Her haliyle İslamcılık...

Nuh Yılmaz/Star Gazetesi Dış Haberler Müdürü
25.05.2013

İslamcılık tartışması pek çok yeni soru akla getirdi, pek çok soruyu da güncelledi. Nuh Yılmaz’ın yazısı İslamcılıkla ilgili akla gelen hemen her soruyu İslamcılık şemsiyesini geniş açarak ele alıyor.


Her haliyle  İslamcılık...

İslamcılık tartışması siyasi tartışma alanına sürekli geri geliyor. Daha önce defalarca yaşanan ‘öldü’ tartışmalarına rağmen geri geliyor hem de. Sadece bu bile ‘öldü’ tartışmalarına verilmiş bir cevap olarak kayda geçirilebilir. İslamcılığın bir türlü öldürülememiş olması bu tartışmanın daha uzunca bir süre devam edeceğini de gösteriyor. Bu açıdan, bu tartışmaya devam etmenin yollarından biri, neden ‘öldü’ iddialarına rağmen hâlâ İslamcılık tartışmasının canlı bir şekilde devam ettiğine cevap aramak olabilir. Neden birileri sürekli öldürmeye çalışıyor İslamcılığı? Neden İslamcılık tartışması sürekli gündemde kalıyor? Hangi iktidar ilişkileri ve hangi ihtiyaçlardan dolayı bu tartışma devam ediyor. Bir başka deyişle İslamcılık tartışmasının bağlamı nedir? Bu soruya cevap vermek tartışmanın sağlıklı şekilde yürümesi noktasında önemli bir katkı sunacaktır.

İslam’a karşı İslamcılık

İslamcılık tartışmasını sağlıklı bir şekilde yürütmenin yollarından bir diğeri ise, İslamcılık ile İslam arasındaki farkın gündemde tutulmasıdır. Eğer İslamcılık tartışmasını analitik olarak ‘İslam’ tartışmasından ayırabilirsek, İslamcılığın bağlamını yakalamak daha kolay olacaktır. Hatırlanacak olursa İslam’ın farklı yorumları bağlamında gündeme gelen önemli başlıklardan birisi ontolojik olarak farklı bir metnin, nasıl bir epistemolojiye yol açacağı tartışmasıdır. Bir başka deyişle, İslam’la ilgili tartışmalardan birinin, Allah’ın sözü olan bir kitabın yani Kur’an-ı Kerim’in, tarih içinde yaşayan bitimli özneler tarafından nasıl anlaşılabileceği tartışmasıdır. Bu noktada bile tefsir sorunu üzerinden bir tarihsellik tartışması devam ederken, İslamcılığı İslam’a eşitlemek tartışmayı tıkayan bir işlev görmektedir. Bu konuda herkes hemfikir gibi görünse de, tartışma biraz ilerlediğinde tekfir kılıçlarını çekenler, bu analitik ayırımın pek de farkında olmadıklarını gösteriyor. 

İslamcılığın metafiziği

 “İslamcılık ...-dır” ya da “İslamcılık ..... değildir” tarzında metafizik, tarihüstü, aşırı basitleyici, yazarı İslamcılık konusunda tek otorite haline getiren bir tavır ancak farklı bir metafizik oluşturarak tartışmayı tıkayan çıkarımlardan biri haline geliyor. Metodolojik olarak bunun farkında olsak da bir çoğumuz bu tuzağa düşmekten kaçınamıyoruz. İslamcılığın ‘neliği’ elbette tartışılabilir. Ancak daha üretken ve meydan okuyucu yorumlar için İslamcılığın farklı hâllerini konuşmak, İslamcılığın zuhur ettiği anları ya da bazı özelliklerini konuşmak daha faydalı olacaktır. İslamcılığın ortaya çıktığı şartları, cevap verdiği soruları, bu soruların şartlarını ve nasıl dönüştüğünü konuşmadan İslamcılık tartışması yapmak anakronizmden tekfirciliğe kadar birçok sorun üretiyor. 

İslamcılık tarihseldir

Yukarıdaki ilkenin devamı olarak İslamcılığın tarihsel bir hareket olduğunu kabul etmek de faydalı olacaktır. İslamcıların kendilerini İslam dinine nispet etmeleri, söylediklerinin zorunlu olarak İslam olduğu anlamına gelmez. İslam’ın belirli tarihsel, toplumsal, ekonomik ve kurumsal şartlar altında yaşadığı problemlere karşı bir çözüm arayışı olarak düşünülebilecek İslamcılığı, İslam’ın tek ve zorunlu sonucu olarak görmek, bu tarihselliği ortadan kaldırdığı ölçüde sorun yaşayacaktır. İslamcılar içerisinde bunu savunan ihya hareketleri ya da tecditçi hareketler olduğu herkesin bildiği bir konu. Bu akımlar kendilerini İslam’a nispet edebilirler. Bu iddialarında haklı da olabilirler. 

Ancak bu İslamcılığın İslam’a nispet edilebileceği anlamına gelmez. Sadece bazı İslamcıların, kendi İslamcılıklarını dini bir dille ele alarak, İslamcılıklarını İslam’a eşitlemeye çalıştıkları anlamına gelir. Bu da bir pozisyon olarak meşrudur ama tüm İslamcılıklara zorlanması hem başarılı olmayacaktır hem de yine tartışmayı teolojik bir tartışmaya çevirecektir. 

İslamcılık Müslüman toplumların yaşadığı siyasi bir krizin neticesinde bu krizi aşmak için önerilen farklı pozisyonlarla ortaya çıkmıştır. Sorunun çıkış noktasının siyasi olması cevabının teolojik olmasını engellemez. Siyasi sorulara verilen teolojik cevaplarla tartışma zaman zaman teolojik bir hal alabilir. Hatta teoloji siyasetin önüne de geçebilir. Tartışma teoloji tartışmasına dönüşerek siyasi niteliği ortadan kalkabilir. Ancak tüm bunlar sorunun ortaya çıkışının siyasi olduğu gerçeğini değiştirmez. İslamcılık tartışması belirli bir tarihi dönemde siyasi sorunları çözmek için ortaya çıkmıştır. Ancak siyasi bir soruya verilen cevap teolojik olduğu anda tartışma başka bir mecraya girmiştir. Tartışmasının sağlıklı yürümesi için bu bağlamı da yerli yerine oturtarak bu kaymaların tartışmayı nasıl şekillendirdiğine bakmak gerekir. Özetle İslamcılık siyasidir ama teolojik görüngülerle hayatını sürdürebilir.

İslamcılık tarihsel olduğu için haliyle özsel değildir. İslam’ın özünün ne olduğu ve özselliği tartışması bile henüz çözülmeden, İslamcılık tartışmasını özsellik olarak ele almak, İslamcılığı ortaya çıktığı tarihi ana sabitlemek olacaktır. Bu da İslamcılığın özsel olduğu anlamına gelmez. Daha ziyade İslamcılık tartışmasını yapanların, hareketin ortaya çıktığı anı özselleştirdikleri, bu zamanda yaşanan sorunları soyutlayamadıkları, İslamcılığı isteyerek ya da istemeyerek ‘öldürmeye’ çalıştıkları anlamına gelir. Bu ise İslamcılığı tarihsel bağlamından soyutlayamayan entelektüel bir sorundur, dini bir sorun değil.

İslamcılık - devlet ilişkisi 

İslamcılık ilk ortaya çıktığı dönemlerde belli siyasi krizlerle hesaplaşarak kendisini oluşturdu. Farklı dönemlerde halifesiz bir dünyada Müslümanların nasıl yaşayacağı sorunu, Batı sömürgeciliğine karşı nasıl Müslüman kalarak mücadele edilebileceği, Darül İslam’ın işgalden nasıl kurtulacağı, Müslümanların gayrimüslim yönetimler altında nasıl yaşayabileceği, yani azınlık sorunu, gibi sorular İslamcılığın temel soruları olmuştur. Buna verilen ‘hurafe’, ‘öze dönüş’ cevapları ise ikincil önemdedir. Bu nedenle bu soruların niteliğini analiz edip, İslamcılığı bu soruların ve kaygıların bugünkü karşılığının ne olduğu ile birlikte ele almak gerekir. Aksi halde bu sorulara maruz bırakılan, ancak 19. yy’dan çok daha karmaşık bir dünyada halen aynı soruları sürdürmek faydalı bir tartışmanın önünü kapatacaktır. İslamcılığın devletle ilişkisi de yukarıdaki metodolojik sorular çerçevesinde ele alınmalıdır. İslamcılık devlet siyaseti olabilir mi? Nasıl bir devlet, İslamcıları İslamcı olmaktan çıkarır? Hem İslamcı olup hem de iktidar olmak mümkün müdür? İslamcılık iktidardan ebedi sürgün mekanı mıdır? İslamcılık başkanlık sistemini mi yoksa parlamenter sistemi mi, yoksa velayeti fakih sistemini mi gerektirir? Tüm bu sorular aslında İslamcılık tartışmasının nasıl da devlet etrafında döndüğünü göstermesi açısından son derece kayda değer. İslamcılığı tartışmak İslamcılığı bu tür sorulara cevap vermeden önce İslamcılık-devlet ilişkisini yeniden düşünmeye iter. İslamcılığın, özellikle halife-sonrası dönemde iktidar odaklı bir arayış olarak tanımlanması, ancak son dönemde ise iktidar olunca İslamcı olunamayacağı şeklindeki tartışmasının öne çıkmasına bu çerçevede bakmak gerekir. Aksi halde önceden kurulmuş hazır cümleler ve yargılarla bu soruları tartışmak mümkün olmayacaktır.

İslamcılık ve evrensellik

İslamcılık tartışmasının önemli ayaklarından biri hümanist bir evrenselci dilin ‘ümmetçilik’ olarak dilimize  çevrilmesidir. Bu soyut evrenselci dil, hem her tür müdahaleyi kapatır hem de son derece baskıcı bir dille belli hümanist pozisyonları ‘İslami’ pozisyon diye dayatarak garip bir evrenselcilik üretir. İslamcıların evrensellikle ilişkisi benzeri kavramlarla tartışılarak açılmalıdır. Ahmet Demirhan’ın başlattığı ‘cihanşümul’ tartışması bunlardan biri olabilir. Aksi halde soyut evrenselci dil ümmetçilik adına tamamen apolitik ve Batıcı dile mahkum bir hümanizmi öne çıkaracaktır. Bu da İslamcılık tartışmasını basit bir evrenselcilik tartışmasına indirgediğinden tartışmayı tıkayacaktır. Benim baktığım noktadan İslamcılığın bu tartışmayı yürüteceği en iyi metafor ‘Filistin’dir. Filistin’in nasıl bir ortak muhayyile ürettiğine bakılarak evrenselcilik sorununun zararlı etkilerinden kurtularak tartışma sürdürülebilir. Bir diğer deyişle pratik bir örneğin kullanılması kavramların kapattığı dili açmamızı mümkün kılabilir.

İslam ne kadar bir ise, İslamcılık da o kadar çoktur. Bu nedenle farklı İslamcılıkların olduğunu kabul etmeden, bu İslamcılıkların da meşru olduğunu kabul etmeden İslamcılık tartışması yapmak ancak sekter pozisyonlar üretebilir. Bu çoğulculuğa alan açılmaması İslamcılık tartışması ‘öldü’ tartışmasından ‘tekfir’ tartışmasına uzanan bir alanda kuracağı için verimli olmayacaktır. Ancak çoğulluğu postmodern bir “ne dersek olurla” karıştırmamak gerekir. Bunun çerçevesini de yine bu tartışmalar belirler.

İslamcılık çıkış itibariyle Batı ile ilişkisi ele alınmadan konuşulamaz. Ancak Batı’nın Batı olmaktan çıktığı, Avrupamerkezciliğin dilimizi belirlediği bir dünyada, Batı-Avrupamerkezcilikle hesaplaşmasında Avrupamerkezciliği yıpratan bir karakteri vardır İslamcılığın. Avrupa hikayesi dışında bir hikayenin olduğunu, iyi bir hayatın Avrupa’nın tarif ettiğinden farklı olabileceği nosyonu İslamcılığın önemli karakterlerinden biri haline geliyor. Bu neden İslamcılık-Batı ilişkisi Avrupamerkezcilik bağlamında yeniden düşünülmelidir. Sağlıklı bir İslamcılık tartışması yapmak için İslamcılık ilk çıktığı tarihsel dönemden soyutlanarak ele alınmalıdır. Bunu için gereken bir takım metolodolojk adımlar atılırsa İslamcılık tartışması tüm dünya siyasetini dönüştürecek bir dinamiğe sahiptir. Ancak İslamcılığı öldürmek için öldürmeye çalışanlarla, yaşatmak isterken öldürenlerin bu tartışmayı biraz açması gerekiyor.

[email protected]