Topluluk ve anlamlara nedensel analiz

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
8.09.2018

Klasik pozitivist varsayımın aksine anlayıcı yorumlama ve nedensel analiz ile toplulukların ve anlamların kavranmasını bir araya getiren Kolektif Bellek’in 1950’de yayınlanmasının ardından gündelik hayat sosyolojilerinin de en önemli kaynak metinlerinden biri olduğu söylenebilir.


Topluluk ve anlamlara nedensel analiz

Şahsi hatıralarımızı genelde sadece kendimize ait sayarız. Peki ama hatırladıklarımız sadece kendimize ait sayabileceğimiz türden olaylar mıdır? Ya da neden sadece bizi ilgilendirdiğini düşündüğümüz olayları hatırlamakta bu kadar zorlanıyoruz? Ya da hatırladıklarımızı aktarırken neden hep bir topluluk, bir grup, ortaklaşa başkalarıyla paylaştığımız bir mekan ve zamanda yaşadığımızı sürekli kendimize de hatırlatmak zorunda hissediyoruz?

Hemen hepimizin, okula başladığımız günlere ya da bir şehri ilk kez ziyaret ettiğimizde edindiğimiz izlenimlere kadar farklı alanlarda hatıralarımız vardır. Bu hatıralardan paylaşılabilir bulduklarımız olduğu kadar, asla paylaşmaya yanaşmayacağımız, başkalarının hatırladıklarımızı, hatırlama şekillerimizi, o hatıraların bizde oluşturduğu etkileri anlamasına imkan olmadığını düşündüğümüz kısımlar da vardır. Aynı toplumsal olaya tanıklık etmelerine rağmen farklı sosyal gruplara ait insanların o olayı aynı şekilde hatırlamayacağı, içinde yer aldığı sosyal yapının şartlandırmalarına bir biçimde maruz kalacağı aşikardır. Bu durum bizim zamanı sadece sabit bir anlayış kabiliyeti, içinde tüm beşeri olayların gerçekleştiği homojen ve yeknesak bir ortam olarak kavrayamayacağımızı da gösterir.

Anıların yer tayini

Kurucu babalığını Emile Durkheim’a atfedebileceğimiz Fransız sosyolojisinin ikinci kuşak temsilcileri arasında önemli bir yere sahip sosyologların başında gelir Maurice Halbwachs. 1925’te yayınlanan ilk eseri Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri’nde sıkı bir Durkheimcı olarak görünen ve sosyolojideki Durkheim paradigmasını hatırlama ve anıların yer tayini gibi hususlara uyarlayan Halbwachs, İntiharın Nedenleri adlı eseriyle birlikte bu paradigmanın iddialarını genişletmiş ve dönüştürmüştür. Marcel Proust, Henri Bergson, Henri James, Joseph Conrad, James Joyce, Italo Svevo gibi edebiyatçı ve düşünürlerin yeniden whatırlamayı ve aklın öze dönüşlü olmayan biçimlerini araştırmalarının temel konularından biri haline getirmeleri; gerçeküstücülüğün, olumsallık ve düşselliği ön plana çıkaran yaklaşımları; Husserl fenomenolojisinin etkileriyle birlikte, birewysel ve kolektif varoluşun en iyi temsilini Durkheimcı paradigmada bulduğunu düşündüğümüz kavramsal ifade sayesinde asla kuşatılamayacak deneyimlerinin zenginliğine ilişkin yeni bakış açıları geliştirmeye imkan tanıyan bir fikri zemini oluşturduğunu ifade edebiliriz.

Maurice Halbwachs, ürettiği hafıza çalışmalarıyla, içinde yer aldığımız topluluk ve gruplarla olan ilişkilerimizdeki değişmelerle bu topluluk ve grupların birbiriyle ilişkilerinden doğan bireysel hafıza maceralarını ve bireysel olayların ardışıklığını bir bağlama oturtmamıza imkan tanır. “Birbirlerinden ayrı grupların sayısı kadar kolektif zaman olduğunu ayırt etmek gerekir” diyen Halbwachs’ın yaklaşımında tarihsel hafızanın gerçekleştirdiği yeniden inşa ile kolektif hafızanın gerçekleştirdiği yeniden inşa arasında önemli bir ayrım da bulunur.

Naziler tarafından 1944’de tutuklanarak toplama kampına gönderilen ve orada dizanteriden vefat eden Halbwachs’ın ölümünden önce yazdığı notlar ve yazılardan müteşekkil Kolektif Bellek’i onun diğer eserlerine nazaran daha özgür ve daha edebi sayılabilir. Klasik pozitivist varsayımın aksine anlayıcı yorumlama ve nedensel analiz ile toplulukların ve anlamların kavranmasını bir araya getiren Kolektif Bellek’in 1950’de yayınlanmasının ardından gündelik hayat sosyolojilerinin de en önemli kaynak metinlerinden biri olduğu söylenebilir.

Bir imamın gözüyle Osmanlı mahalle hayatı

Toplumsal hayatımızın hemen her veçhesinde, gündelik ibadetlerimizden ölüm ve cenaze işlerine kadar sürekli önemli görevler üstlenen imamlar hakkında çok fazla araştırma yapıldığı söylenemez. Kemal Beydilli, imam kavramını merkeze alıp arşivlerdeki pek çok belgenin desteğiyle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar geçmişin kapsamlı bir muhasebesini gerçekleştiriyor. Kitabın ikinci bölümünde ise İstanbul’daki Soğanağa Mahallesi imamının tuttuğu günlükler yer alıyor. Bu günlüklerde imam, kendi devrindeki siyasi gelişmeler, azil ve tayinler, mahallesinde olup bitenler ve ailesi hakkındaki bilgileri kayıt altına almış. Osmanlı Döneminde İmamlarve Bir İmamın Günlüğü, Kemal Beydilli, Pınar, 2018

Yahudilikten sonra Aziz Pavlus’tan önce Hz. İsa

Hıristiyanlık, Yahudilik içerisinden çıkmış bir dindir ve kendisini bu temel üzerine oturtur. Fakat bir Yahudi olan Hz. İsa ile başlayan bu din, özellikle Pavlus’la birlikte gittikçe Yahudilikten ayrılan bir özellik göstermiştir. İlk Hıristiyan cemaatinin özellikle Antakya civarındaki putperest halkın Hıristiyanlığı kabul etmeleriyle sonuçlanan tebliğ çalışmaları sürecinde Pavlus ve Havariler arasında itikadi ve ameli anlaşmazlıklar çıkmış ve bu tartışmaların sonucunda Yahudi şeriatına ait önemli ritüellerin birçoğu yeni inanç sisteminden çıkarılmıştır. Çoban, eserinde Yahudi Hıristiyanlığı’ndan Helen Hıristiyanlığına yaşanan bu dönüşümü irdeliyor. Yahudilerden Sonra Hristiyanlardan Önce Hz. İsa, Bekir Zakir Çoban, İnsan, 2018

@uzakkoku