FETÖ’nün Müslüman bilinçte yaptığı tahribat

Prof. Dr. Asım Yapıcı - Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
17.09.2016

Eğer postmodern sekülerizm ve kapitalizme direnemezsek, İslami bilinç ve duyguyu geliştiremezsek, merdiven altı din eğitiminden kurtulamazsak, sosyal devlet haline gelemezsek, izmlerle hesaplaşamazsak bir FETÖ gider, bir başka FETÖ gelir.


FETÖ’nün Müslüman bilinçte yaptığı tahribat

15 Temmuz’dan sonra kaleme alınan makaleler, verilen beyanatlar, itiraflar vs. yaklaşık 40 yıldır devlet içinde örgütlenen FETÖ/PDY’nin kirli ve vahşi yüzünü ortaya çıkardı. Analistler ve bilim adamları kendi perspektiflerinden bu konuyu enine boyuna tartışmaya başladı. Ancak biz bu meseleye bir başka açıdan yaklaşmak istiyoruz, Erbakan Hoca’nın siyasi literatüre kattığı “pansuman tedbirler” kavramından hareket ederek. Elbette pansuman tedbirler önemlidir, ancak problem radikal biçimde ele alınmazsa mevcut sorunlar toplumsal bilinçte ve bilinç dışında çözümsüz kalmaya devam eder.

“İnsanı” diyor Tolstoy “Bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için uyandırmak gerekir.” Çoğu kere bilgi bombardımanı altında da uyuyabilir insan. Derrida’nın Hz. İbrahim’den hareketle “konuşurken susmak” dediği hal yaşanabilir sıklıkla. Çok şey söylenir, fakat işin özüne temas edilmez.

Eğer pansuman tedbirler yeterli değilse, FETÖ/PDY’yi ortaya çıkaran siyasî, iktisadî ve dinî anlayışla yüzleşmek zorundayız. Ayrıca Tanzimat ile başlayan Cumhuriyetin ilanıyla devam eden modernleşme ve sekülerleşme sürecini de iyi analiz etmek gerekir.

Seyyid Ahmet Arvasi modern Müslümanın dramını anlatırken Kartezyen temelli bilinç-beden farklılaşmasını ön plana çıkarır. Aliya İzzetbegoviç ise din ile bilim ayrıldığı zaman dinin bağnazlığa ve fanatizme, bilimin ise ateizme gideceğini söyler. Her iki söylemin ana teması şudur: İslam vahdet dinidir. Akıl-kalp, fizik-metafizik, dünya-ahiret, şekil-öz ve madde-mana bakımından insan bir ve bütün olmalıdır. Eğer bu denge bozulursa İslam’ın nev-i şahsına münhasır birey ve toplum anlayışı, dolayısıyla İslamî dünya görüşü yok olur gider.

Şimdi sormak durumundayız: Takiyyecilik, tahrif edilmiş bir din anlayışı ve dinî yaşayış, Batınî yorumlar, sihrî-mitik inançlar, 15 Temmuz akşamı halka silah ve bombalarla saldırmak gibi vahşi eylemler, hedeflerine ulaşmak için PKK dâhil bölücü örgütlerle işbirliği yapmak, etkili ve yetkili kişileri kendileri için çalışan ajanlar haline getirmek için uygulanan pornografik ve ekonomik şantajlar, hatta “abla” denilen tesettürlü kadınların bu işe alet edilmesini nasıl açıklayacağız?

Çoklu bakışa ihtiyaç var

Sosyal bilimlerde tekli açıklama biçimi genellikle sıkıntılıdır. Çoklu bakış açısına ihtiyaç var. Ancak çoklu bakış açısı eğer sağlam bir zemine dayanmazsa sosyal gerçekliği ıskalama durumuyla karşı karşıya kalınabiliriz.

Herkesin söylediği şu: FETÖ/PDY sistemin açıklarını çok iyi kullanmış. Peki, sistem ne? İşte burada ideolojik bakış ön plana çıkmakta, bu nedenle birbiriyle telifi neredeyse imkansız olan farklı izahlar yapılmaktadır. Büyük resmi görmeden küçük resmi nasıl açıklayacağız? Bu bağlamda Türkiye’nin kayıtsız şartsız Batılılaşma ve pozitivizm temelli modernite ve sekülerleşme serüvenini hesaba katmadan sağlıklı analiz yapılabilir mi? Modernite, Müslümanların akıl-kalp dengesini yok etmiş, şekil-öz ayrımını sürekli beslemiş, fizik-metafizik ve dünya-ahiret vahdetini parçalamıştır. Modernite dini sevmez, bunu da açıkça ilan eder. 1980’lere kadar modernitenin etkisiyle Müslümanların yaşadığı sıkıntılar herkesin malumudur. Ancak bu çözümleme yeterli değildir. Modernitenin kılık değiştirmiş yeni yüzü olan postmoderniteyi, dolayısıyla postmodern sekülerleşmeyi iyi okumak gerekir. Kimi sosyologların “bebek yüzlü katil” olarak nitelendirdiği postmodernite dine ve üst dinî kimliklere gizli bir düşmanlık besler. Yanındaymış gibi görünen, alt kimlikleri ve oluşumları ısrarla destekleyen bir düşman. Çünkü alt kimlikler postmodernite ve emperyal kapitalizme meydan okuyucu değildir. Bu anlamda postmodernite İslamî bilinç ve Müslüman dünya için moderniteden daha fazla zararlıdır. Esasen dinsel, etnik ve siyasal temelli alt kimlikleri ön plana çıkaran postmodernite Müslüman bilinci öylesine iğfal ve işgal etmiştir ki vahdetin temelini oluşturan “ümmet” anlayışı büyük yara almıştır. “İhtilafta rahmet tefrikada zulmet vardır” anlayışı İslamî bilincin temelini oluştururken postmodernite bunu “ihtilafta zulmet tefrikada rahmet vardır”a dönüştürmüştür. Artık “farklı düşünmek kötü, ayrılmak ve bölünmek hayırlıdır” gibi İslamî dünya görüşüyle asla uyuşmayan yeni bir zihniyet belirmiştir.

Travmasız nesiller gerek

Postmodernite için kullanılan “bebek yüzlü katil” ifadesi aklıma FETÖ/PDY lideri F. Gülen’i getirdi. Haklı İslam’a ve imana davet eden vaiz yüzüyle bebek, masum halka tonlarca bomba yağdıran yüzüyle melun bir katil. Dolayısıyla eğer postmodern sekülerizm ve kapitalizme direnemezsek, İslami bilinç ve duyguyu geliştiremezsek, merdiven altı din eğitiminden kurtulamazsak, sosyal devlet haline gelemezsek, izmlerle hesaplaşamazsak bir FETÖ gider, bir başka FETÖ gelir.

FETÖ/PDY mensupları çoğul kişilik bölünmesiyle karşı karşıya. Kültürel duygu durum bozukluğu iliklerine kadar sinmiş. Sapkın din anlayışları hakikat tekelciliğini, bulundukları makamlar da realite körlüğünü beraberinde getirmiş. Kuşkusuz 15 Temmuz muhteşem bir meydan okumaydı. Millet olarak kurtuluş savaşı verdik, kalkışmayı püskürttük ve zaferi kazandık. En önemlisi darbelere karşı durmayı öğrendik. Öğrenilmiş çaresizliğimiz kırıldı. Ancak toplum olarak yine de travma yaşadık. Birbirimize güveni kaybettik. İslam olmak ve iman etmek sırasıyla selamet ve emniyet içinde bulunmak demekti, fakat FETÖ/PDY’den dolayı komşu komşudan, hoca öğrencisinden, eşler ve arkadaşlar birbirinden emin değil.

Olan bitenin özeti şu: Her on yılda Türkiye’de bir darbe ya da darbe teşebbüsü oluyorsa bunun nedeni medeniyet inşa edecek travmasız nesillerin büyümesine engel olmaktır.

asimyapici @cu.edu.tr