Yinon sevinemedi ya da Siyon’un hayal kırıklığı

Dilaver Demirağ / Yazar
14.07.2018

Yinon’a göre İsrail’in uzun erimde güven içinde kalması için bölgede hiçbir güçlü ve büyük devlet olmamalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırları etnik temelde çatışma ve bölünme odağı, Aleviler ile Sünniler arasındaki mezhebi farklıklar ve gerilimler de mezhep temelli ayrışma kaynağıdır.


Yinon sevinemedi ya da Siyon’un hayal kırıklığı

15 Temmuz başarılı olsaydı Neo-Conların büyük kâbusu Erdoğan sorunu da çözülecekti. Ama başarmadılar ve onların en büyük kâbusu olan Erdoğan, güçlü bir biçimde yürütme erkini de bünyesine alan bir sistemle Türkiye’nin en büyük iktidar koltuğuna oturdu. Şu anda ‘süper iktidar’ beyaz Türklerin değil artık Erdoğan nezdinde kara lastikli köy çocuklarının iktidarı.

Birilerince komplo teorisi olarak tanımlansa da Türkiye’de Erdoğan’a kadar iktidar, daha doğrusu gölge hükümet, hep Beyaz Türk eliti diyebileceğimiz seçkin aristokratik bir güç çemberine dayanıyordu. Bunların Selanik kökenli ve Kripto Yahudi olduğu bolca köpürtülerek anlatıldı. Teoride kimi boşluklar var, bazı benzerlikler ötesinde izini sürebileceğimiz sağlam yol haritaları yok. Doğaldır bu ‘kriptolar’ın içlerinde yaşadığı toplumla bütünleşecek denli gizli kaldıkları bir gerçektir. Dahası bunların izini sürecek bir engizisyon polisinin bizim kültürümüzde bulunmaması da bu konuda Batı’daki gibi daha net çizgilerle belirlenmiş izler sürmemizi zorlaştırıyor. Bunun yanında hafızamıza vurulan darbe de at izi ile it izini birbirinden ayırt etmemizi güçleştiriyor. Ancak bazı konularda kuşku duymamıza neden olacak kimi soru işaretlerinin olduğu da kesin. İsrail’i ilk tanıyan ülke olmamız, dış politikamızın Anglo-Sakson eksenden neredeyse hiç sapmaması, iktidar koridorlarında daima “monşer” diye tabir edilen ve çoklukla köklü ailelerden gelen elitlerin olması ve bu elitlerin kökleri ile ilgili kimi karanlık noktaların olması bir kuşku nedeni ve bu teoriye inanma eğilimimizi de besliyor. Ama kökeni ne olursa olsun 24 Haziran ile birlikte bu elitler artık iktidar koridorlarının başlangıç noktasından çıktılar. Bunların yerine kara Türklerin gelmeye başladığı ve başlayacağı artık bir hakikat. Bu kapsamda 15 Temmuz hem bu elitlerin hem de onların uluslararası destekçilerinin kara Türklere dönük en ciddi saldırısıydı. Başarılı olunsa iktidar tekrar beyaz Türklere geçmiş olacaktı.

‘İsrail için strateji’

Ancak 15 Temmuz olgusunun ‘küreselci elit plan’ ya da bölge dinamikleri ile bağlantılı noktaları ve kimi dinsel sembolizm boyutları hiç gündeme gelmedi diyebilirim. Bunu ilk ben yaptım gibi bir imada bulunmadığımı baştan söyleyeyim. Ben sadece dikkatimi çeken kimi noktaları bir araya getirmeye çabaladım. Dilerim bu yazı, komplo teorisyenliği ile içi boş ajitasyon manşetçiliğine dayalı dilin, zihniyetin yerine dedektif titizliğinde çalışmalar yapacak olanlar için kışkırtıcı olur.

 Oded Yinon İsrailli bir stratejisttir. Kuvanim dergisinde çıkan yazısı bugün bölgemizde yaşanan çıkmazın nedenlerini anlamamız açısından çok değerli veriler içerir. Yinon 1980’lerde yazdığı “İsrail İçin Strateji” başlıklı yazısında İsrail’in kuşatılmışlığından bahis açarak İsrail’in düşmanlarını zayıflatmak için onları parçalayacak zayıf noktalara dikkat çeker. Yinon için stratejik ana nokta Mısır’dır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdüremez ve Mısır’ın çözülmesi ile birlikte onlar da çöküşe katılır. Yinon, benzer planları Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak, İran, Suudi Arabistan, Türkiye, hatta Afganistan ve Pakistan için de yapar.  Hepsinde de etnik ve mezhebi bölünmelere dikkat çeker ve bunların kendi aralarında bölünmesi ve parçalanmasının merkezi devletleri zayıflatmak için elverişli olduğundan söz eder. Yinon’a göre İsrail’in uzun erimde güven içinde kalması için bölgede hiçbir güçlü ve büyük devlet olmamalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırları etnik temelde çatışma ve bölünme odağı, Aleviler ile Sünniler arasındaki mezhebi farklıklar ve gerilimler de mezhep temelli ayrışma kaynağıdır.

Gladio-B ve ılımlı İslam

Benzer planlar yıllar sonra ABD’de Ralph Peter tarafından da yapılacaktır. “Kan Sınırları Daha İyi Bir Ortadoğu Nasıl Gözükürdü” başlıklı makalesinde sınırların sabit olmadığını belirtir ve “pekâlâ değişebilir” diyerek bölgedeki sınırların değişiminin adalet için gerekli olduğunu söyler.  Fetullah Gülen Cemaati başından beri İsrail ve ABD’nin isteğine uygun bir Türkiye için yediemin olarak görüldü. Erdoğan’ın tasfiyesi ile İslamsız bir Ortadoğu oluşturulacaktı. FETÖ, dönüşmüş, içi boşalmış ve emperyal güçlerin istemlerine uygun bir “Ilımlı İslam” kılıfı ile İslam’ın köleleştirilmesine hizmet edecekti. Eğer başarabilseydi bölgede İsrail ve Anglo-Amerikan emperyalizmine hizmette kusur etmeyen bir köle ülkeyi bu güçlere peşkeş çekecekti. Tam da bu nedenle Gülen’in kaybedip Erdoğan’ın kazanması bu projeksiyonların merkezinde yer alan Neo-Conların yas tutmasına neden oldu.

 İshak Shamir İsrail muhalifi solcu bir yazar. Shamir çok önemli birkaç noktaya dikkat çeker. Süleyman Tapınağı’nın üçüncü kez inşa edilmesinin İsrail’in kurucu güçleri olan Siyonistlerin saplantısı olduğunu belirtir. Ve İsrail’in bölgedeki en ciddi düşmanlarının hakkından gelmeye yetecek olandan çok daha fazla nükleer cephaneliğe sahip olduğunu belirtir. Yani satır arası okuması ile İsrail’in efsanevi Armegeddon Savaşı’na hazırlık yaptığını söyler. Bu savaşın da Mescid-i Aksa’nın çökmesi sonucu ortadan kalkmasıyla başlayacağını anlarız.

Eski FBI çalışanı Sibel Edmond, Fetullah Gülen hakkında önemli bilgiler veriyor.  Ona göre Gülen Gladyo’nun daha sonradan kurulan ikinci versiyonu olan Gladyo B çerçevesinde hizmet vermektedir. Gladyo’nun İslam’a yönelik operasyonları kapsamında teşekkül ettirilmiş olan Gladyo-B, İslam ülkelerinde çeşitli paramiliter grupları içeren bir yapılanma idi. Gülen ise kanımca Gladyo’nun İtalya’daki uzantısı olan P-2 Mason locasının muadili bir kuruluş olacaktır.

Yani İsrail ve Siyonist Anglo Amerikan seçkinleri için İsrail’in güvenliğinin mümkün olması İslam’ın devşirilmesine bağlı. Daha önemlisi 200 yıl önceden bölge için önemli projeksiyonların da kaynağı olan ünlü sömürgeci Cecil Rhodes tarafından kurulan gizli toplum Round Table için tıpkı Brzezinski gibi burası dünyanın merkezi idi. Ve daha o zamanlardan İslam’ın etkisinin kırılması önem taşıyordu. O günden bugüne pek çok tarikat, mezhep, kelami anlayış vb. İslam üzerine çalıştı. Emperyal vizyonlara uyan İslam anlayışları denendi.

Gülen ABD’ye geçtikten sonra, ABD’nin Rusya’yı kuşatmak, Çin’i zorlamak için İslam’ı kullanmak maksadı ile kurulan Gladyo-B’ye -Edmond’un tespitlerinde bizi güçlü şekilde ikna ettiği tek nokta- dâhil olarak ABD’nin bu misyonu doğrultusunda çalıştı. Dahası Gülen’in Clinton vakıflarına para aktaracak kadar sıkı bir Clinton destekçisi olmasının ardında da bu aile ile olan sıkı ilişkilerinin olduğunu düşünmemek için hiçbir neden yok. Hillary Clinton’ın tıpkı Abramowitz gibi Neo-Con olduğunu biliyoruz. Neo-Conların Rusya ve Çin’i kuşatarak geriletme projesine onun da sıcak baktığını da.

İkinci Sykes-Picot

Rand Corporation-Gölge CIA- Gülen’in meşhur dinler arası diyalog efsanesine verdiği destek için onu göklere çıkarır. “Dinler arasında barışı tesis ederek dünya barışına katkıda bulunmak”: Patrik ile görüşür, Baş Haham ile görüşür ve bunların hepsine de aynı şekilde yaklaşılır. Ancak gelgelelim ne Yahudiler ne de Katolik Kilisesi bu misyona öyle bakmaz. Yahudiler zaten kendi dinlerinin esas, diğerlerinin sahte olduğunu bugün de söyleyip duruyor. Dahası İsrail için İslam sorunun ta kendisi. Katolik Kilisesine gelince onlar ise diyalogu değil Hıristiyan inancına geçmemiş olanları Hıristiyanlaştırma misyonunu, -bizzat Papa II Jean Paul’un ifadesiyle-  “Dinler arası diyalog kilisenin evanjelik (Hıristiyanlaştırma) misyonunun bir parçasıdır” diyerek ortaya koyuyor. Hal bu iken Gülen’in bu konuya bu denli teşne olması tam da İslam’ın içeriden çökertilmesi anlayışı ile uyumludur.

Yer kısıtı nedeni ile satır başları ile ifade ettiğim bu tespitler hiç kuşkusuz çok daha derinlikli analizleri içerecek konumda. Bu konuyu inşallah hazırlıklarını sürdürdüğüm kitap çalışmasında ayrıntıları ile ortaya koyacağım.

Hâsılı 15 Temmuz basitçe bazı aklı evvel liberallerin iddia ettiği Cemaatin Erdoğan ile anlaşmazlığa düşerek dershanelere yönelik kısıtlamalara ilişkin başlattığı isyanın son halkası ve bir iktidar mücadelesi değildir. 15 Temmuz tam da ikinci Sykes-Picot ile bölgenin yeniden dizayn edilme sürecinin büyük bir İslam-İsrail-Hıristiyan savaşı öncesi cephe gerisinin  sağlama alınması amaçlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Ama Erdoğan onların beklediği gibi Gülen tarafından imha edilmedi tersine bu habis uru ciddi biçimde geriletti. Bu bakımdan 15 Temmuz’a verilecek en büyük cevap yeniden medeniyetimizle buluşmanın kapısını aralayacak işler yapmak olacak. İşte asıl o zaman Yinon da Anglo-Amerikan Yeni Dünya Düzeni de gerçek bir yas tutacak.

[email protected]