'Türkiye'nin içeriden idare edilip dışarıdan yönetildiği dönemin son evresi'

Devletin zirvesinde 19 Şubat 2001’deki MGK’da yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma krizinin üzerinden 18 yıl geçti. Akşam gazetesi yazarları Kurtuluş Tayiz, Markar Esayan ve Yaşar Hacısalihoğlu, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla başlayan ve Ecevit’in “Bu bir devlet krizidir.” şeklindeki açıklamasıyla patlayan krizi TM Dijital Haber Merkezi’ne değerlendirdi.

19 Şubat 2019 Salı 07:00
Politika Haberleri

TM Dijital Haber Merkezi



Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini tetikleyen ve 19 Şubat 2001’deki Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan “Anayasa kitapçığı fırlatma olayının” üzerinden 18 yıl geçti.

Akşam gazetesi köşe yazarlarından Kurtuluş Tayiz, Markar Esayan ve Yaşar Hacısalihoğlu, o dönem devletin zirvesinde yaşanan kaosla ilgili olarak TM Dijital Haber Merkezi’ne değerlendirmelerde bulundu.

“O DÖNEMDE TÜRKİYE’NİN İHTİYAÇLARI, BİRİNCİL ÖNCELİK OLMAKTAN ÇIKIYORDU”

Anayasa kitapçığı krizinin yaşandığı dönemi, “Yeni Türkiye’nin ihtiyaçlarının nasıl hayatî bir durumda olduğunun dışavurumu” olarak tanımlayan Yaşar Hacısalihoğlu, “Parlamento içinden çıkan bir hükûmet sisteminin olduğu o dönem, büyük ölçüde zayıf ve kırılgan koalisyonlar dönemine denk geliyordu. Partiler, hükûmet kurabilmek adına çeşitli pazarlıklara girişiyordu. Türkiye’nin ihtiyaçları birincil öncelik olmaktan çıkıyordu. Partiler kendi konumlarını öne çıkarmaya gayret ediyorlardı, ama daha kötüsü, siyaset dışı aktörler hükûmet kurmalarda, hatta hükûmetlerin düşmelerinde aktif rol üstleniyorlardı.” sözlerini kullandı.

“TÜRKİYE’NİN İÇERİDEN İDARE EDİLİP DIŞARIDAN YÖNETİLDİĞİ DÖNEMİN SON EVRESİ”

Söz konusu dönemin “Türkiye’nin içeriden idare edilip dışarıdan yönetildiği dönemin son evresi” olduğunu söyleyen Yaşar Hacısalihoğlu, “Anayasa kitapçığının fırlatılmış olmasının piyasa enstrümanları tarafından büyük bir toz bulutuna dönüştürülmesi ve büyük bir krizi tetiklemiş olması, aslında bütün yaşananların bir dışavurumu olarak simgeleştirilebilir. Nitekim hükûmet sürdürülemez bir noktaya geldi. Siyasetin bunları aşabilecek güçlü bir iradeyi bir türlü yakalayamadığına tanık oluyorduk.” ifadelerini kullandı.

“50 MİLYAR DOLARDAN FAZLA KAYIP YAŞANDI”

Anayasa kitapçığı fırlatılması hadisesinin Türkiye’nin geçmişindeki en büyük engellerden ve krizlerden biri olduğunu vurgulayan Kurtuluş Tayiz ise, “Ecevit ve Sezer arasında yaşanan bu krizin ekonomimize ve hayatlarımıza çok ağır yansımaları oldu. Türkiye bu krizle 50 milyar dolardan daha fazla bir kayıp yaşadı.” diye konuştu.

Türkiye’ye büyük yıkım getiren bu kriz sonucunda 19 bankanın battığını, 100 binden fazla iş yerinin kapandığını, doların fırladığını ve faizlerin tavan yaptığını hatırlatan Kurtuluş Tayiz, “Ecevit hükûmeti ve söz konusu Cumhurbaşkanı (Sezer), 28 Şubat (1997) post-modern darbesinden sonra yapılan bir dizaynın sonucudur. Bu krizi sadece cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki tartışmaya indirgememek gerekiyor. Biraz daha öncesine gidilecek olursa, hatırlamak gerekir ki, 28 Şubat post-modern darbesi, askerî vesayet odaklarının siyaseti dizayn ettiği bir dönemin sonucudur.” ifadelerini kullandı.

“ANAYASA KİTAPÇIĞI KRİZİNDE, YÜRÜTMEDEKİ İKİ BAŞLILIK ETKİLİ OLDU”

Akşam gazetesi yazarlarından Markar Esayan da bu krizin yaşanmasının en büyük etkenlerinden bir tanesinin 28 Şubat post-modern darbesi olduğunu anlatarak, “O dönem ekonomimizin giderek zayıflanmasının nihayetinde Necdet Sezer’in Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla ortaya çıkan bu çöküşün ülkeye verdiği zarar çok fazla. Ciddi anlamda zayıf olan bu sistem ekonomik açıdan çok zarar gördü. Bu süreçte devletin kaynakları ve bankaları hortumlandı. Bunlara siyasi tutarsızlık eklendiğinde ülkede krizlere yol açtı.” dedi.

Sezer ile Ecevit arasında yaşanan Anayasa kitapçığı olayını anmadan önce 28 Şubat’ın ekonomik yönünün mutlaka ele alınması gerektiğinin altını çizen Markar Esayan, “Bu krizde, yürütmedeki iki başlılık etkili oldu. Bu Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla su yüzüne çıkmış oldu. O günler, çok ciddi bir enflasyon, borçlanma ve özellikle dar gelirli esnafa çok büyük mağduriyetler yaşattı. Şimdi Türkiye’de neyin kriz olup neyin kriz olmadığını o günlere baktığımızda daha iyi anlayabiliyoruz.” diye konuştu.

“MİLLET, SORUMLULARDAN HESAP SORDU”

Askerî vesayet odaklarının siyasete yönelik müdahalesinin ortaya çıkardığı hükûmetin Türkiye’ye büyük bir ekonomik yıkım getirdiğini anlatan Kurtuluş Tayiz, “Millet, o dönemin sonucu olarak 2002 seçimlerinde krizin bütün sorumlularından hesap sorarak adı geçen isimleri, siyasî tarihten büyük oranda sildi. Türkiye, sonraki yıllarda bu hatayı, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni getirerek telafi edecekti.” sözlerini kullandı.

Ahmet Necdet Sezer’in Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla başlayan krizle birlikte Türkiye’de bankacılık sisteminin iflas ettiğini, işsizlik oranlarının rekor düzeye çıktığını hatırlatan Kurtuluş Tayiz, o günden bugüne Türkiye’de yaşanan değişimlerle ilgili olarak, “Bu tablo, Türkiye’ye çok büyük bir umutsuzluğu da beraberinde getirdi. Fakat Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, toplumun karamsarlığına umut ışığı oldu.” dedi.

“O DÖNEM, TÜRKİYE’NİN İÇTEN ÇÖKTÜĞÜ NOKTAYDI”

Anayasa kitapçığı krizinin Türkiye’nin siyasi tarihine “Şubat krizi” olarak geçtiğini ve bunun Türkiye’nin yaşadığı en büyük krizlerden biri olduğunu vurgulayan Markar Esayan, “Maaşlar ödenemez hale geldi. IMF’ye teslim olunmasıyla ve ülkenin elindeki kuruluşların yabancılara teslim edilmesiyle sonuçlandı. O dönem ülkenin gerçekten içten çöktüğü noktaydı. Türkiye’nin siyasi geçmişindeki istikrarsızlık; bir ileri, bir geri şekilde giden süreçtir. Her 10 yılda bir darbe yapılan ülkede hiç kimse ekonomik refahtan bahsedemez.” ifadelerini kullandı.

“CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİ, ÖNEMLİ BİR DÖNÜŞÜM OLDU”

Bankacılık sisteminin hızla yeniden düzenlendiğini, yabancı sermayenin yeniden yapılandırıldığını ve daha da önemlisi siyasete müdahale eden odakların önünün kesildiğini belirten Kurtuluş Tayiz, “Ekonomideki bu toparlanma, siyasete istikrar getirmiştir. Sistem değişikliği olmadığı için dönemin Başbakanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sezer’le uzunca bir dönem çalışmak zorunda kalmıştır. Erdoğan’ın herhangi bir krize yol açmamak için çok sabırlı davrandığını söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türkiye’nin yeniden dirilişi ve ayağa kalkışının en önemli siyasi altyapı dönüşümlerinden bir tanesi olmuştur.” diye konuştu.

“ASKERÎ VESAYET VARSA, NÜKLEER SANTRAL YAPAMAZSINIZ”

Ekonomi ve siyasetin birbiriyle beraber hareket eden iki unsur olduğunu belirten Markar Esayan, “Türkiye’de AK Parti’den önce hükümetlerin ömrü 2 yıl bile değildir. Askerî vesayetin devam ettiği ülkede nükleer santral yapma idaresini koyamazsınız. Çünkü hükümetin ömrü buna yetmez. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Türkiye’nin en önemli reformlarından birisidir. 10 Ağustos ekonomik saldırısı hep beraber yaşadık. Türkiye’ye ekonomi üzerinden bir operasyon yapıldı. Şubat ayında bir kriz olması beklendi, ama çok şükür olmadı. Cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde çok hızlı kararlar alındı ve hemen uygulanmaya başladı.” dedi.

Sistemin sıhhati sayesinde ekonomik saldırının çok az zararla atlatılmış olduğunun altını çizen Markar Esayan, “AK Parti döneminde ekonomik, siyasal ve demokratik pek çok alanda reform yaptık. Türkiye, dünyada gıpta edilecek bir şekilde istikrarla yoluna devam ediyor.” sözlerini kullandı.

“HÜKÛMET KURMA KRİZLERİ ARTIK TARİH OLDU”

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin “bürokratik hantallığın kalıcı bir yapıya dönüşerek siyasete ayar vermeye çalışan vesayet yapılarının düzeneği haline gelmesini” ortadan kaldırdığını anlatan Yaşar Hacısalihoğlu, “Söz konusu sistem, bir seçimle Cumhurbaşkanı seçtiğimiz kişiye vereceğimiz yetkiyle hükûmet kurmasını, hükûmeti kurarken üst düzey bürokratlarıyla birlikte göreve gelmesini, başarmasını, vaatlerini yerine getirmesini, başarırsa bir 5 yıl daha yetki vermeyi, başaramazsa bu yetkiyi başka birine vermeyi öneren, ama gittiğinde de bütün ekibiyle birlikte ayrılmak durumunda kalan bir mekanizmayı tarif ediyor.” diye konuştu.

Bunun “bürokratın ve siyasetçinin hep birlikte elini taşın altına koymasını, büyük bir sorumluluğu, enerjiyi, çalışma aşkını ve birlikte halka verdikleri sözü yerine getirmeyi öngördüğünü anlatan Yaşar Hacısalihoğlu, “Bu açıdan bu yeni sistemin bir başka avantajı da, hükûmet kurma krizlerinin artık tarih olduğudur. Hükûmet krizleri, zayıf koalisyonların kurulmasına yol açıyordu. Şimdi halk yetki veriyor. Yüzde 50 artı 1 ile veriyor o yetkiyi. Her cenahtan, her bölgeden, her düşünceden katkı almaya gerekli kılacak bir orandır bu. Kucaklayıcı bir şekilde aldığı o oranla hükûmet kurma yetkisi alır. Hükûmet kurma krizi denen şey artık tarihtir. Ardından da başarılı olduğu taktirde halk yine onun karşılığında sandıktan onun muhasebesini yapar.” ifadelerini kullandı.

Bu sisteme gelene dek yasamanın adeta yürütmenin emrinde ellerin havaya kalkıp indiği bir mekanizma olduğunu belirten Yaşar Hacısalihoğlu, yeni sistemle birlikte yasama kurumunun Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin üstünde bir yasa yetkisine sahip olduğunu anlattı.