Cemaat diasporası ve kamu diplomasisi

Dr. Necati Anaz / İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
15.10.2016

Bu örgüt Türkiye’de yenilgi yaşasa da yatırım yaptığı Balkan, Orta Asya ve Afrika coğrafyalarında faaliyetlerini sürdürecektir. Bir zamanlar Türkiye’nin kamu diplomasisinde bu örgüte mahsus okul ve kuruluşların etkili olması bu alanda büyük bir açığı doğurmuştur. Bu tehlikeli diasporanın zehri dünya kamuoyunu yeterince toksitlemeden Türkiye’nin daha akıllı, daha stratejik ve daha kıvrak bir kamu diplomasisi ve imaj-yapımı sürecini başlatması gerekmektedir.


Cemaat diasporası ve kamu diplomasisi

Türkiye son yıllarda özellikle iki tehlikeli diaspora unsuruyla mücadele etmekteydi. Bunlardan birincisi Ermeni diasporasıdır. Bu grup özellikle Fransa ve ABD üzerinden Türkiye aleyhine farklı alanlarda olumsuz kamuoyu yaratma faaliyetleri yürütmektedir. Örneğin Gece Yarısı Ekspresi ve yakında vizyona girecek olan The Promise (Vaat) filmi gibi Hollywood yapımı hayal ürünleriyle Ermeni diasporası Türkiye’yi 1915’e mahkum etmeye zorlamaktadır. Buna 1990’ların karanlık güvenlik siyaseti neticesinde oluşan Sol/Alevi/Kürt diaspora unsuru da eklenince Türkiye iki cepheden saldırıya uğramakta ve kamu diplomasisinde yeteri kadar başarılı olamamaktadır. Bu iki diasporaya şimdi de daha tehlikeli başka bir diaspora grubu eklenmiştir; o da her platformda varlık gösterebilen ancak bir o kadar da her durumda kamufle olabilme yeteneğini haiz FETÖ diasporasıdır.  Cemaat-terör diasporasının uluslararası düzeyde yürüttüğü üç tur kamu diplomasisi stratejisi vardır, ancak bu konuya değinmeden evvel FETÖ’nün küresel-jeopolitik konjonktürde üstlendiği bölgesel rol üzerinde önemli bir hususu hatırlatmakta fayda var. Bilinmelidir ki cemaatin 40 yıllık insan yatırımının ardında ne dini bir saik ne de Türkiye’nin yararı kaygısı vardır. Bu yapı, kuruluşundan beri Batı için konjonktürel bir ortak ve stratejik bir organizasyon olarak hayat sürmüştür. “Fetullah cemaati” Soğuk Savaş sonrasında daha da belirginleşen ‘radikal İslam’ tehditlerine karşı Türkiye merkezli alternatif güvenlik siyasetinin pratize edilmesinde “radikal İslamcı” tehditlerin minimize edilmesinde rol alan ABD ile uyumlu taşeron bir yapı olarak doğmuş ve bu proje üzerinden beslenmiştir. Bu bağlamda da, dini alandan ziyade jeopolitik ve küresel güvenlik alanını ilgilendiren bir düzlemde irdelenmesi gerekir. Yapının jeo-stratejik kodları, Türkiye’nin iç politikasında ve Türkiye üzerinden yürütülen küresel güvenlik ve tehdit siyasetinde aldığı rollerde aranmalıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD gözetimi Turgut Özal’ın desteğiyle Balkanlara açılan bu yapı, Türkiye’nin çıkarlarının ötesinde Sovyet tehlikesi sonrasında bu coğrafyaların liberal rehabilitasyonunda görev üstlenmiştir. Soğuk Savaş’ın ardından tedavüle sürülen ‘radikal İslam’la mücadelede ‘ılımlı İslam’ retoriğiyle önemli bir misyon yerine getirmiştir.

Ortadoğu’nun dizaynı

Bu yapının örgütlenme şekli ve operasyonel aklı hiç kuşkusuz yukarıda ifade edilen küresel hedefin gerçekleştirilmesiyle uyumlu ve koordinelidir. Ekonomik teşkilatlanmasından tutun da eğitim kurumlarının organize edilmesine kadar pek çok yönüyle Türkiye’den ziyade küresel ittifaklara hizmet vermiştir. 15 Temmuz,  bu bağlamda gerek Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesine ve gerekse Batı’nın elzem gördüğü küresel dengelerin yediden oluşturulmasına itirazı olan Türkiye’ye ayar verme girişimidir.

Darbe girişiminin, Batı Avrupa’nın ve ABD’nin bölgesel çıkarları hesaba katılmadan, onlara rağmen yapıldığı düşüncesi defolu bir düşüncedir. Zira, post-Davos sürecinden bu yana Türkiye aleyhine yapıp ettiklerine bakılırsa bu yeni diasporanın nasıl bir vazife üstlendiği ABD’nin Türkiye ile stratejik ortaklığının bunlar üzerinden kurulduğu görülecektir. Şimdi özellikle diaspora üzerinden ‘cemaat’e verilen görevin, post-Davos sürecini de kapsayacak şekliyle, analizine dönebiliriz. Bunu üç noktada incelemek mümkündür. Birincisi Türkiye aleyhine yurtdışında olumsuz kamuoyu oluşturmak ve bunu da satire edilmiş bir Cumhurbaşkanı üzerinden yapmaktır. Batı medyası etkisizleştirmek istediği lideri veya bir ülke başkanını otoriterlik retoriği üzerinden hedef almaya başladıysa bu artık küresel düzeyde bir itibarsızlaştırma projesidir. Liderin özel hayatı, kamuoyu önünde yaptığı konuşmaları ve siyaset tarzı titizlikle irdelenir ve bir satirenin konusu yapılarak kamuoyu önünde gözden düşürme ve alaya alma işlemleri başlatılır. Örneğin, Ahmadinejad için ABD ve Avrupa merkezli televizyon kanallarının popüler komedi programlarında toplumun en hassas olduğu eşcinsellik gibi konular üzerinden Ahmadinejad’ı küçümseyen skeçler gösterilmiştir. Bu programlarda Ahmadinejad bir liderden çok akli dengesi sorgulanır, itibar edilmez bir siyaset adamı olarak kamuoyuna sunulmuştur. Saddam, Kaddafi, Putin ve Kuzey Kore devlet başkanı Kim gibi liderlerin hepsi Batı televizyon kanallarının komedi ve fantazi dünyası için dengesiz, saldırgan ve bir o kadar da barbar karakterler halinde aktarılır izleyicilere. Söz konusu liderlerin siyasetini onaylamasak da Batı medyasının Batı’nın çıkarlarını tehdit eden liderleri nasıl itibarsızlaştırdığına dair önemli örnekler bunlar. Öyle ki bu bahsi geçen liderlerin BM Genel Kurulu’ndaki konuşmaları dahi Batı medyasında hiçbir zaman içeriksel olarak bir gündem oluşturmamış ancak bu liderlerin hal ve hareketleri aşırı güldürünün bir unsuru olarak kullanılmıştır.

Liderliğin magazinleşmesi

Mesela Kaddafi’nin BM toplantısına katılımı için Manhattan’ın 45 mil kuzeyindeki Bedford kasabasında kurmak istediği çadırın belki de BM’nin toplanma gündeminin de ötesinde kamuoyu bulması liderliğin magazinleştirilmesine bir örnek olarak gösterilebilinir. Hatırlanırsa bir Alman televizyonu sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’la alakalı nükteci bir program yapmamış onu seçen seçmenle alay eden bir güldürüye yer vermişti. Bu itibarsızlaştırma projesi, bir ülkenin tüm demokratik pratiklerini güldürünün konusu yapıp bir halkın siyasal tercihlerinin bloke edilmesi anlamını da taşımaktaydı. Türkiye’de Erdoğan liderliğini itibarsızlaştırma stratejisine FETÖ diasporası da hiç kuşkusuz lojistik destek sağlamakta ve Erdoğan’ı tercih eden seçmen kitlesini itibarsızlaştırmak için de Batı vantrologlarıyla birlikte çalışmaya devam etmektedir.

FETÖ diasporasının ikinci hamlesi diplomatik blokajlar yapmak ve elit-siyaset üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaktır. Malum, 15 Temmuz’un üzerinden daha günler geçmesine rağmen ve meselenin detayları henüz netleşmemişken en önemli iki uluslararası kuruluş Türkiye aleyhine açıklamalar yapmıştı. Standard & Poor’s açıklamasında Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülkeler listesinde riskli ülkeler seviyesinde gösteriyor ve alelacele Türkiye’nin kredi notunu düşürdüğünü ilan ediyordu. Benzer bir açıklama yakın zamanda Moody’s’den geldi. Uluslararası Af Örgütü’nün darbecilerin gözaltına alınma sürecinde, “kaygı verici durumların yaşandığı” şeklindeki açıklamasını da buna ekleyebiliriz. Yine, ABD meclisinde FETÖ diasporasının 15 Temmuz darbe girişimini mazur gösteren ya da darbe girişiminin Erdoğan tarafından planlanmış bir mizansen olduğunu iddia eden açıklamalarına müsaade edilmesi uluslararası kurum ve örgütleri kullanma güçlerini göstermektedir.

Küresel kuşatma

15 Temmuz gecesi ve sonrası Batı medyasında eş zamanlı ve taraflı yapılan haberlerle darbenin mahiyeti ve derinliği sulandırılmaya çalışılmış ve darbe teşebbüsü için ‘ülkenin güvenliği ve stabilitesi’ adına kabul edilebilir değerlendirmesine yapılmıştır. Bu organize diaspora, hiç kuşkusuz bu haberleri yapan taraflı aktörlere lojistik bilgiler aktarmakta gecikmemiştir. Dahası, cemaat diasporası önümüzdeki yıllarda sadece kamu diplomasisi seviyesinde değil Anadolu’dan çıkan akademik yayınların hakemlik sürecinde bloke edilmesinden tutun da kültürel faaliyetlerin sabote edilmesine kadar pek çok alanda Türkiye’nin katma değerini küresel kuşatma altına almaya çalışacaktır.

Üçüncü ve en tehlikeli boyutu ise FETÖ diasporasının Türkiye aleyhine yapmakta olduğu kamu diplomasisinin yanı sıra Türkiye’yi küresel ölçekte güvensiz ülkeler konumuna itecek şekilde diğer terör örgütleriyle işbirliğine gitmesi olacaktır. Cemaat 15 Temmuz darbe girişimiyle makro ölçekteki son kartını da oynadı. Cemaat bu hamleden sadece başarısız olarak çıkmadı aynı zamanda itibarı da zedelenerek çıktı. Hal böyle olunca cemaat tüm insan kaynağıyla beraber küresel alandaki faaliyetlerini devam ettirmeye çalışırken Türkiye’de yeraltına inmekte ve Türkiye’yi ablukaya almak isteyen terör organizasyonlarına lojistik destek sağlama aşamasına geçmektedir. Türkiye sathında hamle alanı daralan cemaat daha önce hiç görülmediği düzeyde kendisini bir stratejik ortak olarak DEAŞ’e ve PKK’ya yaklaştıracaktır. FETÖ, küresel ölçekte bir yandan diyalog ve hoşgörünün adresi olarak kendini pazarlarken şiddet sosyolojisine destek sağlayacak ve Türkiye’nin terörle mücadelesinde istihbari ve lojistik kaçakların oluşmasının önünü açacaktır. Kaos retoriği üzerinden Türkiye’nin sosyo-siyasal fay hatlarında operasyonlar yaparak yerel barışı dinamitleyecek ve küresel aktörlere Türkiye merkezli taşeronluk yapacaktır. Amaç, Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda Irak’la, Suriye ile anılır ülkeler düzeyine düşürmektir. FETÖ’nün Türkiye’nin fay hatlarını oynatacak operasyonel kapasitesinin tamamen ortadan kaldırıldığını düşünmek yanıltıcı olur.

Daha önce de ifade edildiği gibi bu örgüt ne millidir ne de milli çıkarlara hizmet etme amacıyla faaliyet göstermektedir. Küresel jeopolitiğin yeniden dizaynı için kullanışlı bir yerel aktördür. Bu örgüt Türkiye’de yenilgi alsa da yatırım yaptığı Balkan, Orta Asya ve Afrika coğrafyalarında faaliyetlerine devam edecektir. Bunu yaparken de dini retorikten vazgeçmeyen örgüt her türlü yumuşak güç unsurlarını kullanarak Türkiye’yi dünya kamuoyu nezdinde köşeye sıkıştırmaya çalışacak ve Türkiye’yi bir Kuzey Kore, Rusya, İran çizgisine getirmek için çaba sarfedecektir.  Bir zamanlar Türkiye’nin kamu diplomasisinde bu örgüte mahsus okul ve kuruluşların etkili olması bu alanda büyük bir açığın doğmasına neden olmuştur. Bu tehlikeli diasporanın zehri dünya kamuoyunu yeterince toksitlemeden Türkiye’nin daha akıllı, daha stratejik ve daha kıvrak bir kamu diplomasisi ve imaj-yapımı sürecini başlatması gerekmektedir.

[email protected]