16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

Ağaç için ayaklanıp vatan için sus pus olmak

Toplumun her kesiminden ve her mahallesinden vatansever darbeye direnmek için canını ortaya koyarken sanatçıların kılını bile kıpırdatmaması pek çok açıdan incelenmesi gereken bir durum. Çoğunluğu sessiz kalırken 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan, hikâyesini bire bir dinleyip sosyal medya paylaşımları ile direnişini öğrendiğim bir avuç sanatçıdan Ali Nuri Türkoğlu, İsmail Hakkı, Nihat Doğan, Murat Kekilli ve Kutluğ Ataman sessiz sedasız vatandaşlık görevlerini yerine getiren ve darbeye direnen onurlu sanatçılar olarak hatırlanmayı hakediyor.

GÜLCAN TEZCAN13 Temmuz 2018 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Ağaç için ayaklanıp vatan için sus pus olmak

Ülkemizin ikinci kez Kurtuluş Savaşı verdiği 15 Temmuz 2016, dünyada eşi benzeri olmayan bir halk direnişi olarak tarihe altın harflerle yazıldı. Bir darbe kalkışması ve işgal girişimi ilk kez dirayetli bir lider ve demokratik bilinç konusunda hayli yol katetmiş güçlü bir milletin gözü karalığı ile yerle bir edildi. 

O gece vatanını, toprağını seven, bağımsızlığına aşık ve darbelere karşı olan her kesimden vatandaş bir an olsun tereddüt etmeden, zerre korku duymadan sokaklarda şanlı bir direniş gerçekleştirdi. Taksicisi, su satıcısı, reklamcısı, öğrencisi, ev kadını, çayını az önce almış sohbete oturan aile fertleri televizyon ekranına düşen tank görüntüsünü fark ettiği anda abdestini alıp sokağa fırladı. Bu hikâyeyi hep beraber yaşadık ve yazdık. Hepimiz oradaydık orada olmasına ama bazıları bir kenarda durup seyretti manzarayı. 

Hani o İstanbul’a sahip olma duyarlılığı zirve yapan, kent kültürünü sahiplenen, doğa aşığı, dayanışmacı, özgürlükçü, demokratik hakların savunucusu, devrimci ve bu yüzden günlerce gaz yeme pahasına dizi setlerini durdurup Gezi Parkı nöbeti tutan, kanaat önderi rolüne soyunup kamuoyunu manipüle eden ekran ünlüleri, oyuncular, yönetmenler var ya onlar da koskoca memleket elden giderken ‘Aman ha sokağa çıkmayın, devletin güvenlik güçleri var size ne’ twitleri atmışlardı. ‘Canım iki sene geçmiş üzerinden açmayalım eski defterleri, unutalım gitsin’ demek mümkün elbette. Ama insan düşünmeden edemiyor. Hadi iyi niyetli olup anlama çabası diyelim; gerçekten de bir şehir parkı için memleketi yangın yerine çevirip, neredeyse iç savaş çıkarmayı, iktidarı devirmeyi göze alan ‘sanatçı’ duyarlılığı nasıl oluyor da ülkede darbe yapılırken, bir işgal girişimi adım adım hayata geçirilirken kayıplara karışabiliyor? Siz olsanız bu samimiyeti sorgulamaz mısınız? “Büyük sözü dinleyin, evinize gidin! Biz bu filmi daha önce de gördük! Evinizde oturun! Bu darbe girişimi kime karşıydı o bile belli değil!” diyebilen yani darbenin kime yapıldığına bakıp ona göre pozisyon almayı düşünen bir ‘sanatçı’ türünü yetiştiren, var eden ‘sanat’ ortamını da yeniden gözden geçirmek gerekir. 

DARBE KARŞITI OLMAK BU KADAR MI ZOR? 

Sevmediğiniz bir parti devletin başında olduğu için ‘darbe’ denilen şeyin nelere mâl olduğunu bile bile Cihangir kafelerinde gözünü ekrana dikip ‘Ay, hadi inş.’ diye dualar ederek darbenin gerçekleşmesini umutla beklemek ancak bizim ülkemizdeki ‘bağzı’ sanatçılara özgü bir ruh halinin sonucu olsa gerek. Üstelik darbe gibi bir konuda milletin yanında yer almaktan imtina eden bu topluluk sonra da dönüp aynaya bakma gereği duymadan toplumun kutuplaştırıldığını iddia eder ve suçu da gönül rahatlığı ile siyasilere atmaktan çekinmez.

Haksızlık etmeyelim 15 Temmuz gecesi darbe karşıtı tavrını twit atarak gösteren sanatçılar da olmuştu. Sokağa çıkanların sayısı ise bir elin parmaklarını geçmedi. Herkesten aynı yürekliliği beklemek mümkün değil elbette. Ama toplumun her kesiminden, her mahalleden vatansever darbeye direnmek için canını ortaya koyarken sanatçıların kılını bile kıpırdatmaması pek çok açıdan incelenmesi gereken bir durum. Dahası o gecenin hemen ardından aynı sanat çevrelerinin darbe girişimini kınayan bir bildiri yayınlamak için bile bir hafta beklemelerini de aklımızın bir köşesinde tutmamız lâzım. Bu riyakârlıklarına rağmen hâlâ ‘kıymet’ bulmaları, el üstünde tutulmaları, itibar edilmeleri de ayrıca konuşulması, tartışılması gereken bir mevzu.

15 Temmuz gecesi sokağa çıkan, hikâyesini bire bir dinlediğim, sosyal medya paylaşımları ile direnişini öğrendiğim bir avuç sanatçıdan Ali Nuri Türkoğlu, İsmail Hakkı, Nihat Doğan, Murat Kekilli ve Kutluğ Ataman’ın ismini de bu vesileyle hatırlatmak isterim. Sessiz sedasız vatandaşlık görevlerini yerine getiren ve darbeye direnen bu onurlu sanatçılar Yenikapı’daki “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”ne yapımcılarının zoruyla katılan ‘ünlüler’in aksine vatanseverliklerini her vesile ile dillendirmekten çekinmeyen kahramanlar olarak işlerini yapmaya, demokrasi nöbetlerini tutmaya devam ediyorlar, üstelik hiçbir menfaat gözetmeden. 

Bu bir avuç isme karşılık, her seçimde HDPKK’yı canhıraş bir şekilde destekleyenleri, küfür ve hakaretle kendine siyasi kariyer yapıp vekil olanlar ‘sanatçı’ları da gözümüzün önüne getirip nerede hata yaptığımızı tekrar tekrar düşünmekte fayda var. Zira hâlâ sanat camiasında HDPKK’lı olmak makbul yerli ve milli olmak büyük kabahat!