Sibel ERASLAN

sibeleraslan@stargazete.com

Şehir kuran kadın: Hz. Hacer 

Safa ile Merve, Allah’ın alametlerinden, nişanelerinden, işaretlerindendir... 

Yüce Kur’anımız böyle buyurmuş. Bu iki güzel tepenin arasında dokunmuş bir annelik şiiridir Hz. Hacer’in asırlara ibretlik hayatı. O, büyük, uzun ve sabırlı koşusuyla tarihe geçmiş bir kadındır. 

Allah’ın kitaplarındaki kıssaların geçtiği mukaddes coğrafya; Harran civarından başlayıp güneyde Dımeşk eyaleti’nde Busra ve Golan Tepelerinden aşarak Akdeniz’e yaslanan, Filistin’i, Kudüs’ü takiben, Gazze üzerinden Sina Çölü’nü de geçerek, Nil Havzasında dolanan bir ‘’Ya’’ harfine benzer. Bu mukaddes coğrafyayı Mekke’i Mükerrem’eye bağlayan nurani disk Hz. Hacer annemizin kucağında ulaşmıştır Safa ile Merve arasına... 

Hz. Hacer, Kudüs’ü Şerif’i... Mekke’i Mükerreme’ye bağlayan kadındır...  

Şehirlerin de insanlar gibi kaderi vardır... 

“Şehirlerin annesi” diyor Mekke için Kuranı Kerim. Kutsal Kitab’ın, bir şehri anlatmaya “anne”den başlamasını, nasıl karşılıyor acaba günümüz insanı. Uzman, entelektüel, analitik bakış sahipleri için ne kadar da naif, ne kadar da duygusal bir ifade değil mi... Ama Allah Teala bizim kariyer ölçütlerimizle bakmıyor işlerine. İstatistiklere, medeniyet tasavvurlarına, kavramsallaştırmalara, tasniflere göre değerlendirmiyor olayları. Onun hilkat sanatında rahmet ve aşkla tenezzül var. Tenezzül etmiş de yaratmış alemleri. Yerlere göklere sığmıyor da tenezzülen yarattığı kulunun kalbine girip kuruluyor. Rahmet ve aşkla dönmeye başlayınca O’nun hilkat sanatı... Olanlar oluyor. 

Allah Resulüne dünyadan üç şey sevdirilmiş, kadınlar, güzel koku ve gözünün nuru namaz. İbni Arabi’nin ifadesiyle kadınlardan hilkatin güzel kokusu yükseliyor, onlar hilkatin sırlarını taşıyor. Derken Allah’ın Evi’nin bulunduğu şehri, bir kadının “sa’y”i yani gayreti, cehdi, çabası, yönelişi kuruyor... O kadın Hz. Hacer. “Su’yu arayan kadın”. “Zemzem’in annesi” o... Esmer tenli, başından soykırımdan köleliğe kadar çok zorlu tecrübeler geçmiş, Afrika’dan Filistin’e, oradan da Mekke’ye uzun ve birbirine eklenmiş hicretlerin içinden geliyor Mekke’ye. O kadın Hz. İbrahim’in eşi ve Hz. İsmail’in annesi. Sevgili Peygamberimizin de (s) büyük ninesi. Biz binlerce yıldan sonra, Hz. Hacer’in koştuğu yerde koşup, onun sakinleştiği yerde yavaşlıyoruz, hangi vadiden geçmişse onun ayak izlerini sürüklüyoruz. Hacc’ın ana rükünlerinden Sa’y... Hz. Hacer olunmadan hacı olunmuyor anlayacağınız...

Zemzem, tıpkı Hz. Hacer gibi görünmeyen bir deniz... Asırlardır çölün derinlerinden fışkırıyor, bitimsiz bir serinlik. Üzerinde ziraat yapılmayan, sert iklimi, sert coğrafik koşullarıyla granitten bu vadiyi, dünyanın en büyük ticaret kavşağı haline taşıyor Zemzem... İpek, Baharat ve Altın yolu, Mekke’de birleşiyor. Hz. İbrahim’le Hz. İsmail’in baba-oğul imar ettikleri “Eski Ev”, insanlara, geldikleri ve bir gün geri dönecekleri cenneti hatırlatıyor. Kabe, iskan olduğu kadar, imkan da, hafıza ve bilincin imkanı, mekanı. Yerle göğü birleştiren ana eksen. 

Mekke’nin anahtarları, Hz. Hacer annemizin belinde durur... O, şehir kuran bir kadındır. 

Hz. Hacer, “zamanı ve coğrafyayı kuran annelerimizdendir...” 

O, sadakati, sebatı, umudu hiç yitirmeyişi ve merhametiyle, Sevgili Peygamber Efendimizin büyükannesi oluşuyla... Bizim yol haritamızı çizen güzel örneğimizdir...