Hüseyin GÜLERCE

hgulerce@stargazete.com

Baş şüpheli ABD…

Kaşıkçı cinayetinde baş şüpheli Trump yönetimidir. 

Kanaatim baştan beri Washington yönetiminin, gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı tuzağa çekerek Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna yönlendirdiğidir. ABD güvence vermeden Kaşıkçı, o konsolosluğa gitmezdi… 

ABD istihbaratının, Suud’un Kaşıkçı ile ilgili hazırlıklarından haberdar olduğunu, Washington Post yazdı. CIA’nın haberdar olmaması mümkün mü? 

Daha geçenlerde ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'i “ABD'nin askeri desteği olmazsa iki haftada iktidarını kaybedeceği, bunun bedelini ödemesi gerektiği” konusunda uyardığını söyledi. 

Bu hakaretin muhatabı bir ülkenin ABD’den habersiz, hem de bir Washington Post yazarını konsolosluk binasında parçalara ayırması düşünülemez bile. 

Evet, toplanan deliller, elde edilen ses kayıtları giderek Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürüldüğü, burada hem de müzik eşliğinde parçalara ayrıldığı iddiasını kuvvetlendiriyor. 

Kaşıkçı cinayetinde ABD yönetiminin telaşı dikkat çekici. Sanki cinayetin aydınlanmasını en çok kendileri istiyormuş gibi tavırları var. Ama insanın aklına hemen, katilin cenaze evinde en çok ağlayanlar arasında olduğu cinayet vakaları geliyor. 

Ben asıl tuzağa çekilenin Kaşıkçı değil, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman olduğuna inanıyorum. 

ABD’nin önünü açtığı Bin Selman, herhalde kendi şahsında bir güç vehmetti. Trump’ın, kral babası için söylediklerinin aslında kendisine söylendiğini anlamadı. 

Trump öylesine ikili oynuyor ki, “Bin Selman’la görüştüm, olaydan haberinin olmadığını söylüyor” diyerek bir yandan da şu anda bütün okların yöneldiği adamı korumaya çalışıyor. 

Kaşıkçı cinayetindeki gibi bir vahşet ancak “Testere” gibi Amerikan korku filmlerinde var. Suudluların yaptığı akıl tutulması değil tam bir gözü dönmüşlük, delilik. 

Günübirlik İstanbul’a özel uçaklarla gelen katliam ekibi. Konutu aranmadan Türkiye’den kaçar gibi giden Başkonsolos… Herkesin aklıyla alay eden açıklamalar. 

Bu vahşi cinayetin üstünün örtülmesine ne Avrupa Birliği, ne ABD’nin kamu vicdanı, ne Birleşmiş Milletler, ne de dünya izin verir. 

Bunu Suudi Arabistan’ın yanına, başta Washington Post, ABD medyası bırakmayacaktır. ABD yönetiminin cinayetle ilgili bağlantılarının belgelenmesi halinde Trump’ın en büyük yarayı alacağı ve 6 Kasım’daki seçimlerde Cumhuriyetçilerin beklemedikleri bir darbe yiyeceğini de söyleyebiliriz. Öyle ki Rahip Brunson’ın Beyaz Saray’daki şovu da etkisiz olacaktır. 

Baş şüpheli ABD, bu cinayet tezgâhında neyi hedeflemiş olabilir? 

1. Cinayet Türkiye’de işlendi. Türkiye zan altında bırakılacaktı. Türkiye ile Suudi Arabistan’ın arası ciddi biçimde açılacaktı. Ancak teenni ile hareket eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin hesaplarını bozdu. Ayrıca cinayet sırasındaki ses kayıtlarının ve bazı belgelerin Batı ülkelerine iletilmesi tezgâhı gerçekten parçaladı. Kapanı kuranlar kendileri faka bastı. 

2. ABD, Suudi Arabistan’da Kral’ı ikinci plana iten Bin Selman’la fazla yürüyemeyeceğini gördü, onun işini bitiriyor. Ortadoğu’daki hesapları için Riyad’da kendine bağlı yeni dengeler kurma peşinde. 

Korku filmlerindeki gibi işlenen cinayet ABD’ye de, Suudi Arabistan’a da bugüne kadar görmedikleri bir itibar kaybı getirecektir. 

Siyahîlerin ayaklanmalarından sonra Washington’un başı büyük belada…