Terörizm ve insan hakları

Taner Afşar / Hukukçu
18.02.2017

Dünyada ve ülkemizde yaşanan son terör eylemleri de göstermiştir ki uygulanmakta olan geleneksel politikaların verimlilik bakımından tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Terör örgütleri ile mücadele sürerken halkın özgürlük alanı daraltılmadan güvenliği sağlamak için ne yapılabilir sorusunun cevabı aranmalıdır.


Terörizm ve insan hakları

İnsanın ve toplumların güvende olma hissi dikkate alındığında terörün; tüm tarih boyunca insanlığa en fazla zarar veren unsurların başında geldiği söylenebilir. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası gerek ülkelerin iç güvenliği gerekse uluslararası güvenlikle ilgili yapılan konuşmalarda ve gerçekleştirilen faaliyetlerde en fazla kullanılan ifade “terör” olmuştur.

Terörle mücadelede başarıya ulaşılması için her şeyden çok terörün tanımının yapılmış olması gerekmektedir. Ne var ki şu ana kadar küresel düzeyde üzerinde uzlaşılmış bir terör tanımı yapılamamıştır. Bununla birlikte genel hatlarıyla değerlendirildiğinde terörizme; “Kastına bakılmaksızın insanlara zarar verme tehdidinde bulunmak veya insanların yaşamlarını, güvenliklerini veya haklarını tehlikeye atmak ya da bağımsız devletlerin istikrar, ülke bütünlüğü veya egemenliklerini tehdit etme amacıyla bireysel veya toplu suç planını gerçekleştirmek için işlenen her türlü şiddet eylemi ile bu tür şiddet eylemi gerçekleştirme tehdidinde bulunmaktır”  tanımını getirebiliriz.

Şüphesiz tüm devletler terörle mücadele etme hakkına sahiptir. Terör en başta “yaşam hakkı” olmak üzere birçok insan hakkının kullanılmasına tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda terörle mücadele devletlerin sadece bir hakkı değil aynı zamanda görevidir. Tam bu noktada siyaset ve hukuk teorisinin klasik denebilecek tartışma konularından birisi olan özgürlük ve güvenlik arasındaki ilişki sorunu ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda terörizmin yaygınlaşmasıyla birlikte özgürlük ile güvenlik arasında nasıl bir ilişki olması gerektiği sorunu gerek ulusal gerekse küresel çapta daha fazla ilgi odağı haline gelmiştir. Özgürlük; medeni bir toplumun inşasında vazgeçilmez bir husustur. Özgürlük temel bir insani değerdir. Güvenliğin ise toplumsal hayat için önemi inkar edilemez. İnsanlar kendilerini ancak güvenli bir ortamda özgür hissedebilir. İnsanların temel hak ve hürriyetlerini kullanabilmeleri için güvenliğe ihtiyaçları vardır. Sağlıklı bir toplum için, özgürlük ve güvenlikle ilgili çıkarlar çatıştığında her iki değer arasında makul bir dengenin kurulması gereklidir.

Güvenlik temelli beklenti

Sadece son bir buçuk yıldır gerek ayrılıkçı terör örgütü PKK gerekse DEAŞ tarafından gerçekleştirilen intihar saldırıları göz önünde bulundurulduğunda insanların güvenlik temelli beklentileri önceliklidir.

Hâlihazırda tüm modern hukuk devletlerinde ulusal kamu güvenliği her şeyden çok daha fazla önemlidir. Bir başka söyleyişle özgürlük-güvenlik dengesinde eğilim güvenlik yönündedir. Samimi ve sahici demokratik talepler için tüm siyaset mekanizması kullanılmalı ve iyileştirmeler yapılmalıdır ki yapılmaktadır. Ancak kötü niyetlerini ve ulusal güvenliği tehdit edici birtakım girişimleri sözde demokrasi ve özgürlük sosu ile sunup kurumları bu alanda sıkıştırmaya çalışanların üzerine de hiç çekinmeden gidilmelidir. Şu da unutulmamalıdır ki terörizmin hedefi, toplumun özgürlüklerinden vazgeçirilmesi suretiyle yönetimi daha da otoriter hale getirmektir. Böylece toplum devlete olan güvenini yitirecek ve ona karşı olacaktır. Bu açıdan yaklaşıldığında terörle mücadelenin etkin olması için hukuki altyapıdan ve evrensel hukuk ilkelerinden güç almak gereklidir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelesinde 90’lı yıllardaki durumuna tekrar döndüğü algısı oluşturabilmek için yoğun mesai harcayanların en büyük tezviratı Türkiye’nin insan hakları hukukunu çiğnediği iddialarıdır. Başta Hurşit Külter yalanı olmak üzere medyada kolaylıkla denk gelebileceğimiz onlarca yalan haber ve DEAŞ ile ilgili gayrihukuki iddialar en başından beri bu amaca hizmet eder türdendir. Bu algı çabasının karşısına geçebilmek amacıyla terörle mücadelede uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukukun çerçevesi çizilmelidir.

Türkiye’de teröre karşı gösterilen tutum; kamu güvenliğini sağlamak ve kamu düzenini muhafaza etmek için kuvvet kullanmasını içeren silahlı çatışma teşkil etmeyen bastırıcı tedbirlerdir. Böyle durumlarda yalnızca, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku uygulanmakta ancak hükümet yetkililerine “olağanüstü̈ hal (emergency) ” ilan etme yetkisi verilmektedir.

Birleşmiş̧ Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin “Olağanüstü durumda yükümlülük azaltma” başlığını taşıyan 4. maddesi, “Sözleşmeci Taraf Devletler, ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir durumun meydana gelmesi ve bunu resmen ilan etmeleri halinde, durumun zorunluluklarının kesinlikle gerektirdiği ölçüde, Uluslararası Hukuktan doğan diğer yükümlülüklerine aykırı düşmeyecek ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, toplumsal köken gibi sebeplerle ayrımcılık içermeyecek şekilde, bu sözleşmedeki yükümlülüklerinde azaltma yapan tedbirler alabilir” demektedir.

Nitekim AİHS 15. Maddesinin 1. Fıkrası da şu şekildedir:

1-“Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.”

Dünyada ve ülkemizde yaşanan son terör eylemleri de göstermiştir ki uygulanmakta olan geleneksel politikaların verimlilik bakımından tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Terör örgütleri ile mücadele sürerken halkın özgürlük alanı daraltılmadan güvenliği tam anlamıyla sağlamak için ne yapılabilir sorusunun cevabı aranmalıdır.

Terör örgütlerinin ülke içindeki muhtemel eylemlerinin altyapısını oluşturabilecekleri, örgütlerine militan devşirebilecekleri her türlü girişimin önünde durulmalıdır. Uluslararası İnsan hakları hukuku, uluslararası sözleşmelerdeki ilgili maddeler ve iç hukuk yolları terörle mücadeleyi yürütecek hükümetlere bu imkânı sağlamaktadır. Terörle mücadelede hukuki alt yapının güçlü tutulması uzun vadede terör örgütlerini en fazla yıpratan unsur olacaktır.

[email protected]