Bu filmi görmüştük biz

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
25.03.2017

Taha Ün, Osmanlı’nın son 50 yılına dair gerek Türk, gerekse dünya matbuatında söylenenler ile yakın dönem gazete manşetlerini yan yana getirerek, Türkiye ile Türkiye’yi yönetenlere düşman olduğu belli bir söylemin nasıl tekrar ettiğini gösteriyor.


Bu filmi görmüştük biz

Tarihin tekerrür ettiği söylenir genelde, tabii hemence bu tekerrürle ilgili olarak Karl Marx’ın uyarıcı notunu da aktarmak gerekir: Tarihte ilkin trajedi olarak yaşanan ikinci kez fars olarak tekerrür eder. Belki de Mehmed Akif merhumun deyişiyle ibret alınmadığı için tekerrür ediyor tarih, ibret alınmaması durumu da tekerrürü farsa çeviren önemli bir etmen. Özellikle Türkiye’de medya tarihinde trajik ile farsın bu peşi sıra gelişi belirgin. Bunu hemen her gün okuduğumuz gazetelerin 100 yıl öncesinden bugüne uzanan manşetlerinden bulmak mümkün.

Taha Ün, yaklaşık 100 yıl önce Osmanlı Devleti’nin son 50 yılına dair gerek Türk, gerekse dünya matbuatında söylenenler ile yakın dönem Türkiye’sine damga vuran gazete manşetlerini, afişleri ve görsel materyalleri yan yana getirerek 100 yıl önce trajik boyutlarda gezinen ve Türkiye ile Türkiye’yi yönetenlere düşman olduğu her halükarda belli olan bir söylemin bugünlerdeki fars halini tespit etmemize imkan tanıyor.

Abdülaziz ve II. Abdülhamid döneminde yayınlanan ve özellikle II. Abdülhamid’e yönelik neredeyse hakaretamiz ifadelerle belirginleşen yayınların üslubu ile günümüzde “birtakım medya organları” tarafından yenilenen üslup arasındaki yakın irtibatı ortaya koymamıza yarayacak şekilde Taha Ün, ortalama 100 yıllık medya tarihimizin üslubunu, Türkiye’nin sorunları karşısında takındığı tavrı bütün bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.

100 Yıllık Terane, bu açıdan okurlarına bir asrı geçen süreç içerisinde zamanı, olayları, kişileri ve tepkileri iyi derecede harmanlayarak mukayese, tarihte iz bırakmış olayları, etkileri günümüze kadar uzanan tartışmaları yeniden hatırlama ve yaşadığımız günlerle kıyaslama imkanı sunuyor. Bu açıdan Ün, bazen gündemimizi günlerce meşgul edebilen bazı çarpıcı gazete manşetlerinin bu güçlerini nereden aldığını da gösteriyor. Bizi meşgul eden bu manşetlerin hemen hemen aynı üslupla, aynı ifadelerle yüz yıl önce de yapılmış olması, bu manşetleri yapan ve genellikle tarihi “ilerleme” olarak algılayan zevatın bir bakıma 100 yıl boyunca dere tepe yol gidip hala bir arpa boyu mesafe kat edemediğini göstermesi açısından da ilginç.

Taha Ün, sadece Osmanlıca kaynakları değil, Amerikan, İngiliz, Fransız, Kanadalı ve daha birçok ülke gazetelerinin Osmanlı imparatorluğu ile son çeyrek yüzyılda Türkiye hakkındaki gazete manşetlerini de gözler önüne seriyor. Jön Türkler’den FETÖ’cü darbe girişimine kadar karşılaştırmalı medya görselleriyle kaleme alınan kitap güncel konular hakkındaki düşüncelerimizi de yeniden biçimliyor. Her ne olursa olsun, hep Türkiye’yi ve onun “hayat hamlesi”ni suçlayan yeri geldiğinde yerel, yeri geldiğinde küresel kesilen muhalif dilin tarihsel bilinçdışını ortaya çıkarma bakımından da okuyucuya bolca malzeme sunuyor Taha Ün.

[email protected]

Emmanuel Levinas’ın Talmud okumaları

Dört Talmud Okuması, Emmanuel Levinas’ın 1963-1966 yılları arasında Yahudi entelektüellerinin katılımıyla Paris’te oluşturulan bir kolokyum vesilesiyle verdiği konferanslardan oluşuyor. İsrail’in sözlü geleneğinin yazıya geçirilmiş hali olan Talmud, Levinas’a göre, Yahudi şeriatına dair ameli meseleleri, hatta “incir çekirdeğini doldurmaz” görünen tartışmaları ele alırken bile arka planında her zaman felsefi bir içerik, evrensel bir mesaj ve bilgelik barındırır. İşte Levinas bu kadim bilgeliği, Yahudi kültürü ve metinlerine aşina olmayanlar için anlaşılır kılmaya çalışırken aslında Yahudi düşüncesini modern dile tercüme etmek doğrultusunda örnek bir yorum faaliyetine girişiyor.

Dört Talmud Okuması, Emmanuel Levinas, Alfa, 2017

Postyapısalcılık efsanesine derinlikli bakış

Fransız entelektüel alanının, bilhassa, İkinci Dünya Savaşı sonrası özgün politik ve toplumsal koşullarına odaklanan ve bu alanda üretilmiş fikri ürünler ve üreticiler arasındaki ilişkileri tarihsel bağlamına oturtarak tartışmaya açan bu çalışma pek çok açıdan ezber bozucu olma özelliğini uzun yıllar koruyacak gibi görünüyor. Pierre Bourdieu’nün alan kuramını arkasına alan Angermuller, bilhassa dünyanın İngilizce konuşulan ülkelerindeki muhtelif akademik ve entelektüel tartışmalarda sıklıkla ‘postyapısalcılık’ olarak adlandırılan olguyu mercek altına alırken bizi ‘Kuram’ın doğduğu topraklara, onun tarihsel ve toplumsal bağlamına geri götürüyor.

Neden Fransa’da Postyapısalcılık Yok?, Johannes Angermuller, Heretik, 2017