23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Adı konmamış, lidersiz terör örgütü

Teröristin manifestosu oldukça açık ve net. Kurguladığı bu bildirinin başlığı, argümanları, ördüğü zihniyet yapısı özellikle Avrupa’da popüler ırkçı düşüncelerle birebir örtüşüyor. Tehlikeli olan kısmı ise bu düşüncelerin meşru görülmesi; Avusturya’da, İtalya’da iktidara taşınması, Hollanda’da seçim kazanabilmesi… 

ZAHİT KAPLAN23 Mart 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Adı konmamış, lidersiz terör örgütü

Yeni Zelanda, tıpkı şehit edilen 50 Müslüman gibi bir kurban olarak seçildi. Terörist, doğduğu memleketi Avustralya’yı, gezdiği dolaştığı Bulgaristan, Türkiye ya da başka bir ülkeyi de seçebilirdi. Fakat tıpkı kurşun sıktığı Müslümanlar gibi Yeni Zelanda da o katilin hedefiydi. Bunu ülke yönetimi de hemen fark etti. 

Saldırıdan birkaç gün öncesiydi, Yeni Zelanda İklim Değişikliği Bakanı James Shaw, parlamento binasına yürüyerek giderken yumruklu saldırıya uğradı. Başbakan Jacinda Ardern, Shaw ile görüştü, iyi olduğunu öğrendi ve sonra şu açıklamaları yaptı: Yeni Zelanda’da politikacılara ulaşmak genelde çok kolay. Bu da bizim gurur duyacağımız bir şey. Ancak bu olay, çok da doğal karşılayacağımız bir şey değil. 

Yeni Zelanda’da bu tip ufak saldırılar dahi şaşkınlıkla karşılanırdı. Bu huzur, mutluluk ülkesi işte tam da bu nedenle teröristin hedefi oldu. Zira vermek istediği mesaj açıktı: nerede bir Müslüman varsa, hedef alınabilirdi… 

Teröristin manifestosu oldukça açık ve net. Kurguladığı bu bildirinin başlığı, argümanları, ördüğü zihniyet yapısı özellikle Avrupa’da popüler ırkçı düşüncelerle birebir örtüşüyor. Tehlikeli olan kısmı ise bu düşüncelerin meşru görülmesi; Avusturya’da, İtalya’da iktidara taşınması, Hollanda’da seçim kazanabilmesi… 

Yeni Zelanda, hükümetiyle, vatandaşlarıyla bu ırkçılığa büyük bir tokat attı. Müslümanları saldırının ardından hemen sahiplendi. Başbakan Ardern başörtüsü taktı, mecliste Kur’an okundu ve tüm meclis üyeleri ayakta dinledi. Okullarda öğrenciler, ülkedeki diğer tüm dini grupların liderleri İslam düşmanı, ırkçı ve radikal düşünceleri, eylemleri lanetledi. Hatta Cuma namazı için okunan ezan tüm TV ve radyolarda canlı yayınlandı… 

Teröristin 50 şehidin üstüne açtığı yaylım ateş, yüzlerce kurşun, manifestosu, yaptığı canlı yayın, hakikatin ortadan kalkmasına yetmedi. Ki o mermilerden milyonlarcası, o manifestolardan yüzlercesi, o kanlı yayınların saatlercesi Filistin’de, Mısır’da, Suriye’de gerçekleşti. Hiçbiri, hakikati örtmedi. Zalimler, caniler, ırkçı teröristler, mutlaka gereken cezayı aldı. Almaya da devam edecek… 

Fakat belli ki “İslami Terör” kavramını kullanmaya devam eden Batı siyaseti gereken dersi almadı. Yeni Zelanda’da yaşanan terör eylemi sonrası, “saldırının sorumlusu mültecilerdir” diyerek şehitleri ve Müslümanları suçlayanlar ortaya çıktı. Kimisi kafasına yumurtayı yedi. Fakat bazıları hâlâ ders almış değil. 

Öte yandan Yeni Zelanda Başbakanı Ardern, defalarca saldırganı terörist olarak ilan etmesine rağmen Batı medyası saldırgan, eylemci gibi kelimelerde ısrar etmeye devam etti. Katolik dünyanın lideri Papa Franciscus, 50 Müslümanı katleden adi teröristin saldırısı için “anlamsız şiddet eylemi” nitelemesi yaptı. “Anlamsız” şiddet eylemi, bazı şiddet eylemlerinin “anlamlı” olduğuna mı işaret ediyor? Yoksa “50 müslümanı öldürmek de nereden çıktı” mı demek istiyordu? 

Terörist, silahının üzerine “Deus Vult” yazmıştı. Birinci Haçlı Seferi kararını alan Papa II. Urbanus’un propaganda için sloganlaştırdığı “Tanrı Bunu İstedi” anlamında bir motto bu. Yani terörist, “bakın bu eylemimi Haçlı Seferleri’ne adıyorum” demiş oluyordu. Fakat bu Papa Franciscus için bir anlam ifade etmiyor. 

Bir terör eyleminde, saldırgan “Allah-u Ekber” diye bağırsa ve öyle saldırsa bu Papa için çok anlamlı bir şiddet eylemi olurdu belki. Fakat Yeni Zelanda canisi tümüyle Hristiyan mottolarıyla 50 Müslümanı öldürdüğünde buna karşı bir lanetleme, bir kınama dahi yayınlamaktan aciz kalıyorlar. Neden mi? Aslında o terörist, tüm bu zihniyetin içinde en dürüst, en net, anlaşılır, niyetini açık eden ve ilan eden bir tavır takınmıştı. Tüm İslam düşmanı, beyaz ırkçılar, içlerinde sakladıkları niyeti açık eden bu teröristi sahiplenme içgüdüsünde olmalarına rağmen bunu ilan edememenin ikiyüzlülüğü içinde zırvalamayı seçtiler. 

Trump da tıpkı Yeni Zelanda canisi gibi seçim propaganda döneminde benzer davranışlar içindeydi. Hatta canlı yayında şu cümleyi kurmuştu; “İslam, bizden nefret ediyor.” 

Beyaz Irkçılık, Winsconsin’de Sihleri, Güney Carolina’da siyahilerin kilisesini, Quebec’te bir camiyi, Pittsburgh’da da bir sinagogu hedef almıştı. Tüm bu saldırılarda teröristlerin inandığı, saldırılarını adadıkları semboller ve mottolar, Yeni Zelanda teröristinin sembol ve mottoları ile birebir aynıydı. Şimdi Batı dünyasından, Beyaz Irkçılık düşüncesini terör olarak ilan etmesini beklemeli mi? Mümkün mü? 

Fransa’da İslam’a hakaret eden bir karikatür dergisi, İslam mensubu olduğunu iddia eden kişilerce saldırıya uğradığında, “bu saldırının sebebi derginin kapağıydı” demedik. Saldırıyı lanetledik, terör ilan ettik. Dünya liderleri saldırı sonrası yürüyüş gerçekleştirdi. Saldırgan ve failler Müslüman, hedef alınanlar kendileri olduğunda çok duyarlı olan batılılar, caniler kendi içlerinde olduğunda tepki gösteremiyor. 

Müslümanlar ve ibadethaneleri İngiltere, Avusturya, Hollanda ve Avustralya’da sistematik olarak hedef alınmaya devam ediyor. Yeni Zelanda canisi, Avrupa’daki destekçilerine ilham vermiş olmalı ki, son günlerde cami saldırılarından artış başladı. 

Sosyal medyada canlı yayınlanan ve 50 kişinin ölümünü izleyen 200 kişi vardı. 200 kişi, dakikalarca bu vahşeti izledi ve yayını şikayet etmedi. Katliamı gösteriye dönüştüren terörist, bu eylemi öncesi sosyal medyayı neredeyse hiç kullanmamıştı. Ayrıca ne yaşadığı Yeni Zelanda’da ne de doğduğu Avustralya’da, terörist takip altında değildi, şüphe uyandıracak hiçbir davranışı yoktu. Çünkü tipik bir beyaz, ırkçı, aşırı sağcı ve islamofobik bir bireydi. Yani batının gözünde “normal” biriydi… 

11 Eylül saldırıları sonrası “Radikal İslami Terör” kavramı batının zihninde normalleştirildi. İslam’a karşı saldırganlık, Müslümanlara karşı korku artık tek gerçekleri oldu. Fakat Yeni Zelanda’daki bu saldırı, Müslümanlara karşı düzenlenen saldırıların bir “11 Eylül”ü olarak anılacak. Zira o terörist, kendisi gibi düşünen, aynı dürtülere sahip ve aynı mottolara inanan milyonlarca beyaz, ırkçı Hristiyan’ı ele vermiş oldu!