Rusya barışı ve bölgesel etkileri

Prof. Dr. Salih Yılmaz / Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
2.07.2016

Rusya’nın Kuzey Suriye’de PYD ile olan politikasının daha çok ABD’nin bölgede etkisini artırmasını engellemeye yönelik olduğu biliniyor. Türkiye ile krizin sona ermesinden sonra bölgede PYD, Rusya/İran/Türkiye kıskacına alınacaktır. Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin de yardımıyla muhafazakâr Kürt gruplar desteklenerek bölgede PYD yönetiminin gücü azaltılacaktır.


Rusya barışı ve bölgesel etkileri

Türkiye-Rusya arasında ikili ilişkilerin yeniden başlaması konusunda vardıkları barış ortamı, gelecekte iki ülkenin Avrasya’da ortak strateji yürütmesi konusunda umutları artırıyor. Bu barışın oluşmasında Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in iki lideri teşvik etmesinin önemli payı var. Ayrıca Türkiye, Rusya ile kriz ormanının sulh ile sonuçlanması konusunda diplomatik adımlar atarken İsrail ile Mavi Marmara krizinin sona erdirilmesi sürecini aynı anda yürütmüş gözüküyor. Peki, iki ülkenin işbirliği gelecekte neler getirecek?

Öncelikle Rusya’da Putin’in Türkiye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasına dair Başbakan Medvedev’i görevlendirmesi ve akabinde de turizm yasağının kaldırılmasına dair verilen talimat aslında işbirliğinin hızlı ilerleyeceğinin de bir kanıtıdır. Hem Rusya hem de Türkiye’nin 15 Ağustos tarihine kadar birbirine uyguladıkları yaptırımları kaldırması bekleniyor. 3-4 Eylül’de Çin’de yapılacak G-20 Zirvesi’nde Putin-Erdoğan görüşmesinin gerçekleştirileceğini düşündüğümüzde bu tarihe kadar hızlı bir ilerleme olacağı ve eksikliklerin de bu zirvede tartışılacağı anlaşılıyor.

ŞİÖ üyelik süreci başlar mı? 

Türkiye-Rusya ve Türkiye-İsrail krizlerinin aynı anda çözüme ulaştırılması Türkiye’nin coğrafi konumunu yeniden avantaja dönüştürmesine neden olmuştur. Eğer Rusya-Türkiye arasındaki kriz sona ermeseydi Obama sonrası ABD’nin Suriye politikasında bir değişim olacağı beklentileri vardı. ABD’de son dönemde 51 diplomatın Obama’ya mektup yazarak Suriye politikalarından rahatsızlıklarını dile getirmeleri bu sürecin değişeceğinin ilk ipuçlarını vermiştir. ABD’nin Rusya’yı hem Karadeniz, hem Baltık hem de Kafkaslar üzerinden çevreleyerek hareket edemez hale getirme stratejisi Rusya-Türkiye barışı ile uygulanamaz hale gelmiştir. Türkiye’nin 2008 Gürcistan krizi ve 2014 Ukrayna krizi sürecinde NATO’nun Karadeniz’de güç gösterisi yapmasına müsaade etmemesi aslında Rusya’nın Türkiye sayesinde NATO ile karşı karşıya gelmemesini de sağlamıştı. Fakat yaşanılan son gelişmelerin ABD’nin NATO şemsiyesi ile Baltık ve Karadeniz üzerinden Rusya’ya doğru yayılma sürecini hızlandırdığını görüyoruz. Rusya’nın bu stratejiyi görerek Türkiye’nin stratejik önemini daha iyi anladığı düşünülebilir. Türkiye bilindiği gibi, 2013’te Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik niyetini, Erdoğan’ın bizzat Putin’e iletmesiyle belli etmiştir. Türkiye’ye 2012 yılında ŞİÖ’de “Diyalog Ortağı” statüsü verilmişti. Rusya’nın kriz öncesinde Türkiye’nin ŞİÖ üyeliğinde ısrarcı olmaması ve gelinen süreçte yaşanılan kriz sebebiyle bu sürecin yeniden başlatılması ihtimali vardır. Türkiye’nin Çin ile hava savunma işbirliği yaptığı dönemde ABD’nin tepkisi ile bu projeden vazgeçilmiş, sonrasında Suriye krizinde hava savunma sisteminin eksikliği hissedilmiştir. Türkiye bugünlerde Çin ile nükleer işbirliği anlaşması imzalamıştır. Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi’nde Türkiye’nin kara, demir ve deniz ulaşımındaki kavşak noktası olması iki ülkenin işbirliklerinin daha da güçlenmesine neden olacaktır. 24 Haziran’da Taşkent’te toplanan ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi’nde Hindistan ve Pakistan’ın üyelik süreçleri başlatılmıştır. İran’ın üyeliğine dair ise yol haritası belirlenmiştir. Bu süreçte Rusya ile yaşanan barış ortamı Türkiye’nin de ŞİÖ’ye üyelik sürecinin başlatılmasına neden olabilir.

Rusya’da Türkiye ile yaşanan kriz sürecinin Putin ve çevresinin yanıltılması sonucu çıktığına dair bir kanaat var. Bu kanaate göre birileri bilerek ve planlayarak Putin’i Ermenistan’a ve Kırım’a yönlendirmiştir. 2000-2015 yılları arasında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin iyi olması nedeniyle Kafkasya, Orta Asya ve İdil-Ural bölgesinde mesafeler kaydetmesi ABD ve AB’deki bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Rusya-Türkiye 24 Kasım Rus uçağı krizi hem ABD’yi hem de AB’yi stratejik açıdan memnun etmişse de bu blokların Türkiye’ye karşı takındıkları tavır Türkiye’nin politikalarını yeniden şekillendirmesine sebep olmuştur.

Şöyle ki Türkiye’nin Rusya ile yaşadığı kriz döneminde NATO, müttefiki olan Türkiye’ye karşı gerekli yardımları yapmayarak yalnız bırakmıştır. Hatta NATO üyeleri arasında Türkiye’nin NATO’ya güvenerek Rusya’ya tavır almaması gerektiğine dair sesli görüşler bile dile getirilmiştir. Ayrıca NATO içerisinde en büyük müttefiklerden birisi olan ABD’nin, Kuzey Suriye’de yürüttüğü PYD politikası da Türkiye’yi rahatsız etmiştir. AB’nin ise Türkiye’nin terör ile önemli bir mücadele yürüttüğü dönemde vize muafiyeti anlaşmasına terörle mücadeleye dair düzenlemeler şartını koyarak Türkiye’deki terör hassasiyetini dikkate almaması, AB’nin en büyük ekonomik destekçisi Almanya’da sözde Ermeni soykırımının mecliste onaylanması vb. tavırlar, Türkiye’de AB ülkelerine güven duygusunu sarsmıştır. Ne ABD ne de AB ülkeleri Türkiye’nin hem müttefikliğini hem de bölgesel hassasiyetlerini anlamak istememişlerdir. Hatta Türkiye’nin AB’ye stratejik yakınlaşma çabalarını engellemeye yönelik olumsuz tavırlarda bile bulunmuşlardır. Bu şartlar altında Türkiye bölgede Rusya ve İsrail ile ilişkilerini yeniden normalleştirerek ABD/AB bloğuna bağımlı kalmaktan kurtulmuştur.

Barışın ilk etkileri

Türkiye, AB ve ABD’nin tavırlarını da dikkate alarak Rusya ile Avrasya coğrafyasında yeniden stratejik işbirliğini tercih etmiştir. Türkiye-Rusya arasındaki normalleşme sadece ekonomik anlamda değil Kırım, Suriye, Dağlık Karabağ, Enerji koridoru vb. alanlarda da olumlu etki yapacaktır. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Erdoğan ile telefon görüşmesi sonrasında başta turizm olmak üzere uygulanan tüm yaptırımların kaldırılmasına dair hazırlık yapılması talimatını vermesi Rusya’nın da bu barışı beklediğinin bir göstergesidir. Kaldı ki Rus doğalgaz firması Gazprom, Türk Akımı boru hattı görüşmelerini devam ettirmeye hazır olduklarını açıklaması Avrupa piyasasının da yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Bu proje ile Türkiye’nin daha ucuz Rus gazı alabilmesi mümkün olabileceği gibi İsrail ile varılan mutabakat sonrasında Doğu Akdeniz’deki doğalgazın da Türkiye üzerinden taşınması projelerinin yürürlüğe konulma ihtimali Türkiye’yi enerji koridorlarının merkezi haline getirecektir. Böylece Türkiye’nin enerjide transit ülke olma hedefi ve Enerji Borsası sayesinde fiyatlama merkezi olma hedefi gerçekleşecektir.

Türkiye’nin İsrail ve Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecine girmesi Kıbrıs’a da olumlu etki yapacaktır. Bu sayede İsrail ve Kıbrıs doğalgazının birleştirilerek borularla Türkiye ve Avrupa’ya yönlendirilmesi imkânı doğmuştur. Kıbrıs’ta çözüme dair görüşmelerin yapıldığı bu dönemde iki taraf da bu fırsatı değerlendirerek bölgede refahın yeniden tesisi konusunda imkânlarını zorlayacaktır. Çünkü Kıbrıs’ta barış olmadan Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden nakledilmesi projesi sekteye uğrayabilir. Güney Kıbrıs Rum tarafının ekonomik ve siyasi anlamda zor günler geçirdiğini düşündüğümüzde ve AB içerisindeki krizi dikkate aldığımızda bu fırsatı değerlendirmek isteyeceği açıktır. Bu projenin hayata geçirilmesi İsrail açısından da çok önemli olduğundan Kıbrıs’ta taraflara baskı yapması ve ABD’nin de bu süreçte rol alması kaçınılmazdır.

İran, uzun süredir Türkiye ile Rusya arasındaki gerilimden yalnızca ABD ve İsrail’in fayda sağlayacağını öne sürüyordu. Çünkü İran Ortadoğu’da müttefik olarak Irak, Suriye ve Lübnan’ı görüyordu. Bu bloğa Suriye kriziyle birlikte Rusya da katılmıştır. Böylece bölgede İran-Rusya bloğu oluşmuştur. Fakat bu blok zamanla bölge ülkelerinin tepkisiyle karşılaşmıştır. Putin’in son Tahran ziyareti, Suriye’deki ortaklığın yeniden masaya yatırılmasına sebep olmuştur. Suriye’de Hizbullah’ın oldukça etkili olması İsrail’i rahatsız ettiğinden Rusya’nın bölgede dengeleri sağlaması da zorlaşmıştır. Suriye krizi sebebiyle başta Suudi Arabistan’ın önderlik ettiği blok olmak üzere Türkiye, İsrail, İran vd. taraf ülkeler arasında stratejik denge bozulmuştur. Rusya’nın İran’ın Suriye’deki etkisinden olumsuz etkilenmesi nedeniyle bölgede Türkiye’nin de içinde olduğu yeni bir strateji uygulamaya koyması muhtemeldir. Bu stratejide başta Suudi Arabistan/Katar olmak üzere İran ve İsrail’in hassasiyetlerinin de dikkate alınacağı anlaşılıyor.

Güvenli bölge mümkün mü?

Rusya’nın Suriye’deki amacı tarihi menfaatlerini korumak, Suriye’nin batısındaki askeri üslerini ve Akdeniz bölgesine erişimini emniyete almaktır. Rusya bu şartların kabul edilmesi halinde uzlaşmaya ve işbirliğine açıktır. İran ve Türkiye’nin menfaati ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumasıdır. Bu üç ülke bu hedeflere ulaşmak için mutabakata varabilir. Böylece uluslararası toplumun Suriye’de demokratik çözüme geniş destek verdiği bir ortamda Rusya’nın jeopolitik çıkarları da gözetildiği sürece, barış dönemi uzak olmasa gerekir. Rusya, Suriye’ye müdahalesinde DAEŞ’i en önemli gerekçe göstermiş ve hava bombardımanlarına başlamıştır. Fakat gelinen süreçte DAEŞ’in çok fazla güç kaybetmediği görülmektedir. Türkiye’nin uzun süredir gündemde tuttuğu Kuzey Suriye’de “Güvenli Bölge” stratejisini Rusya ile birlikte yürürlüğe koyması hiç de uzak bir ihtimal değildir. Çünkü Cerablus hattında DAEŞ’in varlığını sürdürdüğü düşünüldüğünde Türkiye ile koordinasyon içerisinde olacak bir Rusya’nın muhaliflerin de desteğiyle güvenli bölge oluşturması beklenebilir. Ayrıca bu stratejide DAEŞ’in bölgeden uzaklaştırılması sonrasında Esed’siz bir çözüm konusunda da Rusya ve Türkiye’nin anlaşması muhtemeldir. 

Rusya’nın Kuzey Suriye’de PYD ile olan politikasının daha çok ABD’nin bölgede etkisini artırmasını engellemeye yönelik olduğu biliniyor. Zaten PYD/ABD ortaklığından Rusya dışında Kuzey Irak Kürt Yönetimi, İran ve Türkiye’nin de rahatsız olduğu açıktır. Bu krizin sona ermesinden sonra bölgede PYD, Rusya/İran/Türkiye kıskacına alınacaktır. Barzani liderliğindeki Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin de yardımıyla muhafazakâr Kürt gruplar desteklenerek bölgede   PYD yönetiminin gücü azaltılacaktır. Ayrıca Moskova’da açılan PYD/PKK ofisleri de yeniden pasif hale gelecektir. Rusya’nın ABD kadar olmasa da PYD’ye silah yardımında bulunduğu bilinmektedir. Bu silahların PYD üzerinden PKK’nın eline geçtiği malumdur. Fakat gelinen süreçte bu silah yardımlarının kesilmesi, Türkiye ile bölgede organize bir politikanın yürütülmesi beklentiler arasındadır. 

[email protected]