Tüm Yazarlar
Mustafa Çiftçi Yazıları
Böbreklerde taş kalmasın düşsün
Mustafa Çiftçi
Gelenek ile tıp bir araya gelseler, ikisi de kibirli olmayı bırakıp bildiklerini ortaya koysalar ne güzel olur. Ama açık konuşalım bu işte daha çok kibirli olan taraf tıp bilimidir. Doktor kısmı geleneksel bilgiye biraz hor bakar. Böyle olmasa keşke.
Kahve içersen kapkara olursun
Mustafa Çiftçi
"Kahve içersen kapkara olursun" korkutmasına "Belki ben kara olmak istiyorum" diyebilmeyi pek isterdim. Çocukken insanın içinde pek çok şey birikiyor. Birikenlerin hepsi de sağlıklı şeyler değil elbette. Birikmek deyince aklıma çekirdek geldi. Kayısı çekirdeği biriktirir satardı arkadaşlarımız. Keşke çocukken birikenleri de bir yere satıp kurtulabilsek. Ama olmuyor işte.
Arabacı'nın altın sevdası nasıl bitti?
Mustafa Çiftçi
Doktorun akıllısına kıymet yetmez. Arabacı'nın altınla, defineyle uğraşmasını şöyle izah etmiş: "Bu yaşa kadar kendi eliyle bir iş becerememiş, rüzgar nereye eserse o tarafa savrulmuş bir adam ilk defa kendi bir şey becermek arzusuna kapılmış ve o sebepten böyle olmuş. Babanıza acilen bir meşgale bulun." Oğulları Arabacı oyalansın diyerek el işi belletmişler. Torunlarından birini başına refakatçi koymuşlar. Köyden telefon gelirse diyerek elinden cep telefonunu almışlar. Zamanla Arabacı düzelmiş. Ama köy yerinde altın sevdasına düşen Taksim hiç düzelmemiş.
Cengiz ‘biyoloci' okuyacak yavrum
Mustafa Çiftçi
Cengiz sayfaları çevirdikçe hayvan fotoğrafları çıkıyordu. Fotoğrafların altındaki yazıları nasıl olsa Cengiz okumuştur diyerek biz fazla incelemedik ama Cengiz'in iddiası doğruydu bu kadar hayvanatın adını ve bilgilerini hepten öğrenmişti. İkna olduk. Sonra Cengiz kütüphane müdürünün odasına girdi. Müdür, Cengiz için ayağa kalkınca biz Cengiz'in gizli bağlantıları olan bir "acan" olmasından şüphelendik. Ama içimizde aklı eren bazı arkadaşlar "Acan kısmı gündüz iş yapmaz aslanım" diyerek bizi uyardı.
Küsülü Bekir'in bitmez nazları
Mustafa Çiftçi
Bekir o kadar usulüne uygun küser ki siz kendinizde bir kusur aramaya başlarsınız. Çünkü Bekir küsünce sizinle ilişkisini tümden kesmez. Size öyle bir mesafe koyar ki çevrenizde durmaya devam eder. Yani varlığını asla unutturmaz ama iletişime geçmek isterseniz de usulca geri çekilir. Bir çeşit suya inen ceylan taktiğidir bu.
Makarna gariplerin öğünüdür
Mustafa Çiftçi
Makarna her ne kadar lezzetli bir yemek olsa da esasen gariban öğünüdür. Makarna, hazır çorba, bir de ekmek ile iftar eden garipleri görünce içim burkulur. İşte aynen o garip iftar sofraları gibi bu kızcağızın sade makarna haşlayıp azıcık yiyerek sonra hayırsız kocasını beklediği sahne hiç aklımdan çıkmıyor. Makarna sosu ile ayağa kaldırılır yoksa sade makarna bir insana ancak yokluğunu hatırlatır.
Havaalanında yolcu kısmının halleri hakkındadır
Mustafa Çiftçi
Bir hacı amcanın uçak hikayesi geldi aklıma. Kendisi torununa kocaman bir oyuncak ayı almış. Kucağına zor sığan ayı ile binmiş uçağa. Hostes ayıyı yukarı el bagajı bölmesine almak istemiş. Hacı amca vermemiş. Hostes ısrar etmiş. Hacı amca inat etmiş. Sonunda hacı amcanın inadı galip gelmiş. Yol boyu kucağında ayı ile gelmiş.
Çikolata tutkum ve Almanya
Mustafa Çiftçi
Bir akrabam tek oturuşta on tane hamburgeri kolayla beraber götürüyordu. Almanlar bu duruma pek şaşırıyordu. Onlar bir oturuşta en fazla iki tane yiyebilirken benim muhteşem akrabam on tane yiyerek milli gururumuz oluyordu. Bu hadiseyi anlattıktan sonra “hamburger nasıl bir şeydir, büyüklüğü ne kadardır, kolayı litreyle almak ne kadara patlıyor” bu ayrıntıları kendimden ekliyordum. Çünkü meseleyi konuştuğum kişiler hiç hamburger yememişti ve ancak üç arkadaş bir kolaya ortak olup içebiliyorduk.
Ömür biter yol bitmez
Mustafa Çiftçi
Servet'in havası yerinde. Çift katlıda muavin olmak, askerde çavuş olmak gibi forslu bir şey. Servetin gömleği, kravatı, saçı tıraşı yerinde olunca konsolos gibi geziyor mahallede.
Hastalık, ölüm ve edebiyat
Mustafa Çiftçi
Bir arkadaşımızın babası vefat etmişti. Cenazeye iştirak ettik. Sonra arkadaşın annesine başsağlığı dileyelim dedik. Annesi beni görünce “yazar olan sen misin?” dedi şaşırdım. Kocası ölmüş birinin benim yazar olmamı düşünecek kadar sakin olmasına şaştım.
Tolstoy Maradona sevilir gibi sevilmez
Mustafa Çiftçi
Edebiyatın “ölü sanat” olduğunu öne sürenler derler ki kimse kimseyi okumuyor. Bu ülkede üç bin şair varken, şiir kitapları bin tane bile satmaz. “Şairler bile şiir okumuyor” demeye getirirler. Biz de onların bu tespitine bu yazıyla bir katkı sağladık. “Şiir okumayan şairler olduğu gibi yazar hayranıyım diyerek tembelliğine yazarı bahane gösterenler de var” demek istedik.
Bakkal işletmek çok zalım bir iştir
Mustafa Çiftçi
Varsa yoksa bakkal açık olacak. Sattığın ekmek ile süt. Onun dışında poşet dolusu alış veriş eden çıkmaz. Ama mesela bir saatlik iş için bakkalı kapatsan bütün millet kapıya dizilir. Hepsinin ağzında aynı laf. “Bakkal tembel. Bakkalda bir cacık olmaz. İşine kör bakan ekmeğine sahip çıkmayan adamdan hayır gelmez.”
Dernekçilik zor iştir
Mustafa Çiftçi
Başkan teftiş işini gereğinden fazla ciddiye aldı. Müfettiş gelince mahcup olmayalım diye derneği boyattı. Borçlanarak derneğe yeni bir televizyon aldı. “Müfettiş gelince bizi kuş yemi satmaya muhtaç olan bir uyduruk dernek bellemesin” diye derneğe epeyce bir makyaj yaptı. Dernek üyelerine müfettiş karşısında nasıl konuşacağını anlattı. “Yem satış amaçlı değil dernek üyelerine hediye etmek için o masaya kondu” diyeceklerdi.
Yeter ki Büşra okusun
Mustafa Çiftçi
Duyduk ki Sinan abimiz özel bir üniversiteye rektör olmuş. Bizim de bir yeğenimiz var. Tıp okumayı ister ama üniversite özel olduğu için parasına güç yetmiyormuş. Biz bunu duyar duymaz alakadar olduk. Acaba ne yapabiliriz diye hal çaresine baktık. Yeğenimizin adı Büşra kendisini görseniz cücük kadar ama kafası zehir. “Çocuk doktoru olacağım.” diyor.
Sükut gibi münzevi çığlık gibi hür
Mustafa Çiftçi
Herkes Ankara'yı neden sevmediğimi soruyordu. Benim bir sürü sebebim vardı. O sebeplerden bir tanesi de memlekette bana ders verecek birini bulmuş olmam. “Ney üflemek için ders almaya başladım.” diyordum. Bu sebepten Ankara'ya gitmeyi hep erteliyordum. İlk başlarda biraz zor oldu. Ama sonra yavaş yavaş alıştım. Artık ney üflüyordum.
Ağlaya ağlaya öldük anam bacım
Mustafa Çiftçi
Benim acıklı filmleri annemle beraber seyretmemek gibi bir prensibim vardı. Neden derseniz, annemin yanında her şey bana daha acıklı daha içli geliyordu. Ve ağlamak istiyordum ama annemin yanında ağlarsam annem üzülüyordu. İki arada bir derede kalıyordum. Onun için annemle acıklı filmin bir araya gelmesinden uzak durmak isterdim.
Doğum günü kutlamanın metotları
Mustafa Çiftçi
Doğum günü için evi süslemek ayrı bir maharet. Evde doğum günü yapılacaksa. Olmazsa olmaz şart evi süslemektir. Bence doğum günü evler süslendikçe sünnet düğünlerinde acemice süslenmiş evlere benziyor. Gerçi bu meselede de “Nasıl süslenir?” diye hazırlanmış videolar var. Lakin her iş video seyretmekle olmuyor. Biraz da göz nizamı lazım, kabiliyet lazım. Yoksa kes yapıştır metotlarla ev çerçi çanağına dönüyor.
Sosyal medya kitabı
Mustafa Çiftçi
Yazık oluyor kitaba, okunmadığı halde elden ele dolaşıyor, maksadı dışında kullanılmış oluyor diyerek üzülürdüm. Geçtiğimiz hafta daha evvel okuduğum kitabı bir kere daha okudum. İlk okuduğumda hissettiğimden -evet roman sadece hissedilir- farklı bir şey hissetmedim. Bu kadar şöhretli olmasının sebebini bilemediğim kitapla ilgili ne diyeceğimi bilemedim. Ortada garip bir durum vardı.
Maksat İbo şov bahane
Mustafa Çiftçi
Yıllar öncesinden bir manşet bu. “Maksat İbo şov bahane” o zamanlar İbo kaset çıkarmaya devam ediyordu. İbo'nun kaseti çıkacağı zaman diğer sanatçılar kaset çıkarmayı erteliyorlardı. Bu durumu İbo'ya sormuşlardı da “Tır gelince diğerleri ona göre yolunu değiştirir” gibi bir şeyler söylemişti.
Evvelen bizzat tüm ebelere selam olsun
Mustafa Çiftçi
Ebelerin yaptıkları işte sabır pek mühim biliyorsunuz. Bazen doğum iki üç gün sürebiliyor ve ebe uykusuz geçen saatlerin ardından dünyaya gelen bebeğe ilk dokunan kişi oluyor. Anneme sorardım; “...bir canlıya ilk kez dokunmak nasıl bir his?” diye. Pek anlatmazdı. Biraz sırlı ve tılsımlı kalsın isterdi herhalde.
Akşam olunca ev hallerimiz hakkındadır
Mustafa Çiftçi
Gelinler, kızlar akşam bulaşığını yıkar olduklarında anneannem yemek yer, sonra iştahla el işi yapmak ister ama günün yorgunluğu gözlerine ağır gelir uyuklardı. Dedem o zaman hemen “Kalk yerine yat” demeye başlardı. Ne olurdu sanki anneannem orada uyuklamasına devam etseydi. Ne olurdu dedem her seferinde uykunun en tatlı yerinde gürlemeseydi.
Her mücadeleyi bir zafere dönüştürebilseydiniz neler olurdu?
Mustafa Çiftçi
Helen her zaman amatör bir okuyucu olma vasfını koruyor. Ne demek istiyorum; Helen okumayı öğrendikten sonra hikayelerden aldığı zevkin kurumasına, çölleşmesine yani profesyonelleşmesine izin vermiyor. Roman ve hikayelerle ilgili şöyle bir tespiti var; “...eleştirmenlerin ve yorumcuların bulduğu anlamları bulmak için okumaya çalışmak çok yorucu bir iş” diyor.
Ekmekçiden yazar kısmına tavsiyeler
Mustafa Çiftçi
Kişi neye talip olduğunu iyi bilecek. Yazar olmak peşinde midir? Yoksa yazmak peşinde midir? Yazar olmak için yırtınırsan çok debelenirsin fakat eline pek bir şey geçmez. Ama yazmanın peşindeysen o zaman yaza yaza yazar da olursun, okurların da olur. Esas olan yazmayı seçmektir. Yoksa yazar olmaya bir kariyer olarak bakarsan yandın.
Eylül gelince başlayan bunalımlarım
Mustafa Çiftçi
Eylülün derdi bitmez. Saymakla tükenmez. Allah başka dert vermesin tabii. Bizimkisi yarenlik, yoksa yakacağı, yiyeceği olmayanların her daim duacısıyız. Allah yardımcıları olsun.
Aynı roman üç kere okunur mu?
Mustafa Çiftçi
Ortaya yeni bir şey koymak her eserin iddiasıdır. Ortaya yeni bir şey koymayan taklit tuzağına düşmüş biricik olmak imkanını kaçırmıştır. Yeni olmak için de eskiyi bilmek şarttır. Romancı için de eskiyi bilmenin yegane şartı okumaktır. Bu romancının işine gelse de gelmese de böyledir. İşte ben de “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” isimli eseri üçüncü okuyuşumu böyle bir gayret ve merakla okudum.
Paylaşılamayan sahamızın merak edilen akıbeti
Mustafa Çiftçi
Emre Abimiz doru bir tay gibi süzülsün istiyorduk. Ama çevre evlerden gelenler çoktan sahayı sahiplenmişlerdi. “Onları sahadan atmanın kavga gürültü dışında bir yolu olmalı.” diyordu Emre Abimiz. Ben hemen atılıp, “Maç yapalım. Maçın sonunda kim kazanırsa saha onun olsun.” dedim. Bu fikrimi Emre Abimiz beğenince beni orada bulunan çocuklara alkışlattı.
Maykıl'ı pek severdik
Mustafa Çiftçi
Maykıl rahmetli olmuş, VHS kasetlerin artık nostaljisi var, internet patlamış gitmiş ve video paylaşım platformları dediğimiz deli kızın bohçası gibi olan icatlar çıkmış. Bizim arkadaşlardan biri o video paylaşımlarından birinde bundan otuz sene evvel mahallede Maykıl figürleri yapan el kadar bebelerin videosunu görünce bize haber etti. Tarık denen karın ağrısı bizim görüntüleri yıllarca saklamış ve sonra paylaşmış.
Boğazı ağrıyanlara tavsiyelerimiz var
Mustafa Çiftçi
Şerif Hanım öyle bir doktor idi ki benim hassasiyetimi bir hastalık sebebi olarak görmüyordu. “Bu sizin elinizde olan bir şey değil. Yaratılışınız böyle. Bize düşen sizin halinizi bir eksiklik olarak görmek değil. Sizi böyle kabul etmek. Hem çikolata çocuğu olmayı pek kötü bir şey olarak görmeyin. Doktorların pek çoğu çikolata çocuğudur laf aramızda.” demişti.
Derdimin adı Rafet
Mustafa Çiftçi
Bir gün durakta kavun ve mevsim meyvelerini dizmişler serin bir gölgelikte yerlerken. Rafet; “...kavun öyle mi kesilir?” diyerek sinirlenmiş. Sofrayı çevirmiş. Ve kavun kesen adamı kovalamaya başlamış. O zaman tutup getirmişler doktora ve durumu anlatmışlar. Doktor; “...bir tahlil yapalım.” dediğinde Rafet hala kavun kesmenin inceliklerini anlatıyormuş.
Leblebi yiyerek ‘Aynştayn' olunur mu?
Mustafa Çiftçi
Gazetede, “Türk Aynştaynı” başlığıyla merhum Oktay Sinanoğlu'nu görmüş. Hayran olmuş. Haberde genç bilim adamının başarılarından sitayişle bahsediliyormuş. Bir de ayrıntı varmış. Oktay Hoca her zaman cebinde leblebi çerezle dolaşır her fırsatta yermiş. Bizim Enişte de “Aynştayn olamıyorum bari bir huyunu belleyim” demiş ve başlamış leblebi yemeye.
Oğlumun aklına uyup gözlükçü açtık
Mustafa Çiftçi
Kafamı karıştıran bir fikir var. Ama olursa yani bir çıkış olabilir. Oğlumu ikna edip amca kızıyla baş göz etmek. Benim Abimin kızıyla yani. Abimin iki kızı var. Biri çirkin öteki güzel. Çirkin olan evde kaldı gibi. İşte onu oğlumuza alalım Abim de bizim borçları kapatsın diyoruz. Oğlumu ikna etmek anasına kalmış.
Hasta acıkıyorsa korkmayacaksın
Mustafa Çiftçi
Büdü'nün hastalığını kimse ciddiye almıyor. Anneme söyledim “vücut kırıklığıdır geçer” dedi. Babama söyledim; “mevsimsel bir şeydir” dedi. Babamın dediğinden bir şey anlamadım. Büdü'ye sordum. “mevsimsel bir şey” ne demek? “Uyduruk baban lafı kıvırmış. Mevsimle ne lakası var? Benim derdim zayıf düşmek. Et yersem, bal ve süt karıştırır içersem, bir de yoğurt ile pekmez karıştırırsam kalkarım ayağa.”
Garibin sazı koynunda gerek
Mustafa Çiftçi
Saz çalarak para kazanamayınca öğlenleri kebap yeme lüksü de kalmadı. Simit ile ayranı öğün edip yiyordu. O günlerde pek zayıfladı Peyami. Meğer bir porsiyon kebap hatrına ayaktaymış. Bir bayram öncesi memlekete giden Peyami bir daha gelmedi. Arayıp soracağım ama irtibat bilgisi yok bende. O zaman fark ettik ki Peyami ile irtibatı ancak o isterse kurabiliyoruz.
Koyu kelimeler yerine gözlerim geçer mi?
Mustafa Çiftçi
Gözlerimin ne dediğini çözemiyorum. Artık anneme de sormayacağım. Anneme sordukça mesele derinleşiyor. Hem annem benim gözlerin kelimelerini yakalamak için yola düştüğümü anlarsa benim sevdalı olduğumdan şüphelenir diyorum. Korkuyorum. Sevdamın aşikar olmasından korkuyorum. Korktuğum başıma gelmesin diye dua ediyorum.
İki kalas bir heves
Mustafa Çiftçi
Lisedeyken piyeslerde oynamıştım. Kabiliyetin var senin demişti beden eğitimi hocamız. Keşke edebiyat hocamız da öyle düşünseydi. Ben kabiliyetimi ispat için tek kişilik oyun yazıp oynadım ama edebiyat hocası dedi ki tiyatro için “iki kalas bir heves” derler seninki bir heves bile değil bırak bu işi. Ama ben işi sonuna kadar götürürüm.
Paramız var ki harcıyoruz
Mustafa Çiftçi
Metin ve ihtimal hesapları
Mustafa Çiftçi
Defterleri dolduruyor, tısıl tısıl dili dışarda bir tempoyla. Annesi pek mutlu oluyor oğlunun okuması yazmasından. Belki diyor ilerde şair olur benim paşam. O zaman Metin anlıyor ki oğullarının şair olma ihtimali en çok anneleri heyecanlandırıyor.
Yorgancı market oldu
Mustafa Çiftçi
Mini marketimiz açılınca diğer üç bakkal ne dedi, neler hissetti bilmeyi çok isterdim ama insan çocukken böyle hissiyat avcılığı yapıp yazı yazmak derdinde olmuyor. Çocuksan etrafında senden bağımsız dönüp duran yalan dünyanın yalan işlerini seyretmekle geçiyor ömrün. Hayret makamı çocuğa yakışan en güzel makamdır herhalde...
Bir sokak üç bakkal
Mustafa Çiftçi
Sokağın altındaki bakkal yani köprü başındaki bakkalımız. Kendisi, “...bakkal olunca mutsuz olacağım...” diye bir söz mü vermişti hayata karşı bilmiyorum. Ama o kadar bezgin, bitmiş görünürdü ki anlatamam. Zaten yaşı epey vardı. Bunun da sakalı vardı. Ama diğer bakkalınki bir tercih sakalıydı da bununki bir bezginlik sakalı gibiydi.
27 Mayıs ve dedem
Mustafa Çiftçi
Dedem anlatırken heyecanlanırdı. Çünkü kendisi okul yüzü görmemişti ama Menderes döneminde şirket kurabilmiş, maden arama ruhsatı çıkarabilmişti. Ona göre şirket sahibi olmak devletin seni adam yerine koyması demekti.
Gazete okumak nasıl bir iştir?
Mustafa Çiftçi
Yeni Devir görseli az yazısı çok, ciddi bir gazete idi ve babam gazeteyi her akşam hatmeder öyle uyurdu. Annem söylenirdi. “Gazeteyi duvar gibi kapatıyorsun yüzüne bizden haberin yok. Var mıyız yok muyuz senin için?” Yeni Devir'den aklımda kalan tek kare gazeteyi yüzüne kapatmış babamdır.
Belediye hoparlörü pek mühim idi
Mustafa Çiftçi
13 Mart 1965 tarihli Akşam ve Milliyet gazetelerinin haberine göre D.G. İsimli vatandaş içkiyi bıraktığını hoparlörden ilçe halkına ilan eder. Biriktirdiği şişeleri de satıp bir mevlit okutturur. Ama mevlide sadece içkici arkadaşları gelince sinirlenir ve tekrar içkiye başlar.
Dolma kalem merakım hakkındadır
Mustafa Çiftçi
Bir yazar ağabeyim dolma kalemleri içinde pek pahalı olanlardan alamadığı yazmak zevkini fiyatı makul ama kullanışlı bir kalemden aldığını söylemişti. Yani koleksiyonculuk biraz saraydan evlenmek gibi. Şatafatı çok ama mutluluk garantisi olmayan bir evlilik.
Anne, Taşra ve L.s. Lowry
Mustafa Çiftçi
Komşu kadın demese oğlunun eserinin farkında olmayan anne gibidir taşra. Ancak merkez farkına varırsa yani merkez size icazet verirse taşra da kabul eder. Bu pek acı bir tablodur.
Hür tefekkürün kaleleri değil hür teşebbüsün kuyuları
Mustafa Çiftçi
Sizlere başarısız dergi maceralarından bahsetmek niyetindeyim. Çünkü dergi çıkarmak sanatçı batırıcı bir işleve sahip memleketimizde. Ve belki yazıyı bir okuyan olur da vazgeçer dergi sevdasından.
Tanrı'nın işleri
Mustafa Çiftçi
Korona günlerinde Parazit
Mustafa Çiftçi
Anlatmaya tahammül etsem filmi her ayrıntısıyla anlatırım ki vatandaşı bir tehlikeden uzak tutayım. Benim gibi heves edenler bilsinler ki filmde bir numara yoktur.
Pişmaniye Hüsam kendine iyi bakardı
Mustafa Çiftçi
Hüsamettin Bey, işverenle ilişkiler, netameli konular, alacak verecek meselelerinde bir çeşit ara bulucu olmuştur. Peki Fransa'da kendisi de kaçak işçi iken nasıl olmuş da işçi hakkı gözeterek nam salmıştır?
Oturma odasından mutfağa gitmenin sebepleri
Mustafa Çiftçi
Hani şimdilerde evde kalın, aman dışarı çıkmayın diyorlar ya ben zaten aktif, dinamik, heyecanlı biri değilim. Yola gidenin işin Allah bilir. Siz de benim gibi yapın yoldan, yolcudan uzak durun. Hele şu illet kapımızdan gidinceye kadar...
Çikolata tutkumun serencamı hakkındadır
Mustafa Çiftçi
Benim sevdiğim çikolatayı üreten firmanın maalesef internet satışı yokmuş. Hanım firmayı aramış. Çok hürmet etmişler. Ve bizi misafir etmek istediklerini söylemişler. Şu asalete bakar mısınız? Demek ki çikolata ile uğraşmak adamların görüşünü inceltmiş, nezaketleri artmış.
Eksik ütü ve Kirkor Usta
Mustafa Çiftçi
Seyahat için hazırlıklarımızı gün evvelinden tamam etmiştik. Bir tek takım elbiselerimin ütüsü kalmıştı. Bendeniz takım elbiseye pek düşkünümdür. Takımım olmadan şuradan şuraya adım atmam. Takım elbiseyi ortaokulda sırtıma geçirmişim o günden beri ayıptır söylemesi adet olsa ceketimle yatarım yani o kadar söyleyeyim.
Fırıncı kardeşlerin Türkmenistan macerası
Mustafa Çiftçi
Konuşturmak için çok çabaladım. Sadece susuyor. Sonunda dayanamadım bir tokat attım. Bir daha bir daha derken biz birbirimize girdik. Lokantanın içinde boğuştuk bir zaman. En sonunda boğazına çöktüm. Gidiyoruz buradan dedim. Birader ağlamaya başladı. “Ben yaramaz adamlara borçlandım. Bir de kıza bulaştım. Borcumu ödesem bile o kızı bırakıp gelemem abi.” dedi. Buyur burdan yak.
Bir avluda üç aile
Mustafa Çiftçi
“Babası işe yaramaz da oğlu anasını yerde komayacak anladım” dedim. Eve vardım. Gelmeden evvel baklava aldım. Konu komşuyu çağırdım. Yedik içtik, gülüştük. Melahat'i de çağırdım tabii. Müdürün dediklerini bir bir anlattım. Melahat hırsından elindeki çay bardağını “çıt” diye kırdı.
Bir yevmiyeye iki muallim
Mustafa Çiftçi
Avare avare dolaşıp inşaat arıyoruz. Amelelik edecek ve gece kalacak yer bulacağımız inşaat yok. İstanbul'un her yeri şantiye ama bize iş veren yok. Aslında tipimiz çikolata çocuğu değil kavruk köylü bebesiyiz ama vermiyorlar iş. Herkes amelesine dizmiş ekibini kurmuş çalışıyor. Çok aradık sonunda bulduk. Ama usta başı bizim ikimizi bir kişi saydı yani iki kişi tek yevmiyeye kürek sallayacağız.
Matematiğin Türkçesi Cahit Arf
Mustafa Çiftçi
Hani ismiyle müsemma diye bir deyiş vardır. Cahit; Cehd eden demektir Arif ise anlayan... “Anlamak için cehd etmekle geçmiş bir ömür” diye boşuna demiyorlar. Peki, Arifî olan lakap nasıl Arf olmuştur?
Meçhul şair Hüseyin Sîret
Mustafa Çiftçi
Belki bir marazi haldir bilemem ama bizde sanatçıyı değerlendirirken taşıdığı kimliklerin yükünü eserlerine yükler de eserleri kimlikler altında ezdiririz. Bu sefer öyle olmasın bu sefer siyasi kimliğini ayrı değerlendirmek üzere bir tarafa bırakalım da eserlerine bakalım derim.
Bir muhabbet kuşu; Zeki Müren
Mustafa Çiftçi
Zeki Müren’in Türkçeyi kullanması konusunda kendine has vurgularıyla sınırları zorlayan üslubu bence bilinçli bir tercihti. Bağdat’ta kapalı çarşıda sarraf olan bir mülteciden dinlemiştim. “Zeki Müren’in Türkçesi çok güzeldir” diyordu. İbrahim Tatlıses’i sormuştum “Hayır, onun Türkçesi bozuk” demişti. Ana dili Arapça olan birinde bu hissiyat nasıl oluşmuştu hayret etmiştim.
Davasını satmamak için avukat kocasını azletti
Mustafa Çiftçi
Necla Tekinel 25 yaşındadır. Hukuk okumuştur ve genç bir avukat olarak siyasete girer ama mebusluktan değil daha vatandaşa yakın bir yerden işe başlar Demokrat Parti’nin Sarıyer İlçe Teşkilatı’nı kurar. Belediye encümen azası olur. Ama o arada, bir konuşmasında, “iktidara gelirsek ezanı Arapça okutacağız” der. Ve Tekinel gene tutuklanır. Daha önce “Komünizm propagandası” yapan kadın bu defa da “şeriat propagandası” yapmış sayılır.