Yurtdışı seçim çalışmalarında uluslararası teamül

Dr. Necati Anaz / İstanbul Üniversitesi
18.03.2017

Bir ülkenin yurtdışında yaşayan yurttaşlarıyla siyasal meselelerin konuşulduğu toplantılar yapmasına ev sahibi ülkenin sınırlandırma getirmesinin uluslararası teamüllerde karşılığı nedir? Almanya ve Hollanda’nın tutumu, yurtdışında yaşayan vatandaşlara yönelik seçim çalışmaları yapan diğer ülkelerle benzerlik göstermekte midir yoksa Türkiye’ye mahsus bir tutum mudur?


Yurtdışı seçim çalışmalarında uluslararası teamül
Türkiye gündemi bir süredir Alman ve Hollanda otoritelerinin Türkiye’den giden bakan ve üst düzey parti temsilcilerinin kamuya ait kapalı alanlarda Türkiyeli yurttaşlarıyla buluşturulmasının engellenmesiyle çalkalanmakta. Peki bir ülkenin yurtdışında yaşayan yurttaşlarıyla siyasal meselelerin konuşulduğu toplantılar yapmasına ev sahibi ülkenin sınırlandırma getirmesinin uluslararası teamüllerde karşılığı nedir? Bu çerçevede Almanya ve Hollanda’nın tutumu, yurtdışında yaşayan vatandaşlara yönelik seçim çalışmaları yapan diğer ülkelerle benzerlik göstermekte midir yoksa Türkiye’ye mahsus bir tutum mudur? Bu konuyu “diaspora seçim bölgesi sistemi”  uygulayan ülkelerden örnekler vererek irdelemek istiyorum. 

Dünyada pek çok ülke yurtdışında yaşayan vatandaşlarına seçme ve siyasal katılım hakkı vermiştir. Ülkeler bu hakkı tanıyarak, vatandaşlarının anavatanında demokrasinin gelişmesinde pozitif katkı sağlayacağı kanaatini taşımaktadır. Mesela Portekiz, Karanfil Devrimi sonrası ilk seçimlerde yurtdışında yaşayan vatandaşlarına seçimlere katılma hakkı vererek bunu demokrasinin olmazsa olmazı olarak görmüştür. Vatandaşlık statüsüne bakılmaksızın (bu illegal veya çifte vatandaş olma durumu da olabilir) hangi nedenle olursa olsun yurtdışına çıkan yurttaşlarının anavatanla irtibatının devamı neredeyse modern ulus devletlerin tamamının ulusal politikalarının bir parçası olmuştur. Ülkeler yurtdışında yaşayan vatandaşlarıyla sadece dil ve kültür bağının devam etmesi yönünde politikalar geliştirmekle kalmamış onların ayrıca anavatandaki demokratik gelişimlere dahil olmalarını da garanti altına almaya çalışmıştır. Bu yeni durum, bazı ülkeler için hükümetlerin politikası olmaktan çok bir devlet politikası çerçevesinde yurtdışında yaşayan vatandaşların siyasal temsil meselesi olarak kurumsallaşmaktadır. Bu kurumsallaşmanın en iyi örneklerine hiç kuşkusuz Avrupa ülkelerinde rastlanmaktadır.

Örneğin Fransa yurtdışında yaşayan Fransızların anavatanda siyasal temsili için yasal düzenlemeleri tamamlayan ilk örneklerden birisidir. Fransa, yurtdışında yaşayan vatandaşlarına seçme hakkı vermekle kalmamış, vatandaşlarını temsil edecek yurtdışı seçim bölgesi sistemini de geliştirmiştir. Bu, şu manaya gelmektedir: Fransa toprakları dışında yaşayan Fransızlar, Fransa ulusal parlamentosunda kendilerini temsil edecek milletvekilleri ve senatörler de seçmektedir. Detaylarını birazdan vereceğim sistem aslında Türkiye’nin de yasallaştırmayı planladığı ve CHP ve Ak Parti’nin seçim beyannamelerinde yerini çoktan almıştır. Her ne kadar CHP milletvekillerinin Almanya ve Hollanda’nın tutumunu meşru göstermek adına “Esad’ın Türkiye’ye sığınan Suriyelilerden oy almak için Türkiye’de seçim çalışması yapmasını kabul edebilir miyiz?” sorusunun cevabı partinin 2015 seçim beyannamesinde mevcuttur.

Uluslararası pratikler

Yurtdışında yaşayan vatandaşlara oy hakkı aslında yeni bir gelişme de değildir. Diaspora olarak kodladığımız yurtdışında yaşayan vatandaşların oy kullanımının 100 yıllık bir geçmişi vardır. Bugün dünyada 120 civarında ülke yurt dışında yaşayan vatandaşlarının seçme hakkını kullanabilmesine imkan sağlamaktadır. Ancak diasporanın temsili, yani yurt dışının ayrı bir seçim bölgesi olarak varlığı ise çok daha yenidir. Hali hazırda dünyada 14 ülkenin ulusal parlamentosunda diasporaya sandalye ayırdığı görülmektedir. Daha net olarak ifade edersek Hırvatistan, Fransa, İtalya, Portekiz, Cezayir, Cape Verde, Mozambik, Kolombiya, Ekvator, Tunus, Makedonya, Dominik Cumhuriyeti, Romanya ve Guinne Bissau gibi ülkeler diasporasına yalnızca seçme hakkı değil yurtdışını seçim bölgesi olarak düzenleyerek seçilme hakkı da tanıyan ülkelerdendir..

Sistem nasıl işler?

AK Parti ve CHP’nin de seçim beyannamesine iliştirdiği gibi yurtdışı seçim bölgesi sistemi, dünyayı farklı seçim bölgelerine ayırarak her bölgeye nüfus yoğunluğuna göre belli bir sayıda temsilcinin verildiği bir sistemdir. Nasıl ki Türkiye hali hazırda parlamento seçimlerinde daraltılmış seçim bölgesi üzerinden parlamentoya temsilci gönderiyorsa benzerini daraltılmış dünya seçim bölgesi düzenlemesi üzerinden yapabilecektir. Örneğin Türk diasporasının yoğun olduğu Avrupa Birliği bölgesini Kuzey, Güney ve Doğu Avrupa seçim bölgesi olarak üçe ayırabilir ve her bölgeden ikişer milletvekili seçilmesini yasalaştırabilir. 

Bu konuda tecrübesi neredeyse yüzyılı bulan Fransa, yurtdışından milletvekili ve senatör olmak üzere iki tür temsilci seçmektedir. Fransa tüm dünyada yaşayan Fransızları temsilen yurtdışından 12 senatör seçmektedir. 2008’de Fransa ayrıca Sarkozy yasası olarak da bilinen yurtdışında yaşayan Fransızları temsilen parlamentoya 11 milletvekili seçilmesini de kabul etmiştir. Benzer bir şekilde İtalya da yurtdışından 12 milletvekili ve 6 senatör olmak üzere toplam 18 temsilci ile yurtdışında yaşayan vatandaşlarına temsil hakkı vermektedir. Portekiz ise toplamda 4 milletvekili ile ulusal topraklarının dışında seçim bölgesi oluşturarak yurtdışında yaşayan vatandaşlarının ülke demokrasisine katılımını pratiğe geçirmektedir. Yine demokrasisini  Arap Baharı sonrasında yeniden formatlayan Tunus da 18 temsilci ile yurtdışında yaşayan Tunusluların kendilerini Tunus parlamentosunda temsil etme imkanı vermektedir. Bu milletvekillerinden 10 tanesi sadece Fransa’da birinci ve ikinci seçim bölgelerinden seçilmektedir.

Yurtdışı seçim çalışmaları

Peki yurtdışını ulusal seçim bölgesi şeklinde düzenleyen 14 ülkenin yurtdışında seçim çalışmaları nasıl olmaktadır ve görünürde bir ülkenin egemenlik haklarının ihlal edilmesini gerektiren bu durum nasıl yönetilmektedir? Bu durumda devreye ülkeler arasında yapılan ikili anlaşmalar ve genel kabul görmüş demokratik prensipler girmektedir. Bir kere 120 ülkenin yurttaşlarına oy verme hakkının pratiğe geçirilmesi ve mevcut diaspora temsil sisteminin genişletilmesi netice itibariyle dünyada demokratik katılımın genişlemesi ve yaygınlaştırılması olarak kabul görmektedir. Oy kullanma hakkının modern demokrasinin gelişmesine paralel olarak her türlü siyasal temsilin meşruiyet kaynağı olarak da görülmesi bu hakkın hem coğrafyadan hem de siyasal sınırlardan müstesna olduğu anlayışını güçlendirmektedir. Demokratik siyasal katılım hakkını kullanmak isteyen vatandaşların bu hakkını kullanması artık dünya nezdinde normal karşılanmaktadır.

İkinci husus, siyasal tercihlerin daha isabetli yapılabilinmesi için gerek adayların gerekse siyasi partilerin seçmenleri parti programları hakkında yeterince bilgilendirmesi yine demokratik temsilin en vazgeçilmez hususlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Bilgilendirme hakkı da en az siyasal katılım hakkı kadar kutsal ve dokunulmaz varsayılmaktadır. Bu hakkın kullanılabilmesi ve sürecin sağlıklı şekilde tamamlanması, içişlerine karışılmadığı takdirde demokratik teamüller gereği ev sahibi ülkenin sorumluluğundadır. Yani demokratik teamüller ve devam eden pratikler göstermektedir ki seçmenlerin daha iyi bilgi alma ve daha bilinçli tercihler yapması için yurtdışından gelen seçim çalışması taleplerinin sıcak karşılanması gerekir.

Özellikle kamuya açık fakat kapalı alanlarda toplantılar düzenlenmesi dünya çapında uygulanagelen siyasal kampanya yöntemlerinden en çok tatbik edilenidir. Kanada hariç demokrasisi gelişmiş ülkelerden bu konuda sıkıntı çıkartan başka bir ülke olmamıştır. Örneğin Fransız milletvekilleri seçim bölgelerine sıklıkla seyahat etmekte ve seçmenleriyle her fırsatta kolayca buluşabilmektedir. Adaylar veya seçilmiş temsilciler dünya çapında geniş bir ağa sahip Fransız Kültür Merkezleri ve Fransız vatandaşlarının kurduğu diaspora derneklerinde toplantılar düzenlemekte ve seçmenlerinin sorunlarını dinlemektedir. Bu vekiller adaylık dönemlerinde de yoğun bir kampanya süreci geçirmekte ve mümkün olduğunca fazla seçmenle bir araya gelmenin yollarını aramaktadır. Örneğin, bir proje kapsamında görüşlerine başvurduğumuz Fransız milletvekili Christophe Prémat kampanya yaptığı ülkenin egemenlik haklarına saygılı olduktan sonra Almanya’nın da içinde bulunduğu Kuzey Avrupa seçim bölgesine çokça ziyaretler yaptığını ve şu ana kadar yerel otoritelerden herhangi bir engellemeyle karşılaşmadıklarını aktarmıştır. Premat, bunun Avrupa Birliği vatandaşlığının bir gereği ve demokrasinin yaygınlaştırılması açısından elzem bir durum olduğunu ifade etmiştir. Fransa bu konuda Avrupa ve Avrupa dışı seçim bölgesinde en rahat seçim kampanyası yürüten ülkelerin başında gelmektedir. Hatta Fransa belli bir oy oranının üzerine çıkan adayların seçim masraflarının bir kısmını da karşılayarak adayların yurtdışı seçim çalışmalarını teşvik de etmektedir.

Benzer bir uygulama Portekiz’de de görülmektedir. Portekiz diaspora milletvekili adayları Güney Amerika seçim bölgesinde kapsamlı seçim kampanyası yürütmekte, hatta bazı büyük partiler Brezilya’da seçim ofisi dahi açabilmektedir.

Görünüyor ki dünyadaki uygulamalar sınır ötesi siyasal temsili ve yurtdışı seçim çalışmalarını genişletici ve teşvik edici yönde ilerlemektedir. Öyleyse ilk defa 2014’te yurtdışında yaşayan vatandaşlarına diplomatik misyonlarda oy kullanma imkanı tanıyan Türkiye için genelde Avrupa ve özelde de Almanya ve Hollanda neden sorun çıkarmaktadır? Bu sorunun cevabının uluslararası teamüllerde olmadığı kesindir. O halde, Almanya’nın ve Hollanda’nın Türkiye’den gelen siyasi parti temsilcilerine veya hükümet yetkililerine vatandaşlarıyla buluşma imkanı sağlamaması veya bunu engellenmesinin arkasındaki sebepler nelerdir? Bu sorunun cevabı elbette çok katmanlı ve kapsamlıdır. Ancak görünürde akla gelen ilk neden, 2015 seçimlerinde yüzde 45 katılım düzeyine çıkmış (ki bu 120 ülke arasında en yüksek katılımdır) ve toplam oyun yüzde beşine sahip yurtdışı oyla rının 16 Nisan referandum sonuçlarını etkileyecek önemde olmasıdır. Yapılan son üç seçimde sağ-muhafazakar oyların yüksek çıktığı yurtdışı seçim bölgesinde 16 Nisan referandumunda evet oyunun yüksek çıkma olasılığı Avrupa ülkelerini huzursuzluğa yöneltmektedir. Dahası, kendi iç çekişmelerinin ve sosyo-siyasal dinamiklerinin etkisinde de kalan Avrupa ülkeleri anlamsız gerekçelerle demokratik katılımın yaygınlaştırılmasını önlemek ve Türkiye’nin diasporasıyla kurduğu çok yönlü ilişkinin sürekliliğini bozmak istemektedir. Almanya ve Hollanda gibi ülkeler Avrupa Birliği coğrafyasında cereyan eden sistemik ve köklü kırılganlığın faturasını yabancı düşmanlığı üzerinden atlatmayı hedeflerken sınırlandırıcı ve dışlayıcı söylem ve pratikleri, kapsayıcı ve prensiplere dayalı bir demokrasi ve siyasete tercih etmektedir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; meşru demokratik taleplerin sınır ötesine genişletilmesine müsaade etmeyen ancak birçok platformda PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine lojistik destek sağlayan Almanya ve Hollanda, Türkiye’de cereyan eden sistemsel demokratik gelişmeleri marjinalleştirme ve 16 Nisan’ı sonuçları itibariyle şimdiden gayri meşru ilan etme stratejisine başvurmaktadır. Aksi halde yurtdışı seçim çalışmalarının engellenmesi uluslararası teamüllerin aksinedir. Bir Fransız milletvekilinin kültür merkezleri, dernekler ve kiliseler etrafında seçmenleriyle buluşması demokratik katılımın genişletilmesi olarak varsayılırken Türkiye’nin yurtdışı seçmenleriyle ve yurttaşlarıyla buluşması etnik tehlike veya egemenlik hakların ihlali çerçevesinde değerlendirilmesi maksatlıdır ve ideolojiktir. Halbuki Avrupa ülkelerinin, Türkiye ve diğer ülkelerdeki örgütlenmesini de göz önünde bulundurduğumuzda uluslararası ilişkilerdeki karşılıklılık teamülüne saygı duyması beklenirdi. yapılan ise, Alman ve Hollanda demokrasisinin evrensel ilkelerden ziyade durum ve şartlara göre değişebilen bir yapıda olduğunu göstermektedir. 

[email protected]