Selim ATALAY

http://www.selimatalay.com

Döviz kuru Balkanları etkiler mi?

- Selim ATALAY tüm yazıları

Balkanlardaki Türkiye etkisi dövizle değil, tarihle ve gelecekle tartılır. 

Balkanları bir çatışma alanı haline getirdiler. Bunu yapan da, anlı şanlı Batı Avrupa... En alt yetkiliden, en bir Emanuel Macron’a dek, hemen her AB şahsiyeti, ‘Balkanlarda artan Türk etkisinden’ kaygı duyuyor.  

Öyle ki, Türk lirasının son değer kaybıyla Türkiye’nin Balkanlardaki etkisinin azalacağını savunan yorumlar ortalıkta dolaşmaya başladı. Üzüldüklerinden değil. Neredeyse zil çalıp oynayacaklar... Bizler daha pes etmediğimizi, ekonominin toparlanması ve yeni dengeler bulunması için çalıştığımızı, yatırımın her ekonomiye lazım olduğunu söylerken, birileri çoktan Balkanlardan Türkiye’yi uzaklaştırma bahanesi bulduğunu sanıyor.  

Balkanlardaki Türk etkisi döviz kuruna mı bağlı? Tabii ki değil. Gönül bağı, tarih, kültür ve İslam, yüzyıllar ötesinden geliyor. Balkanlarda evet kılıç sallandı ama farklı etnik ve dini grupların dirlik ve huzuru da gözetildi. Bugünden bakarsak, Türkiye muhataplarına eşitlik, karşılıklı saygı ve işbirliği kapsamında davranıyor. Türk etkisi denen şey yatırımsa, iki taraf için de getirisi var.  

Balkanlardaki esas, AB etkisini tartışıp sorgulayalım: AB Balkanlarda ne yapıyor? Hakkıyla yatırım yapıldı mı, yoksa nüfuz aracı olarak kullanılan göstermelik projeler mi var? AB gerçekten hukuk-demokrasi örnekleri mi veriyor, yoksa mevcut durumu idare edip, Türkiye, Rusya, Çin’i öcü yapıp kısa vade kurnazlıklar mı peşinde? İstanbul’un Sarıyer-Tophane-Florya kıyısından başlayan Avrupa’yı, Batı ve Doğu diye ayıran ve Batıyı da Viyana’da başlatan, yine AB’dir. Haydi Türkiye’yi gözardı etmeye çalışıyorlar, anladık. Ya Balkanları nasıl harcıyorlar?  

Tekrar, Balkanlardaki Türk etkisi döviz kuruna bağlı değildir. Sultan Murad Hüdavendigar’ın ya da Mimar Sinan’ın döviz kuruyla işi olmadı. Şimdi de durum aynı: İsteyene Sultan Murad, isteyene Mimar Sinan var.  

 

Al gülü, ver dikeni  

Balkanlarda Sırbistan ile Kosova’nın toprak ve nüfus değiştirmesi, Osmanlı gölgesinden başlayıp günümüze ulaşan bir konu.. Ve bu konu her şeyde olduğu gibi Avrupa-ABD-Rusya çekişmesi içine girdi.  

Kağıt üzerinde Kosova, 750 km’karelik ve 70 bin nüfuslu Preşeva vadisini alacak. Karşılığında da Mitroviça Batısındaki eşdeğer büyüklükte ve 45 bin Sırpın yaşadığı bölgeyi Sırbistan’a verecek. 

Bu değişimle bütün sorunların çözüleceği, hatta iki ülkenin AB üyelik yolunun açılacağı umuluyor. Değişime Brüksel ve ABD olumlu bakıyor. Almanya ve bazı AB ülkeleri ise böyle bir değişimin, tehlikeli yollar açacağını düşünüyor. Rusya, Sırbistan’ın en büyük garantörü. Genelde bakarsak:  

1- Almanya haklı. Şayet AB varsa, ülkeleri toplumları bölmek değil, toplamak için var. AB, paramparça coğrafyaları bütünleştirmek, en azından herkesin komşusuna tahammül etmesini sağlamak için AB oldu. Şimdi Balkanlarda yeni yollara girmek, AB’de çok eleştirdiğimiz çifte standardın son hali oluyor. Çifte Standardın başladığı yerde, AB yeniden biter.  

2- AB destekli bu değişim, birden fazla kültür ve etnik grup barındıran ülkelerin tek kültür-tek etnik grup formatına geçmelerini adeta teşvik ediyor. AB sınırları içindeki diğer çok kültürlü toplumlarda da toprak-nüfus takası istekleri başlarsa ne olacak? 

3- Böyle bir değişimin o topraklarda yaşayanlar için acısız ve sorunsuz olacağını düşünmek, iyimserliktir. Kimsenin yaşadığı yerden zorla ayrılamayacağı- ilkesinin AB’nin teşvikiyle pazarlık konusu olması, ayrı bir garabettir. 

4- Böyle bir değişim iki taraf arasında sorunsuz geçse bile, emsal oluşturacaktır. Sonra Balkanlar başta hemen her yerde, benzer değişimler için baskı başlayacaktır. Arkasında şu ya da bu devleti alan, ‘sınır ve toprak değişimi’ için harekete geçecektir. Bu süreçlerin nihai sonuçları öngörülemez. 

5- En kötüsü de: Bu ülkeleri AB üyeliği hayaliyle oyalıyorlar. Ülkeler bu sıkıntılara AB hayaliyle katlanıyor. Yaşanacak hayal kırıklıkları, çok sert tepkiler getirecektir. Balkanlarda tarih boyunca hayal kırıklığı unutarak değil, intikamla telafi edilmiştir.  

Ve bütün bu işlerde acaba Soros etkisi de mi var? En az bir Amerikalı yorumcu, Soros ve oğlu Alex’in bölgede ‘Yugoslavya benzeri, sınırları olmayan serbest ekonomik bölge’ kurulmasına uğraştığını yazıyor. Soroslar böyle bir bölge için Sırbistan, Kosova, Arnavutluk hükümetleriyle sık sık görüşmekteymiş.  

Zaten bir arada zor duran Balkanlarda yeni deneyler yapılıyor. Bunlar, tehlikeli deneyler. Zorlayınca, pirince gideni evdeki bulgurdan da edecek deneyler.  

 

Atina en kolayı bile çözemiyor!  

Yunanistan olmadan, Balkanlar tabii ki olmaz. Yunanistan hala Makedonya ile ‘isim’ meselesini çözemedi. Makedonya da bir toprak ve etnik yapı meselesidir. Aynı zamanda, Balkan sınırlarının hiç de ebedi olmadığının bir başka göstergesidir, Yunanistan, Kosova-Sırbistan toprak değişimini kaygıyla izliyor. 

Yunanistan son haftalarda yoğun Amerikalı yetkili ziyaretine sahne oldu. ABD Genelkurmay Başkanı bile Yunanistan’a gitti. Çok yoğun bir değişim zemini olmasa da Yunanistan, Türkiye’ye alternatif jeopolitik merkez olma çabasında. ABD ise henüz tam tekmil Yunanistan’a yerleşmek niyetinde değil. Yunanistan’ın neyi kaldırıp neyi kaldıramayacağını ABD daha iyi biliyor.  

Bu arada Atina’nın Türkiye’ye karşı kurguladığı Yunanistan- G Kıbrıs-İsrail ve Yunanistan-G Kıbrıs-Mısır üçlemelerinden ABD’nin memnun olduğu anlaşılıyor. Bu üçlemeler, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı görüntü vermekteler. Ama sadece görüntü veriyorlar. İş ciddiye binerse, muhatabımızın Atina olduğu malumdur.  

 

Kosova-Sırbistan arasında  

Balkanlardaki Türk etkisi bir tarihi gerçekliktir. Tarih, her yerden çok Balkanlarda bugünü şekillendirmektedir. Öyle ki, Kosova-Sırbistan ilişkilerine halen Osmanlı gölgesi vurmuştur. Gerçekte iki ülke ile iyi ilişkilerimiz var. Türkiye, ayrımsız biçimde hem Kosova’nın hem Sırbistan’ın huzur ve refahını arzulamaktadır. Öte yanda, iki ülkenin halen süren toprak değişimi meselesinin ortasında, yine Osmanlı mirası vardır.  

Nedir toprak değişimi? Sırbistan ile Kosova, eski Yugoslavya’nın parçalarıdır. Yugoslavya yapay bir devletti. 2. Dünya Savaşı sonrasında, çok uluslu, çok dinli Balkanlarda tarihin ve coğrafyanın tank ve süngü zoruyla dondurulması sonucu ortaya çıkmıştı. Bu fiili durum, Berlin Duvarının yıkılmasıyla ve yine bir savaşla bozuldu. Yugoslavya’yı NATO bombardımanı dağıttı. O devletten altı devlet çıktı. Yedinci bölge Kosova, tam olarak tanınmasa da devlet konumunda. Şimdi Kosova ile Sırbistan, aralarında toprak değişimi yapmaya çalışıyorlar. Hesapta Sırbistan içinde Arnavutların yoğun olduğu bölgeyi Kosova alacak, Kosova içinde de Sırpların yoğun olduğu bölgeyi Sırbistan alacak. Bu değişimle, aralarındaki meseleleri çözmüş halde, hesapta Avrupa Birliği üyeliğine yol alacaklar.  

Kosova, kendi başına Osmanlı yadigârıdır. Öyle ki 1399 Kosova Savaşında Osmanlının Sırpları yenmesi, Sultan Murat’ın şehadeti, savaşın yapıldığı Kosova düzlüğü, halen hem Sırbistan, hem de Kosova’nın siyasi ve tarihi benliklerinin tam ortasındadır. Sırbistan hala bu ovayı ister.  

Sırbistan için Kosova, tarihin merkezidir. Sırp halkı için Kosova, tarihi, hatıraları, siyasi hedefleri, hayalleri ve karanlık sayfaları simgeler. Bölgede etnik katliamları başlatan, onbinlerce masumun canından sorumlu olan Miloşeviç adlı Sırp canisi, Müslüman katliamına Kosova Savaşını gerekçe göstererek başlamıştı... Hem de Kosova Savaşının 600. yıldönümünde. Hesapta Kosova’nın öcünü alacaktı. Savaşın öcünü tabii ki alamadı, ancak Müslümanlara soykırım uyguladı, çok sayıda Hırvatın ve Sloven’in canını aldı. En büyük bedeli ödeyen Bosna halkının acılarının ve soykırımın hesabının tam olarak sorulduğu söylenemez. Sonuçta evet, Miloşeviç bizzat sorumlu olarak tarihin çöplüğüne atıldı. Ancak bu işleri yaparken tek başına değildi. Diğerleri hala ortalıkta.