Başkanlık sistemi niçin gerekli?

M. Mücahit Küçükyılmaz / Yazar
30.01.2016

Türkiye 2007 yılında parlamenter sistemin ürettiği son büyük kriz olan 367 garabetini ve 27 Nisan e-muhtırasını, ancak cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçeceği bir senaryo ile aşabilmiştir ve bu bakımdan başkanlık sistemine doğru dönülmez bir yola girmiştir.


Başkanlık sistemi niçin gerekli?

Bugün yeni Anayasa ve başkanlık sistemini gündemine alan Türkiye, “Ya yeni hal ya izmihlal, eski hal muhal” noktasına gelip dayanmıştır. Öyle ki, 1990’larda cılız sesle dile getirilen başkanlık sistemi artık parlamenter sistemin bir antitezi olmaktan çıkmış, bizatihi kendisi bir teze dönüşmüştür. Parlamenter sistem eski hali nitelerken, başkanlık sistemi ise kriz-istikrar dilemmasında ikincisini temsil eden bir mahiyet kazanmıştır. Kriz ise, ona antitez olarak öne sürülen veya sırf muhalefet olsun diye başkanlığa karşı çıkılan her türlü durumu imler hale gelmiştir.

Türkiye’de başkanlık sistemini tartışırken düşülen temel yanlışlıklardan veya yapılan manipülasyonlardan biri irrasyonel biçimde elmalar ile armutları aynı temelde değerlendiren sistem-rejim dikotomisini öne sürmektir. Eski Türkiye’nin “Rejim elden gidiyor” korkusunu çağıran bu mantık dışı argüman, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi bir rejim değişikliği olarak kodlamaktadır. Hâlbuki söz konusu olan, demokratik rejim sınırları çerçevesinde adı üstünde bir sistem değişikliğidir. Yoksa başkanlık isteyenler demokrasiden otokrasiye, teokrasiye ya da monarşiye geçişi savunuyor değillerdir. O halde, sistem ile rejimi birbirine karıştırmak, art niyetli bir manipülasyon çabası değilse eğer, açık bir mantık hatasına düşmek demektir. Tabii, karmaşa sadece bununla sınırlı değil, başkanlık tartışması açıldığında pek çok kişinin doğru bildiği yanlışlar da ortaya dökülüveriyor.

Doğru bilinen yanlışlar

1. Başkanlık sistemi olursa ülke bölünür: Hayır. Bir ülkenin bölünmesi için başkanlık sistemiyle yönetiliyor olması gerekmez ya da başkanlık ile yönetiliyor olmak bir ülkenin bölünmesine başlıca sebep değildir. Zaten ABD, Meksika, Brezilya, Şili dâhil hiçbir ülke “Hadi şu sisteme geçelim de bölünelim” diye başkanlık sistemini uygulamakta değildir.

2. Başkanlık sistemi gelirseTürkiye federasyon olur: Hayır. Başkanlık ile federasyon birbirinin olmazsa olmaz mütemmim cüzü değildir. Dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen federal yapılar (ABD) olduğu gibi, parlamenter sistemle yönetilen federal yapılar (Almanya), yarı başkanlıkla yönetilen üniter yapılar (Fransa) veya yarı başkanlıkla yönetilen federal yapılar (Rusya) bulunmaktadır.

3. Başkanlık sistemi olursa sistem tıkanıklığı yaşanır: Hayır. Başkanlığın hem otokratik olacağını, hem de sistemin tıkanacağını söylemek aslında başlı başına bir çelişkidir. Aslında iki iddianın da başkanlık sistemiyle organik bir ilişkisi bulunmamaktadır. Tersine, başkanlık sistemi hem demokratik otorite olarak güçlü bir yöneticiyi iş başına getirmesi, hem de kuvvetler ayrılığı ilkesini en sarih biçimde öngörmesi nedeniyle sistem tıkanıklığının en az yaşandığı yönetim biçimidir. En azından, başkanlık sisteminin kuvvet-yetki dengesizliği ve dağınıklığı içermemesi nedeniyle, parlamenter sistem kadar tıkanması mümkün değildir.

4. Başkanlık sistemi antidemokratiktir, otokratiktir: Hayır. Başkanlık bir rejim değil, sistemdir. Rejimi demokratik olarak kurguladıktan ve gerekli yasal önlemleri aldıktan sonra, seçimle ve sınırlı bir süre için işbaşına gelerek anayasal denetime tabi olan bir başkanın tek başına demokrasiden başka bir rejime geçmesi kolay bir şey değildir. Ayrıca başkanlık sisteminde yasama organı olarak her halükarda bir meclis bulunacağı için siyasal partiler varlığını sürdürecek, üstelik parlamenter sistemde istikrarsızlığı engellemek adına kurgulanan yüzde 10 barajı gibi arızi uygulamalara gerek kalmayacaktır. Zira zorunlu olarak yüzde 50’nin üzerinde bir oy ile seçilmiş başkan varken, mecliste ayrıca bir baraja ihtiyaç kalmayacaktır. Bu da dengeli bir parlamenter temsili sağlamakta ve başkanlık sistemini daha demokratik hale getirmektedir. Tersine, darbelere karşı kırılgan olması nedeniyle parlamenter sistemin daha antidemokratik süreçlere, hatta askerî yönetimlere yol açtığı bile söylenebilir.

Bu sistem neden bırakılmalı?

1. Öncelikle tam da yukarıdaki antidemokratik süreçlere yol açma kırılganlığından dolayı parlamenter sistem terk edilmelidir.

Üstelik başkanlık sistemi parlamenter sistemin zıddı değil, bir meclisin varlığını da ihata etmesi sayesinde onun daha kuşatıcı ve geniş ölçekli bir üst versiyonudur. 90 yılda en az beş büyük kazaya yol açmış bir sistemde ısrar etmenin gereği yoktur.

2. Parlamenter sistem, biraz da 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında terk edilen monarşilerin tek adam baskıcılığından kurtulmak için ortaya konulan tepkisel tercihlerin ürünüdür. Ancak gelinen noktada bu tepkiselliğin kaos üretme potansiyeli yüksek bir çoğulculuktan öte tekçiliğe ve odak dağılmasına yol açtığı tecrübe edilmiştir. Böylece üniter veya federal olsun fark etmez, istikrarsızlık üreten parlamenter sistemlerle yönetilen ülkeler bölünmeye karşı daha dirençsiz hale gelebilmektedir.

3. Parlamenter sistemin çoğu zaman koalisyonu mecbur kılan doğası sadece siyasal krizlere değil, ekonomik istikrarsızlığa da neden olmaktadır. Yakın tarihte 5 Nisan 1994, Şubat 2001 krizleri koalisyon döneminin ürünleri olarak ülkenin gelişmişlik ve refah seviyesinin düşmesinde rol oynamış; bu istikrarsızlık süreçleri 2002’de tek parti iktidarı ile aşılabilmiştir. Yine parlamenter sistemin zaaflarını bahane eden ve önlemekte yetersiz kaldığı askerî darbeler ülkenin beşeri, ekonomik ve demokratik sermayesine ciddi biçimde zarar vermiştir.

4. Parlamenter sistem ancak başkanlığa benzediği ve ona yaklaştığı durumlarda istikrar üretmekte ve gelişmeyi desteklemektedir. Bu yüzden İtalya’da koalisyon kanunla yasaklanmıştır.Ülkede artık yüzde 40 ve üzeri oya ulaşan parti, 630 sandalyeden 340’ına sahip olacak; hiçbir partinin yüzde 40’ı aşamaması halinde ise en yüksek oyu alan iki parti arasında ikinci tur seçimine gidilecektir. Bu işleyiş başkanlık sistemindeki seçim mantığında tabii olarak zaten mevcuttur.

Gerekli çünkü...

1. Aslında önceki iki başlıkta yer alan maddeler zımnen başkanlık sisteminin niçin gerekli olduğunu da ifade etmektedir. Bununla birlikte, başkanlık sisteminin sınırlı zaman için iş başına gelen bir tek parti iktidarı gibi olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Ama başkan, yüzde 50 üzeri oy alması hasebiyle pek çok tek parti iktidarından daha güçlüdür ve bu nedenle karar alması kolaydır.

2. Başkanlık sisteminde, mecliste yüzde 10 barajına gerek olmayacağı için millî iradenin dengeli temsili mümkün hale gelecek ve çoğunluğun azınlığa tahakkümü tartışmaları da anlamsızlaşacaktır. Bununla birlikte, ülkeyi yöneten kişinin yetkileri genişlediği gibi, anayasal-yasal ve demokratik kontrol mekanizmaları da etkin hale geldiği için etik yönetilebilirlik ilkesi güçlenecektir.  

3. Başkanlık sistemi içinde meclisteki vekiller parti-lider gölgesinde kalmaktan kurtulup bireysel iradelerini ve seçmenlerinin tercihlerini yansıtabilecektir. Zira başkan ve vekiller dâhil tüm seçilmişler, arada herhangi bir kişi veya merci olmaksızın kendilerini seçen halka karşı doğrudan sorumludurlar. Başkanlık sistemi böylece aslında parlamenter sistemin lider, parti, grup baskısı gibişikâyet edilen unsurlarını da tedavi edici bir işlev görecektir.

4. Parlamenter sistem, uzun tartışmalar sonucu karar alma lüksüne sahip İskandinav ya da Batı Avrupa ülkeleri gibi doğal istikrar havzalarına felsefi olarak uygun düşmektedir. Ancak Türkiye gibi çatışma coğrafyasında bulunan bir ülkede, yönetimin ani kriz süreçlerinde hızlı kararlar alabilmesi hayati önem taşımaktadır.

5. Başkan, meclis ve yüksek yargı gibi dengeleyici ve kontrol edici mercilerin yanı sıra, kendisini doğrudan seçen halka karşı da sorumluluk duygusuyla hareket etmek durumunda kalacaktır. Öte yandan, doğrudan kanun teklifi sunması, bütçe kullanması, icranın başı olması gibi özelliklerle de sistemin tıkanmasını önleyecek ve işleyişi hızlandıracaktır. Mesela yarı başkanlıkla idare edildiği halde cumhurbaşkanının hem yargının hem de yürütmenin başı olduğu Fransa, tam başkanlık sistemine geçmeyi tartışmakta ve buradan bir diktatörlük çıkarımı yapılmamaktadır.

6. Yüzde 50+ ile seçilen bir başkan seçilmişlerin meşruiyeti ile ilgili tartışmalara da nokta koymuş olacaktır. Bu durum, seçilmiş başkanı ve ekibini atanmış bürokratlara karşı daha etkili kılacak, böylece sistem daha demokratik bir karakter kazanacaktır. Bu, eski Türkiye’nin imtiyazlı elitlerinin etkisinin dengelenmesi ve yeni girişimci-yöneticilerin önünün açılması anlamına da gelecektir.

7. Başkanlık sistemi, yürütmenin iki başlı olduğu hükümet sisteminin barındırdığı potansiyel çatışma riskini bertaraf ettiği gibi, parlamenter sistemdeki pek çok krizin nedeni olan yasama ve yürütmenin birbirini kilitlemesini de engelleyecektir. Çünkü yasama, yürütme ve yargının birbirinin görevlerine son veremediği başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ilkesinin net biçimde uygulanması söz konusudur.

Eski hal muhal!

Türkiye 2007 yılında parlamenter sistemin ürettiği son büyük kriz olan 367 garabetini ve 27 Nisan e-muhtırasını ancak cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçeceği bir senaryo ile aşabilmiştir ve bu bakımdan başkanlık sistemine doğru dönülmez bir yola girmiştir. Vesayet heveslilerinin zorladığı bu süreçte, artık vekiller tarafından seçilmediği için fiilen meclise değil, kendisini yüksek bir meşruiyet oranıyla seçen halka karşı doğrudan sorumlu olan bir devlet başkanı vardır. Millet, bir kez kazandığı hakkı kolayca iade etmesi için ortada bir sebep bulunmadığına ve 10 Ağustos 2014’te devlet başkanını seçmenin tadını aldığına göre, geriye sadece bu fiili durumu hukuki hale getirmek adına başkanlık sistemini hayata geçirmek kalmaktadır.

Netice-i kelam, Türkiye’de Meşrutiyetten beri çok emek verildiği için vazgeçilemeyen parlamento tecrübesi gerçekte bir başarısızlık hikâyesidir. Yeni Türkiye’nin yeni başlangıçlara hem hakkı hem de ihtiyacı vardır. Bu yüzden, artık başkanlık sistemi bir alternatif değil, kaçınılmaz hedeftir; bir antitez değil, münhasır bir tezdir.

Ya yeni hal ya izmihlal, eski hal muhal!

[email protected]