19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Mahsa Vahdat, The Secret Ensemble ile kayıtta

Mustafa Selçuk Erarslan: Eski insanların vakit geçirme şekli bizim gibi değildi. Kahvehanelere gidip destan dinliyordu insanlar. Kimisi ilahi, kimisi nefes söylüyordu, deyiş söylüyordu, şarkı söylüyordu. Bunlar hayatın içindeydi. Şimdi hayatın içine başka şeyler doldurduk. Herkes Anadolu irfanından, ululardan dem vuruyor bunda bir sıkıntı yok ama ortada bir ürün yok ve biz bu ürünü bireysel çabalarımızla bireysel emeklerle yapmaya çalışıyoruz.

Gülcan Tezcan11 Mart 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Mahsa Vahdat, The Secret Ensemble ile kayıtta

Anadolu irfanından beslenen müzik yapmak üzere yola çıkan The Secret Ensemble grubu, İran’ın ünlü ses sanatçılarından Mahsa Vahdat’la Kuşların Çağrısı (Call Of The Birds) adlı bir albümün hazırlıklarını sürdürüyor. Mevlana, Yunus Emre, Hafız, Alvarlı Efe gibi Hak dostlarının şiirlerinden bestelenmiş şarkıları bir araya getiren albüm, müzik alanında kendi kaynaklarımıza dönüşün bir işareti. Kalan Müzik ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Müzik İleri Araştırmaları Merkezi (MİAM)’nin ortaklığıyla Mayıs ayında müzikseverlerle buluşacak olan albümün kayıtları için İstanbul’da bulunan Mahsa Vahdat, The Secret Ensemble grubunun müzik direktörü Coşkun Karademir ve sanatçılarından Mustafa Selçuk Arslan ile uzun soluklu bir projenin ilk ayağı olan Kuşların Çağrısı’nı konuştuk.

Müzikal yolculuğunuzda bu albüm nerede duruyor ve müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Coşkun Karademir:Yaklaşık beş yıldır Kalan Müzik’le çalışıyorum. Bu zaman kadar hazırladığım kendi CD projelerimi Kalan Müzik destekledi ve yayınladı. Son olarak hazırladığım bu çalışmanın hem İTÜ MİAM tarafından desteklenmesi hem de Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu ile olan gönül dostluğumuzun bir meyvesi olarak büyük bir emek ile vücud bulması hayatımda başka bir yere ve öneme ayrıca sahip olması için yeterli sebeplerdir diyebilirim. Aslında uzun yıllardır hayalimde olan bir müziğin dışavurumudur bu çalışma. Anadolu İrfanı’ndan beslenen bir müzik diyebilirim yaptığımız bu türe. Zaten halimiz de bu, yaşantımız da... Her şeye bakmaya çalıştığımız nazar tasavvuf nazarıdır.

“Anadolu İrfanı” derken kastettiğiniz nedir tam olarak?

Ensemle tam anlamıyla tasavvufi bir müzik yapıyor. Hakikat kaynaklı bir ensemble, içinde buna ait bir müzik olduğunu beyan etmek için de böyle bir isim kullandık. Sadece bir prodüksiyondan ibaret değil. Mesela Mahsa bugün bir workshop yaptı İran’daki vokal ve müzik tekniği üzerine. Hem akademik ve müzikal ortaklık yaptığımız bir çalışma oldu bu.

Selçuk Erarslan:Farklı coğrafyalarda benzer ruh ikliminden beslenen, kaynağı tasavvuf olan müzisyenleri bir araya getirmek ve bu birikimi yeniden üretmek niyetindeyiz. Biz bir ayağı Anadolu’daki irfanî birikime basan bir ayağı çevresindeki coğrafyaları dolaşan bir pergel gibi düşünüyoruz bu projeyi. Mahsa’yla yaptığımız albüm de bunun ilk adımı. İran’la sınırlı kalmayacak ve kendi yaptığımız türle benzerlik gördüğümüz isimleri yan yana getirmeye çalışacağız.

MİAM’ın fonksiyonu nedir bu projede?

Coşkun Karademir:MİAM (Müzik İleri Araştırmaları Merkezi) Uluslararası bir bölüm ve akademik anlamda yeri çok kıymetli. Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu'nun bu bölümün başında olması müzik camiamız için ayrıca bir şanstır ki böylesine önemli projeleri elinden geldiği kadar destekliyor ve akademik anlamda da vücud bulmasına fazlasıyla ön ayak oluyor. Bu bağlamda böyle bir prodüksiyonun ortaklığına el uzatmaları takdire şayan bir harekettir diyebilirim. Ve şunu söylemekte fayda var; prodüksiyonun her aşaması uluslararası anlamda bir nizam ve disiplin ile noktalanmıştır. "The Secret Ensemble" benim ve ekibimin ortak emeğinin bir sonucu olduğu kadar, başta Şehvar hocamızın nazarında tüm İTÜ ve MİAM çalışanlarının ortak başarısıdır diyebilirim.

Mustafa Selçuk Erarslan: Meselenin özüne yönelik bir amaçla üretiyoruz müziği.

Coşkun Karademir:Mahsa da bu hissiyatla bizimle aynı noktada buluştu.

Nasıl bir araya geldiniz Mahsa Vahdat ile?

Coşkun Karademir:Mahsa Vahdat’ı ben Selçuk vasıtası ile bu kadar içselleştirebildim. Beni çok etkiledi. Mahsa’nın hangi şairlerden etkilendiğine baktığım zaman bize benzer bir şeyler olduğunu fark ettim. Bu düşüncemi Selçuk’la paylaştım. Bu işin başlangıcı olarak pergelin ilk ucunu İran’dan başlatıp Mahsa’yı buraya getirirsek nasıl olur diyerek başladık. Mahsa’ya amacı çok net çizgilerle anlattık. Türkiye’deki müzikle ilgili önyargısı yok. Müzik tarzlarımız, makamlarımız çok benzer ve etkileşimli zaten. Türkler ve Farslar 1500 yıldır yan yana yaşıyorlar. Workshop’ta bir makamdan bahsediyor bizdeki karşılığını söylüyor arkadaşlar. Bu anlamda benzerlikler çok fazla. Mahsa sürecin bütün aşamalarında büyük bir özveriyle emekle bizimle birlikte oldu. Çok güzel bir sürpriz yaptı ve Yunus Emre’nin bir ilahisini Türkçe okudu. Mahsa’nın okuduğu iki şarkının sözleri Türkçe’ye çevrilip, tekrar şiir olarak yazıldı. Albümde Mahsa, Hafız’ın şiirlerinden okuyor daha çok. Ensemble’daki diğer bayan solistimiz de ona Yunus Emre’den, Mevlana’dan, Aşık Dertli’den benzer manadaki şiirlerle karşılık veriyor.  Büyük bir irfan ziyafeti aynı zamanda. Şiir, müzik ve duyguların kaynağı ortak. Aynı şeyi yaptığımızın bir göstergesi bu. Mahsa farklı bir yoldan yapıyor biz başka bir yoldan yapıyoruz. Bu amaçla kurulan ilk ensemble ve bu bizim için büyük bir sorumluluk aynı zamanda.

Peki neden uzaklaşmışız bu birikimden?

Mustafa Selçuk:İnsanlar yüzlerce yıl bundan beslenmişler. Uzaklarda aramanın manası yok.

Bunların hepsi ticari birer materyale dönüştürüldüğü için insanlar dinlemez hale geliyor. Normalde ilahiler, türküler, nefesler ve deyişler hayatın içinde olan şeylerdi. Belli bir döneme sıkışıp kalan bir şey değil ki. Eski insanların vakit geçirme şekli bizim gibi değildi. Kahvehanelere gidip destan dinliyordu insanlar. Kimisi ilahi, kimisi nefes söylüyordu, deyiş söylüyordu, şarkı söylüyordu. Bunlar hayatın içindeydi. Şimdi hayatın içine başka şeyler doldurduk. Herkes Anadolu irfanından, ululardan dem vuruyor bunda bir sıkıntı yok ama ortada bir ürün yok ve biz bu ürünü bireysel çabalarımızla bireysel emeklerle yapmaya çalışıyoruz. Bu ensemble bu amaç için çalışmaya devam edecek.

Mahsa Vahdat

“Türk müziği dinlediğimde kalbime yakın bir şeyler hissediyorum. Ama asıl önemli olan insanların birlikte müzik yapabilmesi. Bir bakarsın aynı mahalleden iki insan müzik yaparken bu bizim hissettiğimizi hissetmeyebilir.”

Nasıl dahil oldunuz bu çalışmaya?

Türk müziğini çok dinledim bazı müzisyenlerle ilişkilerim vardı. Türk müzisyenlerden Aynur, Coşkun Karademir, Erdal Erzincan, Kardeş Türküler’i dinliyorum ve biliyorum. Geçen yıl İKSV’nin Caz Festivali’nde bir konser verdim. Ama ilk kez bir albüm için geldim bu sefer. Bunda Coşkun'un emeği ve bana olan dostana yaklaşımı çok önemlidir. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır ki böylesine güzel bir müzik ve ekip ile beni buluşturdu.

The Secret Ensemble ve Türk müziği ile bu kadar sıcak bir bağ kurmanızın nedeni nedir?

İnsanın kendisiyle, diliyle ve nasıl insanlar olduğu ile çok ilgisi var. İnsanların aynı müzikten etkilenmesi çok önemli. Kültürlerin birbirlerine yakınlığı ve benzerliği de var. Türk müziği dinlediğimde kalbime yakın bir şeyler hissediyorum. Ama asıl önemli olan insanların birlikte müzik yapabilmesi. Bir bakarsın aynı mahalleden iki insan müzik yaparken bu bizim hissettiğimizi hissetmeyebilir.

Burada çalışırken sizi rahatlatan ne oldu?

İnsanın içine doğan, hassas bir şey müzik. Kültürel arka planımız da benziyor. Hem İran’ın hem Türkiye’nin çok dinli, çok kültürlü yapıları, dokuları bu kardeşliği hissetmekte çok önemli. Sufi şairlerin söyledikleri de birbirlerine çok yakın. Müzikal olarak olduğu kadar insani olarak birbirini anlamak çok önemli.

Rumi ve Hafız gibi şairlere olan ilginiz ve bağınız nasıl oluştu?

Babam ve dedem bu şiirin çok içindeydi ve biz çocukluktan beri onların okuduğu bu şiirleri dinleyerek büyüdük. Çocukken anlamlarını çok bilmiyorduk. Derin ve aslında kompleks şeyler. Anlamlarını bilmesem de onları ezberledim ve kalbimin derinliklerine aldım. Eğitimini aldıkça daha da iyi anlayarak bu ilgi pekişti. Çok global, zamansız ve hümanistik konseptler. Mesajları da gerçekten dünyanın her tarafındaki insanlara ulaşabilecek kadar evrensel. Her okuyuşta yeni şeyler keşfediyorum ve bunlar bizi birleştiriyor. İran’da Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, dinsiz olsun hepimiz gidip Hafız’ın mezarını ziyaret ederiz ve bu çok ortak bir şey.

Albümde hangi şiirler var? Bestelediğiniz şiirlerin sizi etkileyen yanı nedir?

Hafız’dan üç tane şiir var. Bunların ikisine daha önce In the Mirror of Wine ve Twinkling of Hope adlı albümlerimde yer vermiştim. Bunlardan birini Coşkun Türk bir vokalistle yorumlamış. Onu duyunca benim de içim ısındı ve katılmak istedim. Bir başka şiiri de birlikte doğaçlama okuduk. Benim için bu şiirler ve şairler hakkında en önemli olan şey salt olarak insandan bahsediyor olmaları. Dini ve etnik bir konteks dışında insanın kendisinden bahsediyor olması ve özellikle günümüzün tonlarca dini, etnik, ulusal gerilim olduğu dünyamızda bu benim için çok önemli.