlerin tuzağına düşmeden bir kere yaptığı gibi bir kere daha kapitalizm dışı nizam teklifini ve öncülüğünü hem bilkuvve hem bilfiil getirebilir.

[email protected]