Siyasi partiler olası bir referanduma hangi verilerle gidiyor?

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
10.12.2016

Uzun zamandır Türkiye siyasetini meşgul eden başkanlık sistemine geçiş konusundaki tıkanıklık, MHP’nin beklenmedik bir şekilde topa girmesiyle büyük oranda aşıldı. Ak Parti’nin bir vizyon olarak ortaya koyduğu başkanlık sistemine öteden beri MHP dahil tüm partiler mesafeli yaklaşmaktaydı. Diğerlerinden farklı olarak CHP, özünde bir sistem sorunu olan başkanlık konusunu “rejim meselesi” olarak ortaya koydu ve muhalefetini de bu perspektife oturttu.


Siyasi partiler olası bir referanduma hangi verilerle gidiyor?

CHP, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, statükoyu tedirgin eden her yeni hamleyi “rejim sorunu” olarak nitelendirmiştir. Başkanlık sistemine geçişi mümkün kılan anayasa değişikliği teklifinin MHP’den gelmesi, diğer muhalefet partileri açısından tam bir şok olmuştur. Bu anlamda muhalefetin, başkanlık sisteminin “tek bir adamın arzusu” olduğu yolundaki algı kampanyaları büyük yara almış, bu konuda yaklaşık üç yıldır oluşturulan yığınak da berhava olmuştur.  Devletin üniter yapısı ve vatan konusunda hassasiyeti tartışılmaz MHP gibi bir partinin bu yolu açması, olası bir referandumda muhalefetin elini iyice zayıflatmıştır. MHP bu hamlesiyle, Türk siyasetinde yeniden belirleyici bir aktör haline gelmiş, diğer muhalefet partileri ise pasif izleyiciler konumuna düşmüştür.

Ortak talep

Türkiye’de 12 Eylül referandumundan bu güne anayasa konusu bütün seçimlerde gündem olmuş, siyasi partilerden hiçbiri 12 Eylül Askeri Darbesi ile yapılmış olan anayasayı kabullenmemiştir. Bu sebepten Türkiye genelinde yeni bir anayasa toplumun yüzde 70’inin ortak talebidir. Fakat özellikle Ak Parti’nin bütün iyi niyetine rağmen bu konudaki çabalar akim kalmıştır. TBMM’de bütün partilerin eşit üye vererek kurmuş oldukları uzlaşma komisyonu, yeni anayasa çalışmaları konusunda topluma ümit vermişti. Söz konusu komisyon, toplumun bütün kesimlerini, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve bu konuda düşüncesi olan herkese çağrıda bulunarak Türkiye genelinde yeni anayasa ile ilgili onbinlerce metin teklifi almış ve bunlar üzerine değerlendirme yapmıştı. Bir taraftan komisyon çalışmaları, diğer taraftan akademik çevrelerden gelen metinler yeni anayasayla alakalı ciddi bir müktesebatın oluşumuna katkıda bulunmuştu. Türkiye siyasetinde iktidar ve muhalefetin “MHP ve AK Parti’nin son girişimi hariç” ortak çalışma kültürü gelişmediğinden, maalesef bu çalışma sonuçlanmamıştır. Uzlaşma Komisyonu’nun “özellikle kişi hak ve hürriyetleri konusu dahil”  üzerinde uzlaştığı değişiklikler bile genel kurula getirilip oylanamamıştır.

Toplumun yeni bir anayasa talebinin devam ettiği bilindiği halde, siyasi partilerin bu değişim talebi karşısındaki tutumları nelerdir, teker teker ele alalım.

AK Parti

AK Parti, anayasa değişikliğinin içerisinde başkanlık sistemi olduğu halde, meseleyi bir vizyon olarak ortaya koymuş, askeri vesayet baskısından kurtulduktan sonra bu talebini her fırsatta dillendirmiştir. Askeri vesayet süreci bittikten sonra da ortaya çıkan FETÖ vesayet süreci, AK Parti hükümetleri açısından sadece yeni anayasa değişikliğini akamete uğratmamış, AK Parti’nin reformcu kimliğine de darbe vurmayı başarmıştır. Kuruluşundan bugüne kadar tüm toplum tarafından reformcu parti olarak algılanan AK Parti, tabiri yerindeyse son dört beş yıldır şeytan taşlamaktan reform yapmaya fırsat bulamamıştır...

Bugün ise AK Parti, MHP ile birlikte anayasanın yönetim ile ilgili kısmını değiştirecek bir imkan yakalamıştır. Muhtemel bir referanduma giderken, AK Parti’nin kendi oyunun yüzde 53, 54 bandında olduğu tahmin edilmektedir. Referandumlarda seçmenin tavrı normal seçimlerden farklıdır. İkili tercihler söz konusu olduğunda bir partinin desteklediği bir tercihe kendi tabanından daha yüksek oranda destek bulması ya da tersi her zaman mümkündür. Ama yine de Ak Parti’nin mevcut oy potansiyeli olası referandumun akıbeti konusunda önemli bir karinedir.

Cumhuriyet Halk Partisi

CHP, sosyolojik olarak yüzde yüzde 24-25 bandına sıkışmış bir partidir. Deniz Baykal görevi bırakıp Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldiğinde, partinin oyları yüzde 24’ten yüzde 27’ye kadar tırmanmış, birbiri ardına devam eden seçimlerde ise 24, 26 bandına takılıp kalmıştır. Bugün seçim olsa Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yüzde 25 civarında gözükmektedir. Olası bir yarışta CHP genel başkanı, parti oylarından daha düşük oy almaktadır. Anayasa değişikliği konusunda CHP “Cumhurbaşkanlığı” sistemine kökünden karşıdır. Kendisi parlamenter sistemin arızalı da olsa devamından yanadır. Bu konuda da toplumun önüne koyduğu yeni bir önerisi yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi

MHP, 7 Haziran’da koalisyon partileriyle bir araya gelerek koalisyon hükümeti kurma imkanı varken, HDP ile aynı çatı altında olmamak adına, Devlet Bahçeli’ye başbakanlık teklif edildiği halde oyunun içinde yer almayı reddetti. Bu yaklaşım, Türkiye’de tek başına güçlü bir iktidarın tekrar oluşmasına zemin hazırladı. Bahçeli, “Gezi” hadisesinde ve devletin zaafa düştüğü tüm dönemlerde tutumunu ülke çıkarından yana koymuştur ve bu tutumunda da ısrarcı olmayı sürdürmüştür. Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi ile ilgili öncü bir rol üstlenerek devlette var olan fiili durumun hukuki duruma evrilmesi konusunda yeni bir anayasaya destek vereceğini vaaz etmiştir. MHP’nin bu tutumu, kısmi bir anayasa değişikliğine fırsat vermiştir. Bugünkü oyları yüzde yüzde 12,5-13 civarına gözükmektedir. Parti olarak referandumda tabanını değişikliğin kabulü yönünde ikna ederse, olası değişikliğin rahatlıkla kabul edileceği varsayılabilir.

Halkların Demokratik Partisi

Yeni bir anayasaya en fazla ihtiyacı olan parti HDP olmasına karşın, çözüm sürecini akamete uğratmayı da göze alarak doğrudan siyaset sahnesinin geri planına çekilmişlerdir. Çözüm süreci devam ederken Türkiye’de yapılabilecek yeni bir anayasanın en fazla bölge halkına yarayacağını bildiği halde sebebi siyasetçiler ve siyaset bilimciler tarafından anlaşılmayacak şekilde HDP’nin kendisini PKK’nın küresel hesaplarına kurban etmesi, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde kendisine destek veren insanları da sahipsiz bırakmıştır. Bilerek ya da PKK’nın zorlamasıyla terör eylemlerine arka çıkan HDP’nin, PKK’nın sözcülüğünden öte, siyasi arenada varlığından söz etmek mümkün değildir. Hendek siyasetinden sonra HDP ve PKK’nın hiçbir çağrısına cevap vermeyen bölge halkı da HDP’nin siyasetsizliğini tescillemişti. 7 Haziran seçimleri öncesi Türkiye genelinde yapmış olduğumuz bir araştırmada HDP barajı aşmalı mı diye sorduğumuz bir soruya halkın yüzde yüzde 16’sı “Evet” cevabını verirken, “Peki AK Parti anayasayı değiştirecek kadar yüksek bir oy alsın mı?” sorusuna ise aynı tabanın yüzde 60’a yakını “Evet” cevabını vermiştir. Bu sonuç yeni bir anayasa değişikliğine en fazla ihtiyacı olan parti ve tabanının HDP’li taban olduğunu göstermektedir. Bugünkü duruma bakacak olursak, Türkiye’de HDP’nin oyları yüzde 8 civarındadır. Muhtemeldir ki bu taban, olası referandumda “Hayır” oyu kullanacaktır.

15 Temmuz ve değişen kanaatler

17-25 Aralık’tan sonra, Türkiye’de liderler ile ilgili kanaatlerde çok köklü değişiklikler olmuş, “15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklinde sorduğumuz bir soruya halkın yüzde 91”i “Olumlu” cevabını vermiştir. Tercih belirtmeyenleri çıkardıktan sonra, olumsuz görüş beyan edenlerin oranı oldukça düşük kalmıştır. Yine “Yarın bir cumhurbaşkanlığı seçimi olsa Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir misiniz?” sorusuna yüzde 60 civarında katılımcı “Evet” cevabını vermiştir. Bütün bu şartlara bakıldığında partilerin oyları kadar cumhurbaşkanının kamuoyu desteği ve oyları da referandumu etkileyecek unsurlardan biridir.  Yukarıdaki parti verilerini ve tutumlarını teker teker ele aldıktan sonra olası bir referanduma AK Parti ve MHP’nin “Evet” yönünde tutum takınacağı ortadadır. Devlet Bahçeli’nin başbakan ile birlikte yapmış olduğu toplantıdan sonra, MHP mecliste nasıl bir tutum takınırsa referandumda da aynı tutumu takınacaktır diye taahhütte bulunmuştur. “Evet” oyları düşünüldüğünde, cumhurbaşkanına kamuoyu desteği, Ak Parti oyları ve MHP oyları büyük oranda sonuca yansıyacaktır. Partilerin aldığı oyların tamamı doğrudan referandumlara ya da sistem değişikliğine yansımasa da seçim yaklaştıkça ilgili konunun içeriğinden ziyade konuya karşı partilerin ve liderlerin tutumu önem kazanmaktadır. Seçmen de büyük oranda partileri ve liderleri istikametinde oy kullanmaktadır. Toplamda bu kitle etkisinin de büyük oranda referandumu olumlu yönde etkileyeceği kanaatindeyiz.

“Hayır” cephesine bakacak olursak, milliyetçiliğin, muhafazakarlığın, toprağa bağlılığın ve vatanperverliğin bu kadar yüksek bir algı oluşturduğu bu dönemde CHP referandum konusunda ya tek başına kalacak ya da HDP ile birlikte tutum takınacaktır. Çözüm Süreci’nin parlayan yıldızı olan HDP’nin yerine şu an toplum kesimlerinin mesafeli durduğu bir HDP gerçeği ortadayken CHP’nin kampanyada HDP ile ortak görüntü vermesi toplumun bütünü nezdinde olumlu bir algı oluşturmayacaktır.

Devam eden süreçte ekonomik gelişmeler, uluslararası gelişmeler, siyaset ve sosyal hayatta ortaya çıkacak yeni durumlar, partilerin oy oranlarını ve anayasa değişikliğine olan desteği olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecektir. Anayasa değişikliği mecliste oylanıp süreç başladığı anda değişiklik talebine toplumun vermiş olduğu refleksleri bütünüyle araştırıp tekrar kamuoyu gündemine getirmek durumundayız. Bir vatandaş olarak anayasa değişikliğinden beklediğimiz daha dinamik ve istikrarlı bir yönetim, daha iyi bir demokrasi, üretime dayalı bir ekonomi ve küresel riskleri azaltıcı, özellikle bölgedeki savaşları bitirme konusunda katkı sunacak bir yönetimdir.

[email protected]