Fadime ÖZKAN

fozkan@stargazete.com

Tahran’dan çıkanlar: Fırat’ın doğusu, sivillerin hayatı, Esed’in ölüsü

- Fadime ÖZKAN tüm yazıları

Tahran’da Türkiye, Rusya ve İran arasında gerçekleşen zirve o kadar şeffaftı ki analize gerek bile kalmayabilir. Ama şöyle bir toparlayalım. 

TEK ORTAK NOKTA: Radikal unsurların temizlenmesi tek ortaklaşılan hedef. Ama üç ülke tanımlamada ayrışıyor ve yapılacak müdahalenin zamanlaması, çapı ve yöntemi konusunda anlaşamıyor. Türkiye sivillerin radikallerden ayrıştırılması için zaman kazanmaya çalışıyor. 

TÜRKİYE’NİN ÜLTİMATOMU: Hatay sınırımızın neredeyse tamamı İdlib sınırı. Üst kısım Afrin. Türkiye için bölgedeki her gelişme hayati. Milli güvenliğimiz dün ısrarla vurgulandı. Kaygıların karşılıksız kalması halinde Astana sürecinden çekileceğimiz de: “Bu, Astana sürecinin itibarının ve güvenliğinin sınandığı son fırsattır”. 

PUTİN RESMEN BOŞA DÜŞTÜ: Erdoğan’ın ateşkes ısrarı karşısında Putin de Ruhani de lafı geveledi. Putin’in “masada silahlı gruplar yok, onlar adına konuşamayız” sözü bomboş bir laf. Astana sürecinin varlık sebebini, varlığını inkar. Zira üç ülke de Suriye’de -İdlib’de çatışmasızlık/ateşkes için karar alırken bahsettiği silahlı gruplar masada mıydı ki? 

SİVİLLERİN HAYATI: Türkiye mealen dedi ki; “Astana süreci başarısız değil. Lakin radikalleri temizliyoruz diye bölgeye kitlesel ölümcül bir saldırı düzenlenmesi süreci yıkar. Katliamın konvansiyonel silahlarla mı yoksa kimyasal silahla mı olduğunun önemi yok. Teröristler en çok bizi rahatsız ediyor ama onlar var diye masumlara kıyılamaz”. Benzer süreçleri biz başarıyla uyguladık. Hem hendek terörü döneminde ülkenin doğusunda, hem Afrin ve El-Bab hattında. Türkiye Suriye sahasında da bunun için çaba harcıyor. Böylece hem Afrin ve El Bab harekatlarını birlikte yaptığı ÖSO üyelerini korumak hem de radikallerin meşru güçler ve siviller arasına sızmasını önlemek istiyor. 

MÜLTECİ AKINI: Toptancı müdahaleler sivillerin sınırımıza yığılmasına yol açar. Türkiye mülteci alma konusunda kendi sınırında zaten. Kapasite aşımı yaşıyor. Kitlesel göçlere, dalgalanmalara yol açılmamalı. Müdahale tedricen ve özenle yapılmalı. 

ESED’İN ÖLÜSÜ: Putin de, Ruhani de Esed rejiminin meşru muhatap kabul edilmesi için epey çabaladı. İki devlet de halihazırda Suriye’de Esed’in şahsında temsil ediliyorlar tamam ama bu ısrar ne Türkiye’nin kararını değiştirir, ne halkının ve Hakk’ın indinde siyasi bir ölü olan Esed’i diriltebilir. 

FIRAT’IN DOĞUSU: -Eğer Astana süreci çökmezse- Fırat’ın doğusu için ortak harekat işareti çıktı gibi. PYD-PKK’nın yani ABD’nin dediği olmayacak bu bölgede. Ruhani’nin Fırat'ın doğusunda sorun olduğunu söyleyip “ABD'nin Suriye’yi derhal terk etmesi gerek” diye eklemesi, Türkiye’nin orta vade hedefi için birlikte çalışılacağı anlamına gelebilir. 

  

Şeffaflıkta zirve! Helal sana Erdoğan!

Dün Tahran’da uluslararası diplomasi tarihinde pek nadir görülen bir olay gerçekleşti. Üç ülkenin de öz güvenli şekilde oluruyla Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanları Tahran’da 12 maddelik sonuç bildirgesini canlı yayında tartıştılar. 

Washington’da şok etkisi yaratmış olmalı. Bu cömertlik, bu güç gösterisi ABD’nin kendini bir kez daha kötü hissetmesine yol açacaktır. Hele de canlı yayında Fırat’ın doğusundaki terör örgütleri (PKK-PYD) ve hamisi ABD bölgeden atılsın dendiğinde. 

Devlet başkanları kapalı kapılar ardında nasıl konuşur, polemikler nasıl yaşanır, bunu görmüş olduk. Bir de Erdoğan’ın tavrını: Her zamanki gibiydi. Kitleler önünde nasılsa öyle. Net, kararlı, açık. Dimdik konuştu, sivillerin hayatları için çabaladı. İki kez sözü yormadan “ateşkes ilan edin” dedi. Donuk surat Putin’in bile yüzü hareketlendi. 

İranlı büyük şair Şirazi’den yaptığı alıntı ise hem başarılı bir diplomatik atak hem de “adam kimdir”in tasviri gibiydi: “Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan! Sana Ademoğlu demek ne mümkün!” 

Adamsın Erdoğan!