İslamcılık birlikte umut etmektir

Mustafa Everdi - Yazar
25.05.2013

Dünya sistemi Müslümanların iktidar olduğu ancak küresel şebekenin tekerine çomak sokmayan bir işleyiş içinde olmasını temenni etmektedir. Bu nedenle İslamcılık en çok iktidarda gündeme gelecektir/gelmelidir.


İslamcılık  birlikte umut etmektir

İslamcılık; Batının siyasi/teknolojik/askeri üstünlüğüne karşı bir direniş arayışıdır. Batının gücünü dengeleme, durdurma ve eski ihtişamlı günlerin yeniden ihyası arayışının bir sonucudur. Bu nedenle geleneksel ulema yerine, Batıyı az çok tanıyan aydınlar tarafından sürdürüldü genellikle.

İslam; dünyaya ve insanlığa dair siyasi çözüm öngörüyordu elbette.  Toplumsal, siyasal projelerini sürekli genişleyen bir coğrafyaya taşıyan hakim bir dinin durdurulması ve geri çekilişi derin bir travma oluşturdu.

Geleneksel ulemanın Batının üstünlüğüne klasik formlar içinde bir anlam/cevap vermesi mümkün değildi. Bir Gazali de çıkaramadı. Din İslam’dı, son dindi ve Müslümanlar yeryüzüne nizam verecek Hak dinin temsilcileriydiler. Gerçek ise Batının hükmettiği ve belirleyici olduğu bir dünya resmi çiziyordu. 

Bu durumda İslam, İslamcılık dediğimiz düşünce formu ile hayatiyetini devam ettirme yolu buldu. İslamcılık; İslam’ın yeryüzüne dair iddialarını sürdüren bir ihya hareketidir. Yoksa zamanın ruhu İslam’ı geri çekilişe, tükenişe iten bir trajediye zorluyordu. Bu nedenle İslamcılık cesur ve romantik bir çıkış hareketidir. Cesurdur; geleneksel İslam; dünyanın yeni yönelişi karşısında cevap veremez hale gelmişti. Romantiktir; yenilgilerle zillete düştüğü bir dönemde dahi büyük iddiasını sürdürebilmiştir.

İslamcılık tartışmalarında -cı ekine takılma, namaz kılıp kılmama tartışmaları,  İslâmcı kelimesinde “İslâm’ın ticaretini yapan” pejoratif anlam aramalar geleneksel İslam’a yaslanan savunma psikolojisinin tezahürleridir. Müslüman kirli olabilir ancak asla “necis” olmaz.  Bu bakımdan Müslüman olduğunu söyleyen, bireysel günahlarından çok; yeryüzünde işlenen cinayetlere bakışı, yenilgilere rağmen dünyaya nizamat verme iddiasına dayanan duruşu üzerinden değerlendirilmelidir. Böyle bir bakışa ve duruşa sahip olan İslamcıdır.

İslam’ın teklifini yaymak...

Öncelikle İslamcılık; yeryüzünde işlenen cinayetleri önlemektir. İslam’ın adalete ve merhamete dayanan teklifine karşı seküler ve çıkara dayalı Batı hakimiyetini geçici bir durum görebilmesindeki ferasette yatar. İslamcılık; bu cinayetlere, soyguna, talana meşruiyet kazandıran stratejistlerin hesaplarını boşa çıkarmak; estetik ve etik bir dünya inşa etmek düşüncesidir. Bu önemli işlevin yanında namaz kılıp kılmama, -cı eki vb. tartışmaları füruattandır.

Kalp hazır olmadan namaz kabul olmaz demişler. Güvenli bir alana çekilmek; gündelik hayatında İslam’ı yaşamak Müslüman’ın bireysel sorumluluğudur. Toplumsal ve siyasal sorumluluklarını yerine getirmeden bütün bu ibadetler hangi sosyal görevlerin ikamesi sayılabilir. Çevresinde -siz onu yeryüzünde anlayın- bir yangın varken; bütün bu yangınların ortasında huzurlu bir hücre oluşturan ve bunu siyasal, sosyal sorumluluklardan daha önemli gösterenler; hangi Müslümanlıktan bahsettiklerini biliyorlar mı? Hz. İbrahim’in rolünü, ateşin ortasında sulak bir alan bulmakla mı sınırlı tutuyorlar?

İslamcılık; dünyaya hâkim olan firavunî anlayış karşısında rahmani bir vahanın da mümkün olduğunu söyleyen ve bu özlemi insanlığın özlemi haline getiren düşüncedir. İslamcı bu gayeye sahip insandır. İnsanlığa dair bir umut oluşturmaktır. Bu umudu önce Müslü≠manlarda sonra insanlıkta uyandırabilen; bunu hayatının anlamı kılan Müslü≠man’≠dır İslamcı. 

Umut; birlikte umut edilirse anlamı vardır. Bütün dinler, devrimler, hareketler, yürüyüşler bu ortak umudun sonucu eyleme dönüşür ve başarıya ulaşır. 

Yeryüzündeki cinayetler karşısında Müslüman’ın yutkunma ve çalıyı dolanma çaresizliğine teslim olmak zorunda olmadığını, buna yüksek sesle itirazla bir kurtuluş yolu olarak İslam’ın olduğunu söyleyen kim varsa İslamcıdır. 

İslam; bireysel kurtuluş çağrısı değildir. Bireysel takva ve zühdün İslamcılara karşı üst perdeden bir söz söyleme hakkı verdiğini söyleyen kim varsa; mümin değil belki sadece Müslüman’dır. Bu anlamda Müslüman olan biri; müminlere, hele İslamcılara üst perdeden söz söyleme hakkına sahip değildir. HUCURÂT suresi 14. Ayet “A’râbîler iyman ettik dediler, de ki: siz henüz iyman etmediniz ve lâkin henüz iyman kalblerinizin içine girmemiş olduğu halde İslâm’a girdik deyin ve eğer Allah’a ve Resulüne itâat ederseniz size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez, çünkü Allah gafur, rahîmdir.” Müslüman olmak bir mensubiyet ve aidiyettir. Mümin olmak ise; bu kurtuluşa herkesi çağırmak zaruretine inanan ve hayatın her alanını İslam’a göre düzenleme iddiası taşıyan olmaktır.

Biz evde huşu ile namaz kılmak, kendimize (cemaatimize) lokal bir cennet oluşturmak, büyük huzura sadece İbn-i Arabi ve Mesnevi okumaları ile ulaşmak çabası içindeyken; yeryüzünde işlenen cinayetlere karşı bir sözümüz, tepkimiz ve yaşanabilir bir dünya teklifimiz yoksa belki “Müslüman” olabiliriz ama bir sözünüz, tepkiniz ve yaşanabilir bir dünya teklifiniz varsa orada İslamcılık vardır. 

Medeniyet; bu dünyayı insanlığa yakışır bir güzellikte düzenleyen ve İslam’ın vaat ettiğini hayata taşıyan evrensel bir darülislam/çatı oluşturan sistemin tamamına denir. Selçuklu veya Osmanlı Medeniyeti dediğimizde lokal ve arızî bir tercihten değil; bütüncül bir alternatiften söz ediyoruz demektir. Bu anlamda medeniyet derken İslam’ın inşa ettiği zihniyetin insanlığın hayatına uygulanmasından, hep birlikte yaşanan bir bütünleşmekten söz ediyoruz demektir.

İslamcılığın muhalefetten sonra iktidara geldiğinde sona erdiğini-ereceğini söylemek; İslam’ın vaat ettiği umudun gerçekleşmesini önlemek isteyen bir temenniden ibarettir. Çünkü İslamcılık; İslam’ın medeniyet kurabilen bütüncül (total) bir sistem olduğunu kabul edip ileri sürmektir. Bu nedenle İslamcılık en çok iktidarda iken gereklidir. Küresel sisteme entegre olarak bütüncül tekliflerinden soyunmuş bir İslam; insanlığın umudunda hayal kırıklığına yol açmaktır. O nedenle İslamcılık artık bir söylem olmaktan öte iddialarını gerçekleştiren; ihya ve inşaya dönüşen bir medeniyet iddiası olacaktır.  

Evrensel bir tasavvur; şehriyle, ülkesiyle, mimari ve hayatın bütün alanları ile ilgili tekliflerini hayata geçirmek imkânı bulduğu bir dönem başlamıştır. İslamcılık sanat alanında, birey olarak şiirde yüksek burçlara bayrağını taşımıştır. Bundan sonra mimari, şehircilik, ekonomi gibi yetki sahibi olduğu her alanda bu düşüncesini elbirliği ve güç birliği ile uygulamaya koyabilmek iktidarına ulaşmaktadır. 

Dünya sistemine çomak sokmak

Dünya sistemi Müslümanların iktidar olduğu ancak küresel şebekenin tekerine çomak sokmayan bir işleyiş içinde olmasını temenni etmektedir. Bu nedenle İslamcılık en çok iktidarda gündeme gelecektir/gelmelidir. Ak Parti’den sonra, Arap Baharı ile iktidara gelen İslamcılar, İslam medeniyetini çağdaş bir anlayışla inşa etmek sorumluluğu ile karşı karşıyadırlar.

Bu nedenle gökdelenlere karşı mahalleyi, faize ve üçkâğıda dayalı ekonomi karşısında adil gelir dağılımını, zulme ve sömürüye dayalı yönetime karşı adaleti, Yeni Dünya düzenine karşı bölgesel güç merkezlerini öne çıkarmakla görevlidirler. Bunun ilk imtihanı Türkiye’dir. Ak Parti; halkı ciddiye almakla seçkinlerin ve oligarşik yapıların çanına ot tıkamıştır. Bu İslamcılığın adı konmamış bile olsa farkını ve üstünlüğünü ortaya koymaktadır.

Bu nedenle İslamcılığın bittiğini söyleyenler bitmesini temenni edenlerdir. Bireysel zühdün yanında, dünyevi iktidarın insanı ifsat eden nimetleri İslamcılığın ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.  İki yüz yıldır sürekli geri çekilen bir düşünce/medeniyet; geleneğin kalıplarını aşarak yeni bir ihya imkânı bulmaya başlamıştır. Dini tahayyülün yükselişini besleyen İslamcılık; artık bu hayallerini uygulamaya koyma imkânı bulmasıyla geri çekilirken bile verdiği umudun boş bir umut olmadığını göstermiştir.

Bu umut; birlikte umut edildiğinde bir anlam taşır.  Artık bireysel umut yerine kolektif umutların özneleriyiz. Tam da bu aşamada “tükeniş” edebiyatı ile “harç bitti yapı paydos” demek ne kadar gerçekçidir.

Üstadımız Sezai Karakoç ne diyordu;

“Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız!” 

[email protected]