Yeni ekonomi modelinin özellikleri

Prof. Dr. Halit Keskin / Yıldız Teknik Üniversitesi
18.08.2018

Yeni ekonomik model, geneli itibari ile yatırımcıyla barışık, adaletli ve ekonomik bağımsızlığımızı ön plana çıkaran bir yapıya sahiptir. Sürdürülebilir olması, kişi veya kurumların değişimine bağlı olmaması ise modeli bugüne kadar yapılmış diğer modellerden ayırmaktadır.


Yeni ekonomi modelinin özellikleri

Hızla değişen dünya paradigması artık eski ekonomi politikalarıyla ülkemizin gidemeyeceğini göstermiştir. Dünya uzun bir süredir gözünü batıdan doğuya doğru çevirmiş ve üretimin merkezi artık doğuya kaymıştır. ABD’ nin en büyük rahatsızlıklarının başında bu gelmekte ve Trump, ABD firmalarını ülke içinde üretim yapmaya çağırmaktadır. Hatta bununla da kalmamakta, dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı neredeyse ticari bir savaş başlatmış görünmektedir. Ülkemiz de ABD’nin uluslararası ticaretin teamüllerini hiçe sayan bu saldırılarından belirli ölçüde etkilenmektedir. Bu gelişmeler bazı şeyleri sorgular hale getirmiştir. Dünya artık tek kutupluluğu kaldırmamakta, ülkeler eşit haklara ve karşılıklı saygı ilkelerine gün geçtikçe daha da sarılmaktadır. Türkiye’de bu yolda hem ekonomik hem de siyasal mücadele vermektedir. Bu mücadelede en büyük silahımız ekonomidir ve ekonominin de kurallarının değiştiği göz ardı edilmemelidir. Tüm bu gelişmeler ışığında yeni sistemin ilk Hazine ve Maliye Bakanı sayın Berat Albayrak yeni ekonomi modelimizi açıklamıştır. Bu modelin detaylarına irdeleyerek bakmak hedefleri anlamlandırma açısından daha fazla katkı sağlayacaktır.

Devlet tasarruf  edecek

Yeni ekonomi modelinde göze çarpan en önemli olgu tasarruf olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakan Albayrak’ın da vurguladığı gibi, vakit Türkiye için kendi yağıyla kavrulma ve alternatif finansman kaynakları oluşturma vaktidir. Bu sebeple ülkemizdeki yatırımları artık daha da çok yurt içi tasarruflara dayandırmalı ve ekonomik gelişmemizi yurt içi tasarruflar odaklı planlamalıyız. Bakanmızın sunumunda tüm bakanlıklara yönelik yüzde 30 gibi bir tasarruf hedefi içeren vurgusu ise tasarruflarda ilk önce devletten başlanacağına işaret etmektedir. Elbette devletimizin önderlik ettiği bu yürüyüşte milletimiz de desteğini esirgemeyecektir. Yeni ekonomi modelinde göze çarpan diğer bir husus da bireysel emeklilik sistemine (BES) daha çok önem verileceğidir. Yeni modelde önemli bir duruma dikkat çekilerek iç tüketimi sınırlayacak ve bireylerin tasarruflarını arttıracak BES sistemini daha da geliştirip yaygınlaştırmak amaçlanmaktadır. BES sisteminin çekici hale gelmesi hem bireylerin tasarruf etme kalıplarını, hem de tüketim alışkanlıklarını şekillendirmede güçlü bir politika aracı olacaktır.

Burada dikkatimizi çekmesi gereken husus tasarrufların verimli ve elzem yatırımlara dönüşmesinin sağlanmasıdır. Bu konuda çözüm olarak özellikle Borsa İstanbul’da işlem gören savunma şirketlerinin ve cari açığı azaltıcı üretim yapan şirketlerin sermayeye ulaşımı arttırılmalı, verimlilik esası bireysel olarak değerlendirilmemeli, ulusal olarak ele alınmalıdır. Özellikle sanayi şirketleri ön plana çıkarılarak, düşük katma değerli basit üretim kalıplarından yüksek katma değerli üretime geçilmelidir. Bu sayede orta gelir tuzağından çıkmamız için de kapı aralanacaktır. Alt yapı yatırımı ve sanayi haricinde önceden uygulanan sektörel odaklılığın bizi istediğimiz yere taşımadığı gözlenmektedir. Özellikle kıt yatırım kaynaklarının artık ithalatı giderici ve sonrasında ise ihracatı arttırıcı alanlara kaydırılması gerekmektedir.

Büyüme hedefinde revize

Kamudaki tasarruf dalgasının bütçe açığını yüzde 2’nin altına indirmesi beklenmektedir. Tasarruf önlemlerinin tam anlamıyla uygulandığı varsayımı altında bu hedefin kolayca yakalanacağını söylemek doğru olacaktır. Bütçe açığının düşmesi sayesinde borç çevirme oranlarının yeni ekonomi modelinde 2018 yılı için yüzde 104’e inmesi beklenmektedir. Bu hedef de özel sektör lehine bir adımdır. Çünkü devlet borçlanmasını azaltarak özel sektöre alan açmakta ve özel sektörün bir nebze de olsa finansman kaynaklarına ulaşımını kolaylaştırmaktadır. Zira atılan adım piyasa faizlerini düşürücü etki oluşturacaktır ve yatırım maliyetlerini de aşağıya çekecektir.

Yeni ekonomik modeldeki bir önemli husus da büyümedir. 2019 yılı için bu modelde büyüme yüzde 3-4 arasında hedeflenmektedir. Yaşadığımız finansal savaş özellikle döviz kurlarını olması gerekenin çok üzerine çıkarmış, piyasa faizlerini ise merkez bankası açık faiz arttırımına gitmemesine rağmen çok yüksek seviyelere taşımıştır. Tüm bu olgular ekonomik büyümenin altına atılmış bir dinamit gibi durmaktadır. Akıl ile izah edilemeyecek yüksek kur ve faizlerin ekonomik büyümeyi negatif etkilemesi kaçınılmazdır. Uzun vadeli büyüme oranımız olan yüzde 4.9-5 üzerine çıktığımız her seviye halka refah ve zenginlik olarak dönecekken, yüzde 3-4’lük bir oran ülke refahını baskılayacak ve üretim yapımızı değiştirme yolunda uygulamamız gereken acı bir reçete gibi karşımıza çıkacaktır. Şu haliyle ülkemiz ithal hammadde ve ara malına bağlıdır ve firmalarımız montajcı bir tarz ile üretim yapmaktadır. Bu yüzden kurlardaki artış firmaları oldukça negatif etkilemektedir.

Aynı zamanda firmalarımızın çoğu işletme sermayesi temininde krediye dayanmakta, bu nedenle de üretim artan piyasa faizlerinden yüksek düzeyde etkilenmektedir. Eğer bu acı reçete içilecekse ki içilecek gibi görünmektedir, özellikle üretim tarzımızın değiştirilmesi gerekmekte yani ithal hammadde ve ara malına bağımlılığımız azaltılmalıdır. Ek olarak kobilere finansal okur yazarlık adı altında temel bilgiler verilmeli, işletme sermayesini verimsiz işlerde kullanmanın zararları bu tip eğitimlerde vurgulanmalıdır. Firmalar genellikle kar ettiklerinde karı işletme sermayelerine eklemek yerine karın tamamını firmalardan çekmekte ve ortaklarına dağıtmaktadır. Çoğu zaman bu karın üretime katkısı olmayan lüks tüketim ürünlerine veya araç ve taşınmazlara yatırıldığı da görülmektedir. Böylece işletme sermayesi ve büyüme için yeterli iç kaynak bulamayan firmalar kredi-faiz sarmalına yakalanmaktadır. Artan faiz oranları ve krediye ulaşım güçlükleri de firmaları oldukça yüksek düzeyde ve negatif etkilemektedir. Bu olgunun kaynağı özellikle kobilerdeki bilgisizliktir ve bu problem eğitim sayesinde kolayca giderilecektir.

Cari açık kapanacak

Yeni ekonomi modelinde cari açığın gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 4’üne indirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedef yaşadığımız kur şoklarının etkisiyle çok rahat bir şekilde yakalanabilecek gibi gözükmektedir. Özellikle ithalatta gerileme kaçınılmazdır ve aynı zamanda ucuz döviz kurları Türk mal ve hizmetlerini yurt dışında daha tercih edilir hale getirmektedir. Turizmde görülen ivme de bu olguyu desteklemektedir. Fakat kur şoklarının etkisinin uzun vadede olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Hatta kur şokları bazı firmaları kritik düzeyde etkilemekte, etkilenen firmalar üretimi azaltma ve hatta durdurma yoluna da gitmektedir. Uzun vadede ise yüksek seviyedeki kur ve kur artışının bıraktığı enflasyonist etkilerin ülke ekonomisi üzerinde izi kalmaktadır. Cari açıktaki daralma montajcı büyüme modelimiz yüzünden ekonomik büyümemizi negatif etkileyebilecektir. Üretmek için girdiler açısından dışarıya bağlı bir ekonomide cari açığın daralması büyümenin de daralmasına yol açmaktadır.

Enflasyonu kontrol

Yeni ekonomi modelinin önündeki en büyük engel olarak enflasyon görülmektedir. Özellikle bu yıl içinde artan kurların artan fiyatlara yansıması sürecek hatta bu geçiş 2019’un ilk çeyreğinde de bizi uğraştıracaktır. Gelecek yılın başında ulaşılması beklenen tek haneli enflasyon hedefi bu bağlamda iddialıdır ve ekonomi yönetimini oldukça zorlayacaktır. Enflasyonu kontrol altına almak için merkez bankasının yaptığı müdahaleler düşük bir etkiye sahip olmakla beraber, BDDK’nın kuru speküle edenleri engellemek için attığı adımlar oldukça isabetli gözükmektedir. Merkez bankasında sözlü müdahale ve iletişimin arttırılması enflasyonla mücadelede ekonomi yönetiminin elini daha da çok güçlendirecek bir olgudur. Diğer yandan da faiz bant aralığının daha da çok genişletilmesi ve bu aralıktaki faiz oranlarının etkili ve etkin olarak reel sektörü tahrip etmeden ve gerektiği takdirde kullanılması spekülatörlerin başında sallanan bir kılıç olabilir.

Yeri geldiğinde üst banttan yapılan fonlama spekülatörlerin kafasına inen kılıç darbeleri olarak realize edilebilir, çoğu zaman ise kılıcın varlığı kullanılmasını bile gerektirmeyebilir. Piyasaya gerektiği zaman ödül, spekülasyonun arttığı zamanlarda ise kılıç darbeleri ile ders vermek elzemdir. Kısacası, döviz spekülasyonlarından kaynaklanan enflasyonla mücadelede gerektiği zaman kullanabileceğimiz yüksek üst bant faizi en büyük silahlarımızdan biri olabilir. Aksi takdirde miktar bazlı alınan önlemler döviz kurlarını baskılamakta, fakat piyasa aktörleri tarafından algılanan ülke risk primini arttırmak yoluyla tahvil faizlerini tetiklemektedir. Tahvil faizleri aracılığıyla ise piyasa faizleri artmakta ve sonuçta Merkez Bankası etkisiz duruma düşmektedir. Bakan Albayrak, sunumunda Merkez Bankası’nın bağımsızlığına özellikle vurgu yapmış ve bu durum piyasa aktörlerini de oldukça sevindirmiştir. Yeni ekonomik programda Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı olabildiğince tanınırken, bankanın politik sorumluluk gerektiren hedef bağımlılığı da bakanlık bünyesinde tek elden yönetilecek sinyali verilmektedir. Bu durumun bir an önce fiiliyata geçirilmesi ekonomiyi rahatlatacak bir unsur olacaktır.

Kaynakların çeşitlenmesi

Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi ve finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi de yeni ekonomik modelin yapı taşlarından biri olacak gibi anlaşılmaktadır. Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi firmaların kredi-faiz kıskacından çıkmaları için iyi bir seçenektir. Zira özellikle büyüme aşamasındaki firmaların gerekli fonları sermaye piyasalarından çekme imkanını elde edebilmeleri önem taşımaktadır. Böylelikle firmalar kredi verenlerin borç ödemelerini yetiştirmeye çalışmaktan çok, sermayedarlarına yani ortaklarına katma değer oluşturma hedefini gerçekleştireceklerdir. Aynı zamanda bu durum sermayenin tabana yayılması yolunda da büyük bir adımdır.

 Finansman kaynakları günümüzde genellikle ABD ve İngiltere menşelidir. Bu durum ekonomileri ve firmaları bu ülkelerin para birimlerini kullanmaya zorlamaktadır. Halbuki uzak doğuda sermaye fazlası olan birçok ülke vardır. Yani dolar ve benzeri para birimlerini kullanmak artık bir zorunluluk değildir. Ülkemizin kredi arayışlarında bir an önce Yuan ve Yen gibi para birimlerini tercih etmeye başlaması süre gelen tek kutuplu dünya olgusuna da güç kaybettirecek, hegemon olmak isteyen kim olursa olsun ona alternatifinin olduğunu büyük ölçüde hissettirecektir. Artık dünya tek kutuplu değildir ve bunu ABD’nin kabul etmesi gereklidir. Borç alan emir alır gibi sözler geçerliliğini gün geçtikçe yitirmektedir. Elbette ki borç almamak daha iyidir ama ekonomik değişim ve dönüşümün hızla gerçekleştirilmesi için dış kaynaklara belli ölçüde de olsa başvurmak gereklidir, fakat borç verene de boyun eğmeden alternatiflerinin olduğunu hissettirmek lazımdır.

Vergi adaletini temin

Vergi adaleti de yeni ekonomik modelin önemli bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bakanımızın yaptığı sunumda dolaylı vergilerden uzaklaşılacağı daha çok direkt vergiler ile vergi adaletinin zamanla sağlanacağı konusunda bilgiler verilmiştir. Yeni model ekonomik refahın da adil dağıtılması ilkesi üzerine oturduğu için toplam refah seviyesini azaltıcı tüketim bazlı vergilerden gelir bazlı vergilere yönelmek daha anlamlı olacaktır. Bu şekilde refah tabana yayılırken, maliyet ise gelir ile orantılı olarak paylaşılacaktır. Özellikle bu hususta kayıt dışı ile mücadele oldukça büyük önem arz etmektedir. Kayıt dışı kazancın kayda alınması bütçe gelirlerini de arttıracak bir adım olarak beklenmektedir.

Yeni ekonomik model, geneli itibari ile yatırımcıyla barışık, adaletli ve ekonomik bağımsızlığımızı ön plana çıkaran bir yapıya sahiptir. Sürdürülebilir olması, kişi veya kurumların değişimine bağlı olmaması ise modeli bugüne kadar yapılmış diğer modellerden ayırmaktadır. Modelin orta vadeli olması, içinde bulunduğumuz koşullara kısa vadede cevap vermesini sınırlarken, modelin doğasına uygun tedbirlerin bir acil eylem planı şemsiyesi altında alındığını görmek umut vericidir. Oldukça fazla eleştirilen tek elden ekonomi yönetiminin faydası ise proaktif yapısıyla açıkça üstünlüğünü belli etmiştir. Acil eylem planı bağlamında piyasa dostu iletişimin arttırılmasına özellikle önem verilmelidir. Ayrıca siyasi problemlerin memleket menfaatlerinden taviz verilmeden çözülmesi öncelik arz etmektedir. Önlemlerin proaktif olarak alınması, yabancı yatırımcıyı çekmek için roadshowlar yapılması, Türkiye’nin hikayesi ve imkanlarının anlatılması içinden geçtiğimiz zorlu zamanları atlatmamızda büyük kolaylık sağlayacaktır.

[email protected]