Ahmet KEKEÇ

akekec@stargazete.com

Nobel adayları şöyle ortaya gelsin

Edebî değerini tartışmıyoruz, Orhan Pamuk “1 milyon Ermeni, 100 bin Kürt kestik” demeseydi Nobel ödülünü alır mıydı? Bu demeci, üstelik bir İsveç gazetesine vermişti. 

Yaşar Kemal yıllarca bekledi. 

Batı dünyasının istediklerini vermedi. Ayrıca, Orhan Pamuk tarafından Batı’ya jurnallenmişti: Güya Türk devletinden özür dilediği için Yaşar Kemal’in 20 yıllık hapis cezası ertelenmiş... 

Orhan Pamuk’un bu yalanı epey iş gördü, Yaşar Kemal hep “aday” olarak kaldı. 

Batı da çok hoşlanmadı aslında Yaşar Kemal’den; Orhan Pamuk’a göre daha “yerli” kalıyordu. 

“Kalıyordu” laf mı? 

Daha yerliydi. 

Soru şu: 

Peter Handke Nobel alabiliyorsa, melanette onunla yarışacak bazı FETÖ muhipleri de bu ödülden sebeplenebilir mi? 

Şimdilik iki aday var: 

Biri “ülkesine kırgın” (FETÖ destekçisi) Ahmet Altan

Diğeri Elif Şafak... 

Ben söylemesi ayıptır, Elif Şafak’ı (Altan’a göre) daha şanslı görüyorum. Daha doğrusu, Nobel jürisi bir seçim yapmak zorunda kalsa, Elif Şafak’ı tercih eder diye düşünüyorum... Yoksa, ikisinin Nobel alması da uzak ihtimal. 

“FETÖ’nün gelini” nitelemesini ilk kim kullandı bilmiyorum ama “Elif Şafak’ı nasıl tanımlarsın?” diye sorulsa herhalde bu nitelemeyi kullanırdım.  

Kızımız biraz “hülyalı” bakıyor...  

Az evvel depresyondaymış da, lütfedip çıkmış ve normal insanların dünyasına karışmış gibi. Bizden anlayış (kendisini anlamamızı) bekliyor.  

Ama anlamıyoruz...  

Çünkü deneğin kendisi ve kullanılan malzemeler, ortaya çıkarılan ürünün bir “proje” olduğunu bağırıyor...  

Yalnızlığa yargılı, yalnız kaldıkça sıkılan ve depresyona giren “güzel kadın” imitasyonu... Çağıyla, çevresiyle, “sıradan” insanlarla sorunlu... Ve içinde bulunduğu “hal” onu “yaratıcı” kılmış... Romanlar yazıyor... Ama aynı zamanda bir “anne...”

Elif Şafak’ımız “evinin kadını” rollerinden de şekvacı... Evlenmiş, çocuk yapmış, “ev içi” halleriyle baş başa bırakılmış ama mutsuz...  

Toplum onu bu “rol”e (ev kadını ve anne rolüne) ittikçe, bunalımları derinleşiyor...  

Fakat bu yalnız, depresif, çağıyla ve sıradan insanlarla sorunlu, aynı zamanda “lezbiyen”, toplumun dayattığı “roller”den şekva getiren hatun, bazı “kamusal”lıklardan pek de rahatsız değil...  

Bir zamanlar “cemaat” adı verilen ve devlet içindeki örgütlenmesini tamamladıktan sonra “darbe”ye kalkışan FETÖ’nün kamusal yükümlülükleri söz konusu olunca, “toplum dışı” bir birey olduğunu unutuyor.  

Birden “militan Elif Şafak” kesiliveriyor ve sıradan insanların dünyasına avdet ediyor.  

Bir de “siyasal” ki, sormayın...  

Bir tür “geç Wirginia Woolf vakası” olarak siyasete (sıradan insanların iştigal alanı olarak gördüğü siyasete) mesafeli durması beklenir ama kızımız pek bir “cevval...”

Aynı zamanda “öfkeli...”

Öyle bir “öfke” ki, uygar dünyanın “Türkiye’ye müdahale etmesini” ve bizleri Erdoğan’dan kurtarmasını bile isteyebiliyor.  

Bir zamanlar bir İtalyan gazetesinde, “Türkiye’de zulüm gören yazarlar” diye bir haber çıkmıştı.  

Elif Şafak da zulüm gören yazarlar arasında zikrediliyordu.  

Soruldu soruşturuldu, “Kim bu kıza zulmediyor? Nasıl ve ne şekilde zulüm görüyor?” diye...  

Herhangi bir bilgiye ulaşılamadı.  

Daha sonra, mezkûr haberin bir Elif Şafak numarası olduğu ortaya çıktı. 

Kızımızın derdi şuydu: 

Orhan Pamuk Nobel almıştı, ben niçin alamıyorum?  

Orhan Pamuk Nobel almıştı, ülkesini kötüleyen birtakım beyanlarda da bulunmuştu ama son tahlilde “yetenekli” bir yazardı... 

Sen hangi zekânla, hangi yeteneğinle, hangi “edebî” çalışmanla bu ödüle göz diktin?  

Saramago’dan ve Zadie Smith’ten “çaldığın” romanlarla mı?  

Sahte “hülyalı” hallerinle mi?  

İlginçtir; buradan bakınca da Ahmet Altan ismi ortaya çıkıyor. 

Ama Ahmet’in bir “eksi”si var: 

Romanları çok sıkıcı!